Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - İSLAM GÜNEŞİ
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3, 4 ... 11, 12, 13  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 3. sayfa (Toplam 13 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Çar Tem 20, 2005 6:49 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ateş böceklerinin yaydıkları ışığın en önemli özelliği, ateşle ve sıcaklıkla ilgisinin olmamasıdır; buna "soğuk ışık" denilir. Bu, günümüzdeki aydınlatma teknolojisinin ulaşmaya çalıştığı bir hedeftir. Normal bir ampul, elektrik enerjisinin ancak %3-4'ünü ışığa dönüştürüp, kalan kısmını ısıya dönüştürür. Ateş böcekleri ise %100 bir verimle ışık üretirler.



Bilim ve Teknik, Sayı 239, s.10
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
ceyhanli
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Jul 19, 2005
İletiler: 174
Şehir: -

İletiTarih: Çar Tem 20, 2005 8:07 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

kardasimin, forumun ilk yazisindaki; ailenin yanyana geldigi her eylem, yeryuzunu sarsacak kadar gucludur demesi cok guzel ve dogru bir ifade.

Zaten siyonistler yuzyillarca arastirmalarindan sonra Turkler hakkinda soyledikleri sudur.

Turkleri savasla yenmenin imkani yoktur, onlari aile meclislerini ve aile birliklerini bozarak alt edebiliriz.

soyle bakiyorumda suan canim memleketimizde apartmanda yasiyanlar bircok komsusunu bile tanimiyor..

kardasimin mevzusunu saptirmadan soylemek istedim.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM YIM MSNM ICQ
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Çar Tem 20, 2005 8:14 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder




ALLAHÜ ZÜLCELAL HAZRETLERİNİN BEŞERİYETE
HİTABI

DOST İSTERSEN

ALLAH

YETER

MÜRŞİT İSTERSEN

KUR'AN

YETER

DELİL İSTERSEN

MUHAMMED

YETER

MEŞGULE İSTERSEN

İBADET

YETER

ZENGİNLİK İSTERSEN

KANAAT

YETER

ŞEREF İSTERSEN

İSLAMİYET

YETER

İBRET İSTERSEN

ÖLÜM

YETER

DÜŞMAN İSTERSEN

NEFSİN

YETER

ONLARDA YETMEZSE

C E H E N N E M

YETER
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Çar Tem 20, 2005 8:15 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder




Aşkın Aldı Benden Beni

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni

Yunus Emre
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Çar Tem 20, 2005 9:39 pm    ileti konusu: ALLAH (C.C.)'I GEREKTİRDİĞİ GİBİ TAKDİR ETMEK Alıntıyla Cevap Gönder

llah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Onlar Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa Kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası) ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir." (Zümer: 39/67)

Bu ayet-i Kerimeyle aynı manada hadis ve eserler varid olmuştur.

İmad İbn Kesir diyor ki:

"Allah (c.c.) buyuruyor ki: Müşrikler Allah'ı hakkıyla takdir edemediler de, O'nunla birlikte başka şeylere taptılar. Oysa Allah, kendisinden başka büyük olmayan en yüce varlıktır. Her şeye Kadir ve her şeye Maliktir. Her şey O'nun kahrı ve kudreti altındadır."

Mücahid:

"Bu, Kureyş hakkında inmiştir." der.

Süddi de der ki:

"Azamet gereği O'nu tazim etmediler."

Muhammed b. Ka'b da şöyle der:

"Eğer Allah'ı hakkıyla takdir edebilseydiler, O'nu yalanlamazlardı."

Ali b. Ebu Talha İbn Abbas'tan aktarıyor:

"Onlar, Allah'ın kendi üzerlerindeki kaderine ve kudretine inanmayan kafirlerdir. Kim buna iman etmezse, o kimse hakkıyla Allah'ı takdir etmemiş demektir."

Bu ayetle aynı mevzuda bir çok hadis gelmiştir. Bu hususta izlenip, benzer durumlarda takip edilecek yol, selef mezhebinin yoludur. Bunu aynen, keyfiyetsiz ve tahrifsiz olarak geldiği gibi kabullenmektir. Bu konuda Musannifin (r.a.) zikrettiği gibi, İbn Mesud da hadis zikretmiş ve demiştir ki:

"Hahamlardan biri, Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek:

"Ey Muhammed! Biz Allah'ın gökleri bir parmak üzerinde, yerleri bir parmak üzerinde, suyu bir parmak üzerinde, toprağı bir parmak üzerinde, diğer varlıkları da bir parmak izlerinde kılacağına, sonra hepsine:

"Hakim benim" diyeceğine dair malumata rastlıyoruz."

Rasulullah (s.a.v.) hahamın bu sözlerine o kadar tebessüm etti ki, mübarek dişleri göründü ve Zümer Suresinin 67. yetini okudu.

