Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - NURCULUK VE FETHULLAH GÜLEN TARİKATI
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3 ... 16, 17, 18 ... 40, 41, 42  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Bu başlık kilitlenmiştir; cevap yazamaz, iletileri değiştiremezsiniz 17. sayfa (Toplam 42 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Alper_Tunga72
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Feb 04, 2005
İletiler: 665
Şehir: TC-İzmir

İletiTarih: Per Mar 17, 2005 2:47 pm    ileti konusu: Re: nur cemaatiyle alakalı ithamlara cevap Alıntıyla Cevap Gönder

thekingbaron demiş ki:
çoğu amaçları bizim turan ülkümüzle örtüşüyor onlar Komünizm altında ezilmiş olan Türk ülkelerinde okullar açıyorlar ve insanlara iyiliği emrederek kötülükten sakınmaları gereğini vurguluyorlar.Dünyada islam bayrağını dalgalandırıyorlar en son uyuşturucu cenneti kolombiya da okul açıldı burada islam yüceltiliyor allahın izniyle...Nur cemaati sayesinde Türk bayrağı ve islam bayrağı dünyanın her yerinde dalgalanıyor Türk lük yüceltiliyor.


Öğrettikleri şey türklük deil sadece vehhabilik öğretiyorlar.Bunlar Nurcuların Ülkücüleri etkilemek için söylediği palavralardır.Bu Gülen denen adam Türkiye'ye 'uygun görülen' İslam Cumhuriyeti'nin gizli halifesidir.
Bu palavralara kesinlikle kanmayınız.

:evil: :evil:
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM
yahyaoglu
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 13, 2004
İletiler: 655
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Per Mar 17, 2005 5:09 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

THEKİNGBARON bENCE HAKLI OLDUGUN UFAK NOKTALAR VAR AMA ŞAHSEN CEMAAT ÜYELERİNİN HER BİRİ ŞÖYLEDİR FALAN KÖTÜDÜR GİBİ DÜŞÜNENLERİ ZATEN SAÇMA BULUYORUM CEMAAT İÇERİSİNDEKİ GENÇLER GENELDE DİNDAR VE MİLLİYETÇİ AİLELERİN ÇOCUKLARI SORUN BURDA DEGİL SORUN BU CEMAATİN ŞUAN Kİ LİDERİ MALESEF AMERİKAN OYUNCAGI GİBİ ORDA KALIYOR VE CDLER FALAN VAR BİR İZLE İSTERSEN ORDA DA BAHSETTİGİ GİBİ İDDALAR BÜYÜK VE MANTIKLI ......
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
Alper_Tunga72
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Feb 04, 2005
İletiler: 665
Şehir: TC-İzmir

İletiTarih: Per Mar 17, 2005 5:18 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

yahyaoglu demiş ki:
THEKİNGBARON bENCE HAKLI OLDUGUN UFAK NOKTALAR VAR AMA ŞAHSEN CEMAAT ÜYELERİNİN HER BİRİ ŞÖYLEDİR FALAN KÖTÜDÜR GİBİ DÜŞÜNENLERİ ZATEN SAÇMA BULUYORUM CEMAAT İÇERİSİNDEKİ GENÇLER GENELDE DİNDAR VE MİLLİYETÇİ AİLELERİN ÇOCUKLARI SORUN BURDA DEGİL SORUN BU CEMAATİN ŞUAN Kİ LİDERİ MALESEF AMERİKAN OYUNCAGI GİBİ ORDA KALIYOR VE CDLER FALAN VAR BİR İZLE İSTERSEN ORDA DA BAHSETTİGİ GİBİ İDDALAR BÜYÜK VE MANTIKLI ......


ne gibi iddalar var cd de :?:
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM
yahyaoglu
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 13, 2004
İletiler: 655
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Per Mar 17, 2005 5:28 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

alpertunga www.diyalogmasali.com adresinden indirebilirsin
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
Alper_Tunga72
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Feb 04, 2005
İletiler: 665
Şehir: TC-İzmir

İletiTarih: Per Mar 17, 2005 5:33 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

sağolasın Güzel site :!: :!:
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM
yahyaoglu
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 13, 2004
İletiler: 655
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Per Mar 17, 2005 5:41 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

sitenin görüldügü kadarıyla sahibi yada bir nevi sahiplerinin etkilendigi isim prof. haydar baş şahsın hakkında ben emin degilim ne iyi ne kötü diyemiyorum ama dindar bir insan olarak tanıyorum yinede siteye garanti vermedim yanlış anlaşılmaması için belirtiyorum ama bahsettigim cd leri ordan indire bilirsin
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
thekingbaron
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: May 10, 2004
İletiler: 2

İletiTarih: Cum Mar 18, 2005 10:28 am    ileti konusu: HADAR BAŞ Alıntıyla Cevap Gönder

