Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - Kürtleşen Türkmenler (lütfen okuyunuz)
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 6 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
kursad88
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 28, 2005
İletiler: 154
Şehir: Turan

İletiTarih: Çar Eyl 07, 2005 11:05 am    ileti konusu: Kürtleşen Türkmenler (lütfen okuyunuz) Alıntıyla Cevap Gönder

Olaya farklı bir bakış açısını görmek için okumanızı tavsiye ederim

HER KÜRDÜM DİYEN KÜRT MÜDÜR ?



«KÜRTLEŞEN TÜRKMENLER»



Türkmenler veya göçebe Oğuzlar, Sir Deryâ'da ve Maverâünne-hir'de devlet kuran
Büyük Selçuklu İmparatorluğunun da tohum­larını atan bir soyun çocuklarıdır.
Tarihî gelişim içindeki alın yazıları, diğer soydaşlarına nazaran farklı bir
çizgi izlemiş, hem Selçuklu devletleri hem de Osmanlı toplumu içinde, devletin
soylu bir unsuru olması gerekirken, sürekli olarak ikinci sınıf bir halk
durumuna gelmişler, hatta, ünlü Koçi Bey «Risâlesi»nde, «Çingene, yahudi,
dinsiz, mezhepsiz, kalleş, ayyaş şehir oğlanları» arasında yer almışlardır.

Türk soyuna mensup olan kavimler arasında meydana gelen bu tür anlaşmazlıklar,
çoğu kez, ya devletin başına büyük felâketler getirmiş veya Türk devletini
yıkmak için fırsat bekleyenlerin «hile» ve «oyunları»na alet olmak durumuna
düşürmüştür. Tarihî gelişi­min akışı içinde, özellikle Orhun Yazıtlarında
sergilenen ibret verici sahnelerden tutunuz da, Osmanlı toplumunun yıkılışına
kadar gelip dayanan olaylar zincirinin izlenmesinde bu gerçeği gözlememiz
mümkündür.

Gerek Büyük Selçuklu İmparatorluğu gerekse Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletini
kuran bir soyun çocukları olmakla gurur duyan Türkmenlerin «gulâm» ve «enderun»
zihniyeti için sürekli olarak feda edilmeleri» tarihî bir olgudur.

Bu tarihî mizansen içinde, Türkmenlerin -ki Anadolu'nun Türk­leşmesine ve bu
yüzden de XI. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya Tür-komania=«Türkmen ülkesi» adının
verilmesine sebep olmalarına rağ­men- geri plâna itilmeleri ve bir türlü
yerleşik hayata geçmemeleri, Osmanlı toplum düzeniyle sosyo-politik bir
bütünleşmenin gerçek­leşmesini engellemiştir. Gerçekten, Osmanlı toplum
yapısının bu ikili durumu yani sosyal; kültürel, ekonomik ve siyasal
bütünleş­menin sağlanmaması âdeta Türkmenleri ikinci bir «etnik grup» hâline
getirmişti. İşte «Türkmenlerin Kürtleşmesi» dediğimiz tarihî süreç bu şartlar
içinde ortaya çıkar. Modern sosyolojinin çoğu kez ayırıcılığm kaynakları olarak
gösterdiği «ekonomik, hukukî, siyasal ve toplumsal ilişkilerdeki uyumsuzlukların
kökenlerini yerleşik ha­yata geçen Oğuzlar ile göçebe Oğuzlar arasındaki
tarihsel ihtilaflı­larda aramak belki mümkündür. Fakat böyle bir iddianın
geçerliliği sürekli olarak savunulamaz.

Gökalp, çağdaş sosyolojinin kurucusu olarak bilinen Durkheim metodolojisiyle
batıda gelişen etnografya ve lengüistik ve antropoloji bilimlerinin verilerine
dayanarak, ülkemizde ilk defa bu meseleye değinen ilim adamlarımızın başında
gelir.

Gökalp'ın deyimiyle «Kürtleşen Türkler» gerçeği yine bizzat Gökalp tarafından
ilmî bir usûlle «Kürt aşiretleri hakkında içtimai tetkikler» adlı bir
incelemesinde ortaya konmuştur. Bu değerli eserinde Gökalp, «araştırmacı» ve
«karşılaştırmalı kül­türel incelemeler» metodunu kullanmıştır. Bunun için
de, et­nografya, folklor; antropoloji, istatistik, lengüistik (dil bilim) ve
tarihî araştırma metodu gibi bir çok disiplinlerin metodolojisinden yararlanmış
tır. Bu millî araştırmanın verilerine göre, Gökalp'ın deyimiyle, «Kürt-leşen
Türkler» meselesiyle karşı karşıya bulunduğumuz anlaşıl­maktadır. Gökalp'a
göre «iyi bir etnografın, ilkel aşiretlerdeki dinî, siyasî ve kavmî nitelikteki
grupları tanımlaması gerekir. Çoğunlukla siyasî bir topluluğun içinde çeşitli
uruk (soy)lara mensup işaretler bulunabilir. Hatta bunlar başka başka kavimlere,
başka dinlere mensup da olabilirler. Örnek olarak, «Meyilli» kabilesi içinde
Advan, Bekare, Haidi gibi Arap kökenli aşiretlerin bulunması:
Türkân gibi esasen «Beydili» boyuna mensup Türk olduğunu bilen, fakat Kürtçe
konuşan bir Türk aşireti; Dennan ve Şarkıyan gibi Yezidî mezhe­binde Kürt
aşiretleri zikredilebilinir. Bunun gibi, Kürtlerin'"tas­nifini yaparken,
Gökalp, Siverek'de yaşayan Millî ve Karakeçili aşiretlerine değinerek ve
«Karakeçililerin, isminin de şahitlik ettiği üzere, Bursa'daki Karakeçilinin bir
koludur. Fakat, Türkçeyi unu­tarak Kürtleşmişlerdir. Gökalp, bu husustaki
görüşlerini şöyle özetliyordu.

«Karakeçi köyleri arasında Salur adlı bir köy vardır. Salur, malûmdur ki
Oğuzelinin yirmi dört boyundan biridir. Türkân aşireti de ka­rakeçiye
konmuştur. Zaten eskiden Karakeçi kabilesine tâbi olan Türkân aşireti, İbrahim
Paşa zamanında zorla Millî aşiretine bağlı kılındı. Türkân, Oğuz'un «Beğdili»
boyundan olduğu gibi; Kara keçi içinde «Beğdili» köyleri vardır. Görülüyor ki,
Gökalp'a göre Viran­şehir'deki Millî aşireti Kürt olmakla beraber, içlerinde
Oğuz bo­yundan Kara keçi kabilesine mensup, Türkânlar gibi kürtleşmiş
kabileler de vardır.

