Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - kim ne derse desin....
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
kaganos
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Jan 02, 2005
İletiler: 1034
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Sal May 31, 2005 8:25 pm    ileti konusu: kim ne derse desin.... Alıntıyla Cevap Gönder

Değerli Kardeşlerim,
Kim ne derse desin hakikaten ülke bir iç savaşa doğru gitmektedir...
Ama bakarsanız kimse bunu telaffuz edemiyor....
Bu savaş elbet birgün mutlaka kaçınılmazdır...
bu ülkeyi sevenler ile sevmeyenler arasında olacaktır...
Dikkatinizi çekiyorum... bu savaş bir etnik savaş olmayacaktır..bu aynı zamanda bu ülkenin savunucuları ile bu ülkeyi satmak isteyenler arasında olacaktır...
BU öyle seçimle meçimle olacak bir hadise değildir....
Artık ok yaydan çıkmıştır....
Dikkat edin artık saflar kendilerini belli etmeye başladı ...bu iş yavaş yavaş kıvama geliyor...
Burada bütün mesele TSK'nın bu savaşı önceden sezip duruma müdahale etmesidir....
Bekleyip göreceğiz...
Artık apartmanlarda komşular bile birbirleri ile atışmaya başlamışlardır..
Dün iki kişiyi ben ayırdım....
AB aynı yugoslavya modelini bizde deniyor....
Bakalım başarılı olup, birlik beraberliği öğrenebilecekmiyiz...
yOksa birbirimizin boğazına mı sarılacağız.........
Saygılarımla..
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Turk_militani
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Feb 21, 2005
İletiler: 57
Şehir: ERGENEKON_ÖTÜKEN

İletiTarih: Çar Haz 01, 2005 6:46 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

KAVGAYSA KAVGA SEVDAYSA SEVDA HEPSİ BASBUGUMUN ASİL KURTLARINDA
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
hilal_asena
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: May 23, 2005
İletiler: 199
Şehir: Türkiye

İletiTarih: Çar Haz 01, 2005 3:29 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

birlik ve beraberliği öğrenmemize gerek yok ki!Türkler zaten tarihin her safhasında savaşlarda , kendilerine , vatanlarına yada dinlerine yapılan hakaretlerde bir bütün olmayı becerebilmişlerdir.Bu bizim kanımızda var bizler bir bütünüz...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
turk_neferi
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Apr 08, 2005
İletiler: 869
Şehir: türkiye

İletiTarih: Çar Haz 01, 2005 3:44 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

BİZ BU VATANI SAVAŞLA KAZANDIK.BAYRAĞIMIZI ŞEHİT KANIYLA BOYADIK.SAVAŞLADA ELİMİZDE TUTARIZ.AMA BU SEFER DÜŞMANLARIMIZI KANLARINDA BOĞARIZ.ÇÜNKÜ BİZİM ŞEHİT VERMEYE ARIK TAHAMMÜLÜMÜZ YOK.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Pzr Haz 05, 2005 11:36 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

BAKIYORUM KAGANOS DOSTUMUN

SÖZÜ;NÜ TAM OLARAK KAVRAYAMA;DINIZ
SAVAS HEM BEYIN ;AKIL;LAN EDILIR VE SIZLER NE KADAR HAZIR;SINIZ ??? !!!
HIC DE ÖYLE GÖRÜNMÜYOR

SIZLERE BIR TAVSIYEM

Yüzde 95% AMONYUMNITRAT (ya sivi ya toz halinde ,fark etmez!!!)
Yüzde 5% AGIR MOTOR YAGI
Birazcik ,ta Alüminyüm tozu (ATESLEMEYI DAHA FAZLA BESLER)

ALIN SIZLERE ISTANBUL DAKI EYLEMDE KULLANINLAN MALZEME-kaynak hürriyet gazetesi gerci onlar gübre ile yapilmis,tir dediler ama gercek
förmül bu dur

Ha: NOT SANIYEDE 6400metre basinc,la neler olur daha önceden TV görmüssünüz!!!


laf la peynir ekmek,teknesi yürümez Beyler SIZ HAZIRSINIZ
BUNU KULAHIMA ANLATIN !!!

SAYGILAR
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Pts Haz 06, 2005 8:22 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kurtoglu gardasim... El elden üstündür.

Savassa evet savas. Bu savasta hazir olanlar hazir olmayanlari yetistirmeli ve hazir hale getirmelidir. Önemli olan kirip dökmeden gercegi görüp ortaya getirmektir.

Her yönü ile bu savas yasanacaksa, sen bir tarafindan tutacaksin ben öbür tarafindan. Kimi kalemle, kimi cenesiyle ve kimileri de silahi ile... Vazgecilmez olan egitimdir. Egitimini tamamladiktan sonra isteyen istedigi cephede yer alsin. Mutlak faydasi dokunacaktir.

Gazamiz mübarek olsun.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Pts Haz 06, 2005 9:35 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bu savaş mutlaka olacak.Bunun ortamı hazırlandı.Geçenlerde bir tv kanalında,avrupada kürsüsü olan bir profesörümüz,yaptığı araştırmaya belge vererek destek sağlayan bir yabancı meslekdaşının verdiği imzasız gizli bir dosyanın içeriğini açıkladı.Açıklamaya göre TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN YIKILMASI İÇİN ÖNGÖRÜLEN TARİH 2012.Adam çıktı bunu çatır çatır söyledi ve ikazda bulundu.Zaten yapılan işler,bu gidişe hazırlandığını gösteriyor.Kaleler birer birer düşüyor.Rüyamızda görsek olamaz,türkiyeye bunu kimse teklif edemez dediğimiz dayatmalar bir bir kuzu kuzu kabul ettiriliyor.Bölücülük aldı yürüdü.Hedef cumhuriyet.Bunun artık saklısı gizlisi yok.Herkes yerini belirleyecek.Ya cumhuriyetin yanında kalacak,ya da ihanet edecek.Ben cumhuriyet tarafında yerimi açıkça belirledim.Görev düşerse,gücümün son noktasına kadar yapabileceğim herşeyi yapmaya hazırım.Bu saatten sonra hiçbir gelişme sürpriz olmaz.Yöneticilerin ülkeyi örtülü değil açık olarak teslim etmesi dahi bizi şaşırtmamalı.Ben bir yıldır bu işin siyaseten olmayacağını söylüyorum.Bu dalgalanma olacak ardından ne olacaksa olacak.Hakkımızda hayırlısı olsun.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Pts Haz 06, 2005 8:19 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

06.06.2005
ODTÜ'lü eğitimciler: Toplumun geleceği yobazlığa terk ediliyor
Ankara

Derneği Yönetim Kurulu, hükümetin kaçak Kuran kurslarına gösterdiği toleransı yükseköğretim kurumlarından esirgediğini belirterek, "Toplumumuzun geleceği hızla karanlığa itilmekte, yobazlığa terk edilmektedir" açıklaması yaptı.


