Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - CUVAL OLAYIN PERDE ARKASI !!!
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Per Nis 07, 2005 1:14 pm    ileti konusu: CUVAL OLAYIN PERDE ARKASI !!! Alıntıyla Cevap Gönder

ABD - _ _ _ -

DIŞİŞLERİ

ÜÇGENİNDE

ORTAK

OPERASYON


SÜLEYMANİYE BASKINI


(Türkiye Yeni Bir Kurumlar Arası Çatışmaya Sürüklenirken)


















Öncelikle bu raporla ortaya koymaya çalıştığımız tezi özetleyelim;

Kamuoyuna “Süleymaniye Krizi” olarak yansıyan olay sadece bir ABD operasyonu değil; devletin güvenlik kadroları bünyesindeki; ABD çıkarları ile asenkronize ve Türkiye’nin milli çıkarları ile senkronize belli hareketlenmelere yönelik bir Dışişleri - _ _ _ - ABD ortak operasyonudur. (Bu üçgendeki boşlukta Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir diğer müstesna kurumu bulunmaktadır.) Türkiye Cumhuriyeti Devleti bünyesinde ABD ile senkron kadrolar; ABD ile asenkron kadrolara yönelik bir operasyonda ABD ile işbirliği yapmakta bir beis görmemişlerdir. Fakat bu operasyon sonuç itibarı ile görünüşte Türkiye’nin Irak’ta ABD ile daha senkronize hale gelmesini sağlarken; asenkronize unsurlar arasındaki ittifak ve karşı hareket süreci güçlenecek ve Türkiye yeni bir kurumlar arası savaşı dönemine girecektir. Bu süreçte; filler savaşırken arada çok çim ezilecektir.

*******


Bu raporu yazmak için biraz daha suların durulmasını bekleyecektik fakat geçenlerde Yeni Şafak’ın “MİT Pentagon’a sızdı” başlıklı haberini görünce dayanamadık ve herkesin bir ucundan tuttuğu şu “Süleymaniye Krizi”’ne farklı bir bakış açısı ile dikkatlerinize sunmak istedik.

Aslında Yeni Şafak’ın “MİT Pentagon’a Sızdı” başlıklı haberi başlı başına bir inceleme konusu. Sürmanşette Pentagon’a sızdığı anlaşılan MİT’in, içerdeki habere bakılırsa FBI’yı da gözüne kestirdiği anlaşılıyor. MİT’in sızmışken; Pentagon’la FBI arasındaki mesafenin yakınlığını da göze alarak bir de FBI’a sızması güzel bir şey ülkemiz adına.

Yeni Şafak’ın “MİT Pentagon’a Sızdı” başlıklı haberindeki gariplikler bununla da sınırlı değil. Doğru ya da yanlış FBI ile ilgili bir haberi manşetten Pentagon olarak vermenin mantığı bir yana; Yeni Şafak’ın haberine malzeme yaptığı konu; FBI’da Türkçe çevirmenlik yapan Sibel Edmonds’un CBS televizyonundaki 60 dakika programına verdiği mülakat. Sibel Edmonds; Yeni Şafak’ın da belirttiği gibi bu röportajda; FBI bünyesinde çalışan bazı tercümanların Türkçe’yi doğru düzgün bilmediğini söylüyor ve hatta bir tercümanın bir Türkle ilişkisinden yola çıkarak; FBI içinde Türk casus imasında bulunuyor. Buraya kadar herşey doğru. Yanlış olan; Yeni Şafak’ın Sibel Edmonds’un röportajını yeni gerçekleşmiş gibi vermesi. Halbuki habere konu olan röportaj 27 Ekim 2002 tarihli.

Burada Yeni Şafak’a bu manşeti attıranların; MİT ile Pentagon’u karşı karşıya getirmekten ne çıkarı olabileceği sorusunu bir yana not edip; geçen günlerde yaşadığımız “Süleymaniye Krizi”’ni önümüze serelim.