Dostlarım ben henüz 19 yaşındayım yani kısmen bazı konularda toyum ama size şimdilik sadece şunu söyleyebilirim.Hayfar Baş denen adam Fettullah gülken i nasıl görüyorsanız ondan daha tehlikelidir bunu açık yüreklilikle söylüyorum 28 Şubat ile ildili biraz araştırma yapın o zaman şunu göreceksiniz ki bu millet üzerine nasıl oyunlar oynanıyor.DİNİİMZİ yıllardır bize karşı kullanıyorlar.Sonra ne oluyor birileri çıkıyor hazinemizi milli servetimizi hortumluyor ülkemizde devolusyonlar oluyor ekonomik krizler çıkıyor bakın bakalım bu hortumlamalar ne zaman hat safaya çıkmış o zaman görürsünüz ki 28 şubattan sonra.... PROF.DR HAYDAR BAŞ'A gelince bir kere adam kafadan vukuat bu kişinin prof dr ünvanı sahte bu adam bu adamın 4 karısı 20 kadar çocuğu var ve bazı dostlarım bu adamın sözlerine itimad edip bazı şeyler söylüyor aslında bu adamn gibiler 28 şubat sürcinin doğması için mağlum dış güçler tarafından kullanılmıştır.Şu da anlaşılmasın ki ben fettullah gülen sempatizanıyım ;böyle bir şey yok sadece onun okullarında kalıyorum ve benim de bu insana dair belli şüphelerim mevcut en az sizler kadar ama şu anda ben bu millete hizmet edene bakıyorum ve bu cemaate gerçekten güveniyorum başı kim olursa olsun burada bir gönüllüler hareketi var herkes vatan millet için bir şeyler yapmak istiyor ve ellerinden geleni yapıyorlar beni ilgilendiren de madalyonun bu yüzü.Bu insanalr Türki cumhuriyetlerde öğretmenlik yapıyorlar Amerika da bu işe girdi buraya getirmek istediği eğitimcilere servt verdi ama kimseyi getiremediİ;bu insanlar ise allah rızası için vatrana millete hizmet için bazılarının servet vaadine rağmen Sibirya da Başkurdistan da erkekliklerini kaybetmelerine gurbet diyarlarda şehit olmalarına rağmen buralara hiç korkusuzca gidiyorlar biz ise ancak onları eleştiriyoruz.Ben gene tekrar etmek istiyorum dostlarım gelin bu hizmeti anlatalım başı benim iöçin önemli değil yapılan icraat önemli. Bu adamlar için devlet te kadraolaşıyorlar diyorlar evet bu doğru olabilir ama bu mevkilere bir koministin bir ateistin gelmesi mi iyi yoksa milliyetçi bu insanların mı unutmayın bu cemaatte benim gibi binlerce insan var...Siz de destek verin ki Türk'lük yücelsin birbirimize köstek olarak bir yere varamayız ...Şunu da söylemeden geçemeyeceğim google girin bir haydar baş yazın o zaman kimin ne olduğunu görürsünüz.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
ecdad
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Feb 26, 2005
İletiler: 27

İletiTarih: Cum Mar 18, 2005 12:44 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Karındaş sağolasın yazmışsın bişeyler...

Burada söylenen alttkilerin de üsttekiler gibi olduğu değil. Burada söylenen üstünüzdeki kâfir sempatizanının alttakileri (sizi) maşası yapmış olması. Unutma balık baştan kokar. O koku birgün tüm camiayı kokutacak, faturası da ağır olacak.

Bunun böyle olduğunu biliyorsanız başınıza sağlam bi müslüman getirin zaten o zaman size destek otomatikman gelecektir kaygınız olmasın.

Unutma bedeni yöneten baştır. Baş ne isterse o olur. Ama başın istediklerine karşı olan başka başlar gün gelir o kelleyi uçurur ve o kellenin altında çınar gibi bi beden de gider.

Sağlıcakla kalın.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
yahyaoglu
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 13, 2004
İletiler: 655
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Cum Mar 18, 2005 8:10 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ben şahsen cemaate koble olarak bir suçlama yapmadım hoca efendiyide 1999 a kadar destekliyorum daha sonra ki yazıları zaten kendisi ile bile çelişiyor arkadaşlar cemaatten kiminle konuşsam lafı geveliyo eviriyo çeviriyo the king baron bak kardeşim konuyu uzatmak saçma al eline fasıldan fasıla 4 adlı kitabı yazan herşeyi kuranla hadisle karşılaştır kurana hadise ters düşen adamdan ben birşey beklemem sonra gel cevap yaz bana.... cemaatin iyi yerde olması zaten bizim de istedigimiz bir şey dış ülkelerde okutulan bir istiklal marşı bile bence gurur verici ama sizde artık lider lider degilse yerine lider bulur öyle devam edersiniz artı islam diyip de faiz alan haksız yere para çalan kişiler ki bunlar okul müdürleri benim tanıdıgım bir kaç isim var uzaklaştırrsınız
..............
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
gazibaba
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Sep 28, 2004
İletiler: 151
Şehir: türkiye

İletiTarih: Cum Mar 18, 2005 9:06 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bir Müslüman ibadet eksiği olsa dahi Cenab-ı hakkın Rahmetiyle cehennemde tütsülenip cennete girer fakat İman ve itikad sapması varsa Kesinlikle cennete giremez örnek verecek olursak "Hristiyanlarda cennetliktir, Buda (budizmin kurucusu) peygamberdir, müslüman bir hanım Müslüman olmayan erkekle evlenebilir vs" ifadeler kullanır ve hayatını bu istikamette yürütürse Kuran ve Sünnete ters düştüğünü anlamak zor olmaz. Kuran ve sünnete ters düşen fikirlerde itikat sapması olduğundan Müslümanın imanını kaybetmesine sebeb olur.
Kaldıki bu sapmalar dini bütünlüğümüzün bozulmasına dini bütünlüğümüzün bozulmasıda milli bütünlüğümüzün bozulmasına sebeb olur.
Biz aylardan beri bu mukayeseyi yapmaya çalışıyoruz ama görüyorum ki bazıları sadece yazmak için yazıyor.
Değerli kardeşlerim yazmadan önce başkaları ne yazmış diye okuyun. ona göre mukayesenizi yapın.
Benim kimseyle şahsi bir derdim yok
TEK derdim F.gülen şahsında kökü sait nursiye dayanan dini bütünlüğümüzün yok edilip milli bütünlüğümüzün ortadan kaldırımasıdır bakın rusyaya, bakın yugoslavyaya, bakın ıraka kaça bölündüler ve bunlar bizim birliğimizi bozma hareketleridir....
Misyonerlik: sinsi, bölücü, yıkıcı bir faaliyet, vatanımıza göz dikmiş haçlı dünyasının yol açma, ray döşeme faaliyeti olduğuna göre bu sinsi faaliyete dikkat çekmek vatan sevdalılarını memnun eder, etmelidir diye düşünüyoruz. Direkt ya da dolaylı olarak misyonerliğin içinde olan, sempatizanı olanların da bu dikkat çekmeden rahatsız olmaları gayet doğaldır.
Samanyolu Televizyonu, anahaber bülteninde sürekli anons ediyor; “Misyonerlik dosyasını açıyoruz” diye. Ardından gelen cümleler, nasıl bir dosya olacağının ip uçlarını veriyor ama, bekledik ve gördük ki tamamen bu işi hafife alan, örtbas eden, karşı söylemleri bir bardak suda fırtınalar koparmakla suçlayan bir dosya. STV’nin iddiasına göre 1916 yılından 2004 yılına kadar sadece ikibin kişi Müslümanlıktan Hıristiyanlığa dönmüş; onların da büyük bir kısmı, bir iki kuşak öncesinde Hıristiyan olan ailelerin çocukları imiş.