Faruk Sümer de bu hususta tarihî belgelere dayanarak önemli görüşler ileri
sürmektedir. Nitekim, Başbakanlık arşivlerine daya­narak, Ruha (Urfa]
sancağı defterinden elde ettiği kayıtlara göre, Döğerler arasında: Bayram,
Gündoğmuş, Budak, Yağmur, Kaya, Sarı-Tanrıverdi, Durmuş, Dündar ve Satılmış gibi
Türkçe adları taşıyanlar görülmekte ve hatta Karkın gibi bazı Oğuz boyları
adıalmış kimselere bile rastlanılmaktadır. Bu Döğerlü -oradaki halk arasında
söylenişi (Düğerlü) kabilesi 1747 tarihinde «Millî» adlı büyük kürt aşiretinin
hücumuna uğramış ve bundan ancak o zaman Halep valisi olan Ragıp Paşa (Koca)'nın
müdahaleleri saye­sinde kurtulabilmiştir. Döğerlü kabilesinin, Urfa'nın
kuzeydoğusun­da bulunan yurdu, son zamanlara kadar kendi adıyla anılmakta
idi.333 Bunun gibi, Maraş ve Gaziantep yöresindeki Tilkiler ve Kı-zılkaplılar
da, Sümer'e göre, kürtleşmiş alevi Türkmenlerdir. Bun­lardan birincisi
(Tilkü)'ler daha Lûristan'da iken kürtleşmiş tir. Kı-zılkapanlılar ise
vaktiyle Adana, Maraş yöresindeki büyük boylardan olup, hâlen Adana'da 50'ye
yakın köyde yaşayan Varsaklara tâbi idiler.

Zeki Velidi Togan'a göre, daha Lûzistan'da iken bir kısım Av-şarların bu ara
Tilkülerin, Kürtleştiği anlaşılıyor.

Keza, Van yöresinde bir çok köy halkının kürtleştiğini şu bel­geden
anlıyoruz: Zilân Deresinde, Şehirpazar, Doğancı, Hasanabdal, Boynuzlu, Çakırbey,
Kumlubudak, Gökdoğan köyleri vardır. Yüzyıl önce bu köylerin adıyla beraber,
ahalisinin de halis Türk olduğunu ihtiyar adamlar söylüyorlarmış, sonra
mütegallibe aşiret ağaları bu deredeki Türkleri kürtleştirmiştir. Nitekim,
Salman köyünün bugün kırk yaşındaki adamları mükemmel Türkçe konuşup,
Türk­lüklerini korumaktadırlar. Bu köye de Salman adında bir Kürt beyi
musallat olmuş, kendisine malikâne edinmiştir.

Bunun gibi, Bozuluş Türkmenlerinin arasında da «Kürt» adıyla anılan bir oymak
yaşıyordu ve bu oymağın adı Kürt Mihmatiu idi. Bu oymak, Kuşadası'na (Aydın)
kendiliğinden yerleşmiş idi. Prof. Cengiz Orhonlu'ya göre, Kürt Mihmatluların
teşkil ettiği mahalleye bugün bile «Türkmen mahallesi» denilmektedir. Aynı
Mihmatlu kür-dünü Danışmendliler arasında da görüyoruz.338 Toroslarda
yaşayanYörükler üzerinde saha araştırması yapan ve «Kürtlerin Menşei ve
Türkmenlerin Kürtleşmesi» adlı değerli bir doktora tezi çalışması hazırlamış
olan Doç. Mehmet Eröz bu hususta şöyle diyor: Toros-larda Akseki ile Hadim
arasında (Tanrı Dağı)'nm eteklerinde «Kürt­ler» denilen Yörüklere rastladık.
Bunların diğer Yörüklerden hiç bir farkı yoktur. Kendilerine «Kürt» denmesine
akıl erdiremiyorlar ve «biz Yörüğüz ötesini bilmeyiz» diyorlardı.

Türkmenlerin kürtleşmesiyle ilgili ayrıca batılı araştirmacıların da önemli
yorumlarına rastlamaktayız. Bunlardan ünlü ilim adamı Gun-nar Jarring,
Afganistan Türkleri üzerindeki incelemesinde, «Mukri» Kürtlerinin, Tumanoviç'e
dayanarak, Göklen Türkmenleri ile ilgisi bulunduğu kanaatindedir. Keza, ünlü
Hindolog, Ruben Anadolu'' yapmış olduğu bir incelenmesinin sonucunu şöyle
açıklıyor:

«Akşehir yöresindeki Kadıoğlu köyü 1891'de 8 Kürt ailesi tara­fından
kurulmuştur. Daha önce Hatırlı köyünün yaylası imiş. Kürt adı verilen köylülerin
söylediğine göre, ataları Türkistan'dan gelen Türklerdir. İran'da bir süre
kalıyorlar. İnek beslediklerinden, bu göçebelere, İranlılar Farsça «inek yeri»
anlamına gelen «Gavestiya» adını veriyorlar.Ruben'e göre, Kürt boy ve
oymaklarının adları bu şekilde yabancılaşmış olabilir.

Fritsch de İran'daki Lur'zebarlann lisanlarında Türkmenlerle bir ortaklık olduğu
görüşüne vararak, Kürd-Lur-Türkmen aşiretleri arasında sıkı bir ilişki
bulunabileceği inancındadır.

Bazan da, devletin, yerleştirme politikasıyla ilgili olarak, Türkmen
oymaklarının Kürt oymaklarına bağlanmaları sonucu, Türkmenlerin kürtleşmesinden
söz açılabilir. Nitekim, Hacılar, Kırıntılı, Ak-Baş ve Kızıl koyunlu gibi
Türkmen topluluklarının Lek-Vânik oymağına bağlanmış olmaları, Cevdet Paşa gibi
ünlü kişileri bile yanıltmış­tır.Oysa, Sümer, bunların, adlarının da
gösterdiği gibi, hâlis Türk olup, bugün onların torunları, baba ve dedeleri
gibi, sadece Türkçe konuştuklarını ve Kürdlükle hiç bir ilgileri bulunmadığını
belirtmektedir.

Bir çok araştırmacılar, Türkmenlerin kürtleşmesi sürecince: 1) Osmanlı
İmparatorluğunun Alevi Türkmenlere uyguladığı sert politika, 2) Ekonomik
tesirler, 3) Türklerin, Kürt dilini çabuk öğren­meleri gibi sebeplerin rol
oynadığı görüşündedirler. Bu hususta ayrıntılı bilgileri bir diğer araştırmada
verdiğimiz için burada konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. Ancak, bu
vesileyle bir noktaya daha değinmekte yarar ummaktayım. Bu da, Kürtlerin kaynağı
hakkında biricik tarihî belgeyi teşkil eden ve Bitlis'te ya­şamış olan Şeref
Han (Ölm. 1603 veya 1604) tarafından Farsça olarak kaleme alınmış bulunan
«Şeref-nâme» (1597 yılında tamam­lanmıştır) adlı kitaptır.