Skandalın Bildik Yüzü


· Öncelikle haber kamuoyuna olduktan yaklaşık bir gün sonra; Hürriyet aracılığı ile yansıdı

· Başından itibaren ortaya konan baskın gerekçesi (“Kerkük valisine suikast teşebbüsü”) son ana kadar hep aynı kaldı

· Kriz’in zamanlaması bir çok açıdan dikkat çekiciydi. Kriz;
o Genelkurmay Başkanı'nın İsrail'e yaptığı ziyaretin hemen ertesinde;
o Ağustos ayında üst düzey terfilerin belli olacağı Şura toplantısının hemen öncesinde;
o Türkiye'den çeşitli heyetlerin ABD'de Yahudi'sinden Ermeni'sine bir çok grup ile "üst düzey" temaslar yapmasının hemen ertesinde;
o Star'ın "Kerkürt" manşetinin hemen sonrasında
o İran Genelkurmay Başkanı'nın ziyaretinin, "ABD'nin hassasiyetleri" doğrultusunda iptal edilmesinin hemen sonrasında
o Abdullah Gül'ün planlanan ABD ziyaretinin hemen öncesinde ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ziyal'in "ABD'ye tam destek" sözü verdiği gezisinin hemen sonrasında
o ABD Basını ve Meclisinde; bölgede Türk askerinin görevlendirilmesi yönünde çağrıların yapılmasının hemen sonrasında
o ABD'nin Bağımsızlık Günü tatili sırasında
o ABD Büyükelçiliği’nin üzerinde en çok çalıştığı yasa metinlerinden biri olduğunu bildiğimiz(CHP lideri Baykal’ın sürekli “bu yasa sipariş mi?” diye sorması boşuna değil) “Topluma Kazandırma Yasası”’nın Meclis komisyonlarında görüşülmeye başladığı sırada
o PKK'nın İran'da 30'un üzerinde İran askerinin ölümü ile sonuçlanan saldırılarının sonrasında gerçekleşti.

· Kriz başlangıcında kamuoyuna özel tim olarak yansıyan Türk ekibinin; daha sonra bölgedeki irtibat timi olduğu bilgisi ağırlık kazandı

· Sürekli gözaltına alınan 11 subaydan sözedildi ve bu subayların nedense serbest bırakılmaları sonrasında sanki hiç bir şey olmamış gibi görevlerine kaldıkları yerden devam ettikleri belirtildi. Bu gibi durumlarda; olaya maruz kalan ekibin Ankara’ya en azından bir de-brifing için çekilmesine dair hiç bir gelişme (olduysa dahi) basına yansımadı.

· Anlaşılan TSK; ABD tarafından alenen taciz ve tehdit edilmesine tepki vermek için bile ABD ile koordinasyon ihtiyacı duymuş olacak ki (bunu devlet kurumlarının yıllardır herşeyi - ki buna Türkiye’nin milli güvenlik politikası da dahil - ABD ile koordine etmekten başka türlü düşünememesine bağlıyoruz); tepkisini bile ortak bir komisyonun çalışması sonucu ortaya koymaya karar verdi ve bu komisyon çalışmasının sonucunda Türk kamuoyunda büyük hüsran yaratan bir bildiri çıktı. ABD; bırakın özür dilemeyi; neredeyse TSK’ya bölgedeki faaliyetlerinden dolayı özür diletecek bir sonuçla Ankara’dan ayrıldı.

· TSK – ABD ortak komisyonunun açıklamasının hemen ardından yine Hürriyet’in manşeti aracılığı ile ; Rumsfeld’in ABD Başkanı Bush adına Başbakan Tayyip Erdoğan’a yolladığı mektup gündeme geldi. Mektup; ABD’nin elindeki kanıtlardan emin olduğunu teyit ediyor ve “biz bu olayı büyütmek istemiyoruz” mesajını verirken bir yandan da; “olayı büyütürseniz bizim elimizde büyütecek çok malzeme var” da net bir şekilde ortaya koyuyordu. Ayrıca; Rumsfeld’in “sizin Irak’ın bütünlüğünden yana olduğunuzdan şüphemiz yok” sözü hükümet ile TSK; “askerlerin en azından bazılarının” ifadesi ise TSK içindeki ayrışmaya net bir göndermeydi. Mektubun; ABD Başkanı adına da olsa; bir savunma bakanının doğrudan Başbakan’a yazdığı bir mektup olması; normal şartlarda bir ülke için hakaret kabul edilebilir ama başına çuval geçirilen askerleri için; başına çuval geçiren ülke ile koordineli bir şekilde tepki veren bir ülke için bu olayı hakaret olarak değil; işlerin normal gidişatı olarak algılamak gerekir.

