Bozkurt NET

[mustafayaman]

Ülkemizdeki AB ve ABD sevdalılarının en büyük dayanaklarını çağdaşlaşma, medeni olma, Avrupalı olma, bilimsel gelişmelere ve teknolojiye daha yakın olma... gibi hayallerle özetleyebiliriz.

Halbuki medeni olma tamamen sahip olunan ahlaki değerler, kültür ve inanç ile alakalıdır. Tarihten günümüze bütün toplumların hayat tarzlarını, kültürlerini, inançlarını incelediğimizde aziz milletimizin sahip olduğu değerlerin diğer toplumlardan çok daha üstün olduğunu, bu değerleri gittikleri her yere taşıdıklarını ve örnek bir hayat sunduklarını görürüz.

Bunun neticesinde, Türk milletinin hakim olduğu coğrafyalarda yaşayan bütün insanlar hürriyeti, adaleti, sevgiyi, saygıyı doya doya yaşamış ve hiçbir rahatsızlık duymamışlardır.

Nihat Sami Banarlı, Amerikalı Profesör Rufi ile sohbet ederken söz batılılaşmadan açılınca Profesör Rufi şunları söylüyor:

“Siz tarihte defalarca başarı kazanmış bir milletsiniz. Bize veya başkalarına imrenmek neyinize? Biz yeni bir millet olduğumuz için, tarihte muvaffak olmuş milletlerin sırlarını araştırır, bulduğumuz ve uygun gördüğümüzü asrımıza tatbik ederiz. Sizden de aldığımız kıymetler vardır. Eğer ilerlemek istiyorsanız, muvaffak olduğunuz asırlarda hangi meziyetlerinizle hangi usul ve teşkilatınızla kazandınız? Bunları araştırınız, bulduklarınızı modernize ediniz. Kendi milli ve denenmiş temelleriniz üzerinde yükseliniz”.

Nitekim Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk birçok kez, Çanakkale Savaşı ve Dumlupınar Meydan muharebesi gibi göğüs göğüse yapılan savaşların, hangi milletin daha medeni olduğunu gösterdiğini ve dolayısıyla Türk milletinin o dönemin süper güç olarak geçinen devletlerinden üstünlüğünü ortaya koyduğunu ifade etmiştir, vurgulamıştır.


İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ise Batı medeniyetini “Tek dişi kalmış canavar” şeklinde tasvir ederek, bizimkilerin hayran olduğu Batı kültürünün esasen göründüğü gibi olmadığını ifade etmiştir.

AB hayaline ve ABD müttefikliğine akıl, mantık, bilimsel gerçekler açısından baktığımızda ise yine Batı sevdalılarının ne kadar büyük bir yanlışın içinde olduklarını net olarak görürüz.

“Medeniyetler Çatışması” tezinin sahibi ABD’li profesör Samuel Hungtinton, Türkiye’nin AB üyeliğinin sürekli ertelendiğini, hatta Türkiye’den sonra başvuran 12 ülkenin bu süreçte tam üyeliğe kabul edildiğini ifade ettikten sonra AB sevdalılarının bir türlü anlamak istemedikleri şu gerçekleri söylemektedir:


“Bunun temel sebebini çok az Avrupalı lider söyleyecektir, ama Avrupa halklarında yaygın bir görüş var: Türkiye, Avrupa’ya dahil olmaya çalışmasına rağmen, tarihi ve kültürü itibariyle Avrupalı olmayan bir ulustur. Bu görüş Avrupa toplumu tarafından paylaşıldığı sürece, Türkiye’nin AB’ye üyeliği mümkün olmayacaktır. Avrupalılar ‘hayır’ diyemedikleri gibi ‘evet’ de diyemiyorlar. Bu yüzden de ‘erteleme ve bekletme’ politikası izliyorlar.”

AB Türkiye’yi sürekli oyalıyor. Şimdi de meşhur “hazmetme kapasitesi” maddesini bir Kopenhag kriteri yapma yolundalar. Sözde Pontus ve Ermeni soykırımı iddialarını her geçen gün biraz daha yoğun bir şekilde dayatıyorlar. Hukukumuza, tarımımıza, güvenliğimize, eğitimimize, ekonomimize, sağlığımıza... kısaca her şeyimize müdahale ediyorlar, itiraz da kabul etmiyorlar. Neye müdahale ediyorlarsa problemler daha da artıyor. Çünkü çözmek için değil, bozmak için uğraşıyorlar.

ABD ise “Ben senin dostunum, stratejik müttefikinim” diye diye askerimizin başına çuvalı geçirdi, Samarra’da Türk kızlarının ırzına geçti, Telafer’deki soydaşlarımızı soykırıma tabi tuttu, Kuzey Irak’ta bizi tehdit eden yapılanmanın ise kurucusu ve en büyük destekçisi. Şimdilerde ise komşumuz İran’la bizi kapıştırma gayretinde. Nasıl dostluksa hep kabak bizim başımıza patlıyor.


Şimdi akıl, izan, mantık ve bilimsel gerçeklerle AB ve ABD’nin yaptıklarına bir bakalım, körü körüne sevdayı da bir kenara bırakalım ve kendimize soralım, “Gerçekten doğru yolda mıyız?”

Akılsızca akla, mantıksızca mantığa, bilimsel gerçeklerden uzak olarak bilime ulaşma mümkünmü?


“AB; 5 bin yıllık Türk tarihinin, 15 asırlık İslam medeniyetimizin ve 80 yıllık laik demokratik cumhuriyetimizin haçlı mezarlığına gömülmesidir. Milli egemenliğimizin yabancılara devredilmesidir.”

Makalemizi Atatürk’ün 6 Mart 1922’de TBMM’de yaptığı tarihi konuşmayla bitirelim:


“Efendiler! Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.”

O halde hep beraber “ne IMF, ne AB, ne ABD, tek çözüm Bağımsız Türkiye” deme zamanı gelmedi mi?