Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - AMAÇLARINA ULAŞMADAN,DURDURUN
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Bortecine_HC
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Mar 14, 2005
İletiler: 23
Şehir: Türkiye

İletiTarih: Per Nis 21, 2005 8:01 pm    ileti konusu: AMAÇLARINA ULAŞMADAN,DURDURUN Alıntıyla Cevap Gönder

Kardeşlerim artık TÜRKİYE üzerinde çok büyük oyunlar dönmeye başladı.Anlayacagınız TÜRKİYE büyük ödül.Bir taraftan iktidarın sesinin çıkmayışı bir tarafdan, bir taraftan vatanını seven büyüklerimize deger verilmeyişi TÜRKİYEYİ YIPRATIR OLDU.Bence bu da bir oyun, bizim vatanımızı mertçe şavaşarak almaya gözü yemeyenler içten karışıklık çıkararak çökertmeye çalışıyorlar.Zamanında TÜRK'E kafa tutmanın cezasını görenler şimdi stratejilerini degiştirdiler.Zaten kahpeligin son moda oldugu bir devirde oldugu bir dönemde yaşarken hiçte şaşırtıcı gelmiyor insana.ATATÜRK zamanında demokrasiyi, cumhuriyeti boşuna getirmemiş tabiki.Baştakilerin sesi çıkmıyor diye türk halkınında sesi çıkmaz ve işleri bozulmaz zannediyor ama tabiki bir gün SOYSUZLAR SONUNU FARK EDECEK AMA !!! iş işten çoktan geçmiş olacak.
allaha emenet olun kardeşlerim
TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM
otukenli_ozan
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Apr 12, 2004
İletiler: 40
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Per Nis 21, 2005 8:14 pm    ileti konusu: TÜRK MİLLETİ Alıntıyla Cevap Gönder

BÜYÜK TÜRK MİLLETİ BİR YERE KADAR SABREDER. AMA SONUNDA SESİ ÇIKAR. SAYIN GENEL KURMAY BAŞKANIMIZDA SABRETTİ AMA KİMSE KENDİNE ÇEKİ DÜZEN VERMEYİNCE PATLADI VE SUSKUNLUĞUNU BOZDU YETER DİYEBİLDİ. VE ARDINDAN 90 DAKİKALIK BİR AÇIKLAMA YAPTI. ANLAYANA ANLADI. ANLAMAYANA DA SİVRİSİNEK SAZ HESABI OLDU.

BANA GÖRE BU BİR UYARI İDİ. TÜRK MİLLETİ DE AYNI.SUSUYOR SABREDİYOR AMA OLAYLAR BİRAZ DAHA ARTARSA TÜRKİYENİN HER TARAFINDA YETER DEYİP MİTİNGLER YÜRÜYÜŞLER YAPA. YALNIZ HÜKÜMÖET BUNU BİLMİYOR. SANIYORKİ VATANDAŞ UYUYOR.


TÜRK MİLLETİNİN AYRANI BİR KABARMASIN BİR HIŞIMLA BÖLÜCÜLERİNDE BÖLÜCÜLERE KARŞI HİÇBİR ÖNLEM ALMAYAN VE HATTA SESİNİ ÇIKARTMAYAN MECLİSDEKİLERİNDE DEFTERİNİ DÜRER. ZATEN DÜRECEK DÜRMEYEDE AKP BİR DAHA KENDİNİ MECLİSDE DEĞİLDE MAPUSDA BULUR.

DOĞUDA IRAKTAN KAÇAK HİÇ AÇILMAMIŞ KULLANILMAMIŞ SİLAHLAR KAMYONLARLA SOKULUYOR DEVLET ÖNLEM ALMIYOR.

PKKLILAR SOKAKLARI BOŞ BULUP MİTİNGLER YAPIYOR HÜKÜMET BİRŞEY YAPMIYOR

TVLERDE PKKLILAR ANAYASA DEĞİŞSİN KÜRTÇE RESMİ DİL OLSUN DİYOR HÜKÜMETTEN ÇIT YOK

PKKLILAR İŞE ALINIYOR ALAN GENE BU HÜKÜMETİN BAKANLARI

YETER ULAN HÜKÜMETE GELDİNİZ BAŞIMIZA BELA MI GELDİNİZ.

