Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - ALLAH(cc)'A "TANRI" DEMEK CAİZMİDİR?
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 6 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Bozkurtemmi
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Feb 05, 2005
İletiler: 7

İletiTarih: Cmt Şub 05, 2005 1:04 am    ileti konusu: ALLAH(cc)'A "TANRI" DEMEK CAİZMİDİR? Alıntıyla Cevap Gönder

Allah’a(cc) Tanrı demek caizmidir?



Muhharem Çakar’ın kitabına dayanarak http://www.bozkurt.net’in bu soruya verdiği cevap:
Soru- Allah yahut Tanrı? Bazı mahfillerden, milliyetçileri <<Siz Allah'a Allah değil, Tanrı diyorsunuz. Tanrı deyimi putperestlik yahut Şamanizm devirlerinden kalma bir deyimdir. Yoksa siz putperest, dinsiz yahut Şaman mısınız?>> diye itham edenler çıkmaktadır. Tanrı deyimi kullanılması doğru mudur?
Cevap- Bunlar, Tarih kültüründen mahrum olduklari kadar, Kur'an kültüründen de mahrum olan insanlardir. Önce sunu ilâve edeyim ki, Tanri deyimi ile Allah deyimi arasinda hiç bir fark yoktur. Tanri deyimi Türkçe kökten gelmekte, Allah deyimi arabça kökten gelmektedir. Mânâ ve maksat aynidir. Tanri yahut Allah, kat'iyen ayirt edilmeden seriki olmiyan büyük bir tek varligin adidir. Yüce varligin adi, Arabçada Allah, Rahmandir. Farsça da Hûdâ ve yezdandir. Türkçe adi çalaptir. Tanridir. Râb, Haktaâlâ, Rabbül-alemin kelimeleri ile ne anlatilmak isteniyorsa Tanri kelimesi ile de ayni mânâ anlatilmak istenmektedir ve en küçük bir fark yoktur.
Yanıiz, Allah kelimesi dilimizde en çok kullanilan, agzimizdan en çok çikan bir kelime yahut deyim oldugundan Allah kelimesi, insana öteki isimlerden farkli bir mânâ tasiyormus gibi gelmekte veya öyle sanilmaktadir.
Eger Tanri deyimi ile Allah deyimi, yahut calap deyimi arasinda mânâ farki olsaydi, Divanini Türkçe yazmis olan Koca Yunus, divaninda:
<<Hak Çalab'im, Hak Çalab'im,
Sencileyin yok çalam'im>>,
dermiydi, yahut:
Bu söze Tanrim tanik.
Bakmadan güven gelsin.>>
dermiydi. Bunun gibi:
Mevlût yazari Koca Süleyman Çelebi de hemen her gün binlerce müslümanin husu ile dinledigi Mevlûd'ünde,
<< Birdir Allah,
Ondan özge Tanri Yok>> diyor
Fuzûlî bile :
<<Beni kim kurtarir, Tanri satasirmis belâlardan>> demektedir.
Simdi düsünelim, acaba bizim ham sofulardan, bilgileri sathida olan din bilginlerinden Yunus Emre, Süleyman Çelebi ve Fuzulî daha azmi müslümandirlar? onlarda mi Samandirlar da Tanri kelimesini kullandilar. Evet, Allah kelimesi, Kur'an'da en çok geçen, Yüce varligin mukaddes adlarindan biridir. Fakat mânâ itibariyle Hûdâ, yezdân, Çalab, Tanri, Mevlâ, Râb, Rabbülâlemmin deyimlerinden hiç bir farki yoktur. Hergün yasantimizda <<Tanri misafiri, Tanrinin günü, Tanri vergisi vb. gibi kelimeleri kullanir, dururuz.
- <<...Ya Resulûm deki, beni ister Allah diye ad verip çagiriniz, isterse Rahmân diye ad verip çagiriniz, ne ile ve hangisi ile çagirirsaniz çagiriniz. O'nun hrt türlü esma-i Hüsnasi vardir. En güzel isimler onundur>> diyor.
O halde Türk olan milleti Türkçe olarak Allah'a Tanri diyor diye ilzam ve itham etmek, müslümana Saman demek Allah'in bizzat kendi ifadesine ters düser ve günâhtir. Kelime oyunlari ile Türk'ü ve Müslümani birbirinden ayirmak ve tefrika yaratmak, bilmeden de olsa, insanlar yalan yanlis ve ayiptir. Allah'in yaninda günahtir.