STV nasıl bir araştırma yaptı, sonuca nasıl ulaştı bilemiyoruz ama, şunu biliyoruz: Diyanet Vakıfsen’in bir yıl önceki araştırmasının sonuçları, onbin genç insanımızın din değiştirdiği şeklinde idi.

Elbette, bu milleti, bu ülkeyi candan, yürekten seven insanlar olarak temenni ederiz ki STV’nin rakamları doğru olsun, diğer araştırmacılar yanılmış olsun. Ama, onbin ve daha üzerinde olduğu halde bunu ikibin göstermek, işi hafife almak, örtbas etmektir, misyonerlerin ekmeğine yağ sürmektir.

Rakamlar şöyle ya da böyle ama, STV’nin misyonerlik iddialarından son derece rahatsız olduğu, yaptığı haberden, haberi veriş biçiminden ve haber okuyan kişinin yüz ifadelerinden, ses tonundan apaçık anlaşılıyor. Bir de cümlelerin sonunda “el insaf” demesi yok mu, her şeyi ortaya koyuyordu.

Katoliklerin, Ortodoksların, Protestanların, ne bileyim bunların derneklerinin, misyonerlik iddialarından rahatsız olmalarını anlıyoruz da, STV’nin rahatsız olmasını ve karşı dosya hazırlamasını anlayamıyoruz.

Belki de bir izahı vardır.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
casparov3
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Mar 18, 2005
İletiler: 1

İletiTarih: Cum Mar 18, 2005 10:06 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

arkadaşlar siz bediüzzaman said nursi hazretlerini çok kötü tanımışsınız birde birdost üye adlı bi arkadaş üstad hakkında çok büyük iftiralar atmış yok kürt teali cemiyetinin kurucusu yok 31 mart vakasına katılmış o kişi bedüüzaman hazretlerini şeyh said ile karıştırmış üstadın gerçek hayatını kaynaklarıyla beraber veriyorum...Şu an üstadın hayatının özetini veriyorum.lütfen araştırma yapmadan yargısız infazda bulunmayın bir konu hakkında her türlü kaynağı ele alın çeşitli bakış açıları olan kişilerin kitplarını okuyup sonro konuşun işkembeden sallamayın...Gençliği ve Tahsil Hayatı: I. Meşrutiyet Devri

1878 (1) ’de Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs köyünde doğan Bediüzzaman, ilk eğitimini ağabeyi Molla Abdullah’tan aldı. Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca, bir çok medresede kısa sürelerle bulunarak ders aldı. Sonunda, Doğu Beyazıt’ta bulunan Şeyh Mehmet Celali’nin medresesinde üç ay süren bir eğitim neticesinde (2) , İcazet (3) aldı.

O dönemin medrese alimleri arasında gelenek halinde olan ilmi münazaralarda elde ettiği başarılar ve mütalaa ettiği kitapları kolaylıkla ezberine alması gibi özellikleri sebebiyle, kendisine “Bediüzzaman”(4) lakabı verildi.

1893 yılında Miran aşiret reisi Mustafa Paşa’yı yöre halkına yaptığı baskı ve zorbalıktan vazgeçirmek için (5) Cizre’ye giden ve burada bir müddet kalan Said Nursi, 1894’te Mardin’e geldi. Burada bir müddet kaldıktan sonra Bitlis’e gelen Bediüzzaman’a, Vali Ömer Paşa, Vilayet konağında bir oda tahsis etti. Bitlis’te geçirdiği iki yıllık süre zarfında Konağın büyük kütüphanesinden istifade eden Bediüzzaman, ilmi açıdan ulema ve nüfuzlu kimseler arasında hatırı sayılır bir şöhret kazandı.

İki senelik Bitlis hayatından sonra Said Nursi, Vali Hasan Paşa’nın daveti üzerine gittiği Van’da on yıl kadar kaldı. Konağın kendisine ayrılan bölümünde uzun süre kalarak çalışmalarına devam eden Bediüzzaman’ın zihninde, eğitim esasları ve yönetim şekliyle “Medreset’üz Zehra” adını verdiği bir üniversite projesi teşekkül etmişti.(6)

Valinin konağında okuduğu gazetelerin birinde, İngiltere’nin Sömürgeler Bakanı Gladstone’un Avam Kamarasında, elinde bir Kur’an-ı Kerim ile kürsüye gelerek; “Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur’an’ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız” dediğini (7) okumuş ve buna karşılık “Kur’anın bu asra bakan manevi mucizesi”ni insanlara ispat ederek gösterme kararını vermişti.(8)

Said Nursi, idealindeki üniversite düşüncesini hükümete iletmek maksadıyla, 1907 yılının başlarında İstanbul’a gitti.(9) Hükümet, Üniversite ile ilgili dilekçeye ilgi göstermedi. Ancak İstanbul ulemasının, talebelerin, medrese hocalarının ve siyasetçilerin Ona olan ilgisinden rahatsız olarak Bediüzzaman’ı önce Tımarhaneye (10) daha sonra da hapishaneye gönderdi.

II.Meşrutiyet Devri

Said Nursi’nin serbest bırakılmasından kısa bir süre sonra 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet ilan edildi. Meşrutiyetin 3. gününde, Sultanahmet’te ve daha sonra Selanik Meydanı’nda tekrarladığı ve metnini birçok gazetenin yayınladığı “Hürriyete Hitap”(11) adlı nutkunda, meşrutiyet ve hürriyet kavramlarının İslâmiyet’e aykırı olmadığını anlatıyordu. Yine Doğudaki aşiret reislerine Bediüzzaman imzasıyla telgraflar çekerek (12) meşrutiyetin ve anayasal sistemin İslâmiyet’e aykırı olmadığını anlatıyordu.