Orta Doğu Üniversitesi (ODTÜ) Öğretim Elemanları Derneği Yönetim Kurulu, hükümetin kaçak Kuran kurslarına gösterdiği toleransı yükseköğretim kurumlarından esirgediğini belirterek, "Toplumumuzun geleceği hızla karanlığa itilmekte, yobazlığa terk edilmektedir" açıklaması yaptı.



ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği Yönetim Kurulu adına yapılan açıklamada, hükümetin milli eğitim politikalarına ağır eleştiriler yöneltildi. Açıklamada, "Kaçak, yasa dışı Kur’an kurslarına gösterilen müsamaha ve destek yükseköğretim kurumlarından esirgenmektedir. Bu tutum ve anlayıştan en ağır şekilde doğrudan etkilenen ise, ne yazık ki bir bütün olarak Türk Yükseköğretimi yanı sıra Türkiye toplumunun geleceğidir. Toplumumuzun geleceği hızla karanlığa itilmekte, yobazlığa terk edilmektedir" denildi.



YÜKSEK ÖĞRETİME SALDIRILAR



Hükümetin hazırladığı yeni yasa tasarısının "yükseköğretime yönelik saldırının son halkası" olduğunu öne süren ÖDTÜ’lü öğretim elemanları, yeni öğretim elemanı yetiştirilmesinin önünün tıkandığını iddia etti. Diğer yandan "Geçmiş yıllarda zamanın YÖK yönetimleri tarafından yurt dışına gönderilen ve irticai faaliyetlere karışmış olmaları nedeniyle daha sonra geri çağrılan kişilerle, gönderildikleri ülkelerde başarısız oldukları için geri dönmek zorunda kalan toplam 800’e yakın kişinin üniversitelere yerleştirilmesinin yolunu açacak af girişiminde bulunulduğu" iddiasında bulunan dernek, "Üniversitelerde özgür öğretim elemanları değil; kendisine biat edecek kadrolar oluşturmak arzusunda olduğunu göstermektedir" ifadesine yer verdi. Öğretim Elemanları’nın açıklamasında şöyle denildi:



YÜKSEK ÖĞRETİMİN GELECEĞİ İPOTEK ALTINA ALINIYOR



"İlk kez bu yıl YÖK Başkanlığı’nın yurt dışına gönderilecek araştırma görevlilerinin atanmasını teminen 80 yeni kadro verilmesi yönünde Maliye Bakanlığı’na ilettiği resmi istem bakanlıkça reddedilmiştir. Bu konuda YÖK Başkanlığı’nca dava açılmış ve bursa hak kazananların seçimi için yapılacak müracatlar askıya alınmıştır.



Başkanlığın 18.04.2005 tarihinde yaptığı duyuruda, halen araştırma görevlisi olmayanlar dışında, yurt dışındaki eğitim kurumlarından kabul alan öğrencilerin burs başvurularına bu nedenle olumsuz yanıt verildiği belirtilmektedir. Üniversitelerimizde boş araştırma görevlisi kadroları bulunmaması ve açılması için hükümet tarafından herhangi bir girişimde bulunulmaması, YÖK yurt dışı bursları konusunda yıllardır kurulu olan ve işleyen düzenin önünün tıkanması ülkemiz yükseköğreniminin geleceğini ipotek altına almaktadır. Özellikle son iki senedir üniversitelerin araştırma görevliliği kadrolarında yaşanan kısıtın üniversitelerdeki akademik çalışmaları ve eğitim sürecini olumsuz etkilediği yaşanan bir gerçekken; bu durumdan olumsuz etkilenen kesimler artmaktadır."



"AKP’NİN YIKICI ETKİSİ EN ÇOK EĞİTİMDE KENDİNİ GÖSTERİYOR"



YÖK bursunun önünün kapatılmasıyla genç akademisyenlerin önünün kesildiği ifade edilen açıklamada, "İlk bakışta son derece ekonomik kısıt ve koşullarla gerekçelendirilebilecek durumun gerçekte siyasal nedenlerle ortaya çıktığı ortadadır" denildi. Açıklamaya şöyle devam edildi:



"AKP hükümetinin geçen yıl gündeme getirdiği YÖK tasarısının Cumhuriyet üniversitelerinin direnci ve YÖK’ün itirazlarına takılmış olması, iktidarın bu iki kuruma karşı duruşunu daha da netleştirmiştir. Bu anlamda, YÖK bursları konusunda yaşanan bu sorumsuzluk, basit bir duyarsızlık değil; siyasal bir yıpratma girişiminin bir sonucudur. İktidara geldiği dönemden bu yana ’Yeniden Yapılanma’ ve ’Reform’ söylemi ile Cumhuriyetin tüm zinde kurum ve kuruluşları ile hesaplaşmayı kendine ilke edinen AKP’nin yıkıcı etkinliği en fazla eğitim alanında; özellikle de yükseköğrenimde kendini göstermektedir. AKP kadrolarının genelde ülkemizin eğitim görmüş kesimlerine, özelde ise üniversite öğretim elemanlarına karşı güven duymayan, kuşkucu, olumsuz bakışı her gün bir yeni olayla daha da açık hale gelmektedir."

(ANKA)



© Copyright 2005 Hürriyetim
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
kaganos
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Jan 02, 2005
İletiler: 1034
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Pts Haz 06, 2005 11:22 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

İşte size istenmeyen durumların ,meydana geldiği YALOVA..
Rizeli ve Muşlu 50 kişilik gruplar birbirine girdi..polis yetersiz kaldı..
Takviye kuvvet istendi...
Rizeli bir kişi ambulansta öldü..
Ülke hiç bir hükümet döneminde bu kadar gerilmemişti....
PKK her zaman her hükümet döneminde vardı ...
Ama vatandaşlar arasında heleki batı şehirlerinde bu olaylar yoktu....
Haberi www.milliyet.com'dan detaylı okuyabilirsiniz...
Saygılarımla.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Sal Haz 07, 2005 8:37 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Evet kadir21 -Vuslatim-kaganos -ve Diger kardeslerim

Pesinen kimseyi kirmak istemedim ama bazen ,bazi baslik altinda atilan konulara baktigimda ,kendi kendime düsünüyorum da ,bu insanlarin SIIR yazmaya ahkam kesmeye hickira hickira aglaya aglaya yok Rahmetli Basbugum(ALLAH ATATÜRKÜ:MÜZ -TÜRKES;I RAHMET EYLESIN MEKANLARI CENNET OLSUN YARABIM !!!) yok cart yok curt mesele,lerle nerden bu kadar zaman buluyorlar merak ediyorum dogrusu !!!