İŞİN GERÇEĞİ


Büyük Anadolu Evliyalarından Abdulhakim-i Arvasi Hazretlerinin talebesi Hüseyin Hilmi Işık’ın “Tam İlmihâl-Seâdet-i Ebediyye” adlı kitabında bu konu ile ilgili aşağıdaki ifadeler yazıyor;
İslâm âlimlerinin, (Allahü teâlânın gönderdiği ni’metleri düşününüz. Allahü teâlânın nasıl olduğunu düşünmeyiniz), sözleri meşhûrdur. Allahü teâlânın ismleri, (Tevkîfî)dir. Ya’nî dînin sâhibinin bildirmesine mevkûfdur, bağlıdır. İslâmiyyetin söylediği ismi söylemelidir. İslâmiyyetin bildirmediği ism söylenemez. Ne kadar kâmil, güzel ism olsa da, söylenmemelidir. Cevâd denir. Çünki islâmiyyet, Cevâd demekdedir. Fekat, yine cömerd ma’nâsında olan (Sahî) ismi söylenemez. Çünki islâmiyyet, Ona sahî dememişdir. [Şu hâlde, tanrı da denemez. Hele ibâdet ederken, ezân okurken, Allah ismi yerine, tanrı demek, çok günâh olur.]
(Hindiyye)de, Zebâih bahsinde diyor ki, (Müslimânın veyâ (Ehl-i kitâb) olan harbî veyâ zimmî kâfirin, Allahü teâlânın ismini veyâ bir sıfatını, herhangi bir lisân ile söyliyerek, kesdiği yinilir. [Dâr-ül-harbde müslimân kasab aramalı. Bundaki eti, müslimân kesdiğini niyyet ederek, satın almalıdır. Sığır, koyun, tavuk gibi eti yinen hayvanların etlerini yimek halâl olması için, islâmiyyete uygun kesilmeleri lâzımdır. Ya’nî bir müslimânın veyâ ehl-i kitâbın kesmesi ve keserken Allah ismini söylemesi lâzımdır. İslâmiyyete uygun kesilmiyen hayvan leş olur. Bunun etini yimek ve satmak harâm olur. Hayvan kesenlerin ve satan müslimânların bunu iyi bilmeleri lâzımdır. Et satın alırken, bunun nasıl kesildiğini sormak lâzım değildir. Çünki, müslimâna hüsn-i zân olunur.] Müşrikin ve mürtedin kesdiği yinilmez. Keserken, Îsâ veyâ üç Tanrıdan biri derse, yinilmez. Böyle inanır, fekat söylemezse, yinir. Kesmek için söylemelidir. Düâ için, şükr için söylerse veyâ Allahdan başkasını, ta’zîm etmeği niyyet ederse, Allah ve Muhammed için derse, yinmez). Bir Peygambere ve bunun, sonradan bozulmuş olan (Mukaddes kitâb)ına inanan bir kâfir, bu Peygamber tanrıdır veyâ oğludur dese ve putlara yalvarırsa da, buna (Ehl-i kitâb) denir. Çünki, (ilah, rab, tanrı , baba) gibi ismler, yardım eden, yaratılmağa sebeb olan, çok sevilen ma’nâsına da kullanılır. Bu ismleri, Îsâ aleyhisselâma, bu ma’nâlar ile söyleyen, müşrik olmaz. Ona, üç tanrıdan biri veyâ tanrı denilmesi, hakîkî bir söz değil, mecâz olur. Onda (Ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanırsa, meselâ her istediğini yaratır derse, (Müşrik) olur. Şimdi, Mûsevî, Îsevî, Nasrânî, Hıristiyanların bir kısmı, Ehl-i kitâbdır. Putlara, heykellere, Îsâ aleyhisselâmı sevdikleri için, istediklerinin yaratılmasına sebeb olmaları için yalvarıyorlar. Îsâ aleyhisselâma ilâh diyen nasrânînin kesdiklerini yimek câiz ise de, zarûret olmadıkca, buna kesdirmemeli ve kesdiğini yimemelidir. Kitâbsız kâfirlerin, meselâ Sûriyedeki (Nusayrî)lerin ve Derezîlerin [ya’nî Dürzîlerin] kesdikleri yinilmez. Kesenin nasıl kimse olduğunu araşdırıp anlamak şart değildir. Besmele kasden terk edilirse, hanefîde harâm, şâfi’îde halâl olur.
Papaz — Îsâ aleyhisselâmın, Peygamber değil, ilah, tanrı olduğuna inanıyorum.
[ Tanrı , ma’bûd demekdir. Tapılan şeylerin hepsine tanrı denir. Allahü teâlânın ismi, Allahdır, tanrı değildir. Allahü teâlâdan başka tanrı yokdur. Allah yerine tanrı demek, yanlışdır ve çok çirkindir.]
Fahreddîn Râzî — Biz şimdi Peygamberlik hakkında konuşuyoruz. İlahlıkdan önce, nübüvvet mevzûunu hal etmemiz lâzımdır. Ayrıca, Îsâ aleyhisselâmın, ilah olduğunu söylemen de bâtıldır. Çünki, ilahın, tanrının, her zemân var olması lâzımdır. O hâlde, madde, cism, yer kaplıyan şeyler tanrı olamaz. Hâlbuki, Îsâ aleyhisselâm, cism idi, insan idi. Yok iken var oldu ve size göre öldürülmüşdür. Önce çocuk idi, büyüdü. Yirdi, içerdi. Bizim gibi konuşurdu. Yatardı, uyurdu, uyanırdı, yürürdü. Her insan gibi yaşamak için, birçok şeye muhtâc idi. Muhtâc olan, ganî olur mu? Yok iken sonradan var olan birşey, ebedî, sonsuz var olur mu? Değişen birşey devâmlı, sonsuz var olur mu?
1 — O gözle görülen cismânî bir ilah imiş. Tanrı imiş. Âlemin ilahının cism ve beşer olan Îsâ aleyhisselâm olduğunu söylemek, yehûdîler Onu öldürdüğü zemân, âlemin ilahını öldürdüklerini söylemek olurdu. Bu takdîrde, âlemin ilahsız kalması lâzım gelirdi. Hâlbuki, âlemin ilahsız kalması mümkin değildir. Ayrıca, yehûdîler, haksız oldukları hâlde, bunların yakalayıp öldürdüğü, âciz, kuvvetsiz bir kimse, âlemlerin tanrısı olabilir mi?
3 — O, tanrı değildir. Fekat, tanrının bir parçası ona hulûl etmiş, yerleşmişdir diyorsunuz. Eğer Ona hulûl eden parça, ilahın ilah olmasında te’sîri var ise, bu parça ilahdan ayrılınca, temâmen ilahlığı bozulur. Eğer bu parça, ilahın ilah olmasında te’sîrli değilse, tanrının parçası olmamış olur.
Îsâ aleyhisselâmın ilah, Tanrı olduğuna delîlin nedir?
Papaz — Ölüleri diriltdiği, anadan doğma körlerin gözünü açdığı ve Beras denilen, derideki çok kaşınan beyâz lekeleri iyi etdiği için, O tanrıdır. Böyle işleri ancak tanrı yapabilir.
Fahreddîn Râzî — Îsâ aleyhisselâma hulûl etmesine delîl olarak, Onun mu’cizeler göstermesi olduğunu söylüyorsun. Delîl olmayınca ya’nî mu’cizeler görülmeyince, hulûl edemiyeceğini niçin söylüyorsun? Sende, bende ve diğer varlıklarda hârikalar, mu’cizeler bulunmadığı için tanrı bunlara hulûl etmez diyemezsin. Çünki, delîl olmadığı hâlde, medlûl bulunabilir demişdik. Buna göre, ilahın hulûl etmesi, delîlin bulunmasına, ya’nî hârikaların, mu’cizelerin görülmesine bağlı değildir. O hâlde, bana, sana, kediye, köpeğe, fareye de hulûl etdiğine inanman lâzım gelir. İlahın, bu aşağı mahlûklara hulûl etdiğini inandırmağa varan bir din, hak din olabilir mi?
Asâyı [bastonu] ejder, yılan yapmak, ölüyü diriltmekden dahâ güçdür. Çünki, baston ile yılan, hiçbir bakımdan birbirine yakın değildir. Mûsâ aleyhisselâmın asâyı ejdere çevirdiğine inanıyorsunuz da, Ona, tanrı veyâ tanrının oğlu demiyorsunuz. Îsâ aleyhisselâma niçin tanrı veyâ şöyle böyle diyorsunuz?