31 Mart 1909 ayaklanması esnasında Said Nursi, yayınladığı makaleler ve askerlere yaptığı konuşmalarda yatıştırıcı bir rol oynamasına rağmen, olaya karıştığı iddia edilerek tutuklandı ve Divan-ı Harb-i Örfi’de, idam talebiyle yargılandı. Daha sonra “İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi veya Divan-ı Harbi Örfi” adıyla neşredilen savunmasının ardından beraat etti.

Bediüzzaman 1910 yılı baharında Van’a döndüdöndü. Hakkari, Bitlis, Muş, Diyarbakır ve Urfa yörelerini dolaşarak, bölgedeki aşiretleri ziyaret etti. Onlara Meşrutiyet ve meşveretin İslami temellerini anlattığı bu seyahat notları “Münazarat” adı altında yayınladı.

1911 yılı başlarında Şam’a gelen Said Nursi, alimlerin daveti üzerine Emeviye Camii’nde bir hutbe verdi. İslam dünyasının siyasi, ekonomik ve sosyal sorunları ve çözüm yollarını anlattığı hutbesini “Hutbe-i Şamiye” adı ile neşredildi.

Şam’dan İstanbul’a geçerek Sultan Reşad’ın Rumeli seyahatine Şark Vilayetlerini temsilen iştirak etti.(13) Üsküp Üniversitesi’nin temel atma törenine katıldı. Balkan Savaşları yüzünden yapımı duran Üsküp Üniversitesi için ayrılan tahsisatın, Medreset-üz Zehra projesine aktarılmasını hükümete kabul ettirdikten (14) sonra İstanbul’dan ayrılarak Van’a döndü. Medreset-üz Zehra’nın temeli 1913 yılının yaz aylarında Van Gölü kıyısındaki Artemit’te atıldı.(15) Ancak bu defa da I. Dünya Savaşının başlaması bu projenin de ertelenmesine sebep oldu. Said Nursi de talebeleriyle birlikte Doğu Milis Teşkilatı’nı kurdu ve Van-Bitlis cephesinde gönüllü alay komutanı olarak Ermenilere ve Ruslara karşı savaştı.(16) Bu savaş esnasında, “İşarat-ül İcaz” adındaki tefsirini te’lif etti.(17) 1916’da Bitlis savunması sırasında bir çok talebesi şehid oldu, kendisi de yaralanarak Ruslara esir düştü ve Kosturma’daki esir kampına götürüldü.(18)

Şubat 1917’de başlayan Rus ihtilalinin sebep olduğu bu karışıklıktan istifade eden Said Nursi firar etti. Kosturma’dan Petersburg’a geçerek Varşova’ya gitti. Buradan da Viyana’ya geçti ve Alman makamları tarafından düzenlenen bir belgeyle de Sofya üzerinden İstanbul’a geldi.(19)

Enver Paşa, İstanbul’da kurulma aşamasında olan Darül-ül Hikmet-il İslamiye’ye onun da aza olarak tayin edilmesini hükümete teklif etti.(20) Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’nin teklifi ile de Sultan Vahidüddin tarafından kendisine İlmiye’de Mahreç payesi verildi.(21)

13 Kasım 1918’de İstanbul’un Müttefik Kuvvetler tarafından işgal edilmesinden sonra İngiliz yanlısı kamuoyu ciddi kuvvet kazanmıştı. Bunun üzerine Bediüzzaman, ulema çevresinden de İngiliz propagandalarına destek verenlerin etkisini kırmak ve halkı uyarmak için “Hutuvat-ı Sitte” adlı eserini yayınladı.(22) Bu hareketi, İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’ın emriyle ölü veya diri ele geçirilmek üzere aranmasına sebep oldu.(23) Anadolu’da başlayan İstiklal Savaşı’nın ve Kuva-yı Milliye’nin aleyhine çıkarılan Şeyhülislam fetvasına karşı bir de fetva yayınladı.(24) Bediüzzaman, yazı ve makalelerinde de İstiklal Savaşını ‘cihad’, Kuva-yı Milliyecileri de ‘mücahid’ ilan ederek Anadolu’daki İstiklal mücadelesini destekledi.

Bediüzzaman’ın çalışmalarını ve mücadelesini yakından takip eden Mustafa Kemal ve arkadaşları, müteaddit defalar çektikleri telgraflarla Bediüzzaman’ı ısrarla Ankara’ya davet ediyorlardı. Eski Van valisi Tahsin Bey gibi dostlarının da ısrarlı davetleri sonucu, 1922 yılının Kasım ayı ortalarında Ankara’ya gitti.(25)

Büyük Millet Meclisi ve Şeflik Devri

Bediüzzaman, 25 Kasım 1922’de BMM’nde düzenlenen resmi hoş geldin merasimiyle karşılandı.(26) Said Nursi, II. Meşrutiyet döneminde Van’da temelini attığı fakat savaş yüzünden inşaatı başlatılamayan üniversitenin yeniden kurulması için mebuslara bir kanun teklifi hazırlattırdı. Bu teklif mecliste bulunan 200 milletvekilinden 163’ünün imzasıyla kanunlaştı.(27) Mecliste bir beyanname (28) yayınlayarak namazın önemini anlattı ve onları dinin emirlerine riayet etmeye davet etti. Meclis Başkanı Mustafa Kemal bundan rahatsız oldu ve aralarında sert tartışmalar yaşandı.(29) Bu olay, Bediüzzaman ve yeni rejimin kurucuları arasındaki görüş farklılıklarının ilk işaretleri idi.

Ankara’daki çalışmaları sırasında yeni rejimin önde gelenlerinin bambaşka bir yolda olduğunu anlayan Bediüzzaman, Şark Vilayetleri Umumi Vaizliği ve mebusluk tekliflerini reddederek (30) 1923 yılının Mayıs ayı başlarında Van’a gitti.(31)

1925 yılında patlak veren Şeyh Said isyanına destek vermemesine ve hatta Onu isyandan vazgeçirmeye çalışmasına rağmen hükümet, Bediüzzaman’ı 1925 yılının Mayıs ayı ortalarında Burdur’a sürgüne gönderdi.

25 Ocak 1926’da Isparta’ya nakledilen Bediüzzaman, oradan da Isparta’nın daha ücra bir köyü olan Barla’ya nakledildi.(32) Barla, bir iman inkılabına beşiklik ediyordu. Risale-i Nur Külliyatının büyük bir kısmı burada neşredildi.