Evet tabi,ki bu davamizda herkesin ayri ayri bir görevi vardir ama
herkes de hazirlikli olmasi di sart ,eger bu davaya bas koyduysa ve EMINIM;KI hepimiz haziriz kanimizla atalarimizin kurdugu TÜRKIYEMIZI savunmaya kanimizin son damlasina kadar variz bundan hic süphem yoktur !!!
AMA NASIL-vermek istedigimiz mücadele kolay mi okadar hic de zanet miyorum bunlar bence asama asama bir sistematik casilmanin bir ürünü,dir ! ve bizler buna kafa yormamiz gerek ihtiyac lari tesbit etmek eksiK lerimizi artilarimizi görmek ondan sonra adim adim yürümek-bilgilerimizi bir bir,imizle paylasmak ANALIZ ,leri yapmak ve yön vermek !!!

BEN DAHA ÖNCE BURADAN BIR DAHA AYNI CAGRIYI TEKRAR LIYORUM
SITE YÖNETIMINE ---BIR ON:LINE SATIS MAGAZA;SININ KURUL;MASINI TALEP EDIYORUM ;HER YÖNÜYLE ISTER T:SÖRT KITAP EGETIM AMACLI -ÜLKÜCÜ HEDIYELIK MALZEMELER ROZET;LER BAYRAKLAR -BURADAN GELEN PARALAR LA SIYASI MÜCADELIMIZIN BIR TEMEL LI DAHA ATILMIS OLUR -AMA BU GÜNE KADAR NE CEVAP ALMIS OLDUM BEYLER;DEN NE BIR HAZIRLIK GÖRDÜM !!!

CAGRIMI YENILI YORUM BEN AVUSTURYADAGIM VUSLATIM ALMANYADA
HATTA INGILTERE;DEN FORUMA KATILAN LAR VAR !!!

BU CAGRIYA YANIT VERIN artik !!!

NOT : bir ek daha yapacagim kaynak :www.sesar.com.tr
Arti eksik bir sözüm varsa lütfen tamamlayin

HEPINIZE SAYGILAR SEVGILER





YENİ
”MİLİS”

(Çözülme sürecine akıllı direniş için;
kanın son damlasından önce beynin son
hücresine kadar mücadele gereği)






Haziran 2004








RAPORUN ÖZETİ

Türkiye; izleyenleri hayrete düşüren bir dönemeçten geçmekte. PKK’nın devletle muhatap edildiği sözlerden, Leyla Zana’nın Diyarbakır’da lider gibi karşılanmasına kadar izleyenlerin küçük dilini yutturan sahneler yaşanırken; Millet; Türkiye’nin sürüklendiği küresel girdapta fındık kabuğuna dönüşmesine engel olacağı yönünde bazı kurumlara duyduğu güveni ya rafa kaldırdı, ya da kaldırmak üzere.

Böyle bir ortamda; “vatanı kurtarmak” gittikçe kahve sohbeti malzemesi olmaktan çıkıp, belli dinamiklere doğru kanalize edilen patlamaya hazır bir enerji olarak havada asılı duruyor. Bu enerjinin dengesizliği “Kurtlar Vadisi” gibi toplumsal histerilerin katkısı ile arttırılırken; ülkeyi kontrol altına almaya çalışan dış ve iç güçler; direnişi de kontrol etmek için altyapılarını şimdiden kuruyorlar. Bu noktada aşağıdaki raporla dört temel noktaya dikkat çekmeyi hedefliyoruz :

a) “Kurşun” geleneği en sona saklanması gereken ve akılla kontrol edilmediği takdirde, vatanı kurtarmayı soyunanları, vatanı parçalamayı hedefleyenlerin maşası haline getirecek tehlikeli bir gelenektir.

b) Türkiye’nin çözülme sürecini engellemek için; mevcut kurumsal yapıların bir işlevinin kalmadığı, olsa bile sınırlı olacağı ortada olduğundan; vatanperverlerin bir direniş/mücadele zeminini şimdiden hazırlama gereği tartışılamaz. Fakat bu çok akıllı, uzun soluklu ve kendi iç ve dış meşruiyetini sürekli üreten bir çerçevede kurulmalıdır.

c) Vatanperver güçler, hangi cepheden geliyor olurlarsa olsunlar; yeni çağa ve konjonktüre uygun parametreler doğrultusunda farklı bir anlayışla organize edilmelidir. “Kurtuluş Savaşı” referansı, ne kadar çoşturucu ve romantik bir etkiye sahip olsa da; Mustafa Kemal, Mehmet Akif ve Kazım Karabekir gibilerin gölgesinin bile mumla arandığı, toplumun midesi ile düşünür hale geldiği bir ortamda, çok iyi etüd edilerek, yeni şartlara uyarlanmalıdır. Bu rapor; mevcut dinamiğin zaaflarını inceleyip, nasıl geliştirilebileceğine dair somut öneriler sunmaktadır.

d) Yeni mücadele zemini; “kurşundan” önce aklı devreye sokarken; mücadelenin temel çatısı, bilgi, teknoloji, sermaye ve sosyal ilişki alanında çalışacak özel milisler üzerine kurulmalıdır. 100. Yılda; bir adsız kahramanlar mezarlığı ile değil de, bağımsız, üniter ve güçlü bir Türkiye yaratılmak isteniyorsa; vatanperver güçlerin; güçlerini asimetrik olarak uygulayabilecekleri ve nefeslerini zamana yayacakları bir yapının kurulması; elzemdir. Zaman; kanın son damlasına kadar değil; beynin son hücresine kadar mücadele zamanıdır.





“Vatanı artık sadece kanımızın son
damlasına değil, beynimizin son hücresine kadar
savunma gereği bulunmaktadır.”

KÜRESEL GİRDAPTA FINDIK KABUĞU MİSALİ

Türkiye’nin yeni küresel düzen oyununa uyum yolunda içine sokulduğu süreç, gittikçe kozmetik boyutlardan daha kurumsal bir zemine taşınırken; partilerden en köklü kurumuna kadar bir çok yapı bu gidişata karşı bırakın strateji üretmeyi, taktik refleksler geliştirmekten uzak bir dalalet, hatta yer yer hıyanet tablosu sergileniyor.

Böyle bir ortamda; güvendiği “dağ”lara kar yağdığını görenler çok derin bir travma içindeler.

Bu travma; Türkiye’ye kan kusturan bir terör örgütünün uzantıları, “örgüt ile devlete eşit uzaklıktayız” gibi söylemlerle Türkiye’yi PKK ile aynı düzleme çekenlere sessiz kalırken, türbanlı öğrencilerin katsayısı 0.6’mı, 0.8’mi olsun tartışmasını “rejim sorununa” dönüştürecek kadar kıbleyi şaşırmış olanların varlığı ile daha da bir derinleşiyor.

Sağcı’sından, solcusuna, İslam’cısından, laikine kadar herkesi saran bu travmanın kaynağında; bugüne kadar sözkonusu kesimlerin duruşunu simgeleyen “kurumsal” yapıların, görülmedik bir hızla onları bugüne kadar taşıyan zemini terkedip, “yeni dünya düzenine” yaranma telaşına girmeleri yatıyor.