Papaz, bu sözüme karşı diyecek hiç birşey bulamadı, susmağa mecbûr oldu. [İslâm âlimleri, hıristiyanlığı red için çok kitâb yazdı. Bunlar arasında, arabî ve türkçe (Tuhfet-ül-erîb), türkçe (Dıyâ-ül-kulûb), arabî (İzhâr-ül-hak) ile bunun türkçe tercemeleri (İbrâz-ül-hak) ve (Îzâh-ul-hak), arabî (Es-sırât-ul-müstekîm), türkçe (Îdâh-ul-merâm), türkçe ve ingilizce (Cevâb veremedi), fârisî (Mîzân-ül-mevâzîn) ve arabî (İrşâd-ül-hiyâra), arabî ve fransızca (Redd-ül-cemîl) meşhûrdur. (Îdâh-ul-merâm) kitâbının başından birkaç sahîfesi, (Cevâb Veremedi) ve (İngiliz Câsûsunun İ'tirâfları)nın sonlarında basılmışdır. (İngiliz Câsûsunun İ’tirâfları), arabî, ingilizce ve türkce, 1991 de İstanbulda neşr edilmişdir. Bugün, hıristiyanların çoğu, İznik meclisindeki papazların kabûl etdikleri dört kitâbın, semâdan inen İncîl olduklarına inanıyorlar. Yuhannâ İncîlinde yazılmış olan, (Teslîs), dinlerinin esâsıdır. Îsâ Tanrı değildir. Tanrının Peygamberidir. Ebedî olan tek tanrı , onu çok seviyor. Onun her istediğini yapıyor, yaratıyor. Bunun için herşeyi ondan istiyoruz, ona ve onu temsîl eden putlarımıza, bu niyyet ile secde ediyoruz, yalvarıyoruz. Baba ve oğul, çok sevilen kimse demekdir, diyorlar. Tanrının oğlu demek, tanrı onu çok seviyor demekdir, diyorlar. Böyle inananlara (Ehl-i kitâb) denir. Îsâ aleyhisselâmda veyâ herhangi bir mahlûkda (Ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanan, meselâ, (O da, ebedîdir. Herşeyi yokdan var ediyor) diyen hıristiyanlar, (Müşrik) olur. Muhammed aleyhisselâma inanmadıkları, müslimân olmadıkları için, hepsi kâfirdirler.]
[İslâm dînine inanmıyanlar, gençleri aldatmak için, (Dinleri insanlar çıkarmış, önce totem, sonra çok tanrı , en son tek tanrı fikri çıkmış, dinler, fenne, medeniyyete mâni’ olmuş) diyorlar. İslâmiyyete iftirâ ediyor, alçakca yalan söylüyorlar. Fen bilgilerini, akl bilgilerini islâmiyyetin içinden ayırıyorlar. İslâmiyyeti akl bilgilerinden ayrı, bunlara karşı imiş gibi gösteriyorlar. Akl, fen bilgilerini öğrenmek için islâmiyyeti bırakmalı imiş düşüncesini yaymağa çalışıyorlar. İlmihâl kitâblarını okuyarak islâmiyyetin akl bilgilerine, fenne verdiği ehemmiyyeti anlayan uyanık kimseler, bu yalanlara elbette aldanmaz].
Bundan anlaşılıyor ki, Allahü teâlâya ( Tanrı ) demeğe izn yokdur. Ya’nî tanrı demek günâh olur. Allah ismini kullanmak istemeyip, bunun yerine, tanrı demek veyâ doksandokuz ismden birini bile kullanmak istemek, çok büyük ve çirkin suç olur.
Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes mü’min idi. Evlâdı çoğalınca, onlara reîs olmuşdu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi, Allahü teâlâya ibâdet ediyordu. Yâfes nehrden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tutdu. Bunun evlâdı çoğalarak, bunlara Türk denildi. Bu Türkler, ecdâdı gibi, müslimân, sabrlı, çalışkan insanlardı. Bunlar zemânla çoğalarak Asyaya yayıldı. Başlarına geçen ba’zı zâlim hükümdârlar, semâvî dîni bozarak, puta tapdırmağa başladılar. Bunlardan, bugün Sibiryada yaşayan Yâkutlar, hâlâ puta tapmakdadır. Dinden uzaklaşdıkca, eski medeniyyet ve ahlâklarını da gayb etmişlerdi. Hele Hunlar ve onların reîslerinden Attilâ, dinsizliği ve zulmü ile (Allahın gadabı) ismini almışdı. İslâm güneşi Mekke-i mükerremeden doğarak, ilm, ahlâk ve her dürlü fazîlet ışıklarını dünyâya saçınca, Romalıların, Asyaya kadar yayılan sefâhet ve ahlâksızlıkları ve Asyayı, Afrikayı kaplamış olan dinsizlik, câhillik ve vahşet altında yetişmiş diktatörler, sömürdükleri insanların islâmiyyeti işitmelerine, anlamalarına mâni’ oldular. Bu engeller kılınc gücü ile ortadan kaldırıldı. Türk hâkânları, asâletleri ve uyanık olmaları sebebi ile islâmiyyetin işitilmesine mâni’ olmadılar. Şemseddîn Sâmî, (Kâmûs-ül-a’lâm)da diyor ki: (Hazer gölünün şarkındaki Aral gölünün şark tarafına, şimâlde Seyhun, cenûbda Ceyhun nehrleri, şimâl-i garbîye doğru akarlar. İki nehr arasına (Mâ-verâ-ün-nehr) denir. İki göl arasının cenûb kısmına (Hârizm) denir. Merv şehri buradadır. Bunun cenûbu, Îrânın (Cürcân) ve (Horasan) vilâyetleridir. Buraya şimdi (Türkmenistân) deniyor. Aral gölünün şimâline (Kazakistân) deniyor. Mâ-verâ-ün-nehrin cenûbuna (Özbekistân) deniyor. Buhâra, Semerkand, Taşkend buradadır. Bunun şarkına (Tâcikistân) deniyor. Yârkend, Fergâne ve Kâşgar buradadır. Bu memleketlerin hepsine (Türkistân) denir. Buhârâyı, 55 [m. 674] de, Horasan vâlîsi Sa’îd bin Osmân ibni Affân, Semerkandi ve bütün Mâverâ-ün-nehri 77 [m. 695] de Kuteybe feth eyledi. Semerkandi, 1285 [m. 1868] de ve bütün Türkistânı, 1292 [m. 1874] de ruslar istilâ eyledi. [Osmânlı devletinin idâresini ele geçirmiş olan masonlar, bu istilâlara seyirci kaldılar.] Türkün asâleti ile islâmiyyetin şerefi bir araya gelmeden çok önce, Âsûrîler Türkistâna girerek, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmağa alışdırmışdı). Tanyeri ağarınca, güneşe tapınırlardı. Bu sebebden, güneşin ismi, tanyeri ve nihâyet tanrı oldu. Kur’ân-ı kerîmde, (Benim ismim Allahdır. Beni Allah diye çağırınız. Allah diye ibâdet ediniz. Allah diye yalvarınız!) meâlinde müteaddid âyet-i kerîmeler vardır. Ona, Onun istediği ismi söylemeyip de, kâfirlerin, Onun en sevmediği ma’bûdlarına koydukları tanrı ismi ile Onu çağırmak, ne kadar yanlış ve ne büyük inâd olduğu meydândadır. Meselâ, bir hükümdâr, emri altında bulunan kimselere: (Benim ismim Ahmeddir. Beni, Ahmed diye çağırınız!) dese, onlar da, (Hayır efendim. Bizim canımız sana Ahmed demek istemiyor. Taş veyâ kurd, köpek veyâhud en aşağı, büyük düşmânının ismi ile çağırmak istiyoruz) deseler ve öyle çağırsalar, nasıl çok kızarsa, Allah ismi yerine, Onun emr etmediği, hattâ düşmanı olduğu tanrı ismini söyliyerek ezân okumak ve ibâdet etmek, Allahü teâlâyı gadaba getirir, düşmanlığa sebeb olur. İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, ezânı anlatmağa başlarken buyuruyor ki: (Ezân, bildirilen şeklde, bildirilen kelimeleri okumakdır. Ma’nâsı aynı olsa ve herkes anlasa da, tercemesini okumak câiz değildir. Tegannî ederek, ya’nî kelimeleri bozarak da okumak câiz değildir. Kelimeleri bozmak demek, mûsikî perdesine uydurmak için, hareke, harf ve med [uzatmak] eklemek veyâ çıkarmak demekdir. Böyle okunan ezânı ve Kur’ân-ı kerîmi ve mevlidleri dinlemek de günâhdır. Bunları ilâve etmeden, ya’nî kelimeleri bozmadan tegannî etmek, [ya’nî sesi güzelleşdirmek] câizdir ve iyidir.)
1 — Fadl-ı Hurûfîye, ilâh, tanrı diyorlardı. (Câvidân)da diyor ki, (Tanrılık, ezelde görünmez bir kuvvet idi. Önce harfler şeklinde, sonra Peygamberler şeklinde, nihâyet Fadlda açığa çıkdı. Önce, Âdem peygamber şeklinde göründü. Melekler, bunun için Âdeme secde etdi. Dört kitâbının ma’nâsını Câvidânda bildirdi).