Said Nursi’nin Nur Risalelerini önlerindeki en büyük engel olarak gören çevreler, daha yakından kontrol edebilmek amacıyla Onun 1934 yılının yaz aylarında Isparta’nın merkezine getirilmesini istedi. Bediüzzaman, burada da iman hizmetinden geri durmadı. Polis 20 Nisan 1935 de Said Nursi’nin oturduğu evde arama yaptı ve onun bütün kitaplarına el koydu. Bediüzzaman’ı da emniyete götürerek sorgulayan polis suç unsuru herhangi bir şeye rastlamayınca serbest bırakmak zorunda kaldı. Ancak birkaç gün sonra, yeni tutuklamalarla birlikte Said Nursi ve Risale-i Nurlar hakkında soruşturma başlatıldı. Bediüzzaman ve 120 Nur talebesi askeri araçlara bindirilerek Eskişehir hapishanesine gönderildi.

Bediüzzaman, vatana ihanet iddiasıyla yargılandığı dava müddetince tutuklu kaldı. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 Ağustos 1935 tarihinde verdiği kararla, Said Nursi’ye 11 ay hapisle birlikte Kastamonu’da mecburi ikamet; on beş talebesine de altışar ay hapis cezası verildi.(33)

Eskişehir Cezaevi’nden tahliye edilen Bediüzzaman Said Nursi serbest bırakılmayarak, polis gözetimi altında mecburi ikamet için Kastamonu’ya gönderildi. Kastamonu’da da Bediüzzaman’ın etrafını yeni talebeleri almaya başlamıştı.

Said Nursi, 20 Eylül 1943’ de Isparta savcısından gelen talimat üzerine yeniden tutuklandı. Ağır hasta olmasına rağmen 3 Ekim 1943 tarihinde Isparta’ya gönderildi. Askeri konvoyla Çankırı üzerinden Ankara’ya oradan da trenle Isparta’ya getirildi.

Risale-i Nur ile ilgili davaların Denizli’deki davayla birleştirilmesi kararının alınmasıyla 25 Ekim 1943’te Denizliye sevk edildi. Denizli hapsi yine tecrit altında başladı. Çok zor şartlar altında geçen yeni hapishane dönemi ve yargılama safhalarında da Bediüzzaman, Risale-i Nur’un telifine devam etti. 15 Haziran 1944 günü Mahkemenin verdiği berat ve tahliye kararına (34) rağmen CHP hükümeti Said Nursi’nin Afyon’un Emirdağ ilçesinde zorunlu iskana tabi tutulmasını emretti.

Emirdağ’a gelen Bediüzzaman hükümet binasının karşısında bir odaya yerleştirildi. Camiye gitmesine bile müsaade edilmediği, devamlı takip ve tarassuda tabi tutulduğu Emirdağ sürgünü, Bediüzzaman’a Denizli hapishanesini bile aratıyordu. Hukuki ve kanuni yollardan Bediüzzaman’ı alt edemeyen muhalifleri onu zehirleyerek imha etmek istiyordu. Hayatı boyunca yirmi üç defa denenecek bu teşebbüslerin üçü Emirdağ’da gerçekleşmişti.

Bu zulümler ve olumsuzluklar yaşanırken Risale-i Nurların telifi devam ediyor ve sıkıntıları hafifletecek sevindirici gelişmeler oluyordu. Yargıtay Birinci Ceza dairesi, 30 Aralık 1944 tarihinde verdiği kararla Savcı tarafından temyiz edilen Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararını onayladı. Diğer bir gelişme ise artık Risale-i Nurların teksir makinesi ile çoğaltılması imkanının doğması idi.

Her geçen gün Risale-i Nurların yaygılaşarak muhtaçlara ulaşması Hükümeti yine rahatsız etmeye başlamıştı. 17 Ocak 1948 günü Said Nursi ve on beş talebesi evlerinden ve işyerlerinden alınarak Afyon hapishasine gönderildiler. Bütün ağır ve zor şartlara rağmen Bediüzzaman yazmaya devam ediyor, Ondördüncü ve Onbeşinci Şuaları burada yazarak Risale-i Nurların telifini tamamlıyordu.

Ve nihayet mahkeme, 6 Aralık 1948 tarihinde Said Nursi hakkında 20 ay ağır hapis cezasına hükmetti. Karar temyiz edildi ve Yargıtay, kararı Bediüzzaman’ın lehine bozdu. Yargıtay’ın bozma kararına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatarak 20 aylık sürenin cezaevinde geçmesini sağladı. Hak etmediği cezanın süresini tutukluluk haliyle dolduran Said Nursi, 20 Eylül 1949’da serbest bırakıldı. Ancak Ankara’dan gelen emirle Afyon’da mecburi iskana tabi tutuldu ve nihayet 28 Aralık 1949 tarihinde Emirdağ’a dönebildi.

Demokrat Parti Devri

Bediüzzaman, 14 Mayıs 1950’de başlayan Demokrat Parti devrini 23 Ağustos 1953’e kadar kaldığı Emirdağ’da karşılamıştı. Demokrat Parti iktidarının getirdiği ferahlığa rağmen, CHP’li bürokrasi Bediüzzaman’la uğraşmaya devam ediyordu. 1951 yılında Emirdağ’da şapka meselesinden Bediüzzaman’a bir dava açılmış ve ifadesi alınmıştı. Bundan hemen bir yıl sonra da İstanbul’da, Gençlik Rehberi adlı kitabı hakkında bir dava daha açılmıştı. Bediüzzaman bu davanın duruşmasına katılmak için 22 Ocak 1952 tarihinde İstanbul’a gitti. 5 Mart 1952’de yapılan son duruşmada mahkeme heyeti, men-i muhakeme kararı vererek davayı sonuca bağladı. Bir süre için Emirdağ’a giden Bediüzzaman, 1953 yılının bahar mevsiminde tekrar İstanbul’a döndü.