Kürtlerin kökenlerini araştıran Şeref-nâme yazarı bunun için şöyle bir olayı
açıklar:

«Hazreti Muhammed'in peygamberliğinin ünü ufuklara yayıldığı, İslâmiyetin çağrı
sesinin yankısı dünyanın her tarafına yansıdığı, ülkelerin kralları ve
memleketlerin, iklimlerin sultanları bu yeni görünümle ilgilenip, bu yüce
Efendinin önünde eğilmek ve ona bütün içtenlik ve coşkunluklarıyla itaatlerini
sunmak şerefini ka­zanmak istedikleri zaman; o sıralarda Türkistan'ın en
büyük hükümdar­larından biri olan Oğuz Han, Medine-i Münevvere'de -onun
sakinine en üstün selâm olsun- bulunan, Peygamberlerin övüncü ve
yaratıl­mışların Efendisine (Hz. Muhammed'i kasdediyor) bir heyet gönderdi.
Bu heyetin başında da, Kürt büyüklerinden ve ileri gelenlerinden Buğduz adlı bir
kişi vardı; kendisi çirkin görünüşlü, kaba, katı kalpli, ele avuca sığmaz bir
kişiydi. Çirkin görünüşlü, iri yapılı bu elçi, Peygamberin -salât ve selâm onun
üzerine olsun- gözüne görününce Peygamberin canı sıkıldı ve ondan şiddetle
nefret etti. Elçiye, kabilesi ve mensup olduğu soy sorulunca Kürt topluluğundan
olduğu cevabını verdi. İşte o zaman Peygamber -salât ve selâm onun üzerine
olsun-Kürtlere beddua ederek şöyle dedi: «Yüce Allah bu topluluğu, kendi
arasında ittifaka ve birleşmeye muvaffak etmesin; yoksa birleştikleri takdirde,
onların elleriyle dünya yok olur
».

Şeref-nâme'de geçen bu hikâyede açıkça görüldüğü gibi, Türkis­tan hükümdarı
Oğuz Han'ın Peygamberimize yolladığı bir heyet vardır ve bu heyetin başında da
Buğduz adlı bir kişi (elçi=) bu­lunmaktadır. Ayrıca, elçiye, kabilesi ve
mensup olduğu soy soru­lunca, «Kürt» topluluğundan olduğu cevabı
verilmektedir. Bu olaya değinen Prof. Faruk Sümer, aynen şöyle demektedir:

Oğuz-eli'nin yaşadığı tarihten aşağı yukarı beş yüz yıl sonra yazılmış olan
destanların yine XVI. yüzyılın ikinci yarısında eskiden beri Türk kültürünü
benimsemiş ve onu sevmiş olan Kürtler ara­sında çok yayılmış olduğu
görülüyor Oğuz Han'ın, destanlarda adı geçen, «bıyığı kanlı Büğdüz Emen'i»
elçilikle Peygamber'e gönderdiği ve Büğdüz -Şeref-nâme'de Buğduz-Emen'in Kürd
olduğu hakkında Kürtler arasında dolaşan bir rivayet,346 bu destanları Kürtlerin
nasıl benimsemiş olduğunu açık bir şekilde gösterir.347

Şeref-nâme'nin yazıldığı dönemde, Osmanlı saraylarında, beş yüzyıl sonra,
Oğuzeli'ne ait destan yazma merakının yazıldığına şahit oluyoruz. Bir çeşit
«Oğuzculuk» romantizmi diyebileceğimiz bu akımdan Şeref-nâme yazarının da
kendisini kurtaramaması ve soyunu Oğuz-Han'a kadar dayatması gerçekten dikkat
çekicidir". Bu olay, Sümer'in de belirttiği gibi, Kürtlerin Oğuz destanlarını ne
kadar candan benimsediklerini, kendilerinin de, Türkler gibi, aynı soydan
geldiklerini bizzat Kürt Tarihinin yazan ağzından nakledil­mesiyle sabittir
Bazı araştırmacılar, bu noktadan hareket ederek, Kürtlerin de Türk kökenli
olduklarını belirtmek istemişlerse de, bizi, burada asıl ilgilendiren husus,
Kürtlerin de geniş çapta Türk kültür ala­nının tesiri altında kalmış
olmalarıdır. Yani Türkmenlerin kürtleş-mesi yanında, deyim uygunsa, Kürtlerin de
Türkmenleş mesinden söz açılabilinir. Biraz önce, Şeref-nâme'den naklettiğimiz
olay, böyle bir sürecin kaynak noktasını teşkil eder. Keza, Sümer, XV.
yüzyılın ikinci yansında veya XVI. yüzyılın başlarında İran'a giden ve
kay­naklarda Kürt kökenli olduğu söylenen Hınıslı oymağının beğlerin-den
birinin destan kahramanlanndan Salur Kazan'ın kardeşi Kara Güne'nin adını
taşıdığını, bu beğin oğlunun da Kara Güne'nin oğlu Budak'ın adı ile anıldığını
belirtmektedir. Bunun gibi, XVI. yüzyılın ikinci yarısındaki Erdelân Kürd
beğlerinden birisinin de adının Basat" olduğunu biliyoruz.

Son yıllarda bir İngiliz antropologunun Güney Azerbaycan'da yaptığı
araştırmalarda, Sümer'i destekleyecek nitelikte verilere rast­lamaktayız.
İngiliz antropologu Tapper'e göre, Güney Azerbaycan'ın da «Senekli Oymağı» adı
verilen ve Türkçe konuşan bir Kürt oymağı vardır. Tapper, bu oymağın Türkleşmiş
olabileceğini, Se-neklü'nün de, «Hüseyneklü»nün bozulmuş şekli olmasının ihtimal
dahilinde olduğunu ileri sürmektedir. Eröz ise, «Senek» keli­mesinin Türkçe
olduğunu ve Kâşgarlı'nın kelimeden «Seğnek» şeklinde söz ettiğini belirterek
Oğuz lehçesinde «su içilen testi, ağaçtan oyulmuş su kabı» anlamlarına geldiğini
yazmaktadır. Zeki Velidi Togan ise, Seneklerin Başkurt Türklerinden olduğunuve
1922'de «Senek» isyanına sebep olduklarını kaydetmektedir.Eröz bu kayıtlara
dayanarak, «Seneklü Kürtlerinin Türkçe konuşan Türk oldukları» kanısındadır.

Anadolu'da «Kürt» diye anılan Türk boy ve aşiretleri vardır. Bunlar hem Türktür,
hem kendilerine Kürt derler, hem de komşu kavimlerce böyle anılırlar. Kanuni
döneminin ilk yıllarında Beğ-Dili kabilesi 40 oymaktan ibaretti ki, bu 40
oymaktan biri 204 nüfuslu (Kürtler) oymağı idi.Sümer, bu tip örneklerin
çoğaltılabileceği hususunda kesin deliller ileri sürmektedir. Bununla ilgili
olarak, «Türk ve Kürt oymakları arasında bazı toplulukların, Oğuz boyları gibi,
24 bölük hâlinde teşkilâtlandıklarını» belirterek, Merv bölge . sinde yaşayan
Teke adlı meşhur Türkmen oymağının, 24 obaya ayrılmakta olduğunu, bunun gibi
Safevi devrinde Kara-Bağ'da ya­şayan ve 24 obadan meydana gelen bir topluluk
de teşkilâtına uygun olarak, «iğirmi dört» -ki Şeref Han bu topluluğun Kürt
kökenli olduğunu353 söylüyordu- adını taşıyordu. Yine Şeref Han'a göre, mensup
bulunduğu Bitlis dağlarındaki Ruzegi adlı Kürt bo­yunun 24 obadan müteşekkil
olup, bunlardan 12 obanın Bilbası ve 12 obanın da Kovalsi adını
taşıdığını söylüyor355 ki, her ikisinde de Sümer, Oğuz boy teşkilâtının etkisi
olduğunun açıkça görüle­bileceği kanaatindedir.356 Bunun gibi, Şeref Han'ın
babası Emir Bey'in «Tokat Bayındırlı» diye tanındığını kaydetmektedir ki,357
bu­rada Bayındırlı, Yaka Türkmenlerinin bir boyudur. Bu da, Şeref Han'ın
babasının Türkmenlerle «ad» alıp verecek kadar ilişkili bu­lunduğunu
gösterir.