· Bütün kriz boyunca; Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, olayları sanki Türkiye değil ABD adına kamuoyuna açıklamaya çalışırken; Başbakan’ın “nota” vermek konusunda Türk siyasi tarihine geçen sözleri; kendi başbakanlığı döneminde Meclisin çatısına FBI ajanlarını çıkarmaktan; 11 Eylül – Irak bağlantısı ile ilgili “ABD’nin yeterli bulduğu kanıtlar bizim için de yeterlidir” demeye kadar bir çok icraata imza atmış olan Ecevit’in bile Milliyetçilik taslamasına fırsat verdi.

· Bütün bu olaylar sırasında Savunma Bakanı Gönül’ü kimse ortalıkta görmedi

· ABD’lilerin baskın yaptığı karargahta el konulan belge ve bilgilere ne olduğu konusunda Gül ve Tayyip Erdoğan arasında bilgi alışverişi eksikliği olduğu ortaya çıkarken; Gül ; her ABD ile kriz anında yaptığı gibi, sözleri ile “hafif sert” ; eylemleri ile “yumuşak” bir tablo çizdi. Gül’ün; “ABD bütün belgeleri teslim etti” sözlerinin hemen ardından Genelkurmay İkinci Başkanı’nın; “henüz envanter çıkarıyoruz, nelerin eksik olduğuna bakacağız” sözleri dolaylı bir yalanlama olarak kayıtlara geçti.

· TSK – ABD ortak komisyonunun çalışması sonucunda ortaya çıkan metin; Türk medyasında köşe yazarlığı müessesesinin sistem açısından ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kamuoyunun “entellektüel” diye baktığı bazı isimler; sözkonusu metinden, “ABD’nin Türkiye’nin Kuzey Irak’taki varlığını teyit etmesinden” tutun da; “ABD’nin Türk Ordusu’na Saygısı” ‘a kadar neler çıkarmadılar neler. ABD’nin; Türk askerlerinin başına geçirdiği çuvalın; bazılarının başındaki çuvalla karşılaştırıldığında pek de önemsiz kaldığını Türk kamuoyu bu yazıları görünce daha net bir şekilde gördü.

· Kriz süresince ortalıkta gözükmemeye özen gösteren Genelkurmay Başkanı; krizin en sıcak anında bile; ABD Büyükelçisi’nin kendisine yapacağı veda ziyaretini iptal etmeyi gerekli görmedi. Zaten ABD’ye gitmiş olan Hurşit Tolon Paşa’nın; Tampa’daki devir teslim törenine katılmaması ve buradaki irtibat subaylarının geri çekilmesi kamuoyuna; “Türkiye ABD’ye tepkisini koydu” başlıkları ile sunuldu. Her zamanki gibi; Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin devleti kimin adına idare ettiklerini karıştırdıkları bir vaka ile karşı karşıya kaldık.

· Türk Milli Takımı yurtdışındaki bir müsabakada kötü muamele görse; “Federasyon uyuyor mu?” naraları atacak ve hiç bir şekilde bu olay ile hükümet arasında bir bağlantı kurmayacak anlayış; TSK, Futbol Federasyonu’ndan çok daha güçlü ; özerk ve köklü bir yapı olmasına rağmen; Kuzey Irak’ta yaşanan fiyaskonun faturasını yine hükümete kesmeye kalktı. Irak savaşı öncesinde; ABD limanlarımıza asker yığarken, TSK sanki Türkiye’nin sıradan bir bürokratik kurumuymuş gibi hedef tahtasına sadece hükümeti oturtanlar; aynı anlayışla tamamen askeri bir konuda yaşanan fiyasko ile hükümetin basiretsizliğini bağdaştırmaya çalıştılar.

· Bütün bu gelişmeler sırasında hiç kimse; bölgede tuttuğu özel timlerin silah numaralarına kadar her bir bilgiyi “müttefiki” olarak bellediği ABD’ye verecek kadar “sadık” olan bir Türkiye’nin; nasıl olup da başına çuval geçirildiğine şaştığını sormadı.

· Krizin hemen sonrasında Ankara birden ABD’den ve NATO’dan üst düzey generallerin akınına uğradı ve bu ziyaretlerin hep; “Türkiye’nin önemine” atfen yapıldığı duyuruldu.