Aynı hadiseyi Müslim şu farkla rivayet eder:

"...Dağları ve ağaçları da bir parmak üzerinde kılarak, sonra hepsini sarsarak diyecek ki: "Hakim benim, Allah benim." (Buhari,Tevhid: 19,36, Tefsir: 39/2, Müslim, Munafikun:19-22, Tirmizi, Tefsir: 40, Ahmed, 1/457)

Buhari'deki rivayette de şöyledir:

"Gökleri bir parmak üzerinde kılacak, suyu ve toprağı da bir parmak üzerinde kılacak, sair mahlukatı da bir parmak üzerinde kılacak..." (Buhari,Tevhid: 19,36, Tefsir: 39/2, Müslim, Munafikun:19-22, Tirmizi, Tefsir: 40, Ahmed, 1/457)

Abdullah (r.a.) dedi ki:

"Kitap ehlinden bir adam Nebi'ye ;s.a.v.) geldi ve dedi ki:

"Ey Ebul Kasım! Sana, Allah'ın yaratıklarını bir parmağına koyduğu, gökleri başka parmağına, yerleri de bir parmağına, ağaçları bir parmağına, suyu bir parmağına ve öteki varlıkları da bir parmağına koyduğu haberi ulaştı mı ve bu halde iken "Melik Benim" dediği sana geldi mi?" İşte bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) güldü de azı dişleri görülmeye başladı, Allah (c.c.) bu bilginin sözünü doğrular mahiyette olarak Zümer 67. ayetini indirdi." (Buhari, Tefsir: Zümer 2, Müslim, Munafikun: 19-22)

İbn Abbas (r.a.) dedi ki:

"Rasulullah (s.a.v.) oturduğu bir sırada kendisine bir yahudi gelerek şöyle dedi:

"Ey Ebul Kasım! Ne dersin, Allah gökleri yarattığı gün işaret parmağını göstererek- şu parmağı üzerine koydu,yeri de şu parmağına, dağları şu parmağına, diğer yaratıkları da şu parmağına?"

Bütün bunları parmaklarıyla işaret ediyordu.

İşte bunun üzerine Allah (c.c.) Zümer 67 ayetini indirdi." (Tirmizi Tefsir, 40. Tirmizi bu hadis için Hasen sahih gariptir demiştir)

Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Allah, dünyayı kabzeder ve semayı da sağ eliyle dürer de şöyle buyurur: "Benim Melik. Nerede dünyanın melikleri?" (Buhari, Tevhid: 19, 36)

İbn Ömer'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Allah, Kıyamet günü yerleri bir parmağında kabzedecek, Sema da sağ elinde bulunacak, sonra şöyle buyuracak: "Ben Melik'im." (Buhari, Tevhid: 19, 36)

İbn Ömer'den (r.a.):

"Bir gün Rasulullah (s.a.v.) minberin üzerinde Zümer 67 ayetini okudu.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"İşte eliyle böler hareket eder, elini öne doğru ve geriye doğru getirir götürür, yüce Allah kendi zatını över: "Benim Cebbar, benim Mütekebbir, benim Melik, Benim Aziz, Benim Kerim."

Bu sırada minber Rasulullah'ı salladı da 'Neredeyse onu düşürecek' dedik." (Ahmed, 3/72)

İbni Ömer'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Kıyamet günü Allahu Teala gökleri dürüp, sağ kabzasına alır ve: "Hakim benim! Nerede azgınlar? Nerede gururlananlar?" der. Sonra yedi kat yeri dürüp, sol kabzasına alır ve:

"Hakim benim! Nerede azgınlar? Nerede gururlananlar?" der." (Müslim, Munafikun: 24, Ebu Davud, Sünnet: 19, İbn Mace, Mukaddime: 13, Zühd: 33, Ahmed, 3/72)

İbn Ömer'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Allah, Kıyamet günü yerleri kabzedecek, sema da sağ elinde olacaktır." (Müslim, Munafikun: 19, 22)

Bu ve bu manadaki hadisler Allah'ın azametine, kudretinin büyüklüğüne, mahlukatının yüceliğine delalet eder. Allah (c.c), kullarına kendisini sıfatlarıyla ve mahlukatının taşkınlık ve hayret uyandıran durumlarıyla tanıtıyor.

Bütün sıfatları O'nun kemalini tanıtır ve gösterir. Tek mabud O'dur, Rububiyet ve Uluhiyetinde şeriki yoktur. O'nun, Celal ve azametine yaraşır şekildeki sıfatlarının varlığına delalet eder.

Temsilsiz isbat, ta'tilsiz tenzih.

İşte bu, Kitap ve Sünnetin gösterdiği, ümmetin selefinin, imamlarının ve onlara güzellikle uyanların kabul ettikleri, Kitap ve Sünnet naslarının delalet ettiği gerçektir ki bunlar iman ve İslam üzere hep onların izini takip etmişlerdir.