Bütün bu örnekler Türk ve Kürt oymakları arasında bazı top­lulukların Oğuz
boyları geleneğini sürdürdüklerini bize göster­mektedir. Şeref Han'ın
«İğirmi Dört» adını taşıyan topluluğu Kürt olarak belirtmesi de bunun en canlı
örneğidir. Bunun gibi, Türk menler arasında da, Kürt kavim adları tercih
edilirdi. Bunun tipik bir örneğine yine Beğ-Dili boyunda rastlıyoruz. Bir
arada yaşamanın, bir tarlaya ekilen tohum olmanın verdiği «halkla»
karşılıklı kültürel alış verişler yüzyıllarca sürüp gelmiştir. Bilin­diği
gibi, Beğ-Dili boyu 40 obadan kuruluydu. Küçük Karacalu ve Büyük Karacalu
obalarından sonra Kürtler obası geliyor ki, buobanın önemli bir kolunun da
Boz-Ulus arasında yaşadığı gö­rülmektedir. Sümer'e göre, o zamanlarda
(XVI. yüzyıl, Kanuni dönemi) Türkmenler arasında (Halep Türkmenleri) bazı
inançlar ile ilgili olarak Arap, Tatar, Kürd ve Çerkes gibi kavim adları
erkek çocuklara konulmakta veya lâkab olarak verilmekte idi.
Kısacası, Türk toplumunun tarihî gelişim süreci içinde, Türk­menler
(Türk) ve Kürtler arasında karşılıklı ilişkiler öyle bir noktaya
ulaşmıştır ki, bunu, Türkmenlerin Kürtleşmesi kadar, Kürtlerin Türkmenleşmesi
şeklinde bir «saçak alanda» değerlen­direbiliriz. Bu da, yüzlerce yıl aynı
topraklar üzerinde yaşamış, aynı kaderi paylaşmış, kederde ve kıvançta tek yürek
olmuş «iki başlı bir kartal» gibi âdeta Türk toplumunun coğrafyasında
sim­gelenmiş tir. Türkmenlerin tarihî dramı bu suretle yeni boyutlar
kazanmış, böylece, Kürtlerle önemli Türkmen boyları kayna­şarak bir
yanda yeni kültür unsurları (Kürtçe gibi) alırken-, öte yandan kendi
kültürünün damgasını da vurabilmiş tir. Tıpkı, Uygur, Hazer ve diğer
Türk kavimlerinin Maniheizm, Budizm, Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi çeşitli
din ve lisan­ları kabul ederken, kendine has kültürünü korumuş olmaları ve
bu din ve kültür alanlarında yeni bir dinamizm kazandırmaları
örneğinde görüldüğü gibi. Ziya Gökalp, Faruk Sümer, Mehmet Eröz gibi bir çok
yerli ve yabancı ilim adamları ve araştırmacı­larını antropoloji, etnoloji,
sosyoloji ve folklor metodlarına dayalı mahallinde yapılmış saha
araştırmalarının sonuçları göstermek­tedir ki, Kürtçe konuşan aşiretlerin
önemli bir kesimi, Oğuz boy geleneğine dayalı bir sosyal yapıyı yansıtmaktadır.
Araştırmacılar, çağdaş inceleme yöntem ve tekniklerini uygulamak suretiyle bir
gerçeği kolaylıkla ortaya koyabilmişlerdir. Değerli tarihçi Prof. Faruk
Sümer'in «Oğuzlar» adlı kitabının önemli bölümleri bu tür saha araştırmalarına
ayrılmıştır. Bu da, ilk defa Türk tarih araştırmalarında,
tarihçilerimizin geniş çapta sosyoloji ve antro­polojiye dayalı malzemeleri
kullanmış olmalarının güzel bir ör­neğini teşkil eder.Türkmenlerin
Kürtleşmesi sürecinde Türkmenlerin lisan unsu­rundan başka önemli bir kültür
değişmesine uğradığı da savunulamaz. Bu husus, ülkemizde yaşayan
Kürtler üzerinde yapılan ilmî çalışmalarla da bir kez daha
ispatlanmıştır.«Kürtlerin Türkmenleşmesi» diyebileceğimiz ikinci gelişmeye de,
yine Faruk Sümer'in Oğuzlar'a dair araştırmasıyla, temas etmiş bulunuyoruz.
Gerçekten, henüz elde mevcut araştırmalara bakarak yapılan bir değerlendirme,
ilerde bizi, sakıncalı sonuçlara götüre-bilse bile, hiç değilse bin yıllık
tarihî bir akış içinde, Türkmenlerin Kürtleşmesi süreci karşısında, Kürtlerin de
köklü «kültürel eroz­yona» uğradıkları gerçeği rahatlıkla iddia
edilebilinir. Bu sebeple, Türkmenlerin Kürtleşmesi veya Kürtlerin Türkmenleşmesi
süreci aslında Türk-Kürd ilişkisinin bir «makas» noktasını teşkil eder".

Orhan Türkdoğan, Türk Tarihinin Sosyolojisi
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder MSNM
BOZKURT_POMAK
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Aug 23, 2005
İletiler: 111
Şehir: TÜRKİYE-BULGARİSTAN

İletiTarih: Çar Eyl 07, 2005 11:14 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Güzel bir konuya deginmişsin Ülküdaşım.Doguda zamanında bir ton Türkmen Beylikleri kuruluydu.Oranın hlkı buhar olup uçup gitmedi ya!Zamanla kürtlerin arasında yşayarak dilleri kürtçeye kaydı.