BIKTIK SİZDEN. BİLALİN GİDECEĞİ ABD Sİ VAR BİZİM TÜRKİYEMİZDEN BAŞKA VATANIMIZ YOK. VATANIMIZA GÖZ KOYANIN GÖZÜNÜ OYMAK BÜYÜK TÜRK MİLLETİNE VE TÜRK GENÇLİĞİNE FARZ OLDU.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
reisim25
Özel Üye
Özel Üye



Kayıt: Mar 25, 2005
İletiler: 779
Şehir: TR

İletiTarih: Cum Nis 22, 2005 8:51 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Hükümetten hala birşey bekliyormu sunuz? Şahsen ben bu hükümetin artık devletin güvenliği ve istikbali açısından tehlikeli olduğuna inanıyorum.
Bu kadar vurdumduymazlık herhalde gafletle izah edilemez.
Bu kadar milletvekili hala ne bekliyor, onu da anlamadım?
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cum Nis 22, 2005 9:59 am    ileti konusu: Kanın Son Damlasından Önce Beynin Son Hücresine Kadar MÜCADE Alıntıyla Cevap Gönder

,le GEREGI !!!!!



TÜM DİLLERDE “HAYIR”



Türkiye’ye AB yolunda en büyük desteği veren İngiltere’nin Başbakan’ı Tony Blair’in Türkiye ile Fransa, Almanya gibi muhalif ülkeleri uzlaştırmak için Türkiye’ye önerileri şunlar (Hürriyet Gazetesi 15.12.2004)



AB ile müzakereler 2005’in ikinci yarısında başlasın

AB kurumlarında Türkiye etkin olmasın diye mevzuat değişsin.

AB üyeleri, üye ülkelerin adaylarını reddedebilsin.



Blair’in önerilerini yorumlamaya gerek var mı?



Bilinen bir başka gerçek, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin ortaklaşa bu yaklaşımı Türkiye’ye baştan beri dayattıklarıdır, yani Türkiye’ye açıkça “imtiyazlı ortaklık” bile önermeyen, “iliştirilmiş üyelik” ya da “çok pasifleştirilmiş üyelik” öneren bir yaklaşım.



Yani müzakereler başlasa bile Türkiye’nin alacağı sonuç şimdiden açıktır. “İliştirilmiş üyelik” veya “çok pasifleştirilmiş üyelik”.



Buradan çıkarılan bir başka sonuç da şudur:



AKP Genel Başkanı ve Başbakan’ın AB’ye yönelik “mekik diplomasisi” nafile veya turistik seyahatlere dönüşmüş, Başbakan açıkça “idari izin” kullanmıştır.



Devam edelim:



Danimarka Başbakanı Türkiye’yi “Yoksul ve Müslüman”, “Pek çok açıdan kendisini diğer AB ülkelerinden ayıran bir topluma sahip” olarak nitelendirmiş ve “AB’nin sınırlarını Türkiye’nin üyeliği ile Irak, Suriye, İran ve Kafkasya’ya kadar götüreceğini” söylemiştir. Yani “istikrarsızlık ithal etmek istemiyoruz” demiştir.



Alman basınında Süddeutsche Zeitung’un önerisi ise çok zekice:



“AB eğer yeni bir Türkiye’den yanaysa, müzakereleri tam üyelik hedefiyle başlatmak zorundadır.”



Cümlenin analizi açık:



“Tam üyelikle müzakerelere başla, ama iliştirilmiş veya çok pasifleştirilmiş üyelikle bitir.”



13 aralık tarihli Frankfurter Allgemeine Zeitung’da Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili tartışmalara aşağıdaki şekilde yer veriliyor:



“Türkiye’ye ilişkin tartışmada dikkati çeken husus ise, geçmişte çok önemli bir konu olan Birlik’in siyasi olarak derinleşmesi konusunun, genişleme hareketi tarafından silinip gitmiş olmasıdır. Bu sadece Türkiye ile ilgili değildir, fakat Irak ve İran sınırlarına kadar yapılacak bir genişleme, işleyebilen, kendi kimliği ve çıkarlarının bilincine, anayasal olarak kaleme alınmış bir Birlik’in yaratılmasını neredeyse imkansız kılacaktır.”



Burada açıkça “Türkiye ile AB’nin siyasi birliği mümkün olmaz. Türkiye AB’nin hedeflerini imha eder” denilmektedir.