· Süleymaniye Krizi’nin hemen arkasından; bu sefer Alman askerlerinin Kosova Türk Barış Gücü’nde görev yapan bir yüzbaşıyı tartakladığı haberi yine Hürriyet’in manşetinden kamuoyuna duyuruldu. Hürriyet’in; sanki utancından başını yana çevirmiş bir bordo bereli resminin yanına attığı; “Bu Kez Silahını Vermedi” manşeti; son zamanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik en ciddi alayı içeriyordu. Bu manşet; TSK bünyesindeki rahatsızlığı kaşımaya yönelik çok ciddi bir gösterge olarak da bir kenara kaydedildi.

· Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde neredeyse aylar sonra ilk defa bir Sezer-Erdoğan-Özkök zirvesi gerçekleşti ve basın bu zirveyi kısa bir haberle geçiştirdi. Halbuki satır aralarında; Özkök’ün Erdoğan’a; Pearson’un “PKK-KADEK ile temaslarımızdan hükümetin haberi var” şeklindeki demecinin mahiyetini sorduğu anlaşılıyor.

· Türkiye’nin çok değerli bir üyesi olmakla övündüğü NATO; nedense kriz ile ilgili olumlu ya da olumsuz en ufak bir açıklama yapmamıştır. Türk askerini NATO tatbikatlarının yakışıklı ve etkili mankenleri olarak gösterip; “Gururumuz TSK” başlıkları atanların; NATO’nun konu hakkındaki sessizliğine bir satır bile değinmemesi dikkat çekicidir. Türkiye’nin üyesi olduğu NATO ile ilişkisinin; ortağı olduğu IMF ile ilişkisinden bir farkı olmadığı bu noktada bir kez daha açıkca ortaya çıkmıştır.







PKK ile Görüşen Sadece ABD’mi?

Bunlar kamuoyuna da yansıyan gelişmelerin bir özeti. Bir de bilmediklerimiz var ki; bilmediklerimiz arasından SESAR olarak bizim bildiklerimizi yukarıdakilerle birleştirdiğimizde ortaya ilk başta ortaya attığımız tezi güçlendirici bir tablo ortaya çıkıyor.

Bir fikir vermesi açısından; Süleymaniye Krizi’nin yaşandığı sıralarda ; müstesna bir kurumumuzun medyanın üst düzey yöneticilerini toplantıya çağırarak; “Topluma Kazandırma Yasası”na aktif destek vermelerini istediğini belirtmemiz yeterli olacaktır sanırız.

Bu çerçeveden bakıldığında; “Süleymaniye Krizi”’ni; ABD tarafından sipariş edilen (ABD Büyükelçiliği ile Adalet Bakanlığı arasında yoğun trafik Türkiye’de her zaman yeni yasal “reformlara” işarettir) “Topluma Kazandırma Yasası” ile birlikte ele alınması gereken bir tablodur. CHP Lideri Baykal’ın haftalardır ağzında gevelediği; “Bu yasa sipariş mi?” sorusu somut bir bilgiye dayanmaktadır.

Bu noktada; yaklaşık bir buçuk ay önce Dışişleri İstihbarat Dairesi’nden iki üst düzey ismin Kuzey Irak’ta yaptıkları temaslar ve bu isimlerin Barzani ve Talabani ile kolkola medyaya verdiği pozlar; aynı günlerde medyada yeralan ve MİT’in bölgede ABD’lilerle birlikte PKK ile ilgili çalışmalar yaptığı haberleri ile yanyana koyularak okunmalıdır. Öcalan’ın durup dururken; “beni NATO veya BM’nin gözetiminde sürgüne gönderin” teklifi ve kriz konusunda sessiz kalan NATO’nun, kriz sonrasında birden Ankara’ya üst düzey ziyaretler için harekete geçmesi önümüzdeki bilmecenin diğer önemli parçalarını ortaya koymaktadır.

Bu noktada SESAR olarak; “Süleymaniye Krizi”’ne dair ana tespitlerimizi sıralama vakti geldi :

· ABD ile Türkiye’deki belli kurumlar Kuzey Irak’ta PKK’yı muhatab alan bir dizi görüşme süreci başlatmışlardır. Bu süreç; TSK bünyesindeki ve özellikle bölgedeki unsurları rahatsız etmiş ve üst kadrolar alt kadroları kontrol etmekte zorlanmaya başlamıştır. Rumsfeld’in Erdoğan’a yazdığı mektuptaki; “askerlerin en azından bazıları” ifadesi herşeyi anlatmaktadır. Yeni Çağ yazarı Arslan Bulut’un satırlarına yansıyan; “Özel Birlikler tutsak alınan askerlerimizi Bağdat’tan kurtarmak için emir istedi” bilgisi; Malatya civarında CASA uçakları düşürülmesi ile başlayan özel timlere yönelik yıpranma sürecinin artık had safhaya ulaştığının göstergesidir. İntikam duygusunun tatmin edilmemesi dikişlerin tutmamasına neden olacaktır.