Saygılar
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder MSNM
adigek
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Aug 25, 2005
İletiler: 474

İletiTarih: Çar Eyl 07, 2005 11:55 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sayin gonuldaslarim,
isin acigini yazacagim insanoglu guclunun yaninda olmak ister, bu yuzden kendiyle guclu arasinda benzerlik arar. Osmanlida Arnavutlar, Bosnaklar hatta Sirplar Turklere Turklugu kaptirmiyordu.
Simdi K.Irak'ta cahil bakiyor Irak diye birsey kalmamis, cumhurbaskani Kurt. Barzani Turkiyeyi tehdit ediyor, Barzani milletiniyurdundan ediyor. RTP'den yanit yok, oda guclu gordugu mahlukatlara yavsaklik yapiyor!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
cengizhan_09
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Sep 06, 2005
İletiler: 5

İletiTarih: Çar Eyl 07, 2005 11:56 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

aslına bakılırsa kürtleşen kimse yok. fakat doğu anadoluda ve güneydoğu anadoludaki halkın bütününü kürt olarak göstermek isteyen mihraklar var.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kursad88
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 28, 2005
İletiler: 154
Şehir: Turan

İletiTarih: Per Eyl 08, 2005 1:27 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kürtleşme derken zaten kendini Kürt sanmaktan bahsediyoruz.Yoksa zaten Kürt diye bir millet yokki Türkmenler onların içinde erisin
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder MSNM
adigek
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Aug 25, 2005
İletiler: 474

İletiTarih: Cum Eyl 09, 2005 12:04 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Biz TÜRKLER tarih boyunca çeşitli düşmanlarla savaşıp; üstünlüğümüzden ve soyluluğumuzdan kaynaklanan özelliklerimiz sayesinde daima galip gelmeyi bilmişizdir. Yeri geldi karadan gemileri, yeri geldi denizin içinden atlı cengaverleri düşman üstüne sürdük. TÜRK olmanın getirdiği bir soylulukla, tarihimiz anıt savaşlarla doludur. Bizler savaş alanlarında muhteşem başarılar gösterirken acaba düşmanlar nasıl yollar izlemeliydiler? Basit! Kale içten fethedilir! Örneğin Fatih Sultan Mehmed'i er meydanında yenemeyenler, onu doktor kılığına soktukları bir Cenevizli vasıtasıyla katletmişlerdi. Bu hep böyledir. Er meydanı böyle çapulcuların pek hoşlanmadığı bir yerdir! Planlı bir şekilde kahpece tezgahlar kurulur sonra harekete geçilir. Böylesine sinsilikle bazen bir savaş kazanılabilir, bazen de bir devlet ele geçirilebilir. Durum böyleyken artık savaşlar yerini bu tür gelişmelere bırakmıştır. Bir devleti, bir milleti bölmenin en kolay yolu da bu şekildedir. Nerede zararlı bir fikir veya oluşum varsa hemen O Milletin başına bela edilir. Bunu, Milletin düşmanları gönüllüce yaparlar.

Günümüz Türkiye'sine bakıp, "Milli bütünlüğümüz acaba tehlikede mi?" şeklinde bir araştırma yapacak olursak, bazı kriterlerin ve oluşumların karşımıza haince dikildiğini görürüz! Birbirinden rezalet bazı oluşumların, temel başlangıç ve altyapıları incelendiğinde bunların hepsinin yurtdışından Türkiye'ye doğru üflendiğini görüyoruz. Örneğin; yıkıcı komünist gerilla mücadelesinin global simgesi olan "Che Guevera" denen adamı millete adeta kahramanmış gibi gösteren yayınlar olduğu muhakkaktır. Daha farklı mide bulandırıcı bir örnek verecek olursak; bir Arap-Kürt melezinin, TÜRK Milliyetçiliği hakkında fikirler üretip, TÜRK Milliyetçiliği hakkında kendini yetkili görmesi ve bu adamın arkasından binlerce kişinin koşması, biz TÜRKÇÜ'leri oldukça güldüren bir nüanstır. Bunun gibi traji-komik örnekler çoğaltılabilir.

Yurtdışından gelmeyen tek düşünce; TÜRKÇÜLÜK fikir sistemidir. Yüzde yüz TÜRK'ün üstünlüğü ve hakimiyeti üstüne kurulmuş, fikirler zinciridir. Buradan yola çıkarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve topraklarını tehdit eden etkenler hakkında bir araştırma yapacak olursak; bazı faktörlerin birbirini tetiklediği açıkça görmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti, şu an fevkalade bir şekilde Kürt istilasında; kürt terörü yaşamaktadır. Dedelerimiz Çanakkale'de arslanlar gibi şehit olurken; kürtler, İngilizlerin de desteğiyle "Zayıf Osmanlı'dan ne koparırsak kardır" söylemiyle güneydoğu illerimizde isyan başlattılar. Bugün ise bazı ahmakların "Bu ülkeyi beraber kurduk, omuz omuza savaştık" gibi komik ve utanç verici şeyler kustuklarını işitmekteyiz. Bazen bu kelimeler beklenmedik yerlerden, beklenmedik kişilerden gelebiliyor. Bunun nedeni ise istilacı Kürtlerin, TÜRK Yurdu'nda serbest gezip, istedikleri işi yapabilmeleri ve TÜRK Milletini rahatça uyutabilmeyi başarmalarındandır. Kürtlerin cahili de, tahsillisi de, şeriatçısı, komünisti de ayrı birer problemdir. Ama hepsinin birleştiği nokta ise onları en tehlikeli kılmaktadır: PKK / KONGRA-GEL.

Kürtler, istila ettikleri TÜRK topraklarında 40'ın üzerinde bölücü örgüt kurmuş ve onlarca ayaklanma çıkarmıştır. Biz TÜRKLER'in Ergenekon'dan çıkışını temsil eden "Nevruz" bayramı ise nedense bir kürt bayramına dönüşmeye başlamış, kürtler, TÜRK Devleti'ne karşı başkaldıracak yeni bir fırsat kazanmışlardır. Son 20 yıldaki nevruz kutlamalarına bakacak olursak kürtlerin TÜRK Devleti'ne isyan ettiklerini görmekteyiz. Kürtler her fırsatta isyan etmeye, TÜRK değerlerine saldırmaya, en azından TÜRK'lerle aralarına mesafe koymaya çalışırken, bazı avanakların da -nedendir bilinmez- onları kazanmaya(!) çalıştıklarını görmekteyiz. Bu düpedüz ihanete ortaklıktır. Teröristleri affedenlerde, onlar kadar alçak insanlardır. ''Ben ülkemi seviyorum'' diyen bir Kürdün ise, Kürtlüğün, TÜRK IRKI'na vurduğu darbelerden dolayı üzüntü duyması, yerin dibine girmesi ve daha fazla BİZ TÜRKLER'i yormadan bu ülkeyi sessiz sedasız terketmesi gerekmektedir... TÜRK olmayan birinden, TÜRKLÜK hakkında nasıl bir hassasiyet bekleyebiliriz? Geleneksel bir bakış açısından, güncel değerlendirmeler yapmasını nasıl bekleriz? Sonuç olarak; kürt varlığı, Türkiye'nin bir İç güvenlik sorunudur.

Sağda, solda, yukarıda, aşağıda her yerde kürt bozuntuları! Sanat dünyası da tehlikede! Bir Zeybek Türküsü'nü, bir kürdün söylemesi kadar kötü bir şey olamaz! Gerçi sanat nedir? Sanat kimin için yapılır? Sanatın temel dinamikleri nelerdir? gibi sorulara bile cevap veremeyen, ama sanatçı(!) geçinen birçok kürde rastlamaktayız. "Allah vergisi sesim var" deyip, sanat dinamiklerini hiçe sayan, duygu sömürüsüyle Milleti uyutup, diğer yandan organize çetesiyle milyon dolarları cebe atan birçok kürdün şu an pek meşhur(!) olduğunu biliyoruz. PKK'nın ise bu kürt sanatçılardan(!) düzenli olarak para ve manevi destek aldıklarını biliyoruz. Ne olur kusuruma bakmayın! Kürt ile sanat kelimelerini yanyana kullandım. "Kürt" ile "Sanat" kelimeleri dünyada belki de, "TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ" ve "kürt olmak" olgularının yanyana gelmesi kadar komik ve şaşılacak bir şeydir. "Ses sanatçısı" olduğunu iddia eden bazı kürtlerin, bulundukları bazı dizi ve sinema filmlerde ise kendilerinin "daha düzgün'(!)" anlaşılması ve halkın gözünde daha iyi etki bırakması açısından onlara "dublaj" yapıldığını hepimiz biliyoruz. Bu ise az önce okuduklarınızın birer kanıtı gibidir. Kürtlerin sanat için yaptıklarının da bir değeri yoktur. Sanatsal bir deyimle, kürtlerin icra ettikleri herşey birer "Kitch"tir (sanatsal açıdan değersiz, içi boş)...