Başına çuval geçiren müttefikinin bağımsızlık günü kutlamasına Türk askerinin bando olarak yollandığını gören de; İslamcı zannettiği başbakanın, kızının türban sorununu çözmediği gibi, üstüne üstlük, Yahudi ve Hristiyan cemaatleri ile içlı dışlı oluşunu seyreden de aslında aynı travmanın kurbanı.

SESAR; olarak son iki yıldır yaptığımız analizlerde, “tabanla tavanın ayrışması” olarak adlandırdığımız bu süreç artık iyice olgunlaşmış durumda. “Tavan”da konuşlanan kurum, tabanla tamamen ayrışmış durumda bir “küresel bürokrat”(dünyayı milletin çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışan değil, milleti küresel egemenlerin çıkarları doğrultusunda idare eden) niteliğine bürünürken; taban cami avlusuna bırakılmış çocuklar misali.

Bu tablo karşısında, Türkiye’nin bağımsız ve büyük bir ülke olarak geleceği hakkında kaygı duyanlar dört kategoriye ayrılmış durumda.
a) Üzerlerindeki şoku atlatamayıp, hala bu devletin bir yerlerinde bu gidişata dur diyecek kadroların olduğuna inananlar ve sadece bilinçli seyirci olmakla yetinenler;

b) Türkiye’nin devlet ve toplum altyapısının içine düştüğü ataletin derinliğinin farkında olup; “örgütlenerek” ve “bilinçlendirerek” bir toplumsal uyanış yaratılabileceğini ve bu toplumsal uyanışın atalete düşmüş kurumları yeniden harekete geçireceğini düşünenler;


c) Gidişatın vehametinin farkında olup, toplumun ve devlet katmanlarının bu gidişatın vehametinin deşifrasyonu ile hareketlendirilebileceğini düşünenler fakat deşifre ettikleri resmin derinliği karşısında kendileri de etkilenip, “biz elimizden geleni yaptık, bu kadarmış” deme noktasına gelenler

d) Çözümün ne bilinçlenme, ne de deşifrasyon ile gelmeyeceğinin farkında olup; kurumlardan çoktan ümidi kesmiş olup, kendi çözüm yollarını üretme yolunda çeşitli formatlarda milisleşme eğiliminde olanlar

Bu analiz; “Türkiye’yi kurtarma” kaygısı güdenlerin bu kategorik ayrışmasına bir kategori daha ekleme ve milisleşme eğiliminde olanları, metodolojilerini değiştirmedikleri taktirde, maşa konumuna gelecekleri ve “Türkiye’nin çözülmesi” sürecine, engel olayım derken, hızlandırıcı noktasına taşınacakları doğrultusunda uyarma amacını taşımaktadır.

“KURTLAR VADİSİ” ETKİSİ DİZGİNLENMELİ

Bugünlerde bir çok noktada, “Kurtlar Vadisi etkisi” dediğimiz bir dönüşüm yaşanmakta. Toplumsal bir histeri haline dönüşen dizi, hedeflediği ve hedeflemediği bir çok amacı; arka plandaki derin senaryo desteği ile gerçekleştirme konusunda hayli başarılı. Dizi, ile toplumun bilinçaltına verilen mesajlar, bir yandan toplumun, bir yandan da devletin atomize olmasına ve bunun yadırganacak değil, mevcut konjonktürün doğal bir uzantısı olduğu yolunda bir önkabul yaratılmasına yardımcı oluyor.

“Kurtlar Vadisi etkisi”’nin de katkısı ile, “ülkeyi kurtarma” sohbetlerinin de niteliğinde değişiklikler gözükmekte. Kimi çevresine toplayacağı ekiple bir “Can Polat”, kimi kuracağı etki alanı ile bir “Arslan Bey” olma sevdasında.

Ülkedeki, özel tim, kuvvet ve istihbarat mensubu eleman bolluğu da gözönüne alındığında, bu tür yapılanmaların eleman sıkıntısı çekeceği de söylenemez.

Geriye bir tek şey kalıyor; gönüllü Memati, Can Polat ve Arslan Bey’lerin bulunması.

Türkiye’yi çözülme sürecine sokan güçler işte bu noktada; “bu ülkede milis hareketi olacaksa, onu da biz yönetiriz” politikalarını devreye sokmaya başladılar bile.

Ortalık; kapı kapı dolaşıp, “ülkeyi kurtarmak için zemin yoklayan” ve bunu yaparken, kimin hangi yeme nasıl atladığını ölçerek, bir “milisleşme eğilimi haritası” çıkaranlarla dolu.

Tehlike işte tam bu noktada alarm sinyali veriyor.



Öncelikle şu uyarıyı ortaya net bir şekilde koymakta fayda var :

Ülkedeki çözülme sürecini inşa eden küresel güçler, bu çözülme sürecinin maşası olan iç odaklara yönelik karşı dinamik oluşturmaya çalışanları kontrol etmek ve bazılarını ekarte etmek için altyapılar kurmaya başladılar bile. 12 Mart öncesi ve sonrasında ordu bünyesindeki darbe heveslilerini ortaya çıkarmak için oynanan “darbecilik oyunları” misali, bu oyun artık toplumun ve devletin bütün kurumlarında sistematik olarak oynanmaya çalışılıyor. Amaç; küresel oyuna her boyutta direnmeye kararlı, küçük de olsa etkili ve oyun bozma gücüne sahip alt birimleri baştan enterne etmek.

Bu oyuna gelmemenin tek bir yolu var : Akıllı Olmak.

SESAR olarak; “Kurtlar Vadisi”’nde dolaşan çakallara karşı her zamankinden daha fazla uyanık olunması gerektiğinin bilincinde olmak zorunluluğu var.

MEVCUT DİNAMİĞİN ZAAF NOKTALARI

Öncelikle; bu yazının ana sorusu olan, “milisleşme ama nasıl” sorusuna daha sağlıklı bir yanıt verebilmek için mevcut ortamdaki zaaf noktalarını altalta sıralayalım.

a) Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız,üniter ve güçlü bir devlet olarak garantisi konumunda olması gereken, yapıların çözüldüğü ve atalete , dalalete ve hatta hıyanete düştüğü durumda, bu ülkenin vatandaşlarının ülkelerine sahip çıkmaları bir lüks değil, ödevdir.

b) Bu ödevin nasıl icra edileceğinin tartışılabilecek bir çok noktası olsa da; bu görevin ancak organize ve bilinçli bir altyapı üzerinden icra edilebileceği konusunda herkes hemfikirdir.

c) Sözkonusu organize altyapının nasıl kurulacağı; milisleşmenin düşünsel boyutta mı kalacağı yoksa farklı düzlemlere doğru derinleştirilip, derinleştirilmeyeceği; bu hamlenin zamanlaması gibi unsurların belirleyici bir çok altunsuru bulunmaktadır. Fakat tek yadsınamaz gerçek; ne yapılacaksa yapılsın uzun soluklu olmak gereğidir.