· Kuzey Irak’ta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bütün faaliyetleri zaten tamamen ABD’nin kontrolü dahilindedir. Silah seri numaralarına kadar bütün bilgiler; “müttefik” olarak bellenen karşı tarafa verilmiştir. ABD’nin; durum bu haldeyken; bu tarz bir operasyona ihtiyaç duyması, TSK’ya değil; asenkronize unsurlara yönelik bir ön alma eylemi olarak düşünülmelidir. Bu aşamada; operasyonun bizzat TSK bünyesinde belli isimlerden destek almış olabileceği ihtimali de gözardı edilmemelidir.

· PKK’nın siyasallaşması ve İran’a karşı ABD’nin kullanabileceği bir kıvama gelmesi ABD’nin önceliklerinden biri olduğuna göre; bunun Türkiye’deki belli güvenlik kadroları tarafından da “Türkiye’nin çıkarı” olarak içselleştirilmiş olmadığını düşünmek yanlış olur. Böyle bir tabloya; bir de yıllardır oturdukları üst düzey güvenlik bürokrasisi koltuklarını korumak için dış güçlerle işbirliğinin getirdiği avantajları eklediğinizde; ortaya ABD açısından ciddi bir iç koalisyon potansiyeli çıkmaktadır. Ankara kulislerinde; bazı üst düzey bakanlar hakkında kasetler dolaştığı yolundaki bilgiler, bu bakanların “ABD büyük devlet” vizyonu ile birleşince ABD’nin sözkonusu koalisyonu kurmada hiç de zorlanmayacağı gözükmektedir.

· Sezer; Türkiye en kritik döneminden geçerken; Cumhurbaşkanlığı makamını seçimden seçime ortaya çıkan bir YSK’ya dönüştürmeye neredeyse özen göstermektedir. Devleti koordine etmesi gereken bir makamın bu tarz bir sessizliğe bürünmesi ve iletişim kanallarını koparması toplumdaki Sezer yandaşlarını bile ciddi anlamda soğutmuştur. SESAR olarak bize ulaşan; Sezer’in yakın çevresine istifa etmeyi düşünebileceğini söylediği yolundaki haberleri eklediğimizde; Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı makamı tartışması için her türlü zeminin hazır olduğu gözükmektedir.

· TSK bünyesindeki Özel Kuvvetlere yönelik yoğun bir psikolojik yıpratmanın gündemde olduğu bir ortamda; Susurluk Davası’ndan hapiste yatan tek kişi konumunda olan Özel Harekatçı emekli Yarbay Korkut Eken’in gündeme gelmesi; Türkiye’de belli dinamiklerin artık devlet mekanizmasından umudu kestiğini göstermektedir. En son krizde; ABD Büyükelçiliği’nin önünde; ABD’ye savaş açan ülkücüleri, kurumsal mekanizmalardan umudunu kesen kadroları ve AK Parti tabanında bile AK Parti’nin ABD yandaşlığının rahatsızlık yaratıyor olmasını yanyana koyduğumuzda; helvayı pişirmek için bütün unsurlar hazır demektir.

· Gündeme pek gelmese de; Ankara’daki en büyük koltuk savaşlarından biri MİT Müsteşarlığı için yaşanmaktadır. MGK Genel Sekreterliği’ni kaybetmek durumu ile karşı karşıya olan TSK’nın; MİT Müsteşarlığına asker kökenli birini getirme yönündeki baskılarından vazgeçme karşılığında MGK Genel Sekreterliğini koruma pazarlığı ile karşı karşıya kaldığını düşünmek pek zorlama olmayacaktır. Bu yöndeki pazarlık/gelişmelerin ne yönde sonuçlandığını anlamak için; MGK Genel Sekreterliği’nin kimde kaldığına bakmak gerekecek.

