Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - MEDENİYETLER MERKEZİ DOĞU TÜRKİSTAN
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
sedatdere
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 14, 2004
İletiler: 103
Şehir: ANTALYA

İletiTarih: Per Eyl 09, 2004 11:50 am    ileti konusu: MEDENİYETLER MERKEZİ DOĞU TÜRKİSTAN Alıntıyla Cevap Gönder

İki bin iki yüz yıllık geçmişi ile Türkistan toprakları, dünyanın en önemli ve köklü medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Batıda Hazar Denizi ve Ural Dağları'nın güney kısmına, kuzeyde Sibirya'ya, güneyde İran, Afganistan ve Tibet'e, doğuda Çin ve Moğolistan'a sınır olan Türkistan, oldukça geniş bir sahaya sahiptir.

Bugün, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan'ın dahil olduğu bölge Batı Türkistan olarak anılmakta, iki asırdır Çin'in esareti altında bulunan bölge ise Doğu Türkistan olarak adlandırılmaktadır. Türkistan'ın coğrafi ve stratejik olarak taşıdığı önemi anlamak için ise, öncelikle bölgenin iki dev gücü olan Rusya ve Çin'in bu topraklara olan ilgilerini göz önünde bulundurmak yeterlidir. Coğrafi yapının da sebep olduğu siyasi oluşumlar neticesinde bugün Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılmış olan Türkistan toprakları üzerinde, Rusya'nın ve Çin'in çok önemli planları vardır.

Bu iki ülkenin söz konusu bölgeden ne pahasına olursa olsun vazgeçmeme tutkusunun ardında, bölgenin stratejik konumunun yanı sıra, sahip olduğu zengin yeraltı rezervleri de büyük rol oynamaktadır. Batı Türkistan'daki Türk devletleri Rusya için, Doğu Türkistan ise Çin için kaybedilmemesi gereken önemli birer hammadde kaynağı niteliğindedir.

Rusya, Bolşevik Devrimi sonrasında, farklı Türk boylarından farklı devletlerin kurulduğu Batı Türkistan üzerinde güçlü bir denetim mekanizması oluşturdu. Öncelikle, bölgenin asırlardır "Türkistan" olarak bilinen ismi reddedilip, bu topraklar "Sovyet Orta Asyası" olarak adlandırıldı. Böylece Türklerin sahip oldukları ortak milli şuurun yok edilmesi hedefleniyordu. Rusya'nın bu topraklardaki politikasının öncelikli maddesini ise İslam'ı bu topraklardan silmek oluşturuyordu. Bu dönem boyunca bir yandan çeşitli yaptırımlarla Türklerin milli kültürleri yok edilmeye çalışılırken, bir yandan da camiler, mescidler, dini eğitim veren kurumlar kapatıldı ve din sosyal hayattan tamamen çıkarıldı. Öte yandan Kırım Türkleri de bir gecede topluca Sibirya'ya sürüldü, evlerine ve topraklarına da Ruslar yerleştirildi. Dahası, Orta Asya milletleri arasında suni etnik çatışmalar ve kavgalar oluşturuldu. Sovyet rejiminin Türkleri asimile etmeye yönelik bir diğer uygulaması ise, Kafkas ve Orta Asya Müslümanları arasında ana dillerinin yanında ikinci bir dil geliştirmek oldu. Bu nedenle, bugün söz konusu toplumlar arasında iletişim kurmak için Türkçe değil, Rusça tercih edilmektedir.






Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.
(Hucurat Suresi, 13)


Doğu Türkistan ise, Batı Türkistan'da yaşananlara çok benzer, ancak çok daha şiddetli bir baskı dönemi yaşadı. 1700'lerin ortalarında Çin istilasına uğrayan Doğu Türkistan, kısa aralıklarla bağımsızlığını elde etti. Ancak dünya ve bölge siyasetinde yaşanan değişimler Doğu Türkistan'ın bağımsızlık özleminin gerçekleşmesine engel oldu. Yaklaşık 10 milyon km2 yüz ölçümüne sahip olan Çin, 2 milyon km2'lik yüz ölçümü ile dünyanın dev ülkelerinden biri olan Doğu Türkistan'da uyguladığı baskı ve tecrit politikalarıyla bir halkı toptan imha etmeye çalıştı.

Aynı Batı Türkistan'da Rusya'nın yaptığı gibi Doğu Türkistan'da da Çinlilerin ilk icraatı bölgenin adını değiştirmek oldu. Çin'in ürettiği yeni isim, "Sincan Uygur Otonom Bölgesi" idi. Daha sonra da tüm emperyalist devletlerin izlediği politikaların benzerleri birer birer uygulamaya kondu. Halkın inançlarına, gelenek ve adetlerine, dini uygulamalarına karşı acımasız bir savaş yürütüldü, birçok alanda etnik ayrımcılık uygulandı, bağımsızlık talepleri şiddet yoluyla bastırıldı, savunmasız insanlar topraklarından sürüldü, sürülenlerin yerine Çinliler yerleştirildi. Tüm bunların üzerine bir de vahşiliği ile tanınan "Çin işkenceleri" ve zulmü eklendi.

Dünya kamuoyunda çok az bilinen bu zulmün detaylarına girmeden önce, Doğu Türkistan'ın tarihi, jeo-stratejik ve jeo-politik konumu üzerinde durmak gerekir.


TÜRK-İSLAM UYGARLIĞININ BEŞİĞİ: DOĞU TÜRKİSTAN


Tarihi MÖ 200'lü yıllara (Göktürkler ve Hunlar dönemine) kadar dayanan Türkistan toprakları, tarihin ilk dönemlerinden beri Türklerin ana yurdu, bin yıldan beri de İslam toprağıdır. Tarih boyunca Türkistan adı ile bir devlet veya hanlık kurulmamış olmasına rağmen, Orta Asya'nın büyük bölümünü oluşturan söz konusu alan, eski çağlardan beri Türklerin yerleşim merkezi olduğu için Türkistan olarak adlandırılmıştır. Özellikle de araştırmacılar tarafından tarihin ilk medeniyet merkezlerinden biri olduğu belirtilen Doğu Türkistan, jeo-stratejik konumu itibariyle Batı ve Doğu kültürlerinin kaynaştığı bir alan olmuştur.



İbn-i Sina (sağda), Kaşgarlı Mahmut (ortada) ve Farabi ( solda) gibi büyük İslam alimleri, Türkistan topraklarında yetişen değerli isimlerden sadece birkaçıdır.