Almanya Federal Parlamentosu Avrupa Komisyonu Başkanı ve CDU Federal Yönetim Kurulu Üyesi Matthias Wissmann ise 14 Aralık’ta Berliner Zeitung’da yayınlanan röportajında aşağıdaki ifadelerle Türkiye’nin AB üyeliğinin imkansızlığını vurgulamaktadır:



“Avrupa ve Almanya’nın çıkarlarına göre hareket edeceğiz. Bizim için en önemli soru, Avrupa’nın siyasi birliğini nasıl sağlayabileceğimizdir. Avrupa’nın sadece bir serbest pazar olmasını engellemek istiyoruz. İkinci önemli konu ise, Almanların çıkarlarını korumaktır. Avrupa’daki en büyük net aidat ödeyen ülke olarak, Avrupa Birliği’nin tamamen finanse edilmez bir hale gelmemesini güvence altına almak istiyoruz.”



Uzatmaya gerek yok; Danimarka, Fransa, Almanya, İngiltere, Avusturya, Hollanda, Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi ve diğer ülkeler çoktan beri Recep Tayyip Erdoğan’a



diplomatik dille,

nezaket ölçüleri dahilinde,

devletlerinin vücut dili ile,

politikacılarının dobra ifadeleriyle,

medyalarının satır aralarından,

akademisyenlerinin bilimsel ve yoruma mahal bırakmayan raporları ile,

ikili görüşmelerde, açık sözlülükle,

AB raporlarında, kesin açıklıkla,

Türkiye’nin büyükelçilikleri üzerinden,

istihbarat raporları ile,

işadamları örgütleri vasıtasıyla,

Interpol raporları yoluyla,

AB bürokratları aracılığıyla,



TÜRKİYE’NİN ÜYELİĞİNİN İMKANSIZ OLDUĞUNU söylemişlerdir.



O halde Türkiye Başbakanı ne yapıyor?



Recep Tayyip Erdoğan’ın içeride ekonomide söyleyeceği hiçbir şey yoktur. Ekonomi yönetimi IMF’nin elindedir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasal olarak Türkiye’de yapabileceği hiçbir hamle yoktur. Çünkü bu geniş bir iç ve dış konsensusu gerektirir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Anayasa’ya müdahalesi de iç ve dış konsensüs meselesidir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın eğitim, sağlık, turizm, gümrük, maliye ve daha bir çok konuda icraat alanı hiç yok denebilecek kadar azdır.



Bu sebeple AKP hükümeti Başbakanı, AB gibi kısa zamanda sonuç vermeyecek bir alanda, “yönetsel tatmin” gibi hayli tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir oyun oynamaktadır.



Açıkçası Recep Tayyip Erdoğan’a kimsenin müdahale etmemesinin, en ufak bir muhalefetle karşılaşmamasının sebebi “Türkiye’yi yönetmenin artık pek cazip olmaması”dır. Yani Türkiye “otomatik pilota” bağlı uçmaktadır.



Yani;



Hükümet olmasa Türkiye’de yokluğu hissedilmez.

Cumhurbaşkanı olmazsa eksikliğini kimse fark etmez.

Politikacılar yok olsa millet arayıp sormaz.

Hatta İstanbul ya da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ortalıktan kaybolsa, halk “Bunlar nerede?” diye sormaz.



Buna “siyasetin yok olması” denir.



İşte siyasetin yok olduğu yerde Başbakan’a ve hatta medyaya tek meşgale alanı kalmıştır: AB



Bir başka enteresan nokta ise, AB yandaşı politikacıların, gazetecilerin, dış politika uzmanlarının, köşe yazarlarının, akademisyenlerin maalesef



AB ile ilgili bilgileri utanılacak kadar azdır,

Konuştukça çok komik bir resim vermektedirler, çünkü hepsi çelişki yumağı gibiler,

AB üyesi ülkelerin yöneticileri ve bürokratları, AB yandaşı politikacılarımızı, devlet adamlarımızı, gazetecilerimizi, akademisyenlerimizi, dış politika uzmanlarımızı izledikçe gördükleri profil düşüklüğü karşısında irkiliyorlar.

Türkler AB üyesi ülkelerin yöneticilerini ve bürokratlarını

hiç dinlemiyorlar,

hiç anlamıyorlar,

hiç yorumlamıyorlar,

hiç analiz etmiyorlar.