3 — Bütün dinlerin bir olduğunu, hepsinin onaltı kemerbend içinde toplandığını söylerlerdi. Onaltı kemerden herbiri, bir Peygamberin dîni imiş. O kemeri kullanan, o Peygamberin dînini yapmış olurmuş. Meselâ Âdem aleyhisselâmın kemerini takan, hep meşin giyermiş. Çünki, Âdem “aleyhisselâm” deri elbise giymiş. Mûsâ aleyhisselâmın kemerini takan, kısrağa binmezmiş. Îsâ aleyhisselâmın kemerini takan, evlenmez imiş. Fekat zinâ ve livâta yapması mubâh imiş. Çünki, Îsâ “aleyhisselâm” bekâr imiş. Hıristiyanların üç uknûmuna, ya’nî üç tanrı olduğuna inandıkları, Ferişteh oğlunun (Câvidân)ında yazılıdır. Yine orada, Alî denilen zât, Fadl-ı Hurûfî idi diyor. Başka bir sahîfesinde, Fadl-ı Hurûfî, Muhammed aleyhisselâmdan ve Alîden (hâşâ) dahâ üstündür. Onlar, dînin inceliğini Fadl kadar bilmiyorlardı diyor. Yazıları birbirini tutmuyor.
Bektâşî mubârek ismi altında gizlenen bu yalancıların kâfir olduklarını gösteren kitâblarından biri de, (Hakîkatnâme) kitâbıdır. (Câvidân)ın şerhlerinden biridir. Bir kitâbları da, Emîr Alînin yazdığı (Mahşernâme)dir. Bir kitâbları da, (Mukaddemet-ül-hakâyık) kitâbıdır. (Aşknâme)deki küfrleri tekrârlamakdadır. Bunlara inanmıyanlara la’net etmekde, öldürülmelerini emr eylemekdedir. Bir kitâbları da (Viran abdal) risâlesidir. Bu kitâb, sırlarından olmayıp, müslimânları aldatıp dinden çıkarmak için okurlar. Hazret-i Âişeye “radıyallahü anhâ” iftirâ etmekde, İmâm-ı a’zama “rahmetullahi teâlâ aleyh” hâricî deyip, kötülemekdedir. Fadl-ı Hurûfînin (Câvidân)daki yazılarını, hazret-i Alînin sözleri diye yazmakdadır. Birçok uydurma abdest, nemâz ve ibâdetler anlatmakdadır. Bir kitâbları da, (Âhıretnâme)dir. (Aşknâme) gibi küfr doludur. Fadl-ı Hurûfînin tanrı olduğunu isbâta uğraşmakdadır. Bir kitâbları, (Risâle-i Fadlullah)dır. Bir kitâbları da, (Tuhfet-ül-Uşşak)dır. (Risâle-i Bedreddîn) ve (Risâle-i nokta) kitâbları da, hep (Câvidân)ın şerhleridir. Bir kitâbları da, (Risâle-i Hurûf)dur. Birisi de, (Türâbnâme)dir. Birisi de, (Vilâyetnâme)dir. Bunların çoğu fârisîdir.
Komünist memleketlerde Tanrısızlar [ateistler] dernekleri kurarak, yalanlar ve iğrenç iftirâlarla islâmiyyeti kötülemeğe uğraşıyorlardı. Buna karşılık, müslimânlara söz hakkı tanımıyorlardı. Cevâb vermeği, islâmiyyetin kudsiyyetini, yüceliğini ve târîh boyunca medeniyyete ışık tutduğunu, vesîkalarla bildirmeği yasak ederler. Böyle davranışları, akl, ilm ve adâlet karşısında haksız olduklarını gösteren en değerli bir vesîkadır. Moskovada yayınlanan bir mecmû’ada, (Câhil insanları Allahlara tapdırmak ve Allahların adedlerini azaltarak üçe, nihâyet bire indirmek, siyâsetin bir oyunudur. Allah yaratan değil, siyâsi sebeblerle insanların yaratdığı bir fikrdir. Âhıret, Cennet, Cehennem laflarını da, Mısrdaki Fir’avnların papasları ortaya çıkardı. Muhammed [aleyhisselâm] Peygamber olarak ortaya çıkmadı. Bu fikri senelerce mücâdeleden sonra, kendisinde hâsıl olmuşdu. Kur’ân, Onun dînî düşüncelerini bildiren bir kitâbdır) diyor. Komünistlerin bu yalan ve iftirâlarının din ve târîh bilgilerine uymadığı meydândadır. Tek Allah dînini, ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâm getirdi. Çok tanrı ve putlara tapınmak, İdrîs aleyhisselâmdan sonra meydâna çıkdığı Eyyûb Sabri Pâşanın (Mir’ât-ül-Haremeyn) kitâbında uzun yazılıdır. Âhırete, Cennete, Cehenneme îmân etmek, Mısrlılardan asrlarca evvel, tâ Âdem ve Nûh ve diğer Peygamberlerin zemânlarında vardı. Muhammed aleyhisselâm, ilk olarak Peygamber olduğunu bildirdi ve insanları bir Allaha inanmağa da’vet etdi. Aklı ve bilgisi olan herkes, islâm düşmanlarının böyle câhilce ve ahmakca saçmalarına ancak güler.
[Cin hakkında bilgi, her Peygamberin kitâbında vardı. Süleymân aleyhisselâmın emri ile iş görürlerdi. İdrîs “aleyhisselâm” diri olarak Cennete çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadı. Resmini yapıp seyr eyledi. Dahâ sonra gelenler, bu resmleri tanrı sandı. Çeşidli heykeller de yapılıp tapıldı. Böylece putperestlik meydâna çıkdı. Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem” bin sene önce, Hicazdaki Huzâ’a hükûmetinin reîsi olan Amr bin Luhay, puta tapınmak dînini Şâmdan Mekkeye getirdi. Putlara tapanlar, putlardan ses işitirdi. Cin, putun, ya’nî heykelin içine girip söylerdi. Peygamberimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” dünyâya teşrîf etdiği, islâmiyyetin başladığı, birçok putlardan işitilmişdi. Bu sözlerle, çok kimselerin müslimân olduğu, (Mir’ât-i Mekke) târîh kitâbında uzun yazılıdır. Şeytânlar, diri insanın içine de girer. İnsanın his ve hareket sinirlerine te’sîr ederek, hareket ve ses hâsıl ederler. İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktîle Romada ve Peştede, son zemânlarda Adanada konuşan çocuk ve hastalar görülmüşdür. Bunları konuşduran cin, uzak memleketlerdeki veyâ eski zemânlardaki şeyleri söylediklerinden, ba’zı kimseler, bu çocukların iki rûhlu olduğunu veyâ başka insanın rûhunu taşıdığını, ya’nî tenâsüh sanmışdır. Böyle zan etmenin yanlış olduğunu, dînimiz açıkca bildirmekdedir. Eskiden kâhinler, cinnîlerden ba’zı şeyler işiterek falcılık yapardı. Bunun için, puta tapanlar, cinnin varlığına inanır ve cinden korkardı. Cinnin var olduğunu, müslimânlar, putperestlerden işiterek öğrenmedi. Kur’ân-ı kerîmden ve Muhammed aleyhisselâmdan öğrendi. Müslimânlar, puta tapanlar gibi, cinden korkmaz. Muhâfaza melekleri, insanları cinden koruduğu gibi, âyet-i kerîme ve düâ okuyup, Allahü teâlâya sığınanlara da birşey yapamazlar].
Cehennemin üçüncü tabakası dahâ şiddetli olup, adı (Sekar)dır. Burada İncîli değişdirenler yanacakdır. Çünki bunlar, Îsâ aleyhisselâma inanmamış oldukları gibi, onda (ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanıyorlar. Tanrı üçdür. Îsâ tanrıdır [ba’zıları ise, Îsâ tanrının oğludur] diyerek, yehûdîlerden kötü oluyor, müşrik oluyorlar [İbni Âbidîn]. Hıristiyanlık çıkmadan ve putlara tapınmak başlamadan önce, Îsevîler mü’min idi. Muhammed aleyhisselâma inanmadıkları için, kitâblı kâfir oldular. Yehûdîler, islâmiyyete, bunlardan dahâ uzakdır. [(Ma’rifetnâme) ve (Tezkire-i Kurtubî)]