d) “Ülke elden gidiyor” psikolojisi mutlaka aşılmalıdır. Bu psikoloji; acele ve umutsuz hamlelerle birlikte uzun vadeli ümidi hepten yokedecek hataları beraberinde getirecektir. Ayrıca bu psikoloji; “ülkeyi elden çıkaranlar” açısından en kolay manipule edilebilir zemini de karşı tarafa sunmaktadır. Bu psikolojiye sahip unsurların; birkaç başarısız girişimden sonra yılgınlığa sürüklenip, “teslimiyet”, “ne yapalım, elimizden geleni yaptık” noktasına gelmesi de çok kolay olacaktır.


e) “Ülkeyi kurtarmak” için ciddi bir seferberlik çağrısında bulunanların refere ettiği “Kurtuluş Savaşı” günleri ile günümüz arasında sadece nicelik değil nitelik farkı vardır. Günümüzde, “Kurtuluş Savaşı”’nın ruh hali ile başlatılacak bir girişim, toplumun, devletin ve küresel güç dengelerinin geldiği yapıyı doğru okuyamamanın ürünü olan ciddi bunalımları da beraberinde getirecektir. Ne Mustafa Kemal’in, ne Kazım Karabekir’in, ne de Mehmet Akif’in gölgesinin bile bulunmadığı bir ortamda; ülkeye kıyılarından değil, bankalarından çıkan bir düşmana karşı çok daha farklı bir strateji kurgulamak ve izlemek gerekir.

f) Toplum; kalbi ve zekası ile değil, midesi ile düşünen bir noktaya gelip demirlemiştir. Kendisini iyi yöneten, mevcut vergi sisteminden çok daha adaletli vergi sistemi dizayn edebilecek İngiliz bir Maliye Bakanı’nı, kafasına göre vergi almayı marifet sayan mevcut Maliye Bakanı’na tercih edecektir. Verilecek mücadelenin tabanında böylesine bir kaygan zemin olduğu asla unutulmamalıdır.

g) “Güç birliği” sloganı ilk bakışta ne kadar doğru bir slogan olarak gözüksede; temelde, tam da “düşmanın” istediği manevra hatasını bünyesinde barındırmaktadır. Ülke yararına çalışan güçlerin, “tek vücud” olup, bir çatı altında güç birliğine gitmesi, düşmanın karşı dinamiği daha rahat kontrol etmesine, sızmasına ve gerektiği zamanda yoketmesine yarayacaktır. Hedef; bütün gücü tek bir sıklet noktasında toplayan güç birliği değil; sıklet noktasını dağıtan GÜÇ AĞI kurmak olmalıdır.

Yukarıda sıralanan maddeler; mevcut “milisleşme” eğilimlerinin temel zaaflarını ortaya koymaktadır. Bu zaaf noktalarının aşılması; “Türkiye’nin kurtulması” için hayati önem taşıyacaktır.


v “Ülke Elde Gidiyor” değil, “Ülke Nasıl Geri Alınır?”

Herhangi bir spor müsabakasında; maçı kaybediyor psikolojisi ile, geriden gelip maçı alma psikolojisi arasında derin farklar bulunmaktadır. 5-0 öndeyken, son dört dakikada dört gol yiyen bir takım hiçbir zaman zafer psikolojisini yaşayamaz ve sürekli kaybetme korkusu ile daha fazla hata yapmaya başlar ve sonunda o ölümcül golü de yer.

Halbuki baştan yenilgiyi bir veri olarak kabul edip, kazanacağına inanan bir takım, 5-0 yenik durumdayken goller atmaya başladıkça, karşı takım üzerinde kuracağı psikolojik baskının da etkisi ile performansını normalin üzerine çıkarır.

Bu spor benzetmesi; Türk aydınının, daha doğrusu bu ülke hakkında kaygı duyan herkesin psikolojisi açısından kilit bir noktayı içermektedir. Çünkü herkes sorunu cevaplamaya, “ülke nereye gidiyor?” sorusu ile başlamaktadır.


SESAR olarak bu soruya vereceğimiz cevap, kabaca ama öz olarak şudur :

“Ülke, temelde, küresel egemenlerin ve iç maşalarının istediği noktaya çoktan varmıştır ve bundan sonra sadece kadrosal direniş, kurumsal değişim, toplumsal psikoloji ve yasal altyapı üzerindeki ayrıntılar gibi nispeten ufak değişimler gerçekleştirilmektedir. Bu noktadan sonra kurtarılacak hiçbir şey kalmamıştır”

Bu tespiti kabul ettikten sonra, kendi gemilerinde tayfa konumuna düşürülmüş ve kaptan köşkünü kaptırmış kitlelerin sorması gereken temel soru :

“Geminin yönetimini tekrar nasıl ele alırız?”

olmalıdır.

Olaya bu açıdan yaklaşılmasının, mücadelenin niteliği ve niceliği açısından şu tip faydaları olacaktır :

A) Mücadeleyi verecek insanlar; kaybediyoruz psikolojisi ile değil, tekrar geri kazanıyoruz psikolojisi ile çok daha sağlıklı ve dirayetli şekilde hareket edeceklerdir.

B) Mücadele sürecinde yaşanan hayalkırıklıkları, “yenilmişlik” hissini değil, “nerede hata yaptık, nasıl daha iyi yaparız” psikolojisini güçlendirerek, süreci sağlamlaştıran etki yapacaktır.

C) Mücadeleyi yürüten odaklar arasında, “kaybetmekten” dolayı birbirini suçlama eğilimi azalacak ve dolayısı ile GÜÇ AĞI ‘nın farklı odaklarının birbirlerine karşı manipule edilme riski azalacaktır.

D) Kazanılan her adım, doğru yolda bir adım olarak benimsenerek morali yükseltecektir. Aksi takdirde her kaybediş ve hatta hareketsizlik anı bile, “zaman geçiyor, geç kalıyoruz” psikolojisi ve sıfır noktasına yaklaşma duygusu ile paniği ve hata payını daha da arttıracaktır.


v “Güç Birliği” değil “Güç Ağı”

Bir dev ve bu deve karşı savaşan bir insan ordusunu düşünün.

Devin cüssesinin karşısında fiziki olarak yetersiz kalan bu ordunun yapacağı en büyük hata; bir araya toplanmak ve devin bir hamlede ezeceği bir bütün oluşturmak olacaktır.

Bugün; Türkiye’de maalesef azınlıkta olan ve üstüne üstelik, karşısındaki güce karşı elinde sınırlı imkanla ve hareket kabiliyeti ile manevra yapmak konumunda olan vatanperverlerin yapacağı en büyük hata, dev karşısında aynı yerde toplanan insan ordusu misali biraraya gelmek olacaktır.