Tarih boyunca büyük imparatorluklara ev sahipliği yapan bu topraklar, Halife Abdülmelik Mervan döneminde Türklerin kendi rızaları ile İslam'ı kabul edişinden sonra İslam aleminin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Özellikle Hakan Satuk Buğra'nın İslam'ı kabul etmesinin ardından 751-1216 yılları arasındaki dönem Doğu Türkistan'ın altın devri olarak bilinir. Medreseleri ve öğretim kurumları ile ünlenen Türkistan, bu dönem boyunca dünyanın dört bir yanından gelen öğrencileri misafir etmiş, tarihe yön veren devlet ve bilim adamları yetiştirmiştir. Bu bölgeden dünyanın dört bir yanına göç eden Türkler ise İslam'ı dünyanın çeşitli ülkelerine taşımışlardır.



Kutadgu Bilig ve Atebetü'l Hakayık gibi eserler, Türk-İslam tarihinin olduğu kadar dünya tarihinin de en önemli eserleri arasında sayılmaktadır.

Bu topraklarda doğan Karahanlılar, Gazneliler, Harzemşahlar, Selçuklular, Saidiler İslam'ın bayrağı altında devlet kurup, Türk-İslam uygarlığının en güzel örneklerini vermiş ve insanlığa büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Mahmut Gaznevi, Abdülkerim Satuk Buğra, Timur, Selçuk Bey, Babürşah, Melikşah gibi büyük devlet adamları da bu topraklarda yetişen değerli isimlerdendir. İmam Buhari, İmam Tirmizi, İbn-i Sina, Ebunasril Farabi, Fergani, Zimahşeri, Sekkaki gibi eserleri ile İslam kütüphanelerini zenginleştiren, dünya bilim adamlarına yol gösteren bilginler de bu toprakların evlatlarıdır. Ayrıca Divan-ı Lügat-it Türk'ün yazarı Kaşgarlı Mahmud, Kutadgu Bilig'in yazarı Yusuf Has Hacib, Atebet'ül Hakayık adlı dev eserin sahibi Ahmed Yüknek gibi dünya tarihine kültür hazineleri ile yazılan isimler de Türk-İslam uygarlığının beşiği olan bu topraklarda yaşamıştır. Burada sadece birkaçına yer verdiğimiz bu isimler, Doğu Türkistan'ın İslam ve Türk dünyası için taşıdığı değeri ortaya koymaktadır.

DOĞU TÜRKİSTAN ÇİN TOPRAKLARININ BİR PARÇASI DEĞİLDİR


Çin'in, Doğu Türkistan halkına karşı yaptığı insan hakları ihlallerini ve zulmü gizlemek için uluslararası arenada öne sürdüğü iddialardan biri, bu bölgenin "Çin topraklarının bir parçası olduğu", dolayısıyla da Doğu Türkistan'da yaşananların "Çin'in iç meselesi sayılması gerektiği" iddiasıdır. Oysa tarihi kaynaklar bu iddiayı yalanlamaktadır. Bunların başında Çinlilerin, diğer milletlerden kendilerine karşı yönelen saldırıları engellemek için inşa ettikleri Çin Seddi gelmektedir. Tarihte ilk defa Çinliler ile bölgede yaşayan diğer milletler arasındaki resmi sınırı bu set oluşturmuştur. Ve Doğu Türkistan Çin'in tarihi sınırları olarak kabul edilen bu setin dışında kalmaktadır.5 Ayrıca, Doğu Türkistan'da bol miktarda bulunan yeşim taşının adı ile anılan Yeşim Kapısı'nın çeşitli kaynaklarda Çin'in en batı sınırı olarak kabul edildiği aktarılmaktadır. Doğu Türkistan'a açılan bu kapının, Çin'in batıdaki en uç noktası olarak kabul edildiğini dile getiren kaynaklardan birisi 1939 yılında Şanghay'da basılan New China Atlas (Yeni Çin Atlası) isimli bir Çin kaynağıdır.6

Öte yandan tarih boyunca Çin Seddi ile Hazar Denizi, Sibirya ile İran, Afganistan, Pakistan, Keşmir ve Tibet sınırları arasında kalan bölgenin adı Türkistan olmuştur. Bu durum İslam tarihinin ilk kaynaklarında, tarihi İran ve Hint belgelerinde belirtildiği gibi, pek çok batılı tarihçi de bu konuda hem fikirdir. Bilinen en eski Türkologlardan Nikita Biçurin, "Hazar Denizi ile Kuh-ı Nur Dağları arasında bir millet yaşar. Bunlar Türkçe konuşurlar ve İslam dinine inanırlar. Bu insanlar kendilerini Türk olarak takdim ederler ve onların ülkesi Türkistan olarak anılır" şeklindeki sözleriyle bu tarihi gerçeğin altını çizmiştir.7 Çin'in bölgeyi işgalinin ardından bu topraklara, "yeni kazanılan yer" anlamını taşıyan, "Xinjiang" (Sincan) adını koyması ise bu tarihi gerçeği değiştirmemektedir.


Her ne kadar komünist Çin yönetimi, Doğu Türkistan'ın kendi topraklarının bir parçası olduğu iddiasında bulunsa da, bu toprakların Çin'in doğal sınırları olarak kabul edilen Çin Seddi'nin dışında kalıyor olması, bu iddiayı çürüten etkenlerden biridir.



MÖ 206 yılından MS 1759 yılına kadar geçen yaklaşık 2000 yıllık süre içerisinde, Doğu Türkistan 1800 yıldan uzun bir süre bağımsızlığını korumuştur. Bu tarihler arasında Hun Türk Hakanlığı'na veya Göktürk Hakanlığı'na bağlı kalınan dönemlerde bile, yerel idare tam anlamı ile Doğu Türkistan halkının elinde olmuştur. MS 751'den 1216'ya kadar geçen süre ise Doğu Türkistan'ın tam anlamı ile bağımsız olduğu bir süreçtir. Tüm bu dönemler boyunca Çin, tarihi İpek Yolu'nu denetimi altına alabilmek için zaman zaman Doğu Türkistan'ı işgal etmiştir. Ancak Çin istilaları hep kısa sürelidir ve Çin hiçbir işgal döneminde Doğu Türkistan üzerinde tam anlamı ile bir hakimiyet kuramamıştır. Doğu Türkistan'ın bugüne kadar geçen yaklaşık 2200 yıllık geçmişinde, Çin'in istilası altında geçen yılların toplamı (1934 yılında başlayan ve bugün de devam eden işgal de göz önünde bulundurulduğu takdirde) 570 yıldan biraz fazladır.8

Doğu Türkistan'ın Çin toprağı olduğu yönündeki iddiayı geçersiz kılan çok açık demografik gerçekler de vardır. Doğu Türkistan nüfus yapısı, dili, dini, sahip olduğu etnik köken, milli ve manevi birikimi açısından da Çin'den tamamen bağımsız bir yapı sergilemektedir. MÖ 206 ile MS 220 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen, ünlü Çinli tarihçilerden Pan Ku da bu gerçeği şu sözleri ile dile getirmektedir:

"Giyim, kuşam, yemek ve dil olarak Uygurlar Orta Krallıktan tamamen farklıdırlar... Dağlar, ovalar ve büyük çöl bizi onlardan ayırır."9


Doğu Türkistan topraklarından geçen "İpek Yolu" tarih boyunca Çin ekonomisinde önemli bir yer tutmuştur. Günümüzde de Çin'in, Doğu Türkistan topraklarını hakimiyeti altında bulundurma isteğinin altında, bu stratejik alanı denetimi altında tutma isteği yatmaktadır.