315 — FADLULLAH-I HURÛFÎ: Fadlullah bin Abdürrahmân Tebrîzî, hurûfîlik denilen sapık inançların kurucusudur. Bir acem yehûdîsidir. 741 [m. 1340] de Îrânın kuzeyinde Esterâbâd şehrinde tevellüd, 796 [m. 1393] da Tîmûr hânın oğlu Mîrân şâh tarafından, babasının emri ile öldürüldü. Karâmıtî fırkasının döküntülerinden idi. (Câvidân) adında fârisî büyük bir kitâb yazdı. Burada Kur’ân-ı kerîmdeki harflere ma’nâlar vererek, kendisinin tanrı olduğunu bildirdi. Bütün dinleri inkâr ve islâmiyyet ile alay etdi. Talebesinden Şemseddîn adındaki hurûfînin halîfesi Bâyezîdin talebesinden olan Ferişteh oğlu denilen Abdülmecîd İzzeddîn (Aşknâme) adı ile, bu kitâbı genişletdi. Kitâblarında dinsizlik, ahlâksızlık olduğundan ve herşeye halâl dediklerinden gizli tutarlar. (Sır) derler. Tîmûr hân, Fadlullahı öldürtdü. Tekkelerini dağıtdı. Esterâbâd şehrini yakdı, yıkdı. İslâmiyyeti bu sapıklardan temizledi. Yavuz sultân Selîm hân, şî’îliğin yayılmasını önlediği gibi, Tîmûr hân da bu din ve ırz düşmanlarının yayılmasını önleyerek, islâmiyyete çok büyük hizmet etmişdir. Hurûfîlik sonradan bektâşî tekkelerine yayıldı. Bektâşî adını müslimânlardan alarak, kendilerine mâl etdiler.
693 — MÛSÂ “aleyhisselâm”: Büyük Peygamberdir. Benî İsrâîle gelen Resûldür. Avrupalılar, buna Möise, Moşe der. Ya’kûb aleyhisselâmın soyundandır. İmrân adında bir zâtın oğludur. Yûsüf aleyhisselâmdan sonra, Benî İsrâîl, Mısrda çoğaldı. Dinlerine sarılıp, ibâdet ederlerdi. Fekat, zulm ve hakâret görürlerdi. Îsâ aleyhisselâmdan bir rivâyete göre, binyediyüzbeş [1705] sene önce, Mûsâ “aleyhisselâm” tevellüd etdi. Annesi bunu bir beşiğe koyup, Nil nehrine bırakdı. Beşik Fir’avnın serâyı önünden geçerken, Fir’avnın zevcesi (Âsiye) bunu alıp büyütdü. Kırk yaşına gelince, akrabâlarını öğrenip, onların yanına gitdi. Kendisinden üç yaş büyük olan Hârûn ile buluşdu. Birgün, bir Mısrlı kâfirin [kıptînin], Benî-İsrâîlden birine işkence etdiğini gördü. Kurtarırken, kıptî öldü. Korkup, Medyen şehrine gitdi. Orada Şu’ayb aleyhisselâmın kızı ile evlendi. Ona, on sene hizmet etdi. Mısra dönmek için yola çıkdı. Yolda Tûr dağında, Allahü teâlâ ile konuşdu. Mısra gelip Fir’avnı dîne da’vet etdi, Benî İsrâîle serbestlik verilmesini istedi. Fir’avn kabûl etmedi. (Mûsâ büyük sihrbâzdır. Bizi aldatıp, memleketimizi elimizden almak istiyor) dedi. Yanındaki vezîrlere sordu. Onlar da, (Sihrbâzları topla, onu mağlûb etsinler) dediler. Sihrbâzlar geldiler. Mısr halkı önünde, ipleri yere atdılar. Her ip, yılan görünüp, Mûsâ aleyhisselâma doğru yürüdü. Mûsâ “aleyhisselâm” asâsını yere bırakdı. Büyük yılan oldu. İpleri yutdu. Sihrbâzlar şaşırdı. Îmân etdiler. Fir’avn kızdı. (O, sizin ustanız imiş. Ellerinizi, ayaklarınızı keseceğim. Hepinizi hurma dallarına asacağım) dedi. (Biz Mûsâya inandık. Onun Rabbine sığınıyoruz. Yalnız Onun afv ve merhametini isteriz) dediler. Kâfirlerin suları kan oldu. Kurbağa yağdı. Cild hastalıkları ve üç gün karanlık oldu. Fir’avn, bu mu’cizeleri görünce korkdu. İzn verdi. Mûsâ aleyhisselâm, Benî İsrâîl ile, Mısrdan çıkıp, Kudüse doğru giderken, Fir’avn pişmân oldu. Askerleri ile arkalarına düşdü. Süveyş körfezi açılıp, mü’minler karşıya geçdi. Fir’avn geçerken, deniz kapandı. Fir’avn askeri ile birlikde boğuldu. Benî İsrâîl, yolda öküze tapanları gördüler. (Biz de böyle tanrı isteriz) dediler. Mûsâ aleyhisselâm, (Allahdan başka ma’bûd yokdur. Allah sizi kurtardı) dedi. Sonra Tîh çölüne düşdüler. Yolu şaşırdılar. Aç ve susuz kaldılar. Gökden (Men) ve (Selva) inerdi. Bunları yirlerdi. Asâsı ile yere vurdu. Su çıkdı. Bundan içerlerdi. (Helva ile etden bıkdık. Bakla, soğan gibi şeyler isteriz) dediler. Mûsâ aleyhisselâmı gücendirdiler. Bunun için, kırk sene çölde kaldılar. Mûsâ “aleyhisselâm”, Hârûn “aleyhisselâm”ı vekîl bırakıp, Tûr dağına gitdi. Orada kırk gün ibâdet etdi. Allahü teâlânın kelâmını işitdi. (Tevrât) kitâbı kendisine indirildi. Tîh çölünde, Sâmirî adında bir münâfık, herkesdeki altınları, süs eşyâsını eritip, bunlardan bir buzağı yapdı. (Mûsânın ilâhı budur. Buna tapınız!) dedi. Tapmağa başladılar. Hârûn aleyhisselâmı dinlemediler. Mûsâ “aleyhisselâm” Tûrdan gelip bu hâli görünce çok kızdı. Sâmirîye la’net etdi. Kardeşinin sakalından tutup darıldı. Pişmân olup kendisine yalvardılar. (Tevrât)a göre ibâdet etmeğe başladılar. Mûsâ “aleyhisselâm” ümmeti ile Lût gölünün cenûb tarafına geldi. (Üc bin Unk) adında bir melik ile harb etdi. Şerî’a nehri şarkındaki yerleri ele geçirdi. Erîha şehri karşısındaki dağa çıkdı. Ken’ân ilini uzakdan gördü. Yerine Yûşa’ aleyhisselâmı halîfe bırakıp, yüzyirmi [120] yaşında, orada vefât etdi. Erîha şehrini, sonra Kudüsü, Amâlika kâfirlerinden Yûşa’ “aleyhisselâm” ele geçirdi. Yûşa’ “aleyhisselâm”, Mûsâ aleyhisselâmın hemşîresinin oğludur. Yûsüf aleyhisselâmın soyundan olan (Nûn)un oğludur. Mısrda dünyâya gelmişdir. İstanbula geldiği ma’lûm değildir. Mûsâ aleyhisselâmdan yirmiyedi sene sonra, yüzyirmiyedi [127] yaşında vefât etdi. Kabri Nablüs şehrinde veyâ Halebe yakın Me’arre şehrinde veyâ İstanbuldadır. Hıristiyanlar buna Yeşû’ diyor.
751 — ÖMER RIZÂ: Şâ’ir Muhammed Âkifin dâmâdıdır. 1310 [m. 1893] da Kâhirede tevellüd, 1371 [m. 1952] de İstanbulda vefât etdi. Edirne-kapıdadır. Câmi’ulezherde okudu. Muhammed Abduhun reformcu fikrlerine saplandı. Muhammed Alî ismindeki bir Kadyânînin ingilizce tefsîrini türkçeye terceme ederek ( Tanrı buyruğu) ismini verdi. Burada, Îsâ aleyhisselâmın babası vardır demekde ve Nahl sûresinin altmışsekizinci âyetine verdiği ma’nâ da küfre sebeb olmakdadır. İngilizceden çevirdiği (Asr-ı se’âdet târîhi) de, onun gibi düşünen bir zümre tarafından halkın önüne sürülmekdedir.
996 — ZERDÜŞT: Mecûsî ya’nî ateşe tapma dîninin kurucusudur. Mîlâddan altıyüz [600] sene önce Hindistânda doğdu. Berehmen din adamları tarafından kovuldu. Belhde Mecûsî dînini yaydı. İyilik tanrısı (Îzed) veyâ (Ormüzd) ile kötülük ve karanlık tanrısı (Ehrimen) olmak üzere iki tanrı vardır dedi. (Zend) kitâbı ve (Avesta) denilen şerhı Avrupada basılmışdır. Îrân şâhı İsfendiyâr, bu dîni yaymak için Tûranlılarla çok harb etdi. Mejdek, Mecûsîliğe (İştirâkiyye) i’tikâdını da katdı. Ondan önce Îrânlılar (Sâbi’î) idi. Güneşe ve yıldızlara taparlardı. Hazret-i Ömer Îrânı alınca, acemler müslimân oldu. Mecûsî dîni Hindistânda kaldı. Bugün, Îrânlılar, eski millî âdetler diye mecûsî âyinlerini ve sayılı günlerini ortaya çıkarıyorlar.