Başka bir tehlike ise siyasal islam ve ümmet birliği saçmalıklarıdır. Bütün etnik özürlülerin, TÜRKLÜĞE entegre olmalarının (TÜRK'lüğün yoluna taş koymalarının) en kolay yolu ise islam sömürüsüdür. Şahadet getiren herkesi TÜRK sayan bazı bozuk fikir anlayışlarının da bu noktada TÜRK'lüğe zararı dokunmaktadır. Yıkanmaktan aciz arapların ihanetlerini çabuk unutup, onların ekmeğine yağ sürercesine hareketlerde bulunanlar ise akıllarda soru işaretleri bırakmaktadırlar. İnsanları soyuna göre değil, dinine göre sınıflandıran kesimlerin ise her zaman kaybedenler arasında oldukları aşikardır. Bu konu için yazılacak çok nüans mevcut ama daha fazla birşey yazmaya gerek yok.



***
Türkiye'yi bölme, parçalama, yıkma, komünist veya şer'i esaslara dayalı bir ülke yapma çabaları yeni değildir. Osmanlı dönemindeki bölücü başkaldırılarda Arapların rolü büyüktü. İlk başkaldırı En-Nah-Da (Arap uyanışı) adlı örgüt tarafından Araplar tarafından Suriye'de başladı. Daha sonra kurulan Arap İhtilal cemiyeti bunların en etkili olanıydı. Bu tarz başkaldırılar İngilizlerin de desteğiyle artmış, Türk askerleri birer birer katledilmeye başlanmıştı...

Arap ihaneti her zaman vardı, hiç bir zaman da bitmedi. işte bir kesit: Abdullah Öcalan, Suriye'de gizli servis tarafından korundu. Ahmet Casım Musa kimliği ile yaşayan Öcalan, kurşun geçirmez otomobillere biniyor, Suriye içerisinde istediği yere rahatça gidebiliyordu. Sahte kimliğinde ise Suriye askeri istihbarat Başkanı General Ali Duba'nın imzası bulunuyordu. Suriye "PKK ve APO bizde değil" açıklamaları yaparken, her türlü faaliyetini bu ülkede rahatça yürüten PKK militanları 1993 Ekim ayından itibaren askeri üslerde eğitilmeye başlandı. Suveyde Askeri Hava Üssü ile Tednur Hava Üssü'nde militanlara helikopter kullanmaları ve hava saldırılarına karşı koyma taktikleri öğretilirken, bir bölümü örgütün üst düzey yönetiminde yer alan 360 Suriyeliye de maaş bağlandığı Türk İstihbarat birimleri tarafından tesbit edilen bilgiler arasında bulunuyordu. (Bu tür binlercesi örnek verilebilir. Hepsi de ayrı ayrı değerlendirilebilir. Mesela İran, Irak) Suriyeliler acaba neden aynı dini paylaştığı Türkiye'ye böyle bir adilikte bulunuyordu? Yoksa "Din" olgusu bu konuların dışarısında mı bırakılıyordu? Evet bizler aptal değiliz! Tüm dünya kendi soyunu överken, işlerini ve stratejisini soyuna göre planlarken, Türkiye'de bazı çevrelerin halen "islam birliği"nden bahsetmeleri, insanları ümmetine göre sınıflandırıp öncelik vermeleri aslında siyasal zeka özürünün bir işaretidir. Ayrıca islami terör örgütlerinin de Türkiye'de çalışmalar yaptığı ve yüzlerce kişiyi sebepsiz yere öldürdüğü akıllardan çıkarılmamalıdır.



***

Türkiye'de Marksist, Leninist, Komünist terör örgütleri, demokrasinin yarattığı açıklar sayesinde kolayca örgütlenme zemini bulmuşlardır. PKK, DHKP-C, TİKKO ve Dev-Sol gibi terör örgütleri buna örnek verilebilir. Che Guavera ve Castro'nun arkadaşı olan Carlos Maraghella, bir ülkede devrimin olabilmesi için beş safhanın aşılmaı gerektiğini ortaya atmıştır. Türkiye'de de uygulanmak istenen strateji şöyledir:

1- Hazırlık Safhası : Silah, para temin edilip militanlar eğitilecek, o ülkenin basınına, işçi, üniversite ve ordu kesimleri içine sızmalar olacak.

2- Terör Safhası: Bankalar soyulacak, fidyeler alınacak.

3- Bu safhada militanlar kırlara intikal edecek, Orduya sızanlarla işbirliği yapılacaktır.

4- Kırlarda birleşmiş olan halk, ordu ve gerillalar şehirlere taarruz edecek, ordunun ağır silahları ve hükümet merkezleri ele geçirilecek.

5- Son safhada ise herşey kamulaştırılacak, sosyalizm ilan edilecektir.

1968'den itibaren başlayan ve halen devam eden eylemler, Marksist-Leninist ihtilali gerçekleştirmek hayaline dönük bir eylem tarzıdır. Türkiye'de silahlı komünist propaganda yapan ilk komünistler Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıdır.Bunlar özellikle öğrenci olaylarıyla başlattıkları faaliyetleri devlete yöneltmişler ve ellerinden geldiği kadar çok eylem yaparak kendilerini güçlü göstermeye çalışmışlardır. Bu kişilerin "kızıl öncü" hareketleri günümüzde birçok terör guruplarınca sürdürülmektedir. Komünistler, şiddet dışında, genel olarak politika ve kültür kollarında da faaliyetlerini yürütmüşlerdir. Yer altı faaliyeti gösteren komünistler ise zaman zaman karşımıza "Atatürkçü" maskesi altında çıkmaktadırlar. Bunlar ilerici ve demokrat olduklarını ilan eden yazar ve çizerlerden oluşur. Bu kişiler amaçlarına ulaşabilmek için dergiler, kitaplar çıkartan yayınevleri kurarlar. Bazı günlük siyasi gazetelerde de özellikle "sanat sayfaları" ile ilgilenirler. Karşısındaki insanı avlamak için komünizmin gerçek yüzünü saklayan bu kişiler, işe barış, kardeşlik, insan hakları ve sosyalizm sloganları ile başlarlar. Türkiye'deki faaliyetlerini çeşitli parti, sendika, dernek veya gizli örgütlerle yürütenler, artık güdüm merkezlerini değiştirmişler, bazen İran, bazen Almanya'nın güdümüne girmişlerdir. Gerçekleri görmemekte direnen komünistler; gerektiğinde barıştan bahsedecek, gerektiğinde Milliyetçileri faşistlikle suçlayacak olan yazar, çizer ve militan takımı ise kendilerini aydınlar takımı olarak lanse etmeyi ısrarla sürdürecekler.Komünizm tek dayanağı şiddettir. Ne de olsa komünizmin beşiği Rusya'da zamanında milyonlarca TÜRK sürgün edildi ve katledildi.