Bu farklılık tarih boyunca korunmuş, Çin işgali altında geçen dönemlerde de herhangi bir asimilasyon yaşanmamıştır. Bugün yaklaşık 17 milyon nüfusu olduğu tahmin edilen Doğu Türkistan'ın %54'ünü -%47'si Uygur ve %7'si Kazaklar olmak üzere- Müslüman nüfus oluşturmaktadır. (Çin'in 1997 yılında açıkladığı verilere göre belirlenen bu oran, uluslararası organizasyonlar tarafından -Çin'in bu konuda taraflı bir tutum sergilemesinden dolayı- güvenilir bir bilgi olarak kabul edilmemektedir.) Müslüman nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Uygurlar ise ne dilleri ne etnik kökenleri ne de dinleri açısından Çinlilerle benzerlik göstermektedir. Uygur alfabesi Arapça harflerden oluşan bir alfabedir, Uygurların dini İslam'dır ve bu halk bin yıldan uzun bir süredir Türk-İslam inanç ve örfünü yaşamaktadır.


Doğu Türkistan'ın Çin'in bir parçası olduğu iddiasını çürüten unsurlardan birisi de Uygur Tükleri'nin, dilleri, dinleri, gelenekleri, yaşam tarzları ve kültürleri ile Çin halkından tamamen farklı olmalarıdır.

Tüm bu tarihi bilgiler, coğrafi ve sosyolojik gerçekler Doğu Türkistan'ın Çin'in bir parçası değil, aksine Çin'in tarih boyunca topraklarına katmayı istediği ayrı bir bölge olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Doğu Türkistan halkı en zor ve çetin koşullarda dahi Çin idaresini kabullenmemiş, sık sık bağımsızlık girişimlerinde bulunmuş, gerektiğinde silahlı mücadeleye de başvurmuştur. Örneğin Mançu hükümranlığının Doğu Türkistan'ı işgal ettiği 1759'dan 1862 yılına kadar, Müslüman halk 40'dan fazla defa ayaklanmış ve Çin yönetimine başkaldırmıştır.

Peki, tüm bunlara rağmen Çin'i Doğu Türkistan konusunda bu kadar ısrarcı kılan nedir? Çin'in yıllardır yaptığı zulüm ve işkencelere geçmeden önce, bu sorunun cevabına kısaca değinmek gerekir.



DOĞU TÜRKİSTAN'IN BAĞIMSIZLIK DÖNEMLERİ

Birinci Dönem
MÖ 206'ya kadar geçen dönem


İkinci Dönem
MÖ 206 -108 Hun Türk Hakanlığı'na Bağlı Yerel İdare
Üçüncü Dönem
MÖ 86 - 60 Hun Türk Hakanlığı'na Bağlı Yerel İdare


Dördüncü Dönem
MÖ 10 - MS 73 Hun Türk Hakanlığı'na Bağlı Yerel İdare

Beşinci Dönem

Tam Bağımsızlık


Altıncı Dönem

555 - 639 Göktürk Hakanlığı'na Bağlı Yerel İdare


Yedinci Dönem

650 - 660 Göktürk Hakanlığı'na Bağlı Yerel İdare


Sekizinci Dönem

699 - 738 Türgiş Türk Hanlığı'na Bağlı Yerel İdare


Dokuzuncu Dönem

751 - 1216 Tam Bağımsızlık


Onuncu Dönem

1217 - 1352 Moğol İmparatorluğu'na Bağlı Yerel İdare


On Birinci Dönem

Tam Bağımsızlık


On İkinci Dönem

1679 - 1752 Kalmuk Devletine Bağlı Yerel İdare


On Üçüncü Dönem

1756 - 1759 Tam Bağımsızlık.




ÇİN'İN DOĞU TÜRKİSTAN'I İSTİLA ETTİĞİ DÖNEMLER



Birinci Dönem

MÖ 108 - 86 Sadece Ülkenin Güney Bölgesi


İkinci Dönem

MÖ 60 -10 Sadece Ülkenin Güney Bölgesi


Üçüncü Dönem

MS 74 - 103 Sadece Ülkenin Güney Bölgesi


Dördüncü Dönem

640 - 649 Ülkenin Tamamı


Beşinci Dönem
660 - 699 Ülkenin Tamamı

Altıncı Dönem

738 - 751 Ülkenin Tamamı ve Batı Türkistan'ın Bir Bölümü


Yedinci Dönem

1753 - 1756 Ülkenin Tamamı


Sekizinci Dönem

1759 - 1861 Ülkenin Tamamı


Dokuzuncu Dönem

1879 - 1931 Ülkenin Tamamı

Onuncu Dönem 1934 - Bugün.


Tabloda da görüldüğü gibi Doğu Türkistan'ın yaklaşık 2200 yıllık geçmişinde, Çin'in istilası altında geçen yılların toplamı yaklaşık 570 yıldır. (Unutulan Vatan Doğu Türkistan, İsa Yusuf Alptekin, Seha Neşriyat ve



ÇİN, DOĞU TÜRKİSTAN'DAN NEDEN VAZGEÇMİYOR?


Genel coğrafya bilgisine sahip bir kişi, Çin'in Doğu Türkistan konusundaki ısrarını anlamakta hiç zorlanmayacaktır. Bilindiği gibi coğrafi olarak Çin'in Batı ile iletişiminin arasında iki önemli engel vardır: Birincisi 5000 km uzunluğundaki dev Taklamakan Çölü, ikincisi de Çin sınırını boydan boya kaplayan Çin Seddi.


Doğu Türkistan sınırlarındaki Taklamakan Çölü'ndeki petrol kaynakları dünyanın en zengin petrol rezervleri arasında yer almaktadır.