Bu soruya Türkiye Gazetesi yazarı Mehmet Ali Demirbaş beyin yanıtı kısa ve öz;

Suâl: Allah yerine tanrı demek caiz mi? Allah kelimesinin yabancı dillerde karşılığı var mıdır? Suâl: Allah yerine tanrı demek caiz mi? Allah kelimesinin yabancı dillerde karşılığı var mıdır?
Cevap:
Allahü teâlânın isimleri Tevkifidir. Yani, islâmiyette bildirilen isimleri söylemek caiz, bunlardan başkasını söylemek caiz değildir. Mesela Allahü teâlâya âlim denir. Fakat; âlim manasına gelen fakih kelimesini Allah için kullanmak caiz olmaz. Çünkü, İslâmiyet, Allahü teâlâya fakih dememiştir. İlah manasına tanrı kelimesini kullanmakta mahzur yoktur. Mesela, (Hindlilerin tanrıları inektir), (Birdir Allah, ondan başka tanrı yoktur), (Bizim tanrımız Allahtır) demek caizdir. Fakat (Bizim Allahımız tanrıdır) demek caiz olmaz. Bu inceliği iyi anlamak gerekir.
Allahü teâlânın isimleri sonsuzdur. Binbir ismi var diye meşhurdur. Yani, isimlerden binbir tanesini insanlara bildirmiştir. Muhammed aleyhisselamın dininde bunlardan 99 u bildirilmiştir. Bunlara (Esma-i hüsna) denir.
Allah adı yerine, tanrı veya tanrı adı yerine Allah demek caiz değildir. Çünkü tanrı, ilah, mabud-put demektir. Asuriler, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmaya alıştırdıkları için tanyeri ağarınca, güneşe tapınırlardı.Bu sebepten, Güneşin ismi, tanyeri ve nihayet tanrı oldu
Allah kelimesi özel isimdir. Hiçbir dilde karşılığı olmaz. Allah kelimesinde müzekkerlik, müenneslik yoktur. İlah kelimesinin ise her dilde karşılığı, bazı dillerde de müzekker ve müennes şekli vardır. Mesela Mabud-Mabude, Tanrı-Tanrıça, İngilizce God-Goddess, Fransızca Dieu-Deesse gibi. Bu kelimelerin hiç birisi Allah ismi yerine kullanılmaz. Allah manasına yalnız Allah kelimesini kullanmak gerekir. Çünkü Allahü teâlâ, (Ben Allahım yani ismim Allahtır. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et, ibadet et) buyuruyor. (Taha 13)
Kendisi ne bildirmişse onu kullanmak gerekir. İlah manasında her millet kendi dilindeki kelimeyi kullanır. Fakat Allah her dilde aynıdır. (S.Ebediyye)