· En başta ortaya koyduğumuz Yeni Şafak’ın “MİT Pentagon’a Sızdı” haberine tekrar dönüp; yukarıdaki madde ile yanyana okuduğumuzda; Türkiye’de, ABD ile senkron kadrolarla ABD ile asenkron kadrolar arasındaki ayrışma kadar; ABD ile senkron kadroların kendi içinde de; “Kim küresel dinamiklere daha iyi hizmet eder” yarışının varolduğu ve bu yarışın; asenkron kadrolar tarafından da manipule edildiği görünebilir. Türkiye’de hiç bir istihbarat kurumunun; ABD’deki derin devletin kurumlarına sızma becerisi bir yana; niyetinin ve vizyonunun olmadığını sokaktaki vatandaş bile artık rahatça görmektedir. “MİT Pentagon’a Sızdı” haberi; Türkiye’de ki istihbarat kurumlarının birbirleri içine sızma ve birbirlerini manipule etme heyecanlarının yeniden depreştiğinden başka bir şey göstermemektedir. Aksi takdirde; Türkiye’de herhangi bir kurumun ABD’de herhangi bir kuruma “sızma” girişiminin, bu kurumlardan aldıkları özel eğitim kurslarından ibaret olduğunu ve bu yönde devletin hiç bir kurumunun insiyatif sahibi olmadığını bilen bilir. Kuzey Irak’ta kullandığı silahların seri numaralarını ve personelinin isimlerini ABD’ye bildirecek kadar “sadık” bir müttefikin böyle bir sızma vizyonuna sahip olduğunu düşünmek için saf olmak gerekir.

· AK Parti hükümeti; bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye’deki siyasal iktidar alanını, belli bakanların nezdinde belli yerlere delege etmiş ve Tayyip Erdoğan’ı da “karizmatik lider” olarak bu delegasyon ağının koordinatörlüğüne atamış ilginç bir iktidar modeli üzerinde yürümektedir. Bu delegasyon ağında; ağın en kritik sinir uçları Abdullah Gül ve ekibinin elinde olup; bu durum Tayyip Erdoğan’ı zor durumda bırakmaya başlamıştır. AK Parti lideri; ulusal güvenlik ve dış politikayı ihmal eden bir vizyonla ülkeyi yönetmeyi kapsamlı bir ülke yönetimi olarak algılamakta ve güvenlik – dış politika alanlarında devre dışı kaldığı izlenimi güçlenmektedir. Bu tavır ilerde; “benim haberim yoktu” cümlesinin tabanını oluştursa da; Tayyip Erdoğan gibi bir isim için uzun vadeli bir iktidarın tabanını oluşturamaz. AK Parti liderinin; Dışişleri - _ _ _ - ABD – Adalet Bakanlığı arasında kurulan köprüyü uzaktan izlemeye devam etmesi ve kritik bilgi akışından bihaber olmaya devam etmesi durumunda; en yakın danışmanları bile sohbet ortamlarında onu; “beni harcarsa dünyayı başına yıkarım” şeklinde tehdit etme cüretini ve gücünü kendilerinde bulmaya devam edeceklerdir.



Türkiye’de belli kadrolar hala ABD’nin bölge ve en önemlisi Türkiye ile ilgili planlarına ikna olmuş değildir ve ikna edilebilecek noktadan da uzaklaşmışlardır. Bunu görenler iç ve dış odaklar; bu kadrolara yönelik yumuşak ikna sürecini bırakıp farklı bir ikna sürecini devreye sokmuşlardır. Bu kadroların; devlet mekanizması ile aralarının açılmasına ve kendi aralarında özel iletişim kanallarının açılmasına yolaçacak bu gelişme Türkiye’nin önümüzdeki döneminin ana belirleyici unsuru olacaktır.

SESAR; Cumhurbaşkanı’nın hem kozasından çıkıp hem de radikal bir sol örgütün fraksyon lideri kimliğinden sıyrılıp; toplumsal dinamikleri de arkasına alarak iyice bozulmaya yüz tutan devlet koordinasyonunu sağlamasının Türkiye’nin önümüzdeki süreçten yeni ve kapsamlı bir çalkantı yaşamaması için elzem görmektedir. Cumhurbaşkanı’nın böyle bir göreve talip olmaması durumunda; Başbakan’ın bütün dış denge unsurlarını bir kenara koyup; iç dengeyi sağlayıcı bir rol üstlenmesi; kendi iktidarı açısından da belirleyici olacaktır. Devlet koordinasyonunun; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile ABD arasında koordinasyon olarak algılanmaması şarttır.