***

Türkiye üzerinde emelleri olan bazı devletler, gizli servisleri vasıtasıyla birliğimize dinamit koyma çabasındadırlar. PKK'nın da bugün hala varlığını devam ettirmesinin en önemli sebebi, bizlere dost görünen en başta Amerika, Çin ve Rusya gibi devletlerin yaptıkları yardımlardır. ABD tarafından geliştirilen ve dünyanın en etkili piyade tüfeği olarak tanıtılan M-16'ların ülkemizde ilk kez PKK militanlarında ele geçirilmesi terör gruplarının nasıl bir desteğe sahip olduklarına küçük bir örnektir. Yine çeşitli terör örgütlerinde ele geçirilen özellikle Rus ve Çin yapısı kaleşnikof ile roketatarlar, Türkiye'yi kana boğmaları için yabancı güçler tarafından sağlanmaktadır. Vatanı adeta uçurumun kenarına götürmeyi amaçlayan marksistlerden, 12 Eylül'de ele geçirilen silahların miktarı insanı hayrete düşürüyordu. Bu silahların Türkiye Cumhuriyeti ordusunu donatacak miktarda olduğu açıklandı. 765 bin 450 silahın sadece soygunlardan elde edilen paralarla alınmasına imkan var mıydı?


***

Sonuç olarak; Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli iç güvenlik sorunu, kürt nüfusudur. Genel asayiş grafiklerinde, bütün suçlarda rekor kırabilen ve üst sıraları kimseye bırakmamaya niyetli olan kürtler, Her türlü suça yatkın olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Kürt terörü bakalım daha ne kadar ört pas edilecek? Kürt terörünün oluşumuna kolaylık sağlayan belli başlı kriterler vardır bunlar mevcut demokratik boşluklardan yararlanan Marksist-Leninist-Komünist veya Şeriat tabanlı hareketlerdir. Tarikat oluşumları içerisindeki bazı kürtlerin, Hükümet içerisinde söz sahibi olmaları da önemli bir noktadır. Nereden bakarsanız bakın, kürtler tarih boyunca TÜRKLÜĞE zarar vermişlerdir. Misafir olarak geldikleri Türk topraklarında, Türkleri sırtından hançerlemişlerdir. TÜRK - kürt kardeşliğini ilk ortaya atanlarda herhalde , kapalı kapılar ardında bu iddialarına kendileri de gülüyorlardır. Ya da emir aldıkları dış servislerden temin ettikleri paralarla şimdi iyi bir hayat sürüyorlardır. Kürt terörünün yarattığı kaos, oluşturduğu gerileme eğer birilerini rahatsız etmiyorsa, o kişilerde mutlaka mantık bulanıklığı vardır. Ya islamcılar uyutmuştur, ya kürt aşıkları. Tüm OĞUZ SOYLU'ların uyanması ve soyuna hizmet için Başbuğ Kemal ATATÜRK'ün emirlerini yerine getirmesi için hazır kıta beklemesini diliyorum.

Tuğrul Baykan
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Kibris74
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Jul 02, 2005
İletiler: 150
Şehir: K.K.T.C

İletiTarih: Cum Eyl 09, 2005 2:23 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

kizil yildizlilar. türk ve islam alemin bas derdi oldu yineden
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
turknogay
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Mar 27, 2005
İletiler: 8

İletiTarih: Cmt Eyl 10, 2005 2:44 pm    ileti konusu: tarihi ve atası olmayan bir millet olmaz... Alıntıyla Cevap Gönder

kürtçede kürt diye bir söz yoktur..kürt sözü türkçe bir kelimedir..ilk defa orta asyada türklerin elegeş yazıtlarında geçmektedir..düşünün oğuzun koca avşar boyu kürt olabilirmi daha doğrusu kendini türkten ayrı bişey sayabilirmi..24 oğuz boyundan biri olan beğdili aşireti bugün badıllı aşireti olarak yaşıyor..yarısı türk olduğunun farkında yarısı ise değil..onlara türklüğünü anlatmak tayyip erdoğanın görevi değil bizim görevimiz...hakkariye adının veren aşiret saka türklerinden akari oymağı...bana söylermisiniz kürtlerin ataları kimlerdir...medlerin kürt olmadığını ispatlayamayana tarihçi demiyolar artık...atatürk zamanında tunceli milletvekilleri atalarımız horasanlı demiyormuydu..meclis tutanaklarında var..ayrıca zazalarınhiçbiri kendini kürt saymaz...devlet hepsine kürt diyor...gene bir devlet yanlışı...mit deseniz ortalıkta yok...kürt diye diye onlarda kendini türkten ayrı bişey sandı...şimdi aynısını karadenizde laz diye diye yapıyorlar...o insanlar laz değil...türkiyede 10 000 kadar laz var sadece gerisi laz değil...lazca bilmez ömürleri boyunca lazca bilmemiştir...oyuna gelmemek bizim görevimiz...lazlar bizim öz kardeşimizdir o ayrı konu ama karadenizlileri laz göstermek isteyenler var özellikler dehaplılar...fedarasyon istemek için özellikle laz diyolar karadenizli kardeşlerimize...karradenizliler uyanın oyun var...herkeze kitap önermek istiyorum...ali tayyar önderin türkiyenin etnik yapısı...tunceli eski valkisi edip yavuzun kitabı...s.a.arvasi hocanın doğu anadolu gerçeği...daha çok var...okuyalım okutalım...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
turk_neferi
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Apr 08, 2005
İletiler: 869
Şehir: türkiye

İletiTarih: Cmt Eyl 10, 2005 2:49 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

kendileri biz kürdüz diye yırtınıyorlarsa bizim yapacağımız bişey yok.gerçi ben hiç sanmıyorum.kürtlerin kökünün türk olduğunu ama neyse.onlar biz kürdüz derse bizde onlara itaat et deriz.ama biz onlara birde kimlik veriyoruz.tc kimliği.ister sahip cıkarla o kimliğe ister cıkmazlar.

''NE MUTLU TÜRK OLANA DEĞİL NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...''
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
militia
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Sep 05, 2005
İletiler: 2

İletiTarih: Cmt Eyl 10, 2005 5:06 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

İnadına Ne Mutlu Türküm Diyene

Bugün size bana gönderilen bir mesajı hiç yorumsuz iletmek istiyorum..

Buyrun değerlendirin...