Şimdi bu sahih hadislerde, Rasulullah'ın (s.a.v.) Rabbine olan saygısını, Allah'ın kemal sıfatlarını O'nun azamet ye celaline yaraşır şekilde anlattığını bir gör. Yahudinin, Allah'ın sıfatlarıyla ilgili olarak verdiği haberi doğruladığını düşün. Bu sıfatların hepsi Allah'ın azametine delalet ederler. Rasulullah'ın (s.a.v.), Allah'ın Arş üstündeki uluvvunu kabul ettiğini, buna karşı bir şey söylemediğini düşün. Rasulullah (s.a.v) 'Bundan murad edilen bu değildir' diye bir şey söylememiştir. Bunlar, Allah'ın sıfatlarının mahlukatın sıfatlarına nezdinin murad olunmadığını gösteriyor. Eğer böyle bir şey hak olsaydı, emir olan Rasul bunları ümmetine tebliğ ederdi. Çünkü Allah (c.c.) dinini onunla kemale erdirdi, nimetini onunla tamamladı, apaçık mesajı o tebliğ etti. Salat ve Selam ona, ashabına ve Din gününe dek onlara uyanlaradır. Sahabe (r.a.), Allah'ın kemal sıfatlarını ve Celal na'tlarını, Rasulullah (s.a.v.) nasıl bildirmiş ve Rabbini bunlarla nasıl vasfetmişse aynen almış, bunlara iman etmişler, Rablerinin Kitabına ve Kitabının tazammun ettiği sıfatlarına da aynen inanmışlardır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Sana kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası olan bir kısım ayetler muhkemdir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fîtne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez." (Al-i İmran: 3/7)

Aynı şekilde Tabiin de güzel bir şekilde onlara tabi olmuş ve onların tabileri de aynen onları izlemişlerdir. Muhaddis imamlar ve fakihlerin tümü, Allah'a. O'nun kendi zatını ve Rasulü'nün O'nu vasfettiği şekilde iman etmişler, sıfatlar konusunda hiçbir şeyi inkar etmemişlerdir. Bunlardan hiçbiri, 'Bunların zahiri murad edilmemiştir' ya da 'Böyle yapmakla teşbih ortaya çıkar' dememişlerdir. Aksine hepsi de böyle diyenlere karşı çıkmış, şüpheleri önlemek için büyük kitaplar meydana getirmişlerdir. Bunların hepsi de Ehl-i Sünnet vel Cemaatin elinde mevcuttur.

Şeyhülislam İbn Teymiye (r.a.) derki:

"İşte Allah'ın Kitabı baştan sona dek, aynı şekilde Rasulü'nün Sünneti, sahabe ve tabiinin ve müçtehid imamların sözleri tamamen bunlarla doludur. Hepsi de, Allahu Teala'nın her şeyin üstünde, semavatın üstünde, Arş'ının üzerinde istiva etmiş olduğunu naslarıyla ortaya koymakta ve açıkça belirtmektedirler.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Kim izzeti istiyorsa, bilsin ki gerçekten izzet bütünüyle Allah'ındır. Güzel söz yalnız O'na yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler (e gelince), onlar için çok şiddetli bir azab vardır. Onların tasarladıkları boşa çıkıp bozulur." (Fatır: 35/10)

"Hani Allah demişti ki: "Ey İsa, muhakkak Ben seni (ecelinle) öldürürüm, seni kendime yükseltirim, seni (öldürmeye kasd eden) o kafirler arasından tertemiz çıkarırım ve sana uyanları Kıyamete kadar o inkara sapanların üstünde tutarım. Sonra hepinizin dönüşü Banadır. İşte o zaman anlaşmazlığa düştüğünüz konularda aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran: 3/55)

"Hayır Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa: 4/158)

"(O azab) Üstün ve yüce dereceler sahibi olan Allah'tandır. Melekler de ruh (Cebrail) da oraya miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselir." (Mearic: 70/3-4)

"O herşeyi gökten yere tedbir eder (çekip çevirir, düzene koyar). Sonra miktarı sizin saymanıza göre bin yıl olan bir günde O'na yükselir." (Secde: 32/5)

"Üstlerinde her hususta hakim olan Rablerinden korkarlar ve emrolunduklarını yaparlar." (Nahl: 16/50)

"Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. O, herşeyi çok iyi bilendir." (Bakara: 2/29)

"Gerçekten sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşi, ayı ve yıldızları kendi buyruğuna baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir." (A'raf: 7/54)

"Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip-çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?" (Yunus: 10/3)

Bu ayetlerde Tevhidin iki çeşidinden söz edilmektedir.