İstanbul’da yaklaşık üç ay kadar kalan Bediüzzaman, 1953 yılının ortalarında Emirdağ’a oradan da 23 Ağustos 1953’te Isparta’ya geldi. Isparta’da açılan bir davanın daha sorgu hakimliğinde iken reddedilmesi ile artık onun hayatında mahkemeler devri kapanmıştı. Bu arada Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı talebeleri tarafından kaleme alınmış ve bizzat kendisi tarafından kontrol edildikten sonra gerekli düzeltmeler yapılarak Risale-i Nur Külliyatı’na dahil edilmişti.

2 Aralık 1959’da Ankara’ya yaptığı ziyaret artık Bediüzzaman’ın veda seyahatlerinin başladığını gösteriyordu.

Ankara’da bir gece kalarak dost ve talebeleriyle görüştükten sonra 3 Aralık 1959 günü Ankara’dan Emirdağ’a, oradan da Isparta’ya gitti. Ancak, on beş gün sonra tekrar Emirdağ’a döndü. Konya’daki talebelerinin daveti üzerine 19 Aralık 1959 günü Emirdağ’dan ayrılarak Konya’ya gitti. Burada talebeleriyle görüştü ve Mevlana’nın türbesini ziyaret etti. Aynı gün Isparta’ya gitmek üzere Konya’dan ayrıldı.

Talebelerinin daveti üzerine 31 Aralık 1959 günü Ankara’ya geldi. Burada bir gece kaldı ve ertesi gün İstanbul’a hareket etti. İstanbul’da da bir gece kalarak talebeleriyle görüşüp vedalaştı ve 3 Ocak 1960 gününün akşamında Ankara’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı. “Vasiyetnamem Hükmündedir” dediği son dersini Ankara’da yaptı.

6 Ocak 1960 günü saat 10.30 sularında Konya’ya gitmek üzere hareket etti. Konya’da kardeşi Abdülmecit’i ve Mevlana’nın türbesini ziyaret ettikten sonra Emirdağ’a, dört gün sonra da Ankara’ya gitmek için yola çıktı. Ancak bu kez Said Nursi’nin şehir merkezine girişi polis tarafından engellenmişti.(35)

Ankara’ya girmesi engellenen Said Nursi, Emirdağ’a geri döndü. Buradaki bir haftalık ikametinden sonra 20 Ocak günü Isparta’ya gitti ve bir buçuk ay da burada kaldı. Ramazan ayı geldiğinde Bediüzzaman ağır hastaydı. Takvimler 19 Mart 1960 tarihini gösteriyordu. Said Nursi yanındaki talebelerine Urfa’ya gitmek istediğini söyledi. Arabası hazırlandı ve 83 yaşındaki Bediüzzaman ağır hasta haliyle arabanın arka koltuğunda yola çıktı. 20 Mart’ta yağmurlu bir havada başlayan bu yolculuk onun son yolculuğuydu.

21 Mart günü Urfa’ya ulaşıldığında talebeleri kendisine Halilürrahman Dergahı’nı göstermek istediler. Ama o yürüyemeyecek kadar ağır rahatsızdı. Onu şehrin en iyi oteli olan İpek Palas Oteli’ne yerleştirdiler. Bu arada otele gelen polisler, İçişleri Bakanı’nın emriyle derhal Isparta’ya geri dönmeleri gerektiğini tebliğ ettiler. Bunu duyan halk otelin önüne toplandı. Polis, Bediüzzaman ve yanındaki talebelerinin ısrarla Urfa’dan ayrılmalarını istiyor ve Ankara’nın emrini hatırlatıyordu.(36) Bu baskı sürerken Bediüzzaman 23 mart 1960 günü, 27 numaralı odada sabaha karşı vefat etti. Hayatı boyunca dayanılması güç acılara ve baskılara maruz kalmasına rağmen hayat tarzıyla bir destan yazan Bediüzzaman, arkasında miras olarak 6000 sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarca Nur Talebesini bırakmıştı. Bediüzzaman’ın naaşı Halilürrahman Dergahı’nda kendisine ayrılan türbeye defnedildi.

Bediüzzaman’ın vefatından iki ay sonra 27 Mayıs 1960’da bir hükümet darbesi oldu. Alparslan Türkeş’in liderliğinde kurulan Milli Birlik Komitesi hükümeti, ilk iş olarak geniş çaplı tevkifler başlatarak Demokrat Partinin ileri gelenlerini Yassıada hapishanesine topladıktan sonra, Bediüzzaman’ın kabrinin nakledilmesine karar verdi. Kanuni prosedürü de ihmal etmeyen ihtilal komitesi Bediüzzaman’ın Konya’da yaşayan kardeşi Abdülmecit Nursi’den bir nakil dilekçesi alarak 12 Temmuz 1960 gecesi Urfa’daki mezarını kırdırdı. Bediüzzaman’ın naaşı askeri bir uçağa konularak Afyon askeri havaalanında indirildi ve yerini Abdülmecit Nursi’nin de bilmediği bir mezara defnedildi.(37) Hayatında iken O’nun varlığını istemeyenler, vefatından sonra da rahat bırakmamışlardı.