Devletin kadrolarından, stratejik altyapısına; toplumun eğitim sisteminden, medyasına kadar her noktaya nüfuz etmiş ve üstüne üstelik bir de elinde finanstan, silaha her türlü gücü bulunduran bu devasa küresel güçlere karşı yapılacak en stratejik hamle sıklet noktasını tek merkezde toplamak değil, dağıtmak olacaktır.

Aynen; deve karşı savaşmak için, devin dikkatini dağıtacak şekilde dağılan ve farklı noktalardan devin dikkatini seyrelten akıllı insanların ordusu gibi.

Bu nedenle; Türkiye’yi düşünen vatanperverlerin yapacağı iş, güç birliği değil, güç ağı oluşturmak olmalıdır.

Bu öneriyi daha somuta indirgemek gerekirse:

“Düşmanın” önüne, kolayca damgalanabilecek, sızılabilecek, manipule edilip, parçalanabilecek ve gerektiği noktada legal, illegal ve alegal yöntemlerle etkisiz hale getirilebilecek “güç birliği platformları” koymak uzun vadede ölümcül bir hata olacaktır. Kısa vadede yaratacağı bütün çoşku etkisine rağmen.

Bunun yerine kurulması gereken yapı aşağıdaki özelliklere sahip olmalıdır

a) Birimlerinin isimleri ve cisimleri olsa da, kendisi hiçbir psikolojik harekat ile karalanamayacak, profili düşürülemeyecek isimsiz ve cisimsiz

b) Birimlerinin ve alt unsurlarının tüzel kişilikleri ve fiziki varlıkları olsa da; kendisi tüzel kişilik ve fiziki varlığa sahip olmayan dolayısı ile sızılması, manipule edilmesi ve parçalanması çok zor

c) Birimleri ve alt unsurları arasındaki koordinasyonun; parametrik iletişim ve hareket protokollerine göre belirlendiği; her alt unsurun merkezi direktif ve koordinasyon olmadan bu protokoller çerçevesinde kendi hareket ettiği

d) Bir parçası etkisiz hale gelse de, bu alt parçayı enterne edip, zararın bütüne yayılmasını engelleyebilecek , çoklama ve savunma mekanizmalarını bünyesinde barındıran

e) Gizliliği, ketumluk ve perdeleme ile değil; takip eden ve kontrol etmeye çalışanların kafasını karıştıracak , kaynaklarını boş yere harcatacak yöntemlerle sağlayan. Bilgiyi saklayarak değil, parçalara bölüp her yere dağıtarak saklamanın en etkili yöntem olduğu prensibini aktif olarak uygulayan


v “Kanın Son Damlasından” önce “Beynin Son Hücresi”

“Vatan için kurşun atan da, yiyen de” cümlesi yakın siyasi tarihimizin hafızalara kazınan cümlelerinden bir tanesi.

Vatan için kurşun atmak veya yemenin “romantizmi” ve “kahramanlığı” bir yana; Kurtlar Vadisi gibi fenomenlerin halkın önüne servis ettiği imaj galerisi; bir yandan gerçekleri ortaya çıkarmak için banka “hack” edecek kadar bilgili, diğer taraftan infaz yapacak kadar soğukkanlı bir Can Polat tiplemesini önplana çıkarmaktadır.

Böyle bir ortamda; ortalıkta “kurşun” geleneğini savunanların sayısının artması ve bu yöntemin taraftar toplaması şaşırılacak bir şey olmayacaktır. Başta da uyardığımız üzere; küresel dönüşümün Türkiye ayağına “kanları” pahasına direnecek olanların haritası da işte bu zaaf üzerinden çıkarılmaya çalışılmaktadır.

“Kurşun” geleneğine sarılmaya meyilli olanların, nihayetinde ülkelerinden ve kendilerinden önce başkalarına hizmet edeceği tarih boyunca ortaya koyulmuş net bir gerçektir.

Zamanından önce atılan her kurşun; kurbanı “mazlum”, tetiği çekeni de “katil” yapacaktır. Medya ve toplumsal psikoloji mekanizmalarının, Türkiye’ye karşı topyekün saldırıya geçenlerin elinde olduğunu da varsayarsanız; “kurbanı” mazlum yapmadan bertaraf etmenin başka yolları olduğunu bilmek ve buna göre davranmak gerekecektir.

Unutulmamalıdır ki; Kurtuluş Savaşı, öncesinde gerçekleştirilen bir altyapı ve sürecin son dönemecidir.

Yapılacak mücadelede örgütlenme, manevra yapma, oyun kurma ve bozma amaçı strateji üretme yolunda kullanılacak her beyin hücresi, akıtılacak her damla kandan daha değerlidir.



v “Gizlilik” değil “Kontrollü Şeffaflık”

SESAR olarak; Irak Merkez Bankası’ndan 47 milyar doların ABD Birliklerinin yaptığı operasyonla bir gecede çalındığını biliyoruz. Irak Merkez Bankası’nın kasasının yağmalandığı yolundaki haberlerin ve ortalıkta elinde beş para etmez dinarları havaya saçan Iraklıların görüntülerin medyaya servis edildiği günlerde.

Bir devletin en değerli ve somut hazinesinin saklandığı Merkez Bankası kasasının, süpergüç de olsa bir haydut devletin yağmasına uğraması dünya konjonktürünün geldiği noktada artık somut bir olasılık olarak önümüzde duruyor.

Bu örneği vermemizin arkasındaki soru şu : Değerli bir bilgi veya madde, merkezi olarak gizlenerek mi daha güvendedir, yoksa farklı bir yöntem uygulanarak daha güvenli ve erişilmez kılınabilir mi?




Sorumuzu yukarıdaki örnek üzerinden daha da somutlaştıralım…

Irak; altın rezervlerini merkezi bir kasada toplamak yerine, parçalara bölüp, ülkenin farklı yerlerindeki mobil merkezler içinde sürekli dolaştırsaydı; rezervlerinin çalınması ABD açısından daha mı kolay olacaktı, daha mı zor?

Böyle bir olayın pratikte gerçekleştirmenin zorlukları bir yana; teorik olarak neye tekabül ettiğini görmek, gizliliği farklı bir anlayışla yorumlayabilmek açısından önemli.

Her hareket, kişi ve unsurun çevresine yaydığı bir bilgi radyasyonu bulunmaktadır. Bu radyasyon; konumuz olan tarzdaki bir yapılanma için hayli yüksek olacaktır. Ellerinde en hassas geiger ölçüm cihazları ve yöntemleri bulunan karşı güçler açısından, bu tarz bir bilgi radyasyonunu, her türlü perdeleme yöntemine rağmen ölçmek ve analiz etmek mümkün olacaktır.

Kısacası; gizlenen her şey; istediğiniz kadar ketum ve disiplinli olun, sizi hedefleyen bir “ilgi” tarafından eninde sonunda temel hatları ile deşifre edilir. Bu; günümüzün teknoloji ve analiz imkanları ile sanıldığından da kolaydır.