Doğu Türkistan ise Çin'in, çölün ilerisinde ve setin arkasında kalan tek toprağıdır ve bu yönüyle Çin'in Batıya açılan penceresi konumundadır. Coğrafi konumun siyaset üzerindeki etkisi ve coğrafi olarak avantajlı bölgelerin stratejik olarak da avantajlı olmaları gerçeği, Doğu Türkistan'ı Çin için vazgeçilmez hale getirmektedir. Bu nedenle Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarından çekilmek ve burada bağımsız bir devlet kurulmasına izin vermek yerine, baskı ve şiddetle yerli halka işgali kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bir yandan da haber alma ve iletişim özgürlüğü de dahil olmak üzere her türlü özgürlüğü ortadan kaldırıp, Doğu Türkistan'ı kapalı bir kutu haline getirerek, bölgeyi mümkün olduğunca dünya gündeminden uzak tutmaktadır.


Doğu Türkistan'ın tüm yer altı kaynakları Çin tarafından sömürülmektedir. Bu kaynaklardan elde edilen gelirden Müslüman halk kesinlikle faydalanamamaktadır.
Çin'in en batı noktasını oluşturan bu topraklar, Soğuk Savaş döneminde Çin tarafından, Sovyet tehdidine karşı tampon bölge olarak kullanılmıştır. Bu yönüyle Çin'in söz konusu topraklar için atacağı her türlü adım, hem kendisinin hem de bölge ülkelerinin güvenliğini ve istikrarını doğrudan ilgilendirmektedir. Şu anki konumuyla Rusya, Çin için artık ciddi bir tehlike teşkil etmiyorsa da, Çin, "Halkın Kurtuluş Ordusu" (PLA) olarak adlandırılan silahlı kuvvetlerine bağlı kara ve hava kuvvetlerini bölgede tutmakta ve nükleer füzelerinin büyük kısmını da burada muhafaza etmektedir. Elbette PLA birliklerinin Doğu Türkistan'da varlığını devam ettirmesinin diğer bir önemli nedeni de, Müslüman halkı gerektiği gibi kontrol altında tutabilmektir.

Ancak Çin'in Doğu Türkistan'a olan ilgisini sırf jeo-stratejik kaygılarla açıklamak mümkün değildir. Bu bölge aynı zamanda zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir ve toprakları da çok verimlidir. 21. yüzyılın Kuveyt'i olarak da anılan Doğu Türkistan, petrol, doğal gaz, uranyum, kömür, altın ve gümüş madenlerinin bolluğu ile dikkat çekmektedir ve bu yönü ile Çin'in en önemli hammadde kaynaklarından biridir. Yetkililer tarafından, 2005 yılında Doğu Türkistan'ın petrol ve doğal gaz üretiminde Çin'in ikinci önemli merkezi haline geleceği bildirilmektedir. Özellikle Doğu Türkistan'ın orta bölgesinde yer alan Tarım Havzası'nın geniş petrol rezervlerine sahip olduğu düşünülmekte ve bu yönde araştırmalar devam etmektedir. Bu özelliğinden dolayı "Umut Denizi" olarak adlandırılan Tarım Havzası'nın 10.7 milyar ton petrol kapasitesi olduğu tahmin edilmektedir.10 Jeologların şu ana kadar yaptıkları araştırmalar ise 300 milyon ton petrol ve 220 milyar metre küp doğal gaz kapasitesi olan 13 yatak ortaya çıkarmıştır.



Doğu Türkistan'ın altın, petrol gibi madenleri, Çin'e transfer edilmekte ve bu doğal kaynakların kullanımı her yönüyle komünist Çin yönetiminin denetimi altında tutulmaktadır.

Çin'in Doğu Türkistan'a enerji konusundaki bağımlılığı Tarım Havzası'ndaki petrol kaynakları ile de sınırlı değildir. Çin sanayisi için hayati önem taşıyan, Orta Asya Türk Devletlerinden gelecek herhangi bir boru hattının doğal güzergahı Doğu Türkistan olacaktır.



Böyle bir taşıma sisteminin Çin için sağlıklı ve güvenilir olmasının en garantili yolu ise Doğu Türkistan'ın kendi denetimi altında bulunmasıdır.

Zengin doğal gaz, kömür ve bakır yatakları da bu bölgeyi Çin ekonomisi için vazgeçilmez kılmaktadır. Kızıl Çin topraklarında çıkarılan 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan topraklarında yer almaktadır. Bu da Çin'in toplam maden ocaklarının %85'ini oluşturur. Bunların arasında kalitesi ve yüksek kalori değeri ile ünlü olan kömürün ayrı bir yeri vardır. Çin'in toplam kömür rezervinin yarısını oluşturan Doğu Türkistan kömür madenlerinin rezervi 2 trilyon ton olarak hesaplanmaktadır. 2000 yılı sonlarında yapılan bir araştırma ise Çin'in en zengin bakır yataklarının Doğu Türkistan'da olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çin'in diğer bölgelerinin bakır açısından zayıf olduğu ve Çin'deki tüm bakır yataklarının ülkenin ihtiyacının yarısını bile karşılayamadığı bilinmektedir. Doğu Türkistan'daki bakır madenleri, Çin'in gözünde Doğu Türkistan'ı daha da değerli hale getirmektedir.12


Tüm bu madenlerin yanısıra Doğu Türkistan'ın Çin'in en büyük pamuk üretim merkezlerinden biri olması bölgenin Çin için taşıdığı önemin bir diğer nedenidir. Çin tekstilinin hammaddesini oluşturan pamuk üretimini, Müslüman Uygur halka emanet etmek istemeyen Kızıl Çin yönetimi, Doğu
Türkistan'ı denetim altında tutabilmek için sürekli yeni stratejiler geliştirmektedir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde detayları ile ele alacağımız bu stratejilerin amacı Doğu Türkistan'ın gelişmesini sağlamak değil, Çin ekonomisinin temel taşlarından biri olan bu bölgeyi tam anlamı ile Pekin'e bağlı hale getirebilmektir.

KIZIL ÇİN'İN İSLAM KORKUSU


Önceki bölümde Doğu Türkistan'ın Çin açısından stratejik ve ekonomik olarak çok büyük bir öneme sahip olduğunun üzerinde durduk. Ancak Doğu Türkistan'da dindar Müslümanların sık sık göz altına alınmaları, dinlerini gerektiği gibi yaşamalarına izin verilmemesi ve din adamlarına uygulanan baskı, bu şiddet politikasının çok daha derin bir nedeni olduğunu akıllara getirmektedir. Herşeyden önce bu, Kızıl Çin'in Doğu Türkistan'daki İslami varlıktan büyük endişe duyduğu anlamına gelmektedir.