"Allah O'dur ki, gökleri gördüğünüz şekilde direksiz yükseltmiştir. Sonra Arş üzerine istiva etmiştir. Güneşi de ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gider. Her işi yerli yerince düzenler, ayetleri uzun uzadıya açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız." (Rad': 13/2)

"O (Kur'an), yeri ve yüksek gökleri yaratan Allah tarafından indirilmiştir. Rahman Arşa istiva etti." (Taha: 20/4-5)

"Sen asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)'a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter." (Furkan: 25/58)

"O, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde aratan ve sonra Arş'a istiva edendir. Rahman'dır. bunu (bundan) haberi olana sor." (Furkan: 25/59)

"Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı sonra Arş'a istiva etti. Sizin O'nun dışınla bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt ilip düşünmeyecek misiniz?" (Secde: 32/4)

"Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir." (Hadid: 57/4)

Burada Allah'ın ilminin ve kudretinin umumiliği anlatılmaktadır.

"Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp çalkalanmaktadır." (Mülk: 67/16)

"Yoksa gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir rüzgar göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o taktirde Benim uyarmam nasılmış bilip öğreneceksiniz." (Mülk: 67/17)

"Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir." (Fussilet: 41/36)

Müçtehid imamlar, verdikleri eserlerinde Cehmiye, Mutezile ve Eş'ariler gibi sıfatları inkar edenlere sahabe ve tabiinin sözleriyle cevap vermişlerdir. İşte bunlardan birisi de Hafız Zehebi'nin "Kitabul Ulüvv" ve başkaca eserlerinde sahih senedlerle, Rasulullah'ın (s.a.v.) eşi, annemiz Ümmü Seleme'den (r.a.) rivayet ettiği gerçeklerdir.

Ümmü Seleme (r.a.), "Rahman Arş'a istiva etti" ayetiyle ilgili olarak demiştir ki:

"İstiva bilinmeyen bir şey değildir, keyfiyeti akılla anlaşılır da değildir, bunu inkar ise küfürdür." (İbnul Münzir, Lalikai ve daha başkaları sahih senedlerle rivayet itmişlerdir)



Süfyan b. Uyeyne'den sabit olduğuna göre, demiştir ki:

"Rabia b. Abdurrahman'a 'İstiva nasıldır?' diye sorulunca demiştir ki:

"İstiva bilinen bir şeydir, keyfiyeti ise meçhuldür. Risalet görevi Allah'tandır. Rasulün görevi de tebliğdir. Bize düşen ise tasdik etmektir."

İbn Vehb demiştir ki:

"Biz İmam Malik'in yanında idik. Bir adam geldi ve:

"Ey Ebu Abdullah! Rahman'ın Arş'a istivası nasıldır?" dedi. İmam Malik (r.a.) başını eğdi, buram buram terlemeye başladı ve dedi ki:

"Rahman Arş'a istiva etti. Tıpkı nefsini vasfettiği gibi. Bu bakımdan "nasıl" diye sorulmaz. Çünkü, "nasıl" ondan aldırılmıştır. Sen bid'at sahibi birisin. Çıkarın onu." (Beyhaki sahih bir isnadla İbn Vehb'ten rivayet etmiştir)

Aynı şekilde Yahya b. Yahya'dan da rivayet edilmiştir. Onun lafzı da şöyledir:

"İstiva meçhul değildir, keyfiyeti akılla kavranılır değildir. Buna iman vacip (farzdır), bundan sormak da bidattir."

Zehebi der ki:

"Bunlara dikkat et. İstivayı Allah için nasıl da var olarak kabul ediyorlar. Verdikleri emre, makuldür,diyorlar. Bu lafzın tefsire de ihtiyacı yoktur. Bundan keyfiyeti reddetmişler, kabul etmemişlerdir.

Buhari, Salih'inde der ki:

"Mücahid dedi ki:

"İstiva; 'Arşı'nın üstünde yükseldi' demektir."

İshak b. Rahuye de der ki:

"Bir çok müfessirden dinledim, şöyle diyorlar:

"Rahman Arş'a istiva etti" demek, "yükseldi, üstüne çıktı" demektir."

Muhammed İbn Cerir Taberi de, "Rahman Arş'a istiva etti" ayetiyle ilgili olarak şöyle demiştir:

"Yükseldi,üstüne çıktı. Bunun şahitleri, örnekleri sahabe, tabiin ve tebei tabiinin sözlerinde bir hayli çoktur. İşte bunların birisi de Abdullah b. Revaha'nın sözüdür. Der ki:

"Allah'ın vaadinin hak, kafirlerin yerinin de ateş olduğuna tanıklık ederim. Aynı zamanda Arş, suyun üstünde dolaşmakta, Arş'ın da üstünde alemlerin Rabbi Allah'ımız. Meleklerin onu taşımakta olduklarına da şehadet ederim."

Darimi, Hakim ve Beyhaki en Sahih isnadlarıyla Ali b. Hüseyin b. Şakik'ten rivayet ediyorlar, demiştir ki:

"Abdullah b. Mübarek'ten şöyle dediğini dinledim:



"Biz Rabbimizin, halkından uzak, yedi kat göğünün üstündeki Arş'ının üzerinde istiva ettiğini biliriz; ancak biz Cehmiye'nin dediği gibi demeyiz."