Daha da kötüsü; siz ketum ve disiplinli olduğunuz için, kendinizi sahte bir güvenlik duygusu içinde hatalar yaparken bulursunuz. İzlenmediğinizi, izlensenizde anlaşılmadığınızı düşünerek.

Bu yöntemin alternatifi ise; yukarıdaki örnek üzerinden de anlaşıldığı üzere; bilgiyi gizlemek değil, araya gereksiz “parazit” bilgileri girip , parçalara ayırıp , ortalığa mümkün olduğu kadar rastgele yaymak ve dolaştırmaktır.

Amaç; bilgi radyasyonunu gizlemek değil, radyasyonu yayan unsurları dağıtık bir yapıda tutmak olmalıdır. Aynen; deve karşı savaşan insanlar ordusunun öbek öbek toplanmak yerine dağınık durması gerektiği gibi.

Bu tarz bir metodolojinin bir diğer avantajı; size yönelen ilginin, odak noktasını sürekli kontrol altında tutma yeteneğini kazandırmasıdır. Araştıran beyin; tezine ve amacına uyan ilk noktada durup, dinlenme özelliğine sahip tembel bir organdır. Dolayısı ile; kendini kontrollü bir şekilde açık tutan bir unsur veya yapı, kendisine yönelen ilgiyi daha önemsiz noktalarda oyalayıp, yönlendirirken, daha hayati ve temel unsurları yolun en uç noktalarında doğal bir gizlilik içinde saklayabilir.

“Ülkeyi kurtarmak” yolunda oluşturulacak her yapılanmanın yukarıda ortaya konulan çerçeveyi bir şekilde dikkate alıp, “gizlilik” ile “açıklık” arasındaki dengeyi hem kendi iç işleyişi, hem de karşı tarafa yönelik dengeler ve manevralar açısından en optimum düzeyde tutması gerekmektedir.





MİLİSLEŞME AMA NASIL?

Başından beri sorduğumuz ve “ne olmaması gerekir” noktasından geliştirdiğimiz sorumuza artık “ne olması gerekir” açısından daha net bir yaklaşım zamanı geldi.

SESAR; mevcut ulusal ve küresel düzen incelendiğinde, ülkeyi parçalama yolunda devreye sokulan küresel girdaptan kurtarmak için kurulacak altyapının milis bir zihniyet ile oluşturulması gerektiğine fakat bu milisliğin klasik ve klişe metodolojilerden hayli uzak, yeni ve yapıcı dinamikler üzerinden inşa edilmesi gerektiğine inanmaktadır.

Bu noktada;

a) “Düşmanın” gözünün içine bakan

b) Kuklayı değil, kuklacıyı hedef alan

c) Kendi memleketinde, kendi memleketi için örgütlenme özgürlüğünü kullandığının farkında, kendinden emin, rahat ve telaşsız hareket eden

d) “Oyun Bozan” ve “Oyun Kuran” taktik ve stratejileri aynı anda üretip, uygulama yeteneğine sahip

e) Herhangi bir alt unsuru etkisiz hale geldiğinde,o alt unsuru geride bırakıp yoluna devam edebilecek kadar esnek

f) Hayatın içinde,hayatın bütün alt çerçevelerini kendi lehine kullanan

Ve en önemlisi uzun soluklu, uzun perspektifli, nefesini iyi ayarlayan bir “milis”e ihtiyaç vardır.

Bu tarz bir “milis”in, ne “Kurtlar Vadisi” imaj galerisinden, ne de gittikçe kaynatılan kontrolsüz bir “milliyetçilik” hezeyanından çıkmayacağı açıktır.

Kurulacak yapı; yazı boyunca da vurguladığımız üzere, “güç birliği” değil, “güç ağı” prensibi üzerinden dağınık olarak kurulması gerektiğinden, bu yapının “liderlik” mekanizması da kendine özgü olmalıdır. Bundan dolayı; sözkonusu altyapının hiyerarşik değil, heterarşik bir liderlik mekanizmasına ihtiyacı olacaktır.

Farklı Kategoriler, Farklı İşlevler

Sözkonusu heterarşik liderlik mekanizması ile koordineli bir şekilde “milisleşecek” vatanperverleri üstlenecekleri işlevlere göre beş ana kategoriye ayırabiliriz. Bunlar :


a) Bilgi
b) Teknoloji
c) Sermaye
d) Sosyal
e) Operatif


Aslında yukarıdaki ayrışma, günümüzün modern istihbarat altyapılarının da temel başlıklarını oluşturmaktadır.

Günümüzün modern istihbarat konsepti içerisinde, üzerindeki takım elbise ile yabancı sermaye ile iş yapan, proje geliştiren iş adamı, gerektiğinde en kritik istihbaratı sağlayan ajan konumundadır.

Türkiye adına gerçekleştirilecek her altyapının da bu gerçeği gözönüne alarak inşa edilmesi gerekecektir.

Bu yapı aynı zamanda; her vatanperverin, radikal bir çerçeveye kaymadan, kendisine bir rol seçebileceği rahat ve güvenli bir çerçeveyi de beraberinde getirmektedir. “Vatan için kurşun yiyenin de, atanın da” kutsal olabileceği ne kadar doğru olsa da; “vatan için bilgi toplayan da, dezenforme eden de kutsaldır” diyebildiğimiz noktada mücadele tabanı genişleyecektir.

Dolayısı ile; Türkiye’yi sürüklendiği küresel girdaptan, Cumhuriyet’in 100. yılına yaklaşırken bağımsız, özgür, üniter, gelişmiş, kendi teknolojisini üreten, siyasal, etnik ve dini sorunlarını yenmiş bir ülke olarak çıkaracak sürecin “milisleri” aşağıdaki rolleri kolayca benimseyebilirler :

v Bilgi Milisi

Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı; bulunduğu konum ve kendi kişisel çevresi üzerinden bir bilgi akışının seyircisidir.

Bu bilgi akışını; ülke yararına izlemek, değerlendirmek ve gerektiğinde kullanmak, mücadelenin sinir noktalarından birini oluşturacaktır.

Şirketinin yaptığı bir anlaşmanın içeriğinde ilginç bir ayrıntıyı gören proje sorumlusundan, herhangi bir mekandaki olağandışı trafiği farkeden esnafa kadar bir çok insan; bulundukları konumdaki bilgi akışını ülke yararına değerlendirme potansiyeline sahiptir.

Önemli olan; bu bilince sahip olmak ve gören gözlerle bakmaktır.

Sözkonusu bilgi akışlarının nasıl değerlendirileceği ve hangi kıstaslara göre filtreleneceğinin ayrıca etüd edilmesi gerekecektir.