DIPNOTLAR:
(1) 1878 tarihi için bkz. Doğum Tarihi.
(2) Bediüzzaman Said Nursi, İçtima-i Reçeteler, İstanbul, 1990, C.1, s. 10.
(3) Sadık Albayrak, Son Devrin İslam Akademisi, İstanbul, 1972, s. 198.
(4) Bediüzzaman Said Nursi, İçtimai Reçeteler, İstanbul, 1990, C.1, s. 23. ; Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İstanbul, 1990, C. 1, s. 76.
(5) Abdurrahman Nursi, Bediüzzaman’ın Hayatı, İstanbul, 1993, s. 28.
(6) Bediüzzaman Said Nursi, İçtima-i Reçeteler, İstanbul, 1990. C.1, s. 24.
(7) Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Germany, 1994, s.438.
(8) Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Germany, 1994, s. 83.
(9) Abdurrahman Nursi, Bediüzzaman’ın Hayatı, İstanbul, 1993, s. 45
(10) Bediüzzaman Said Nursi, Divan-ı Harbi Örfi, İstanbul, 1995, s. 87.
(11) Bediüzzaman Said Nursi, Divan-ı Harbi Örfi, İstanbul, 1995, s. 73.
(12) Age.s. 21
(13) Age.s.69. ; Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Germany, 1994, s. 402.
(14) Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Germany, 1994, s. 439.
(15) Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İstanbul, 1990, C.1, s. 297.
(16) Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Germany, 1994, s. 77.
(17) Bediüzzaman Said Nursi, İşârât’ül İcâz, İstanbul, 1994, s. 13.
(18) Bediüzzaman Said Nursi, İçtima-i Reçeteler, İstanbul, 1990, C.1, s. 28.
(19) Age. s. 234. ; Bediüzzaman Said Nursi, İçtima-i Reçeteler, İstanbul, 1990. C.1, s. 29.
(20) Bediüzzaman Said Nursi, İçtima-i Reçeteler, İstanbul, 1990. C.1, s. 29.
(21) Sadık Albayrak, Son Devrin İslam Akademisi, İstanbul, 1972, s. 201.
(22) Bediüzzaman Said Nursi, Mektubât, Germany, 1994, s. 76.
(23) Bediüzzaman Said Nursi, Şuâlar, Germany, 1994, s. 387.
(24) Bediüzzaman Said Nursi, İçtima-i Reçeteler, İstanbul, 1990. C.1, s. 193.
(25) Bediüzzaman Said Nursi, Şuâlar, Germany, 1994, s. 462.
(26) Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul, 1994, s. 254.
(27) Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, Germany, 1994, s. 439.
(28) Beyannamenin metni için bkz. Bediüzzaman Said Nursi, Bediüzzaman Said Nursi: Tarihçe-i Hayatı, Germany, Temmuz 1994.
(29) Bediüzzaman Said Nursi, Şuâlar, Germany, 1994, s. 387. ; Bediüzzaman Said Nursi, Mektubât, Germany, 1994, s. 214.
(30) Bediüzzaman Said Nursi, Şuâlar, Germany, 1994, s. 314.
(31) Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İstanbul, 1990, C. 1, s. 457.
(32) Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul, 1994, s. 279.
(33) Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İstanbul, 1990, C.2, s. 832.
(34) Age.s. 1079.
(35) Age.s. 1629, 1635. ; Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Germany, 1994, s. 453.
(36) Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İstanbul, 1990, C.3, s. 1735, 1739.
(37) Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul, 1994, s. 454.


--------------------------------------------------------------------------------
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kaganos
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Jan 02, 2005
İletiler: 1034
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Cum Mar 18, 2005 11:24 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

casparov3 kardeşim,
iyi hoş söylüyorsun.bizim 70 -80 yıl önce yaşamış cefalar çekmiş bir insana sözümüz yok,ama ülkenin o yıllarında sadece o cefaları bahse konu şahıs çekmedi kimbilir bu vatanı ne kadar seven belki binlerce kişi vardır.
benim sana sormak istediğim. size dinimiz ve peygamber efendimiz yeterli gelmiyorda onun içinmi illede başka bir kişinin peşinden gidiyorsunuz.
bakın toplumda şöyle bir kanıda oluştu ,sizler sadece bu olayı kendi içinizde yaşayıp diğer inançlı müslümanları sizden olmadıkları için .dışlıyormuşsunuz. bu yaptığınız bölünmeye hizmettir.
hani İSLAM'ın amacı birleştirici,bütünleştirici olmaktı.
kusura bakma ama dışarıdan görüntünüz böyle,sende takdir edersin ki
senin elinde KUR'AN yerine bir elinde risale-i Nur öbür elindede fethullah hocanın kitapları ortalıkta dolaşırsan senin islama alternatif bir din ürettiğin düşünülür ve millet böyle düşünmektede haksız değildir.
bir kendini başkasının yerine koy öyle düşün bakalım;diğelimki aranızdan bir takım gençler koparak başka bir hocanın peşinden gitmeye başladılar, yahu arkadaşlar ,bizim bir inanışımız vardı zaten nereden çıktı şimdi bu demeyecekmisin? yoksa normalmi karşılayacaksın.
neticede bu bir inanış olayıdır kimseyi fazla tenkit edemeyiz.herkesin aklı var izanı var.nasıl bir budist ile heykellerin karşısında ibadet ediyorlar diye alay etmeyip saygı duyuyorsak ,sizede mecburen saygı göstereceğiz. Ama bu yaptıklarınızı tasvip ediyoruz anlamına gelmesin...
ben kişisel olarak kötü insanlar olduğunuzu düşünmüyorum ama birlik beraberliğe ihtiyacımız olduğu bir anda böyle ayrı -gayrı bir yolda ilerlemenizi hayretle karşılıyorum...
Saygılarımla
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
gazibaba
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Sep 28, 2004
İletiler: 151
Şehir: türkiye

İletiTarih: Pzr Mar 20, 2005 1:18 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

casparov3; sait nursinin hayat hikayesini anlatmisin
Dikkat et kardesim biz burada kimseye iftita atmiyoruz kendilerini nurcu kabul eden kisilerin yazilarini aktariyorum . o zaman ya sait nursi yalan söylüyor yada kendini nurcu kabul edenler sait nursiye iftira atiyorlar.
Al sanma bir belge daha
iskembeden kim atiyor karar ver

Yazarın “Kur’an, Hristiyanlara dininizi terk edin demiyor” diyerek şekillendiği ve hakiki İsevileri cennete postaladığı fikirlerin orijini “at üstünde tefsir yazan Said–i Nursi imiş”. İlk mektep birinci sınıf seviyesinde bile akaid bilgisi ihtiva etmeyen, Kur’an’ın genel mesajını tamamen inkar eden ve hatta Kur’an’a dil uzatan bu sözlerin kaynağı Said–i Nursi imiş. “At üstünde yazılan” tefsirle yola çıkanların sonu maalesef
böyle hüsran oluyor.
Dinlerarası diyalog labirentinin son uzantılarından olan bir zatın yazısı geçti elime. Bir nurcu gazetenin köşesine konduruvermişler yazıyı. Yazı Şükrü Bulut’a ait.
Küresel diyalog projesinde son gelinen noktada “nasıl bir din anlayışı, nasıl bir iman anlayışı, nasıl bir Müslümanlık ve nasıl bir Hristiyanlık” inancının sistematize edildiği, çok güzel ifade edilmiş Şükrü Bulut’un yazısında.
Önce yazıdan bir kesit aktarayım sizlere:
“Müslüman–Hristiyan diyaloğu zaman içinde ön yargıları bertaraf eder. Her iki dinin mensuplarına asıl gayenin saadet–i ebediye olduğunu ders vermekle birlikte, mevcut semavi din düşmanlarının dehşetini tüm çıplaklığıyla ortaya koyar. Doğru İslamiyet ile hakiki İseviliğin ana çerçevesini ortaya koyacak olan taraflar, ittifak ve beraberliğe gidip (...), karşıtlarını mağlup ederler.
Kur’an Hristiyanlara “dinlerinizi terk edin” demiyor. Hz. İsa’dan önceki Peygamberlere inandığınız gibi, Hz. Muhammed’in dini olan İslamiyeti de kabul ediniz. Bu kabul Hristiyanların Hz. İsa ve Hz. Meryem’e sevgilerini artıracak ve ebedi saadet için şevk verecektir”
(Ş. Bulut, Y. Asya, 11 Şubat 2005, s.bulut@saidnursi.de).