Darimi der ki:

"Abdullah b. Mübarek'e, 'Rabbimizi nasıl biliriz?' diye sorulmuş, demiş ki:

"O'nu, yedinci semanın üstündeki Arş'ının üzerinde ve yarattıklarından uzak olarak biliriz."

Evzai'nin sözü daha önce geçmişti. Tabiunun çoğu şöyle derdi:

"Doğrusu Allah'ın zikri yarattıklarından ayrıdır. Biz Sünnette geldiği gibi O'na iman ederiz."

Ebu Amr Talemneki, "Kitabul Usul" adlı eserinde der ki:

"Ehli Sünnetten müslümanlar arasında, Allah'ın zatıyla Arş'ının üzerinde istiva ettiği konusunda icma vardır."

Yine bu kitapta der ki:

"Ehli Sünnetin icmaına göre, Allah, mecazi manada değil, gerçek anlamda Arş'ının üzerinde istiva etmiştir."

Daha sonra kendi senediyle Malik'ten, onun şu sözünü aktarır:

"Allah göktedir, ilmi ise her yerdedir."

Sonra yine aynı kitapta der ki:

"Ehli Sünnetten müslümanların icmaına göre, nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir" kavlinin manası ve Kur'an'da buna benzer ifadelerin manası, bunun Allah'ın ilmi olduğudur. Allah zatıyla göklerin üstündedir, Arş'ının üstünde nasıl dilerse öyle istiva etmiştir."

İşte bu, onun kitabındaki lafızdır.

Bu türden ifadeleri sahabe, tabiin ve müctehid imamların sözlerinde çokça bulabiliriz. Biz, Allah'ın, Kitap ve Sünnette kendi zatı hakkında haber verdiği şeyleri olduğu gibi, Allah'ın Celal ve Azametine yaraşır bir şekilde kabul ederiz. Allah (c.c.) kendi sıfatlarının yaratıklarının sıfatlarına benzetilmesini menetmiştir. O, temsilsiz ve keyfiyetsizdir. Nitekim bu konuyu bu bölümde aktardık.

Hafız Zehebi diyor ki:

"Allah'ın Arş'ın üstünde olduğunu inkar ettiğini işittiğim ilk kimse Ca'd b. Dirhem'dir. Bu kişi aynı şekilde Allah'ın tüm sıfatlarını da inkar etmiştir. Halid b. Abdullah Kasri kendisini öldürmüştür. Bununla ilgili hikaye herkesçe meşhurdur. Cehmiye'nin İmamı Cehm b. Safvan bu görüşü işte bu zattan almıştır. O, bu görüşünü açıkça söylemiş, bunu ispatlamak için şüphe uyandıracak birtakım deliller ileri sürmüştür. Bu olay tabiin asrının sonlarında meydana gelmiştir. Onun bu görüşlerine çağının müctehid imamlarından Evzai, Ebu Hanife, Malik, Leys b. Sa'd, Sevri, Hammad b. Zeyd, Hammad b. Seleme, Abdullah b. Mübarek ve bundan sonra gelen hidayette önder imamlar karşı çıkarak cevaplamışlardır. Şam bölgesinin müctehid imamı olan Evzai, hicretin 150. yılının başlarında bu düşüncenin çıktığı bir sırada demiştir ki:

"Bize Abdulvasi' el- Ebheri'nin senediyle Ebu Bekir, Beyhaki'ye dayanarak haber verdi. Bize Ebu Abdullah Hafız haber verdi, bana Muhammed b. Ali Cevheri -Bağdat'ta- haber verdi. Bize İbrahim b. Heysem, bize Muhammed b. Kesir Masisi anlattı, dedi ki:

"Evzai'den şöyle söylediğini dinledim:

"Biz -tabiundan çok sayıda kişi- şöyle derdik:

"Gerçekten Allah Arş'ın üstündedir. Sıfatlarıyla ilgili olarak Sünnette gelene iman ederiz." (Beyhaki 'Sıfat' kitabında tahric etmiştir, ravileri sika imamlardır)

İmam Şafii (r.a.) der ki:

"Allah'a ait isim ve sıfatlar vardır, kimse bunları reddedemez. Kim aleyhine hüccet sabit olduktan sonra bunlara karşı çıkarsa küfre girer. Ancak hüccet gösterilmeden önce o kimse bilmemesi sebebiyle inkar ederse mazurdur. Biz bu sıfatların varlığını kabul eder, teşbihi de reddederiz. Tıpkı Allah'ın kendi zatında bunu reddettiği gibi:

"Onun gibi hiçbir şey yoktur, O Semi'dir ve Basir'dir" (Fethul-Bari'den)

İbn Abbas (r.a.) diyor ki:

"Yedi kat gökler ve yedi kat yerler, Allah'ın kabzasında ancak sizin avucunuzdaki bir hardal tanesi gibidir."

Musannif muhtasar olarak aktarmıştır.