Gelelim Yunus Emre’nin “Tanrı” kelimesini kullanmasına;
Aklımıza şöyle bir soru gelebilir; Madem Tanrı kelimesini kullanmak caiz değil, neden Yunus Emre gibi bir ermiş “Tanrı” kelimesini kullanmış?
Ülküdaşlar bunun yanıtını ise yukarıdaki yazılaradn çıkattığım şu cümleler ile ifade edebiliriz;

“Tanri kelimesinin kullanilan yerleri var kullanilmayan yerleri var.
Yukarıda örnekler verilmiştir şu sekilde olursa caiz su sekilde olmazsa caiz olmaz diye. Yunus Emre caiz olan kismini kullanmis, Mevlit kitabindaki de öyle. Tanri ilah yerine kullanilir Allah yerine kullanilmaz.”

Saygıdeğer Ülküdaşlar;

Yukarıdaki yazılardan da anlaşılacağı gibi “Tanrı kelimesini; Allah yerine kullanmak caiz, İlah yerine kullanmak caiz değildir. İslam alimlerinin ve Allahü Tealanın sahabelik derecesine yükselttiği zâtların fikirleri apaçık ortadadır. İnşallah bu raporu İslamda’ki Milliyetçilik kitabının yazarı Muharrem Çakar’a da göndereceğim.”

ALLAH TÜRK’Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN


.........................................................................[color=darkred]Bozkurtemmi[/color]
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
ozbeken
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Aug 24, 2004
İletiler: 566

İletiTarih: Cmt Şub 05, 2005 1:50 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

.......

En son ozbeken tarafından Cum Şub 01, 2008 2:53 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
yahyaoglu
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 13, 2004
İletiler: 655
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Cmt Şub 05, 2005 4:13 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ülküdaşım hoş geldin bu konu bence önemli bilmeden belki günaha giriyor kardeşlerimiz. Herkez üşenmeden okusun bence. Çünkü çok kullanıyoruz TAnrı kelimesini nerde kullanılacagından nerde kullanılmayacagına kadar güzelcene açıklanmış.Allah razı olsun. Bu arada bozkurt netede hoşgeldin.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
muamma
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Mar 04, 2003
İletiler: 10
Şehir: stuttgart

İletiTarih: Pzr Şub 06, 2005 2:18 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ben Müslüman ve Türk olan bir milletin Parcasiyim. fazla tartismaya girmek Istemeden su aciklamayi yapayim. Eger insannin niyeti kötü ise karsidakinin her dediyini yanlis yorumlar ve öylede anlar. Allah (c.c) yerine tanri diyorsam benim icimde hic bir kaygi olmaksizin Allah (c,c) adini anmis olurum.
Birakin Bu gibi Tartismalari Türk Milletinin birlik ve beraberliyini bozan lawrence lerin masalari olmayalim.
yoksa kisir bir dögüde dolanir ayni yere cikariz.

Tanrim Türkü Korusun ve Yüceltsin.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Bozkurtemmi
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Feb 05, 2005
İletiler: 7

İletiTarih: Pzr Şub 06, 2005 3:23 pm    ileti konusu: BİR GARDAŞA CEVAP Alıntıyla Cevap Gönder

Saygıdeğer Türk milletinin bir parçası olan ülküdaşım anlaşılan üstteki yazıyı okumamışsın bu yazıyı iyi oku;

İSLAMİYET YORUM DİNİ DEĞİLDİR. İSLAMİYETTE SEN BEN GİBİ NORMAL KİŞİLİKLER YORUM YAPAMAZLAR. EĞER SEN BU MÜSLÜMAN-TÜRK MİLLETİNİN BİR PARÇASI İSEN DİNİNİ ADAM AKILLI ÖĞRENECEKSİN. SEN ALLAH'Ü TEALANIN SAHABELİK DERECESİNE YÜKSELTTİĞİ BİR İNSAN OLAN "ABDULHAKİM-İ ARVASİ" HAZRETLEEİNDEN DAHA İYİ Mİ BİLİYORSUN? TÜRK-İSLAM DAVASINA HİZMET ETMİŞ OLAN SEYYİD AHMED ARVASİ HİÇ BİR ZAMAN "TANRI"KELİMESİNİ "ALLAH" KELİMESİ YERİNE KULLANMADI. ONUN YAKIN DOSTU BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ HİÇBİR ZAMAN "TANRI" KELİMESİNİ "ALLAH" KELİMESİ YERİNE KULLANMADI. SEN EĞER HALA KULLANACAM DİYORSAN GİT GARDAŞ BAŞKA BİR VASIFLA KULLAN BU KELİMEYİ. ÜLKÜCÜLÜK VASFI İLE KULLANMA. "ALLAH" KELİMESİNİ KULLANIRSAN HİÇ BİRŞEY KAYBETMEZSİN. AMA "TANRI" KELŞİMESİNİ KULLANIRSAN BOŞYERE DİNİNE ZARAR VERİR VERİR VE VERMEK İSTEYENLERİ MUTLU EDERSİN...