Çin'de İslam dinine ve Müslümanlara yönelik saldırıların kökeni eski dönemlere dayansa da, bunun sistemli bir zulüm ve hatta soykırım politikasına dönüşmesi komünist rejimin kurulmasıyla başladı. 1949'da Mao'nun Çin Halk Cumhuriyeti'ni kurması ile birlikte, öncelikli hedef her türlü İslami unsur oldu. Camilerin, mescidlerin, medreselerin ve dini eğitim veren kurumların kapatılması ile başlayan din düşmanlığı, açık bırakılan ibadethanelere Mao'nun resimlerinin asılması ve Müslümanların bu resme saygı göstermeye zorlanmaları ile iyice doruğa tırmandı. Bu dönemde 29 bin cami kapatıldı.13 Bundan sonraki aşama ise özellikle din adamlarının, mesnetsiz iddialara ve düzmece suçlamalara dayanılarak gözaltına alınmaları oldu. Bu kişilerin bir kısmı hemen idam edilirken, 54 binden fazla din adamı da bir ömür boyu Çin toplama kamplarında, son derece ağır koşullarda zorunlu işçi olarak çalıştırıldı.14



Mao'nun iktidara gelişi ile birlikte Doğu Türkistan halkına yönelik baskılar sistemli bir soykırıma dönüştü. Mao, Müslüman halka zorla da olsa komünist ideolojiyi benimsetmek istiyordu. İlk olarak camiler ve mescidler de dahil olmak üzere Doğu Türkistan'ın dört bir yanı Mao'nun resimleri ile kaplandı.

Bu dönem boyunca din adamlarına fiziksel işkencelerin yanı sıra, manevi işkenceler de yapıldı. Örneğin din adamları meydanlara toplandı, Mao'nun sözde "ilah" olduğunu kabul ettiklerini ikrara zorlandılar. Halktan ölülerini yakmaları gibi İslam anlayışının dışında uygulamalar yapmaları istendi. Kapatılan camiler ise askeri kışla, depo veya sinema, tiyatro gibi eğlence yerleri olarak kullanıldı. Cuma ve teravih namazları da dahil olmak üzere her türlü toplu ibadet yasaklandı, geride kalan birkaç camide ibadetlerini yerine getirmeye devam eden Müslümanlara ağır vergiler kondu. Bu camilerin onarım ve bakımı için kullanılacak bağışlara ve din adamlarının her türlü mal varlıklarına komünist yönetim tarafından el konuldu. Kuran öğrenmek ve öğretmek tamamen yasaklandı. Dini eserler evlerden toplandı. Arapça metinler, pek çok tarihi el yazması kitap da dahil olmak üzere yakıldı.15

Bugün de Çin'in Doğu Türkistan Müslümanlarına karşı uyguladığı baskı en yoğun olarak dini alanda hissedilmektedir. Din düşmanlığı, tüm komünist rejimlerde olduğu gibi Kızıl Çin'in de resmi ideolojisinin bir parçasıdır. Nitekim Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin Mart 1982 tarihinde ülke çapında parti komitelerine göndermiş olduğu "Sosyalist Dönemde Dini Problemlerle İlgili Ana Tutumunuz" adlı gizli bildiri bunu açıkça ifade etmektedir:



Komünist rejimin din düşmanlığının önemli göstergelerinden biri de, bu rejimin başlangıcından itibaren pek çok cami ve mescidin yıkılması, bir çoğunun da kapatılarak depo haline getirilmesidir. Yanda, Hoten'de harabeye dönmüş tarihi bir cami görülmektedir.

İnsanlık tarihinde din sonunda yok olacaktır... Çin'deki bütün dini teşkilatlar önce parti ve hükümetin liderliğine boyun eğecektir... Dini okulların esas gayesi, parti yönetimini ve sosyalist sistemi destekleyen profesyonel din görevlileri yetiştirmektir... Bu din görevlileri partinin din politikasına sadık olmak zorundadır. Din kuruluşlarımızın esas gayesi ülkemizin siyasi tesirini yaymada önemli roller oynamaktır.16

Kızıl Çin idaresinin söz konusu bildirideki bu kararlara titizlikle uyduğu, ABD'de 1 Eylül 1986'da Kuzey Amerika İslam Derneği'nin 5. Kurultayına katılan Çin Halk Cumhuriyeti İslam Cemiyeti Üyesi Ali Jing Jiang'ın konuşmasından anlaşılmaktadır:




Çin'de 18 yaşından küçüklere dini eğitim gerek evde gerekse okulda kanunen yasaktır. İslam ülkelerinin baskısı neticesinde bazı dini okullar açılmışsa da buralarda İslamiyetten çok Marksizm, Leninizm ve Maocu fikirler okutulmaktadır. Bu din okullarında görevli öğretmenlerin hepsi komünist ve ateisttir. Gençler dini bilgiden mahrum olarak büyütülmektedirler. Diğer okullarda ise din sanki unutulması gereken veya Çin halkının alt tabakalarındaki insanlar tarafından benimsenmiş iptidai bir inançmış gibi öğretilmektedir. Bu durum gençleri dini inançtan hızla uzaklaştırmaya başlamıştır. Hükümet, Müslümanların faaliyetlerini çok sıkı kontrol etmektedir. Çin'deki İslam cemiyetinde görev yapanların çoğu komünisttir... Komünistler, İslamiyeti, İslam ülkeleriyle olan ilişkisini geliştirebilmek için bir araç olarak kullanmaktadır.17


Çin, Doğu Türkistan Müslümanlarına yönelik baskının dozunu sürekli artırmaktadır. Müslüman gençler, din adamları, aydınlar, hatta çocuklar dahi anlamsız gerekçelerle gözaltına alınıp tutuklanmakta, çoğu zaman ailelerinin haberi olmadan idam edilmektedir.

Burada hemen belirtmek gerekir ki, Çin Komünist Partisi'nin kullandığı din aleyhtarı söylem, yeni bir iddia değil, asırlardır inkarcılar tarafından kullanılan klasik bir alay ve iftira üslubudur. Kuran'da Hz. Nuh'a karşı çıkan inkarcıların da, "... Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz..." (Hud Suresi, 27) diyerek, dindarları küçümsemeye çalıştıkları bildirilmiştir. Allah inkarcıların kendilerini akıllı sanmalarından bir diğer ayette şöyle söz eder:

Ve kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)

Çin Komünist Partisi'nin, dindarlığı, "Çin halkının alt tabakalarındaki insanlar tarafından benimsenmiş iptidai bir inanç" gibi göstermek çabası da, aynı "düşük akıllılığın" bir devamıdır.