Sünen-i Ebu Davud'da yer alan ise şöyledir:

Abbas b. Abdulmuttalib'ten rivayete göre demiştir ki:

"İçinde Allah Rasulü'nün de bulunduğu bir toplulukla beraber Bahta denilen yerde idim. Bu sırada kendisine bir bulut uğradı, bu buluta bakarak şöyle buyurdu:

"Siz buna ne ad verirsiniz?" Sahabe:

"Sehab (Bulut)" dediler.

Rasulullah:

"Müzen de" dedi, onlar da:

"Müzen de" dediler.

Rasulullah:

"İnan da" dedi, onlar:

"İnan da" dediler.

Ebu Davud derki:

"İnanı doğru olarak kesin bilmiyorum"

Rasulullah (s.a.v.):

"Siz gökler ile yer arasındaki uzaklığın ne kadar olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar 'Bilmiyoruz' dediler. Rasulullah:

"Doğrusu ikisi arasındaki uzaklık ya yetmişbir, ya yetmişiki veya yetmişüç yıldır, onun üstündeki gök te bir o kadar uzaktadır" dedi. Böylece yedi göğü tümüyle saydı. "Sonra yedinci gökte bir deniz vardır, onun en alt kısmıyla en üst kısmı arasındaki mesafe tıpkı bir sema ile ötekisi arasındaki mesafe kadardır. Sonra bunun üzerinde sekiz ev'
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Cum Tem 22, 2005 8:04 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



Aşkın Aldı Benden Beni

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni

Yunus Emre
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Cum Tem 22, 2005 8:05 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



Aşk'ın Beni

Gözüm seni görmek için elim sana ermek için
Bu gün canım yolda kodum yarın seni bulmak için

Bu gün canım yolda koyam yarın ivazın veresin
Arz eyleme uçmağını hiç arzum yok uçmak için

Benim uçmak neme gerek hergiz gönlüm ona bakmaz
İşbu benim zarılığım değildürür bir bağ için

Uçmak uçmağım dediğin mü'minleri yeltediğin
Vardır ola bir kaç huri arzum yoktur koçmak için

Bunda dahi verdin bize ol huriyi çiftü helal
Ondan geçti arzum tamam arzum sana ermek için

Sufilere ver sen onu bana seni gerek seni
Haşa ben terkedem seni şol bir evle çardak için

Yunus hasretdürür sana hasretini göster ona
İşin zulüm değil ise dad eylegil istedi çün.

Yunus Emre
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Cum Tem 22, 2005 8:21 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



İster İdim Allah'ı

İster idim Allah'ı buldum ise ne oldu
Ağlar idim dün ü gün güldüm ise ne oldu

Erenler meydanında yuvarlanır top idim
Padişah çevganında kaldım ise ne oldu

Erenler sohbetinde deste kızıl gül idim
Açıldım ele geldim soldum ise ne oldu

Alimler ulemalar medresede buldusa
Ben harabat içinde buldum ise ne oldu

İşit Yunus'u işit yine deli oldu hoş
Erenler manisine daldım ise ne oldu
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Pzr Tem 24, 2005 8:01 pm    ileti konusu: Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” Alıntıyla Cevap Gönder




Ölüm acısı zordur

“Ahmet Mekkî Efendi”, bir günki vaazında,
Konuşurken, “Ölüm”den açılmıştı mevzû da.
Biri ona sordu ki: (Efendim, bu insanlar,
Acaba can verirken, ne kadar acı duyar?)
Cevaben buyurdu ki: (“Ölüm”ün en hafifi,
Öyle şiddetlidir ki, mümkün olmaz târifi.
Ne zaman ki bir kişi, gelse ölüm hâline,
Sanki konur “İki dağ” omuzu üzerine.
İğnenin deliğinden çıkacak rûhu sanır,
Yerle gök birleşir de, o arasında kalır.
Sanki onun içinde, bir “Dikenli çalı” var,
Onu tutup, ağzından, kuvvetle çekiyorlar.
Bütün hücrelerine, takılmış dikenleri,
Çektikçe parçalıyor, takıldığı yerleri.
“Can verme”nin acısı, fazladır hattâ şundan,
İnsana “Yetmiş” defa kılıç vuruluşundan.
Fakat “Mü’min”, görerek hûri ve melekleri,
Onların zevki ile, duymaz bu elemleri.
Daha da şiddetlidir lâkin “Kabir azabı”,
Hiç kalır buna göre, can verme ıstırabı.
Çünki kabir, yakındır âhiret hayatına,
Benzer azabları da, âhiret azabına.
Bu kabir azabı da, böyle çok şiddetliyken,
Hiç kalır “Mahşer”deki azablara nisbeten.
Bir damlanın, deryaya nisbeti nasıl ise,
Bunlar da birbiriyle, edilmez mukayese.
O meydanda “Bin sene” bekleşirken insanlar,
Güneş, bir mızrak boyu yaklaşıp halkı yakar.
Bir ayağın üstünde bulunur binbir ayak,
Günahlarına göre, tere batar cümle halk.
Öyle çok sıkışır ki, kâfirler izdihamdan,
Temennî ederler ki, kurulsa hemen “Mîzan”.
Derler ki: “Hesabımız görülse de hemence,
Şu sıkıntılı hâlden, kurtulsak bir an önce.”
Halbuki bilmezler ki, bitince sual hesap,
Başlıyacak bu sefer, daha elîm bir azap.
Çünki girecekleri “Cehennem”in ateşi,
Öyle şiddetlidir ki, bulunmaz aslâ eşi.
“Mahşer” meydanındaki acı ve sıkıntılar,
“Cehennem azabı”nın yanında hiç kalırlar.
Bir kum taneciğinin, kâinata nisbeti,
Ne ise, öyle çoktur Cehennemin şiddeti.
Oradan bir kıvılcım, dünyaya düşse eğer,
Onun hararetinden, bu dünya erir, biter.
Hem kalmaz bir kararda, azablar Cehennemde,
Gün geçtikçe şiddeti, durmadan artar hem de.
Kalbinde zerre kadar “Doğru îmân”ı olan,
Cehenneme girse de, çıkarılır sonradan.

Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Pzr Tem 24, 2005 8:03 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder




EVLİYÂ ŞEFKATİ

Mevlânâ hazretleri, merhamet sâhibiydi,
Hayvanlara bile o, gâyet şefkatli idi.

Bir gün sevdiklerinden, para verip birine,
Bir ekmek aldırarak, aldı onu eline.

Sonra bir virâneye, gidiverip o saat,
Yedirdi bir köpeğe, eliyle onu bizzat.

Tâkib etti o kimse, nereye gittiğini,
Ve gördü bir köpeğe, ekmek yedirdiğini.

Mevlânâ ona gelip, buyurdu ki: "Ey filân,
Bilirim, yedi gündür, aç duruyor bu hayvan.

Yeni yavrulamıştır, hem de şu virânede,
Onları bırakıp da, ayrılmıyor yine de.

Bir anne şefkatiyle, yavrulara bakıyor,
Yanlarında bekleyip, bir yere ayrılmıyor.

Resûlullah hadîste, buyuruyor ki zîrâ;
"Allah da rahmet eder, merhametli kullara.

Ey Eshâbım, siz dahi olun ki merhametli,
Merhamet eylesinler size de semâ ehli."

O kişi ağlayarak, dedi ki Mevlânâ'ya:
"Efendim, hamd olsun ki, Allahü teâlâya,

Sizleri tanımakla, şereflendirdi bizi,
Himâye edersiniz, dünyâda hepimizi.

Âhiret için dahi, ümitliyim şimdiden,
Bizi kurtarırsınız, Cehennem ateşinden."

Buyurdu: "Velîlerin, pek fazladır şefkati,
Kurtarır dostlarını onların şefâati."
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Pzr Tem 24, 2005 8:17 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder





ABAPÛŞ-İ VELÎ

Anadolu evliyâsından. İsmi Bâli Mehmed Çelebi olup, Bâlî Sultan olarak da bilinir. Germiyan şehzâdelerinden Hızır Paşanın oğludur. Dedesi Süleymân Şah, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî'nin oğlu Sultan Veled'in kızı Mutahhara Sultan ile evli olduğundan, soyu Mevlânâ hazretlerine ulaşır. Babası ona, saltanat elbisesi yerine tarîkat abası giydiği için "Abapûş-i Velî" lakabını vermiştir.

Abapûş-i Velî, küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Kısa zamanda ilim tahsîlini tamamladı. Ahlâk ve edeb nümûnesi idi. Küçük yaşta Mevleviyye tarîkatı büyüklerinin mânevî bakışlarına kavuştu. İnsanlara doğru yolu göstermek üzere icâzet, diploma aldı.

Devrinin büyük âlimleri ve devlet ileri gelenlerinin çoğu onun sohbetlerini tâkib ederlerdi. Tîmûr Han Afyon taraflarına geldiğinde, onun bölgesine girmedi ve bâzı ihsânlarda bulunmak isteyince; "Bizim abamız, elbisemizi terk ve ihtiyaçsızlık elbisesidir" deyip kabûl etmedi. Tîmûr Han Abapûşî hakkında; "Böyle zatlar boş değildir. Allahü teâlâdan başkasından ne korkarlar, ne bir şey beklerler. Şahların gönüllerinde onların heybeti, korkusu yer etmiştir." dedi.

Abapûş-i Velî ömrünün sonlarını babasından kalan dergâhında yalnız geçirdi. Devamlı ibâdetle meşgûl olurdu. Talebeleri ve sevenleri huzuruna gidip ders ve sohbetlerini dinler, ondan istifâde ederlerdi. Çeşitli zamanlarda insanlar arasına çıkıp, onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatır, herkesi iyiliğe teşvik ederdi.