AB ülkeleri Türklerin nasıl illüzyona uğratıldıklarını, nasıl “hapçı” yapıldıklarını gördükçe Türkler adına üzülüyor, kendi milletleri adına gülüyor.



Yani “Hayır” kelimesi her şekilde, her dilden ifade edilirken, Başbakan başta olmak üzere gazetecilerimiz, aydınlarımız, dış politika uzmanlarımız, köşe yazarlarımız ise “istiskal” ediliyorlar.



Avrupa’da şu anda tam bir “siyasal panayır” var. Herkes Türkiye’nin nasıl olup da siyaseten ve hukuken intihar ettiğini ve tasfiyeye tabi tutulduğunu görmek ve bu hatıra fotoğrafında yer almak için izdiham yaratıyor.










SESAR AB ANALİZİ
16 Aralık 2004 Perşembe
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cum Nis 22, 2005 10:17 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

“DARBE” ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER




(İki Ayrı Darbe Sürecinin Darbe Savaşı)














İngiltere merkezli IISS , “TSK darbe yapabilir” diye bir rapor yayınladı. Herkes bir anda aşırı tepki gösterdi. Halbuki bu tarzdan etüdler son zamanlarda Rusya’dan ABD’ye , İngiltere’den Fransa’ya , İtalya’dan İspanya’ya kadar bir çok ülkenin marjinal basınında yayınlanıyor. Burada işin özü bir rapor yayınlanması değil bu raporun Türk kamuoyuna bu etki ile servis edilebilmesinde yatmaktaydı.

“TSK darbe yapar mı” dan önce yurt dışına bakalım ; öncelikle Batı’da , Doğu’da ve sair coğrafyadaki devletlerde “darbe” ile ilgili çıkan yazıların niteliğini tespit edelim.

Öncelikle Türkiye’de “darbe” kavramının izlediği seyri ortaya koymak gerekmektedir. Türkiye’de ; daha doğrusu küresel düzenin kontrolü kaybettiği takdirde kaybedecek çok şeyi olduğu coğrafi düzenlerde; darbeler küresel düzenin derinliği ile orantılı olarak “postmodern” bir nitelik almaya mahkumdur. Masanın başında ne kadar şeytan varsa; o masada herkes masayı devirmemeye o kadar dikkat eder. Dolayısı ile; Türkiye’de “darbe”’lerin bir “kopuş” (sokaklarda tanklar, televizyonlarda bildiriler, v.s.) değil, bir “yoğun süreç”(intihar saldırıları, başbakana ciddi suikast ihbarları, esnaf eylemleri, savcılara brifing, v.s.) olarak yaşanma ihtimali gittikçe artmaktadır. 28 Şubat’ın “post-modern darbe” olarak nitelendirilmesi “darbe mekanizmalarının” ne kadar çeşitlendirildiğinin açık bir göstergesidir.

Bu açıdan bakıldığında şu anda Türkiye’de aynı anda iki ana “darbe süreci” yaşanmaktadır ve IISS raporu; bu darbe faillerinden birinin diğerini açığa çıkararak zemini güçlendirme girişiminden başka bir şey değildir.

SESAR olarak tezimiz; Türkiye’de zamana yayılan dış destekli ve kaynaklı bir “sivil darbe”nin halen yürürlükte olduğu ve IISS raporu ile bu “sivil darbe”ye karşı bir “kontra-darbe”’ olasılığının azaltılmak istendiğidir.

“Darbe Analizi” İstihbarata mı, Analize mi Dayanıyor?

Bir think-tank , ya bir “istihbarat” üzerine yada “olayların tarihi sürecine ve parametrelerine” bakarak analiz yapar. Ancak söz konusu think-tank batı coğrafyasında ise büyük ihtimalle “istihbarat”a dayalı analiz yapılıyordur.

Bu tespitte yola çıkarak en son yayınlanan IISS raporuna baktığımızda , vaziyetin ciddi olduğunu düşünmeliyiz. Çünkü bu “istihbarat”ın ciddiye alınmasına sebep olacak en önemli unsur; haberi alan kişinin “fail” olma ihtimalidir. Yani; IISS raporunun içine sözkonusu bölümü gömen ve bu bölümü Türk kamuoyunda spot altına alma gücüne sahip çevrelerin, bizzat Türkiye’deki “darbe süreçlerinin” (sivil veya kontra-darbe süreci) faili olma ihtimali hayli yüksektir.