Komünist Parti bir yandan bu gibi propaganda yöntemleri kullanırken, bir yandan da Müslümanlar üzerindeki baskıları sıkılaştırmaktadır. 1990'larda gerçekleşen bağımsızlık girişimlerinin (Baren ayaklanması, İl ayaklanması) ardından Müslümanlara yönelik baskı daha da arttı. Bu ayaklanmaların tüm Doğu Türkistan sathına yayılması ve resmi görevlerde bulunan Türklerin de bağımsızlık hareketine destek vermesi Kızıl Çin'i fazlasıyla rahatsız etti. Ve bu hareketi destekleyen Müslümanlara karşı acımasız bir kampanya daha başladı. Yüz binlerce insan tutuklandı, binlercesi idam edilirken on binlercesi de çalışma kamplarına gönderildi. Bu dönemde Müslümanlara karşı uygulanan baskıyı, bölgeye girip bir dizi gizli röportaj yapma imkanı bulan nadir gazetecilerden Micheal Winchester, Inside Story China: Beijing vs. Islam (Hikayenin İçinden: Pekin İslam'a Karşı) adlı makalesinde şöyle aktarıyordu:


Yaşadıkları her türlü zorluğa, uğradıkları çeşitli işkencelere rağmen Doğu Türkistan halkı dinini yaşamakta ve ibadetlerini yerine getirmekte büyük bir sebat göstermektedir.

O günden beri resmi kaydı olmayan camiler kapatıldı, camilerin dışına konulan hoparlörler kaldırıldı, çocuklar ve gençler için Kuran dersleri kaldırıldı, dışarıdan gelen dini bağışlara yasak konuldu, hacca gitmek isteyenlere yaş sınırlaması getirildi, dini yayınların büyük çoğunluğu yasaklandı, Komünist Parti üyeleri camiye gitmeleri durumunda işlerinden atıldı.18

Micheal Winchester'ın görüştüğü ve gerçek ismini vermekten kaçınan bir Türkistanlı, devlet dairesinde çalıştığı için asla camiye gidemediğini ve eğer camiye gittiği görülürse işten atılacağını söylüyordu. Bu nedenle evde gizli gizli namaz kılıyordu. Bunun nedeni ise Çin'in özellikle 1980'lerden sonra dozunu artırdığı İslam düşmanlığı idi. 1997 yılında Doğu Türkistan Resmi Gazetesi Xinjiang Daily'de parti üyelerinin dine bakış açılarının nasıl olması gerektiği şöyle ifade edilmekteydi:

Dine samimi olarak inanan ve fikirlerini değiştirmemekte ısrar eden parti üyelerine tabi tutulacakları eğitimden sonra, hatalarını değiştirmeleri için süre verilecektir. Partiden ayrılmaya ikna edilecekler ya da durumun ciddiyetine göre partiden ihraç edileceklerdir. Son yıllarda 98 dine inanan parti üyesi bu muameleyle karşılaşmıştır.19


Çin Komünist Partisi Kuran eğitimini yasaklamıştır.

Doğu Türkistan'da, ibadet ettiği veya Kuran öğrendiği fark edilen kişiler -özellikle 18 yaşından küçükse- mutlaka cezalandırılmaktadır. Çünkü komünist Çin kanunlarına göre 18 yaşından küçük çocukların Kuran öğrenmeleri kesinlikle yasaktır. Örneğin 1999 yılında 12 yaşındaki beş çocuk Kuran okumayı öğrendikleri için tutuklanmıştır. Çocuklardan birisi polis merkezinden kaçınca, ailesi polis tarafından göz altına alınıp işkenceye uğramış ve çocukları gelinceye kadar kendilerinin serbest bırakılmayacağı söylenmiştir.20 Bu olay, Doğu Türkistan'da sıkça rastlanan örneklerden sadece bir tanesidir. Sadece dinlerini yaşadıkları ya da yaşamak isteyen insanlara İslamı öğrettikleri için binlerce insan tutuklanmış ve işkence görmüştür. Göz altına alınan din adamlarının suçlandıkları konular ise çok dikkat çekicidir. Örneğin 28 Ekim 1999'da göz altına alınan ve ağır para cezasına çarptırılıp görevinden alınan Hotan'daki Oybağ Camisi'nin İmamı Mehmet Ali'nin suçu, dini, Komünist Parti'nin dikte ettirdiği şekilde öğretmemektir. İmam Mehmet Ali'nin suç duyurusunda işlediği "suçlar" şu şekilde sıralanmıştır:

Görevi boyunca İmam Mehmet Ali, Komünist Parti'nin kurallarını öğrenmemiş, öğretmemiş ve uygulamamıştır. Din İşleri Başkanlığı'nın talimatlarını görür gibi yapmış, ancak Başkanlığın organize ettiği çalışmalara ve eğitsel faaliyetlere katılmamıştır... Kimliği belirsiz kişilerin camide kalmasına izin vermiştir...21

Benzer gerekçelerle Hotan genelinde tutuklanan diğer altı imamın, "komünist öğretileri öğretmemek" dışında suç listelerine eklenen diğer maddeler de, Kızıl Çin'in Müslümanlar üzerindeki baskısını göstermesi açısından oldukça çarpıcıdır:

Dualarının sonunda "Allah Müslümanları ateistlerin baskılarından korusun" demişlerdir. Komşu bölgelerden ibadet etmek için camiye gelen kişileri geri çevirmemişlerdir. Cuma namazları ve vaazları için tanınan 20 dakikalık süreyi aşmışlardır. Dini eğitim almak için gelen insanların varlığından hükümeti haberdar etmemişlerdir.22
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et YIM MSNM ICQ
ozbeken
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Aug 24, 2004
İletiler: 566

İletiTarih: Per Eyl 09, 2004 12:00 pm    ileti konusu: bağımsız doğu türkistan Alıntıyla Cevap Gönder

.......