Vefâtından önce kendi evine geçen Abapûş-i Velî, üç gün sonra 1485 (H.890) senesinde vefât etti. Afyonkarahisar Mevlevî Dergâhının bahçesine defnedildi. Definden sonra bâzı hâller görüldü. Talebeleri bunları hocalarının kerâmeti olarak kabûl ettiler. Bu sırada sâdece görünüşe bakarak konuşanlardan birisi bu hâllerin, talebeler tarafından uydurulduğunu, bunların aslının olmayacağı gibi sözler söyledi. Ayrıca kabre inkâr gözü ile baktığı anda, Allahü teâlânın gazâbına uğrayarak gözleri görmez oldu, dili tutuldu. Baştan ayağa kadar bütün vücûdu titremeye başladı. Bu hâle yakalandığının üçüncü günü kötü bir vaziyette öldü. Allahü teâlânın evliyâsı hakkında uygunsuz konuşmanın, onu inkâr etmenin cezâsını hemen gördü.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
turkiyem20
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 06, 2004
İletiler: 301
Şehir: DENİZLİ

İletiTarih: Pzr Tem 24, 2005 8:19 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder




ABBÂDÎ

Meşhûr tasavvuf âlimlerinden. İsmi Muzaffer bin Erdeşir bin Ebî Mensur el-Mervezî'dir. Merv şehrinin bir köyüne nisbetle Abbâdî diye meşhur olmuştur. Künyesi Ebû Mansur, lakabı Kutbüddîn'dir. 1098 (H.491)'de Merv şehrinde doğdu. 1152 (H. 547) senesinde Huzistan'da, Asker Mükrem denilen yerde vefât etti.Sonradan Bağdâd'a nakledildi. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin kabrinin bulunduğu Şunîziyye kabristanına defn edildi.

İlim öğrenmeye Merv'de başladı. Nasrullah ibni Ahmed bin Erdeşir, Nasrullah ibni Ahmed el-Huşamî, İsmâil bin Abdulgafûr el-Fârisî, Abdulgaffâr eş-Şirevî, Zâhir bin Tâhir, Abdülmünîm bin el-Kuşeyrî gibi zamânının meşhûr âlimlerinden ilim öğrendi, hadîs-i şerîf dinleyip rivâyet etti. Kendisinden ise Ebû Muhammed el-Akdân hadîs-i şerîf işitti.

Güvenilir bir hadîs râvisidir. Vâz ve nasîhatlarıyla şöhret bulmuştur. Hitâbeti çok düzgün, tesirli ve anlatım gücü kuvvetli idi. Halk onun vâzlarından çok istifâde edip, şevkle dinlerdi. Ona, "Sultan-ı Suhan", "Hâce-i Mânâ" ve zamânının allâmesi, en büyük âlimi mânâsında "Allâme-i Rüzgâr" gibi medhedici ünvânlar verilmiştir. Bu derece tanınıp sevildikten sonra Selçuklu hükümdârı Sultan Sencer onu Abbâsî halîfesi Muktefî Liemrillâh'a elçi olarak gönderdi.

Abbâdî'nin tasavvuf ilminde, tasavvufun pekçok konularını açıklayan Sûfînâme adlı eseri vardır. Bundan başka Menâkıb-us-Sûfiyye, hazret-i Ali ve Ehl-i beytin fazîleti hakkında Merâsîmü'd-Dîn fî Mevâsim-ül-Yakîn adlı eseri bulunmaktadır. Mî'râcnâme ve Vesîle ilâ Fazîlet-il-Fazîle diğer eserleridir. İbâhat-ül-Hamr adlı bir eserinden bahsedilmiş ise de Semnânî ve İbn-i Hacer gibi âlimler böyle bir eserinin bulunmadığını bildirmişlerdir.

Buyurdu ki: "Kabre yılanlar dışardan gelir sanmayınız. Sizin kötü amelleriniz kabirde sizin için engerek yılanıdır. Dünyâda iken yediğiniz haramlar da kabre yılan olarak gelir."
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
ceyhanli
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Jul 19, 2005
İletiler: 174
Şehir: -

İletiTarih: Pts Tem 25, 2005 11:30 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Muslumanlik Nerede

Muslumanlik nerde! Bizden gecmis insanlik bile!
Alem aldatmaksa maksad, aldanan yok nafile!
Kac hakiki musluman gordumse hep makberdedir.
Muslumanlik, bilmem amma, galiba goklerdedir....
..........
.....
...
M. Akif Ersoy
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM YIM MSNM ICQ
yorukhasan
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 08, 2005
İletiler: 438
Şehir: türkiye

İletiTarih: Pts Tem 25, 2005 1:52 pm    ileti konusu: esselamün aleyküm ve Rahmetullah Alıntıyla Cevap Gönder

............................................................ .................................................................................................... sözlerimi geri aldım üstadımın sorusunu cevaplamamışsın....

En son yorukhasan tarafından Sal Tem 26, 2005 12:41 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 3. sayfa (Toplam 13 sayfa)

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3, 4 ... 11, 12, 13  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1