Aksi takdirde; Türkiye’de dış güçlerle senkron iç odaklar ile asenkron iç odaklar arasında aylardır süregelen çekişme fikri-toplumsal boyuttan, farklı bir boyuta kayacak ve Türkiye yeni bir kurumlar arası çekişme dönemine girecektir. (Bkz. Susurluk Süreci) Böyle bir çekişme ve çatışmanın en çok kimlere yarayacağını söylememize bile gerek yoktur.

Saygılar
SESAR

Kaynak http://www.sesar.com.tr/arsiv-jeokritik.asp
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Cmt Mar 04, 2006 2:38 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Çuvalın Arkasında Talabani Parmağı



Gazeteci-yazar Turan Yavuz'un Destek Yayınları'ndan bugün piyasaya çıkan "Çuvallayan İttifak" adlı kitabında, Çuval geçirme emrini kimin verdiği açıklanıyor.
KİTAPTA, Süleymaniye'de Türk askerlerinin başlarına çuval geçirilen operasyonun ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz'in emriyle başlatıldığı da anlatılıyor:
"Süleymaniye'deki operasyon, Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani'nin Bağdat'ta Amerikalılara verdiği bir bilgi ile başladı. Bu işle ilgili olarak da dünyada ABD'nin gözü kulağı olarak bilinen NSA, yani National Security Agency, (Ulusal Güvenlik Dairesi) görevlendirildi. NSA, Kuzey Irak'taki 'Türkçe konuşmaları' dinlemeye aldı. Bu dinleme içine bölgedeki tüm Özel Kuvvetler haberleşmeleri de dahildi."

Neden 4 Temmuz seçildi?
"Wolfowitz, 1 Mart tezkeresinin TBMM tarafından reddedilmesi ile başta Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve Türk hükümetine karşı iyi hisler beslemiyordu. Wolfowitz'in ofisi bir plan geliştirdi. Konu, Florida'daki CENTCOM (Merkez Komutanlığı) ile Brüksel'deki EUCOM'a (Avrupa Komutanlığı) bağlı generaller ile gizlice ele alındı.
Onaylanınca yeşil ışık yakıldı ve Bağdat'ta bulunan Bremer'e bildirildi. Planın en önemli noktası, baskının 4 Temmuz günü yapılmasıydı. O gün cumaydı. 3 günlük bir tatilde Amerikalı yetkililer bulunmayacak ve Türkiye'den gelen tepki telefonları da cevapsız kalacaktı. Wolfowitz'den Bremer'e uzanan yeşil ışığın son adresi, Kerkük'teki Albay Mayville oldu."

Kaynak; Etikhaber.com
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
hasan1299
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Oct 25, 2005
İletiler: 806

İletiTarih: Cmt Mar 04, 2006 11:34 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

bu çuval olayını yalnız amerikanın ypmadığını biliyoruz.amerika peşmergelerle bir olup türk askerlerini esir alıp başlarına çuvl geçirdiler.bu olay için emri kimin verdiği önemli değil.sonuçta böyle şerefsizce bir olaya kalkışmıştır amerika ve peşmergeler.bizim üzerimize düşen görev ise öncelikle yanıbaşımızdaki peşmergeleri tarihten silip .amerikayada aynı şekilde cevap vermektir.biz bu olayı unutmayacağız.kimsede unutturamaz.ya bir amerikan askerinin kellesi alınacaktır yada amerikan askerlerine çuval geçirilecektir.bu leke ancak böyle temizlenir.ALLAH TÜRK ü korusun ve yüceltsin
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
seffahelhalil
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Feb 20, 2006
İletiler: 23

İletiTarih: Cmt Mar 04, 2006 2:40 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

arkadaşlarım kardeşlerim 4 temmuz 2003 günü Türk askeri güçlerine tarihin en acımasızca en şerefsizce en ahlaksızca baskını yapılmıştır.artık bu baskını sadece konuştuk hatta flim bile yaptık ve olayı sadece konuştuk hala bu konuyu açarak konuşuyoruz ama ne biz nede hükümet bu konuya çare bulamadı.bi kere bile hesap sormadık nie bu haince olayı yaptınız diye sadece abd bir kere özür diledi o kadar Türk halkı ve Türk hükümeti bir kere abdye meydan okuma olayları oldu zaten bizde bu mantalite oldukça daha ancak yok metal fırtına gibi saçma sapan kitaplarla
kendimizi avutuyoruz hep köle olduk abdye hep Türkiyeye göççük abd dendi kendi kültürmüzü unuttuk gidip o salak amerikalılar gibi yok fast food yemeye başladık sokaklarda yok bangır bangır müzik bile demediğim rap denilen şeyi dinliyoruz yok levis yards gibi abd markalarını giymeye başaldık adamlar artık kıçımızdaki donun lastiğini bile onlardan almaya başlamıştık yani hep eğer biz yan gelip bi tarafımızı devirir yatarsaK daha çok 11 değil 110 1100 11 milyon askerimizin başına değil vucuduna kefen geçirirler artık abd mallerını boykot edelim yaşasın TÜRKLÜK ne mutlu TÜRKÜM diyene ama biz bu çualın intikamını türk askeri alamazsa biz alırız ...........
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Cmt Ekm 25, 2008 2:20 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