En son ozbeken tarafından Cum Şub 01, 2008 3:08 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kutlusat
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Apr 13, 2004
İletiler: 2

İletiTarih: Pts Eyl 13, 2004 1:48 pm    ileti konusu: Dogu turkistanin bir gencidin sizlere selam olsun!!! Alıntıyla Cevap Gönder

Selam ih Adasler(eski turkce:Erkadas,dost).Zencirli dogu turkistan ziminiden putun dunya turklerige muracetler olmakta.
Ben bir uygur turk cucugu,genci,hem turk cucugu.(Benin turkce sevyem o keder iyi degil).
simdi zeman turk yeri olan DOGU TURKISTANDE cin kumnistlerining hokumi oldigi okullerde cince (hayvan dili) dil, butun turk cucukleri ogrendi dil oldi (yuksek okullerde turk dili ogrenitmes oldi ) ilk okulnin 1- sinifi turkce ile cinceni ogrenyur.
cin tekfurlerinin bu hakimyegige karsi pekcok turk gencler sihit oldi .
DOGU TURKISTAN turk dunysiden yardem kutiyur.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et ICQ
ayvaz
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Aug 29, 2004
İletiler: 60

İletiTarih: Pts Eyl 13, 2004 2:34 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

SURATLARI TÜRK KORKUSUNDAN SAPSARI KESİLMİŞ ÇİNLERE BAKIN,KENDİLERİNİ BİR HALT SANMAYA BAŞLADILAR.BİZİM AT KOŞTURUP, YURT SALDIĞMIZ YERLERDE GAMSIZCA GEZMEYE BAŞLAMIŞLAR.
TÜRKİSTANDAKİ KARDEŞLERİMİZE ÇİNCE EĞTİM VERİP,ÇİN KÜLTÜRÜNÜ ÖĞRETİP,KENDİ İNSANLARINI YERLEŞTİRİP TÜRK KÜLTÜRÜNDEN AYIRMAYA ÇALIŞIYORLAR.DÜNYANIN EN ZENGİN MADEN HAVZASI OLAN TÜRKİSTANI SÖMÜRÜYORLAR.KARDEŞLERİMİZİN İBADETLERİNİ ENGELLEYİP,UYUŞTURUCU MADDELERİ YAYGINLAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORLAR.
TÜRKİSTANDAKİ MADENLERDE ZENGİNLİKLERDE UMRUMDA DEĞİL.TEK İSTEĞİM ORADAKİ KARDEŞLERİMİZİN YAKUP HAN DAN BERİ SÜREN ESARETLERİNİN SONA ERMESİ.TÜRKLÜĞÜN ANA YURDUNUN YENİDEN ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞMASI.
ALLAH HEPİMİZE TONYUKUKUN ZEKASINI KÜRSADIN CESARETİNİ YAMTARI GÜCÜNÜ VERSİN.
AMİN
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
reis_kurt
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Jan 25, 2004
İletiler: 66
Şehir: ANKARA

İletiTarih: Cmt Eyl 18, 2004 10:02 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

orda eski hakimiyetimizi sağlamak yine biz Türklerin elinde
ordaki Türk kardeşlerimizle bağlantıya geçip bağlarımızı hiç koparmamaktır
sonuç olarak Tüm türklerin tek vücut haline geşlmesidir...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
tegin_42
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Oct 27, 2004
İletiler: 20
Şehir: Türkiye

İletiTarih: Pts Kas 22, 2004 2:31 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ülküdaşlar sadece Türkistan değil bütün Türk ve İslam ülkelerine yar olabilecek, önderlik edecek ve ay yıldızın serinletici gölgesine alabilecek tek ülke Türkiyedir. öyle bir gün gelecek ki pervasızca Türki cumhuriyetlerin kanını emen soysuz gavurlar turan'ın gerçekleştiğine şahit olacak ve Türkler eskisi gibi bütün dünyada saygı,sevgi,adalet ve hakimiyet sağlayacaktır. TANRI TÜRKÜ KORUSUN.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
karamanli
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jan 11, 2003
İletiler: 2
Şehir: danimarka

İletiTarih: Çar Arl 15, 2004 4:02 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

SAHİP OLDUĞUMUZ MİRAS


"Türkler bir ırk ve millet olmak haysiyetiyle yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Karakterleri pek asil ve yücedir... Asaletleri alınlarında ve amellerinde yazılıdır... Onların yurdu efendiler diyarıdır, kahramanlar, şehitler ülkesidir. "

Fransız şair Lamartine

Siyaset tarihi ile biraz olsun ilgili olan herkesin çok iyi bildiği bir gerçek vardır: Tarihinden kopan ve kimliğini yitiren milletler, asla güçlü ve kalıcı bir devlet kuramazlar. Geçmişini iyi bilen, yapılan hatalardan ders alıp başarılı uygulamaları kendisine örnek edinen, kısaca tarihine sahip çıkan milletler dünya tarihinde her zaman etkin rol oynamışlardır. Tarihini kabul etmeyen, tarihinden kaçan milletlerin ise geleceği olamaz.


Anadolu Selçukluları'nın, Konya ve Kayseri'den sonra üçüncü büyük merkezi olan Sivas'ta 723 yıl önce inşa edilen Çifte Minare Medresesi.
Türk Milleti'nin dünya tarihinin her döneminde lider milletler arasında yer alması da, milletimizin bu bilince sahip olması ile ilgilidir. Nitekim Türkiye'nin sahip olduğu miras, coğrafi olarak Adriyatik'den Çin Seddi'ne kadar dünyanın en önemli ve en stratejik alanını içermekle birlikte, Türk Milleti, izlerinin silinmesi asla mümkün olmayan bir medeniyetin de mirasçısıdır. Türkler hakim oldukları topraklarda kurdukları üstün medeniyetler sayesinde, her dönemde ve her koşulda geçerli olan birleştirici bir kültür mirası oluşturmuşlardır. İşte 21. yüzyılda Türk Milleti'ni tekrar lider milletler sınıfına sokacak olan miras da bu güçlü ve etkin medeniyet mirasıdır.

Peki medeniyet mirası denildiğinde kastedilen nedir? Türklerin sahip oldukları mirası bu kadar yıkılmaz ve sağlam yapan unsurlar nelerdir?

Türkler tarih boyunca devlet yönetimindeki başarıları ile anılmışlar, çağdaşları olan diğer toplumlarla kıyaslandıklarında onlara göre oldukça ileri medeniyetlerin kurucusu olmuşlardır. İslamiyetin kabulünden önce de büyük bir uygarlığa sahip olan Türkler, Uzak Doğu'dan Balkanlar'a, hatta Orta Avrupa'ya kadar yayılmışlardı. Çin, Hindistan, İran, Roma ve Bizans ülkelerinin sınırlarını aşan bu alanlarda pek çok önemli siyasi oluşumun içinde yer aldıkları gibi, kültürel olarak da tüm dünya devletlerine örnek olacak bir miras bırakmışlardır. Bu dönemde kurulan Türk devletleri tarım, ticaret, madencilik, hayvancılık, silah yapımı, sanat ve bilim gibi pek çok alanda diğer kavimlere öncülük etmişlerdir. Bugün söz konusu bölgelerde yapılan arkeolojik araştırmalar bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Bu kazılarda elde edilen Türk hakimiyetine ait birçok kıymetli sanat eseri, heykeller, minyatürler, çiniler, kumaş parçaları ve duvar resimleri bugün Berlin, Moskova ve Kalküta müzelerini süslemektedir.