Şükrü Bulut’un çerçevelendirdiği yeni din anlayışı ve diyalog sürecinin iman esasları işte böyle.

Demek ki neymiş:

1– Her iki dinin mensupları için asıl gaye saadet–i edebiyedir.

2– “Hakiki İsevilik” karşıtları da mağlup olacaktır.

3– Kur’an, Hristiyanlara “dinlerinize terk edin” demiyor.

4– Hristiyanlar “hem dinlerini terk etmez, hem İslam’ı kabul ederlerse(!)” ebedi saadete kavuşacaklardır.

Yukarıdaki ifadeleri, İslam ilahiyatı açısından tevil bile kabul etmeyecek cinsten misyoner salataları olarak kabul edip çöpe atabilirsiniz ama çöpe atmadan önce dikkatlice ve tekrarla okuyunuz.

Kur’an, yüzlerce ayette Hristiyanları imana çağırırken, yani, “kendi dinlerini terk etmeye çağırırken” bu çok bilmiş nurcu, Kur’an’a bile iftira atarak “Kur’an Hristiyanlara dinlerini terk edin dememiş” diyor.

Peki ya ne demiş? “Ey Hristiyanlar! Hristiyanlığınıza aynen devam edin?” mi demiş?

“Hristiyan olursanız da felaha erersiniz” mi demiş!Kur’an’a ve Yüce Rabbimizin buyruklarına böylesine ağır bir saptırma nasıl olabilir anlayamıyorum.

Bakın Kur’an’da Yüce Rabbimiz ne buyuruyor:

“Müminler, müminleri bırakıp kafirleri dost edinmesinler” (Al–i İmran: 28).

Peki Kur’an kimlere kafir diyor?

İşte cevabı:

“Allah 3’ün 3’üncüsüdür diyenler kafir olmuşlardır”
(Maide: 73).

“De ki: Allah’a ve Resulüne itaat ediniz. Eğer yüz çevirirseniz muhakkak ki Allah kafirleri sevmez”
(Al–i İmran: 32).

Allah (c.c) tevhid yerine teslise, tek bir Allah’a iman yerine “3 parçalı tanrıya” inananlara “kafir” diyor. Açık ve net olarak Kur’an ifadesi böyle.

Ama bu diyalogcu zevatın kalemşörü, yüzlerce ayet–i kerimede yer alan “Hristiyanların dinlerini bırakıp tevhide gelmeleri” çağrısını bir kalemde çizip, “yok böyle bir şey” diyor ve “Hristiyanların kendi dinlerinde kalarak ve hatta İslam’a da inanarak(!)” pekala ebedi saadete erebileceklerini söylüyor.

Ünlü müsteşrikler Dr. Dozy, Nöldeke ve Goldzhier bile böylesine tahripkar bir mantıkla yaklaşmadılar Kur’an’a.

Mantığa bak:

“Hem Hristiyan kalacaksın, hem İslam’a inanacaksın, hakiki İsevi olarak saadete ereceksin.”

Peki bu diyalogcu yazar bu görüşlerini nereden almış. Onu da şöyle ifade ediyor:

“Arz etmeye çalıştığımız çizgi asrımızın müceddidinin (Said–i Nursi’nin) Kafkas cephesinde Ruslarla savaşırken at üstünde kaleme aldığı tefsirindeki manidar, doyurucu ifadelerinden alınmıştır”
(Ş.Bulut, Y. Asya).

Yazarın “Kur’an, Hristiyanlara dininizi terk edin demiyor” diyerek şekillendiği ve hakiki İsevileri cennete postaladığı fikirlerin orijini “at üstünde tefsir yazan Said–i Nursi imiş”.

İlk mektep birinci sınıf seviyesinde bile akaid bilgisi ihtiva etmeyen, Kur’an’ın genel mesajını tamamen inkar eden ve hatta Kur’an’a dil uzatan bu sözlerin kaynağı Said–i Nursi imiş.

“At üstünde yazılan” tefsirle yola çıkanların sonu maalesef böyle hüsran oluyor.

At sırtından Vatikan’a giden yol böyle başlamış oluyor.
yazinin orjinalini yeniasya gazetesi 11 02 2005 tarihli nüshas1ndan okuyabilirsiniz.
Bir hat1rlatma yeniasya gazetesi Sait nursinin talebelerinden olan fakat Fetullah gülenden ayri hareket eden mehmet kutlulara aittir.
diger tüm nurcular gibi diyalogu savunmaktalar.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
ilteris-kaan
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Feb 27, 2005
İletiler: 146

İletiTarih: Pzr Mar 20, 2005 1:40 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Geçen ay bir nur talebesinden duyduğum bir söz inanılmaz derecede beni sarstı : HIRİSTİYAN NUR TALEBESİ ? Yani ben bir insanın nurcu, nakşi , kadiri olmadan önce müslüman olması gerektiğini düşünüyordum. Ama galiba yanlış mı düşünüyor muşum ?
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Bu başlık kilitlenmiştir; cevap yazamaz, iletileri değiştiremezsiniz 17. sayfa (Toplam 42 sayfa)

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3 ... 16, 17, 18 ... 40, 41, 42  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1