İyi günler size önemli bir konuda yazacağım... Ben Beritanlı Aşiretine

mensup bir gencim... Biz tam bir konar göçer Türkmen yörük aşiretiyiz...

her yönümüz yörük kültürüdür... bizlere dedemin de anlattığı gibi

yıllardır batılı istihbarat örgütlerinin diğer türkmen aşiretlerine de

yaptığı gibi kürtlük propagandası sonucunda insanlarımızın önemli bir

kısmı kendini Türkten ayrı birşey zannetmektedir... aynı şey Karakeçili

Türkmenlerine de yapılmıştır fakat insanlar tarihini araştırdıkça Türklük

> >>gerçeği ile karşılaşmıştır... şuan 3 arkadaşız... birimiz Karakeçili

> >>birimiz Badıllı yani Beğdili Türkmeni bende beritan Türkmeniyim...

> >>Karakeçili arkadaşım sırf bunun için Kırıkkale'ye ve Kütahya'ya gitti ve

> >>oradaki Karakeçililerle her şeylerinin aynı olduğunu ve dokudukları

> >>kilimlerin motiflerinin bile aynı olduğunu gördü... Söylenenlerin

> >>propaganda değil koskoca bir gerçek olduğunu gördü... Araştırdı ve Kayı

> >>boyuna mensup olduklarını ve Osmanlının kuruluşunda var olduklarını

> >>gördü... Ve gözümüzün önünde Türkçeden başka bir dil konuşmayacağına yemin

> >>etti... Badıllı arkadaşım Türk olduğunun zaten farkındaydı ama

> >>araştırmamıştı... Araştırdığında 24 Oğuz boyunun olduğu ve onlarında

> >>Beğdili boyunun ta kendisi olduğu gerçeğini gördü... Akrabalarının

> >>soyadlarının Beydili Beydilli Baydilli Baydil ve Badıllı olduğunu zaten

> >>biliyordu... Bir an doğunun üzerinde nasıl bir oyun oynandığını konuşmaya

> >>başladık... Türk olmamıza rağmen nasıl Türkten ayrı bir şey zannettirdiler

> >>bize diye düşündük... Ve o gün bizlerde Türkçeden başka bir dil

> >>konuşmamaya yemin ettik... Ve harıl harıl Türk tarihi okumaya başladık...

> >>Kürt sözünün tarihte ilk defa Orta Asya'da Elegeş yazıtlarında geçtiğini

> >>öğrendik.. Alp Urungu Beğleri idi ve öz be öz Türk idi... sonra düşündük

> >>Kürt ne demekti... İlk defa farkettik ki konuştuğumuz Kürtçe dediğimiz

> >>dilde Kürt diye bir kelime yoktu... Bunu neden daha önce düşünmediğimize

> >>yandık.. Anlaştığımız dil ise Türkçe . Ben Zazaca konuşuyorum hiç

> >>anlamıyolar... Onlar Kürtçe konuşuyolar ben anlamıyorum... Anlaştığımız

> >>dil tabii ki Türkçe... Beritan sözünü araştırdım tamamen Türkçe bir

> >>kelime... Göçer göçebe anlamında...Yörükleri araştırdım. Her şeyimiz

> >>aynı... Çok yaşlı dedelerimize danıştım, çok önceleri yalnızca Türkçe

> >>konuştuğumuzu söyledi... Anladık ki bizler öz be öz Türküz... şimdi ise

> >>yeminimizde olduğu gibi Türkçeden başka bir dil konuşmuyoruz... Vatanımıza

> >>sımsıkı bağlandık milli kimliğe sımsıkı bağlandık... Bekliyoruz ki

> >>vatansever gazeteciler üniversite hocaları bu konuyu ele alsınlar... Biz

> >>insanlarımızı uyarıyoruz... Ve inanın insanlarımız Türk olduklarını duymak

> >>istiyorlar... Koskoca Avşar boyunu Kürt yaptılar... Ama onlar bunu

> >>yemiyorlar artık gençleri araştırıyorlar Avşarların Oğuz Türkünün geniş

> >>bir boyu olduğunu öğreniyorlar... Sizleri gazeciliğe davet ediyorum...

> >>neden gidip Türkan aşiretinin üyeleriyle yaşlıları ile röportaj

> >>yapmıyorsunuz neden kendine Kürt denmesinden hoşlanmayan zaza dedeleriyle

> >>röportaj yapmıyorsunuz... Neden Karakeçili Türkmenleriyle röportajlar

> >>yapmıyorsunuz... Neden Kürt sözünün Türkçe olduğunu ve ilk defa Türk

> >>yazıtlarında geçtiğini söylemiyorsunuz... Neden Hakkari'ye adını veren

Türk aşiretinden Saka Türklerinden Akari aşiretiyle konuşmuyorsunuz..

Neden Gur Türklerinin Aşireti olan Guran Türklerini üniversite

hocalarından dinlemiyorsunuz... Fatihin hocası Molla Gurani'nin aşiretinin

neden kendini Türk saymadığını araştırmıyorsunuz... Neden aynı aşiretin

Azerbaycan'daki kolu kendini Türk biliyorda Kürtçe tek kelime bilmiyorda

Türkiye'deki kolu kendini Türkten ayrı bir şey sanıyor... Araştırmak bir

vatan görevidir.... Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır demiş

Peygamberimiz...Bu araştırmalar terörü bitirir... Çünkü hepsi öz be öz

Türk.. Kaynak bir sürü... Korktuğunuzu aklıma bile getirmek istemiyorum

İnanmıyorum da.... Allah aşkına araştırmaya değmez mi?.... Devletin

dikkatini neden bu noktaya çekmiyorsunuz...lütfen."

Ben üzerime düşeni yapmaya çalışacağım.. Şimdi bu yazıyı karalamak

isteyenler saldıracaklardır ama böyle yürekli çıkışların, ülkemize göz

dikenlere en geçerli gözdağı olduğunu düşünüyorum..

İşte budur..

Ne Mutlu Türküm demenin bir önemli yolu da budur..

Behiç Kılıç
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
tolgakaraca
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Sep 10, 2005
İletiler: 116
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Cmt Eyl 10, 2005 8:20 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

evet çok haklısın biz doğu insanına sen kürtsün diyerek dışlıyoruz bu işin aslı budur işte....
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM YIM MSNM ICQ
tolgakaraca
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Sep 10, 2005
İletiler: 116
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Cmt Eyl 10, 2005 9:34 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

KÜRT_TÜRK KARDEŞTİR AYRIM YAPAN KALLEŞTİR....
İMRALIYI BASARIZ APOYU ASARIZ!!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM YIM MSNM ICQ
turk_neferi
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Apr 08, 2005
İletiler: 869
Şehir: türkiye

İletiTarih: Pzr Eyl 11, 2005 11:05 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

kürt türk kardeş diye kendimizi avuttuğumuz için başımıza bunlar geliyor.kardeş kardeşin askerini katletmez.onun değerlerine kahpelik yapmaz.kahpelikte hudut tanımayanlara türkünde merhameti yoktur.kürtler alt kimliklerini üstr kimliğinden üstün tutmasınlar canımı yesinler.ama nerde.kalleşlik onların kanında.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
adigek
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Aug 25, 2005
İletiler: 474

İletiTarih: Pzr Eyl 11, 2005 11:36 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kurtler hakknda en iyi yorumu basbugumuz yapmistir. Ulkucu camianinda fikri bellidir!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 6 sayfa)

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1