Fakat yapının temelinde; önlerinden akan bilgiye gören gözlerle bakan bilgi milisleri yeralmalıdır.


v Teknoloji Milisi

Günümüzde bir çok kontrol mekanizması teknoloji ve türevleri üzerinden kurulmaktadır. Türkiye’nin geldiği nokta; finanstan (bakınız: bankacılık sisteminde kullanılan yazılımlar), güvenliğe (bakınız : güvenlik birimlerinde kullanılan yabancı güvenlik yazılımları), kamu hizmetlerinden (bakınız : E-Devlet projesini Microsoft teknolojisi ile gerçekleştireceğini ilan eden AKP hükümeti), iletişime (bakınız : Türk

Telekom altyapısı) kadar bir çok sektörde yabancı teknolojinin kritik altyapılar üzerinde bulunduğu gözönüne alınırsa; ciddi kaygı uyandırmaktadır. Türkiye; bir çok alanda tam anlamı ile “teknolojik bir işgal” altındadır.

Hayatın bu kulvarına hakim olmayan hiçbir altyapının başarı şansı yoktur.

Dolayısı ile; teknoloji milisi, dünyadaki teknolojik gelişmeleri ayrıntılı şekilde takip eden, teknolojinin uygulama alanları ve çapı konusunda bilgili; alternatif ve muadil teknolojilerin nasıl üretilebileceği konusunda öngörü sahibi olmalıdır.

Bu katmandaki mücadele; sıradan vatandaşın değil, teknolojiye şu ya da bu şekilde hakim kadroların üzerinden yürütülebilecek bir mücadeledir. Türkiye’ye kritik teknolojileri ithal edip uygulayan firma sahibinden, yabancı yazılımların muadili bir yazılımı evinde yazmaya çalışan programcıya kadar herkes bu katmandaki mücadelenin gönüllü neferi olabilir.

Amaç; özellikle kritik altyapılar üzerinde yerli teknolojinin ve ürünlerin kullanımını teşvik edecek dinamikleri oluşturmak ve mevcut “teknolojik işgal”i sona erdirecek, dizginleyecek ve kontrol altına alacak karşı mekanizmaları kurmak olmalıdır.

“Teknoloji milisi”, yeteneği ve bilinci ile bu yolda mücadele verecek en önemli katmandır.


v Sosyal Milis

Türkiye’deki yabancı istihbarat örgütlerinin en kolay insan devşirdikleri ve istihbarat topladıkları alanlar, meşhur gece kulüpleri ve moda deyimi ile “in” mekanlardır. Bu mekanlar üzerinden kurulan “sosyal” ilişkiler, sözkonusu istihbarat örgütlerinin ilişki ağında önemli bir yer tutmaktadır.

Günümüz ağ çağıdır. Buradan kastedilen sadece bilgisayar ağları değil, aynı zamanda insan ağıdır.



Herhangi bir mücadele zemininin; çeşitli vesilelerle değerlendireceği bir insan ağına ihtiyacı olacaktır. Bu ağın kurulması ise; propaganda ve “ikna” yöntemleri ile değil, ancak sosyal ilişkiler üzerinden mümkündür. Kimi zaman bir gece kulübünde kurulan arkadaşlık, bütün düğümleri çözecek bir nitelik taşıyabilir.

Sözkonusu ağı kurmak için; sosyal ilişkileri kuvvetli; girdiği mekana uyumlu ve iletişimi güçlü insanlara ihtiyaç olacaktır.

Bu kişiler; makro hedefler doğrultusunda ilişki ağları kuran ve derinleştiren bir anlayışla hareket ederek, bu ilişki ağını yöneten konumda olacaklardır.


v Sermaye Milisi

Türkiye’nin çözülme sürecini hızlandıran en önemli etken; Türkiye’deki sermaye altyapısının belirli odakların eline geçmesi olmuştur.

Sömürge zihniyetinin yüceltilmesinden, bölücülerin iktidar kadrolarına yükseltilmesine kadar bir çok dinamik, bu ele geçirilmiş sermaye yapısı üzerinden finanse edilmiştir. Keza; ülkenin üretim altyapısının çökertilerek, finanstan, tarıma bir çok sektörün dışa bağımlı hale gelmesi ele geçirilmiş bu sermaye yapısı üzerinden gerçekleşmiştir.

Bugün Türk sermayesi ya taşeron, ya da komprador konumunda yaşam mücadelesi vermektedir.

Sermaye milisi; işte bu tablo karşısında, klasik kar-zarar güdülerinden arınmış bir şekilde, ülkenin üretim altyapısının ülkenin geleceği için yeniden kurulması adına sermaye koalisyonları kuran bir vizyona sahip olarak hareket edecektir.

Ülke zararına çalışan sermaye altyapılarının deşifre edilerek, oyunbozan filtrelerden geçirilmesi sermaye milislerinin bir diğer faaliyet alanı olacaktır.

Sözkonusu kulvarda faaliyet göstereceklerin; oluşan ve oluşturduklarını sermaye birikimlerini makro hedefler doğrultusunda harekete geçirme yeteneği ve metodolojisi; bugüne kadar bazı organize grupların ve mistik sermaye yapılarının fazlası ile tecrübe sahibi olduğu bir alan olup; bu alanda ateşi yeniden keşfetmeye gerek yoktur.


v Operatif Milis

Mücadele piramidinin en işlevsel fakat aynı zamanda en tehlikeli kısmını oluşturmaktadır.

Bu alandaki faaliyetlerin; ülkenin legal yapısı gözönünde bulundurularak ve “hedefi” mazlum, hedefleyeni “suçlu” konumuna düşürmeden çok ince bir çizgide inşa edilmesi gerekmektedir.,

Operatif unsurlar; bütün diğer katmanların çalışmaları sonucunda, gerektiği takdirde, hareket edecek ve sonuç alacak unsurlar olmalıdır.

Hedef; bu katmanı mümkün olduğu kadar seçici kullanmak ve mücadelenin ana zemini haline getirmemek olmalıdır. Aksi takdirde; “meşruiyet” zemini hızla kayabilir ve meşruiyet zeminindeki kayma diğer katmanlardaki yapılanmaları da etkiler ve hatta etkisizleştirir noktalara gelebilir.


SONUÇ

SESAR olarak; son zamanlarda yaşanan “vatan kurtarma” sohbetlerinin ulaştığı noktayı ve ülke adına kaygı duyan vatanperverlerin “bir şeyler yapma” telaşını gözlemlerken; aynı zamanda güvendikleri dağlar tarafından ortada bırakılan bu kişilerin kurtlar vadisindeki çakalların nasıl iştahını kabarttığını da bizzat gözlemliyoruz.

Bu noktada; ülke adına kaygı duyan ve mevcut kurumsal yapıların paralize olduğuna inançla çıkış yolu arayanların çok sağlıklı ve meşru bir zeminden hareketle sahneye çıkması gerekmektedir.

Bu analiz ; sözkonusu hareketlenmenin dinamikleri ve yapısı oluştururken; hem mevcut zaafların giderilmesi, hem de daha sağlıklı bir yapının kurulması için çorbada tuzumuz olsun kaygısı ile kaleme alınmıştır.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1