Selçuklu dönemine ait Yakutiye Medresesi'nden detay görüntü, Erzurum.
Bununla birlikte Türk Milleti'nin kültür birikimini derinden etkileyen en önemli unsur ise İslamiyet'in kabulü olmuştur. Türkler 8. yüzyılda ünlü Talas Savaşı'nın ardından kitleler halinde Müslümanlığı kabul etmişler ve sağlam bir bağla bağlandıkları İslam dininin bayraktarlığını ve öncülüğünü şerefle üstlenmişlerdir.

Müslümanlığa giriş Türk tarihinde çok önemli bir mihenk taşıdır. Türkler örflerinin gereği olan dürüstlük, mertlik, cesaret gibi hasletleri İslamı yaşamaya başladıktan sonra daha da pekiştirmişler, Kuran ahlakını tanımalarıyla birlikte adaletli, hoşgörülü, ileri görüşlü, vicdanlı yöneticiler yetiştirmeye başlamışlardır. Ayrıca Müslümanlık, fırkalar halinde yaşayan Türkler arasında birlik kurulmasına da vesile olmuştur. İnançta ve dilde birlik sağlanmasıyla daha da güçlenmişler, tarih sahnesinde daha sağlam adımlarla ilerlemeye başlamışlardır. Müslümanlık, devlet kavramında da önemli değişikliklere vesile olmuş, kısa süreli devletlerin yerini Türk tarihinde ilk defa uzun ömürlü cihan devletleri almaya başlamıştır. Türkler artık 10-20 yıllık kısa ömürlü değil, İslamı yayma ve yaşatma gayesinde olan 150-200 yıllık devletler kurmaya başlamışlardır. Örneğin dünya çapında diyebileceğimiz bir devlet olma özelliğine sahip olan Karahanlıları köklü kültürü ve medeniyetiyle Selçuklular izlemiştir.


Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romanis Diogenes IV arasında 29Ağustos 1071 yılında gerçekleşen Malazgirt Meydan Savaşı tüm Türk Dünyası için bir dönüm noktası olmuştur. Bu savaşla birlikte Anadolu'nun kapıları Türklere açılmıştır.
Anadolu'da hüküm sürdükleri dönem boyunca gerek Büyük Selçuklu İmparatorluğu, gerekse Anadolu Selçuklu İmparatorluğu bir Türk-İslam devletinin nasıl bir yapıda olacağının ve nasıl yürütüleceğinin en çarpıcı örneklerini sunmuşlardır. Oldukça kalabalık Hıristiyan topluluklarını ve çok farklı kültürlerin içiçe girdiği Anadolu halklarını yönetimi altında barındıran Selçuklu Sultanları, Türk örfünün ve İslam ahlakının gereği olarak geniş bir hoşgörü şemsiyesi altında her görüşten insanı kucaklamışlardır. Ünlü Ermeni tarihçisi Urfalı Mathiu, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun güçlü hakanlarından Melikşah'ın siyaset anlayışından şu şekilde bahseder:

Melikşah saltanatı Allah'ın lütfuna mazhar oldu. Hakimiyeti uzak ülkelere kadar yayıldı ve Ermenilere huzur verdi. Kalbi Hıristiyanlara karşı şefkatle dolu idi. Geçtiği ülkelerin halklarına karşı baba gibi davrandı. Birçok şehir ve vilayetler kendi arzuları ile onun idaresine girdi, bütün Rum ve Ermeni beldeleri onun kanunlarını tanıdı.4


Melikşah
Şüphesiz Selçuklu Sultanları'nın bu engin hoşgörü anlayışlarının temelinde, aldıkları İslam terbiyesi vardır. Nitekim Allah Kuran'da inananların en önemli sorumluluklarından birinin iyiliği anlatıp kötülükten men etmek olduğunu belirtir. Müslümanlar sadece doğruyu anlatmakla görevlidir, hidayeti verecek olan ise Allah'tır. Bu nedenle Kuran'da insanların dinini değiştirmesi ya da İslam'a dönmesi için baskı ve zor kullanmak yasaklanmıştır. Bakara Suresi'nde şöyle buyrulmaktadır:


Mevlana Celaleddin Rumi
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa o sapasağlam bir kulba yapışmıştır, bunun kopması yoktur. Allah işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)

Böylece askeri kahramanlıklarıyla destanlar yazdıran Selçuklu liderleri, yürüttükleri ahlaklı ve inançlı siyaset sayesinde de binlerce insanın gönlünde taht kurmuş, bu özellikleriyle tarihe geçmişlerdir. Nitekim Yusuf Has Hacip, Ahmet Yesevi, Ali Şir Nevai, Yunus Emre, Celaleddin Rumi, İbn Arabi, Sadreddin Konevi gibi dünya çapında alimlerin yetiştiği bu dönemden geriye tüm dünya tarihini etkileyen köklü bir medeniyet ve sağlam bir kültür birikimi miras kalmıştır.

Selçukluları takiben kurulan Osmanlı Devleti ise 600 yılı aşkın bir süre çok geniş bir coğrafyaya hükmetmiş, dünya siyasetini yönlendiren temel aktörlerden biri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu, üç dine ve muhtelif mezheplere mensup, dilleri, kültürleri, ırkları farklı, birbirlerinden tamamen ayrı dünya görüşlerine ve inanışlara sahip olan milyonlarca insanı ve çok geniş bir coğrafyayı altı asır boyunca yönetmiştir. Üstelik bu yönetim zora ve baskıya değil, hoşgörü ve toplumsal uzlaşmaya dayanan bir yönetim olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nu böylesine yücelten sebeplerin başında ise, bu devleti yöneten hükümdarların ve bürokrasinin, İslam sayesinde kazandıkları adalet anlayışı ve "İ'la-yı Kelimetullah" (Allah'ın Kelimesi'ni Yaymak) ideali vardır.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
tengrikut
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Mar 19, 2004
İletiler: 104
Şehir: Turan

İletiTarih: Per Arl 30, 2004 7:39 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kardeşler! Bu böyle sürmez. Artık gözle görülür yardım etmelyiz oraya.
Bence bi hesap oluşturalım. Türkiyenin her yerinden oraya para yatırılsın. Veya biz bizzat yarım için para isteyelim insanlardan. O parayla da gıda, giyecek, pusat yardımı yapalım derim. Doğu Türkistan için olsun feda bu canlarımız!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder ICQ
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1