SAYGILARIMLA
ABDULKADİR KURT
BOZKURTEMMİ
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
DeHSeT
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Mar 15, 2003
İletiler: 13

İletiTarih: Pts Şub 07, 2005 1:34 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bana göre maksat önemli.

Osmanlı'dan beri hatta daha öncesinden beri Türk'ler Tanrı demiştir.

Oğuz kağan'da duasında TANRI demiştir.

TANRI TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN..
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
bedirhanbugra
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Feb 01, 2004
İletiler: 54

İletiTarih: Pts Şub 07, 2005 4:13 pm    ileti konusu: s.a. Alıntıyla Cevap Gönder

..

En son bedirhanbugra tarafından Sal Kas 23, 2010 11:01 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
nazligul
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Jun 19, 2004
İletiler: 138
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Pts Şub 07, 2005 4:43 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Gardaş aramıza hoş geldin öncelikle.

Allah seneden razı olsun. Bu konuda yazdığın çok iyi oldu. bu sitede olupta Tanrı denmesine kızan arkadaşlar vardı. Herkes okusun ve öğrensin.
Saygılarımla.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
ayvaz
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Aug 29, 2004
İletiler: 60

İletiTarih: Pts Şub 07, 2005 5:48 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

bence ALLAH yerine tanrı demek caizdir.hepimiz zaman zamna ALLAH yerine hüda kelimesini kullanırız hüda kelimeside arapça değil farsça bir kelimedir ama kimse caizmi değilmi diye sormaz.kürtlerin yanında ALLAH'A tanrı deseniz kızarlar siz ne dersiniz deseniz kürtçe bir şeyler söylerler.ayrıca her zamann söylediğimiz LA İLAHE İLALLAH kelimesinin manası ALLAH'tan başka tanrı yoktur ve ALLAH birdir demek yani burda ALLAH kendisine müslümanlıktan önce kullanılan ilah kelimesini hoş görüyor çünkü ilah kelimesi orada putları değil ALLAH'ı anlatıyor.şimdi bunlara rağmen biz niye tanrı demeyelim.bence tanrı kelimesine yüklediğimiz sıfatlar ALLAH kelimesiyle aynıysa bunun bir sakıncası yoktur.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Bozkurtemmi
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Feb 05, 2005
İletiler: 7

İletiTarih: Pts Şub 07, 2005 6:40 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sevgili ayvaz;

Anlaşılan yazımı okumamışsın. Bir kez daha yazıyoruum;

"TANRI KELİMESİNİ ALLAH YERİNE KULLANMAK CAİZ DEĞİLDİR. İLAH YERİNE KULLANMAK CAİZDİR."

SAYGILARIMLA
BOZKURTEMMİ
bozkurtemmi@hotmail.com
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
tanülkü
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 27, 2004
İletiler: 73
Şehir: türkiye

İletiTarih: Çar Şub 09, 2005 6:35 pm    ileti konusu: Re: BİR GARDAŞA CEVAP Alıntıyla Cevap Gönder

YAZDIKLARINA KATILIYORUM AMA

Bozkurtemmi demiş ki:
SEN ALLAH'Ü TEALANIN SAHABELİK DERECESİNE YÜKSELTTİĞİ BİR İNSAN OLAN "ABDULHAKİM-İ ARVASİ" HAZRETLEEİNDEN DAHA İYİ Mİ BİLİYORSUN?



KARDEŞ SEN DE İNSANLARIN İMANLARININ VE DE KİMİN KİMDEN NE KADAR FAZLA ŞEY BİLDİGİNİ BİLEMEZSİN.ONU ANCAK ALLAH BİLİR.

SAİD NURSİ DE 13 YAŞINDA HOCASINI KENDİNE TALEBE ETTİ DENİR.
SAİD NURSİ İÇİN HOCANDAN DAHA İYİ Mİ BİLECEKSİN DİYECEĞİZ ŞİMDİ.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kaganos
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Jan 02, 2005
İletiler: 1034
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Çar Şub 09, 2005 8:28 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

KARDEŞLERİM.ALLAH rızası için bence bu kayıkçı kavgasına dönen
tartışmaları bir kenara bırakalım. Tanrı diyen arkadaşlarda kötü niyetlerinden değil türk milletinin eskiden gelen adetlerinden dolayı söylemekteler. örneğin pasifik okyanusunda yerli bir kabile diyelimki İslam dinini seçti. fakat bazı terimleri onlar yine kendi kültürlerine göre yorumlayacaklardır. bu onların islam dinini yeniden yorumladıkları anlamına gelmez. açık konuşmak gerekirse ben akşamları bütün dualarımı
türkçe olarak yapıyorum,şimdi aranızdan biri çıkıpta sen nasıl müslümansın derse ,bu hem benim hemde ALLAH'ın gücüne gitmezmi.
Bence dinin özünü anlayıp yapılan her ibadet kutsaldır. uzak doğu gezisine gittiğimizde yerli kabilelerin bize değişik gelen ibadetlerine gülerek alaymı edeceğiz yoksa islam dinine yakışan o engin hoşgörü ile
saygımı duyacağız.
BAKINIZ bizleri böyle ufak kelime olayları ile birbirimizle oyalayanlar amaçlarına ulaşmak üzereler ''Atı Alan Üsküdarı Geçti'' olmasın .
lütfen bazı ARAP kültüründe olan özelikleride islam dini ile karıştırmayalım. Nedense İslam dini Araplarla özdeşleştirilmiş gibi.
ama bir tezat da var ki dünyanın pek çok ülkesinde islam dinini seçen
kişilere hayranlık duyuyoruz. onları kendi kültürlerinde islamı yaşıyorlar
diye onları eleştirme hakkı sizce kime düşer.
bu sitede seviyeli olarak fikir alışverişi yapan tüm kardeşlerime

Saygılarımla.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
DeHSeT
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Mar 15, 2003
İletiler: 13

İletiTarih: Çar Şub 09, 2005 10:06 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kürt said'e , SAİD NURSİ diye anmanın bi anlamı olmadığı gibi , peşinden de gitmenin bi anlamı yok.Dini ilim 'i öğrenmek istiyosan Ahmed ARVASİ oku..
Onun peşinden gidenler bugun TÜRKLÜK ŞUURUNDAN uzak olan insanlar..
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
zafershn
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Mar 11, 2004
İletiler: 211

İletiTarih: Çar Şub 16, 2005 12:22 pm    ileti konusu: ameller ve niyetler Alıntıyla Cevap Gönder

yunus ÇALAP demiş.
mevlana mevlam.
halacı mansur ise enel
niyetlere bakıldığında ne farkı var birbirlerinden.bu arada biz fakire soranlara bizler GOD DİYORUZ.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 6 sayfa)

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1