vatan dan alıntı:
Alıntı:
Çuvalcı Paşa Türkiye'de!

General Ray Odierno, Türkiye'ye gelerek, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız'la terör örgütüyle mücadele konusunda görüştü..



Ne işi var bu herifin vatanımızda?Bizi milletce yaralayan,perişan eden,başımızı yere eğdiren bu adam;nasıl misafir muamelesi görür?
Eğer illa bir abd yetkilisinin gelmesi gerekiyorsa yardımcısı gelebilirdi.
Bu dostluğu,ittifakı elinin tersiyel bir tarafa iterek bizi aşağılayan insanı nasıl kabul edip de onunla görüşüyoruz?
demiş ki bu herif;
Alıntı:
Odierno'nun, "PKK'nın bir terör örgütü olduğunu ve Türk halkına yönelik iğrenç suçlar işlediğini" belirttiği, Türk ve Irak hükümetleri ile bu tür vahşetleri engellemek için çalışmaya hazır olduğunu ifade ettiği kaydedildi.

Açıklamaya göre, terör örgütü PKK'nın yeni saldırılarının önüne geçebilmek amacıyla teknik destek ve bilgi paylaşımı sözü de veren General Odierno, "Şimdi, kısa vadede, masum insanların hayatlarının korunmasına yardımcı olmak için yapabileceğimiz şeyler var. Türk ve Iraklı ortaklarımızla bu çabaya destek vermeye kararlıyız" dediği belirtildi.

Bu nasıl siyasi bir açıklama?Pkk sırf masum insanlara mı saldırıyor?
Ya bu devleti korumak ve kollamakla yükümlü olanlara karşı saldırıları ne olacak?
Ben bu adamın Türkiye ye hayırlı bir iş için geldiğini düşünmüyorum.
Bu adamın ülkemize gelişi bir tehdit ve kışkırtmadır.
İyi niyetli bir müttefik,bizi böylesine aşağılamış bir dazlakı hiç olmazsa göndermemeyi yerine bir başkasını göndermeyi düşünür.Bu siyasi bir nezakettir.Ama iş bu değil.Nerede çuval,ardında bu herif var.
Ben bunun bir tehdit olduğunu düşünüyorum.Olası bir harekatı önlemek için,bir hatırlatma ve ikaz.
Bunu nasıl kabul ederler,nasıl görüşürler,nasıl bu ülkeye girişine izin verirler anlamak mümkün değil.YAZIKLAR OLSUN!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
EgE
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Mar 14, 2003
İletiler: 1129
Şehir: EGE DENİZLİ

İletiTarih: Sal Ekm 28, 2008 4:38 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bu serefsizi kabul edenlerede yaziklar olsun diyorum!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Bozkurt-68
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jan 27, 2006
İletiler: 348

İletiTarih: Sal Ekm 28, 2008 2:41 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Tanimiyorum ben o mahlukati yorum yapmasina gerek YOK! Onlarin yardimlarinada ihtiyacimiz YOK! Sadece daha fazla bulandirmasinlar i$i o kaafi. Bicak kemige dayandi artik yeter.

Cuval olayina gelince;
Incirlik Üssünde yokmu o johnylerden? Bir gece ansizin hepsini toplayip sadece kafalarini degil hepsini tek tek torbalara koyun! Sonra alin ifadelerini, sahip cikan olursa eger biraz pazarlik yaptiktan sonra saliverin birdaha dönmemeleri sartiyla! Bircok hatayi affedebiliriz belki, ama affettigimiz hatalari asla unutmayiz! Bu böyle biline.

ALLAH (C.C.) TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSIN!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1