Bu ise Türkiye’nin “Milli Güvenlik Algılamalarını” , birinci dereceden alarma geçirmesini gerektirecek” acil durumdur. Çünkü birileri dışarıdan akıl verme ve müdahale ile sonuç alındığını olaylara doğrudan müdahil olduklarını itiraf etme konumundadırlar.

IISS “darbe geliyor” tespitini “olayların tarihi süreçten parametrelerden akışından” analiz etmişse durum darbeyi istihbarat etmekten daha önemlidir.

Gerçekten de itina ile görmezden geldiğimiz , çıkarcı ekonomik , politik (iç ve dış) , bölgesel,sosyal gelişmeler uçağın kontrolünün kaybolduğunu ve pilotun “kuleden” gelen (dış) talimatlarla (!) uçağı yere indirmeye çalıştığını gösteriyor.

Yani IISS’nin ortaya koyduğu “Darbe geliyor.” tezi; hangi darbe , ne zaman ve ne ölçüde sorularına muhatap olmadığı sürece; Türkiye’deki “darbe” dinamiklerini basite indirgeyen ve dolayısı ile bir analizden çok; bir istihbari ön hamle olma özelliğinden başka bir anlam taşımıyor.

Türkiye’de klasik anlamda niye bir darbe olamayacağının sebeplerini sıralamak gerekirse:

1. AB’ye üyelik sürecinde yaşanacak bir darbenin AB ile ilişkilere etkisinin vebalini ve özelikle uluslar arası arenada yaşanacak sorunları hiçbir kurum taşıyamaz. (Bu cümlenin tersten okunması; Türkiye’de klasik bir darbeden en fazla Türkiye’yi AB dışında tutmak isteyen güçlerin faydalanacağı şeklindedir)

2. 28 Şubat süreci ile iyice yıpranan Türk Silahlı Kuvvetleri; bu tarz bir eylemle daha da zedelenmeyi göze alamaz.

3. Darbeye “meşruiyet” sağlayacak kamuoyu yaratma mekanizmaları 1980’lerin öncesinde olduğu gibi artık tek elden değil; bir çok farklı gündeme sahip iç ve dış odak tarafından yönlendirildiğinden; darbe öncesi yaratılması gereken “toplumsal meşruiyet zemini” ancak çok geniş ve kapsamlı bir arka plan konsensusu ile mümkün olabilir ki; Türkiye’deki mevcut dağınıklığın sebebi zaten arka plan güçleri arasında böyle bir konsensusun olmaması.

4. Türkiye’de ki her kurum gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’de lojistik, teknolojik ve doktrinel olarak son 10 yılda iyice dışa eklemlenmiş konumdadır ve gelinen noktada kurum içi dengelerin tesisi öncesine göre çok daha meşakkatli bir hal almıştır.

Yukarıdaki maddeler Türkiye’de neden klasik anlamda bir darbe olmayacağını ortaya koyarken aşağıdaki maddeler, “nasıl klasik anlamda bir darbe olur” sorusuna yanıt aramaktadır :


1. Klasik darbe metinlerinden yola çıkarak ,Türkiye’nin rejimine, anayasal sistemine, bütünlüğüne yönelik iç veya dış kaynaklı bir gelişimin “sürekli ve gözle görülür bir tehdit” seviyesine çıkartılması ve sivil siyasetin bu tehditi bertaraf etmede kilitlenme noktasına gelmesi

2. Türkiye’nin geleceği ve bölgedeki rolü konusunda TSK ile dış odaklar arasında bir görüş birliği konusunda pratiğe dökülmüş bir zeminin oluşturulması

3. TSK içinde müdahalenin gerekliliği, şekli ve zamanlaması konusunda basınç ayarlarındaki dengelerin tutturulması

4. İç ve dış sermaye odaklarına “darbe” sonrası dengeler konusunda gerekli güvencelerin ve hatta tavizlerin verilmesi

Yukarıdaki “darbe neden olur ve neden olmaz” maddeleri; Türkiye’nin mevcut kaotik ortamında TSK’nın durup dururken klasik anlamda bir darbe yapması için gerekli argümanların olgunlaşmasının ne kadar zor olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu durumda İngiltere’deki bir stratejik araştırma kurumunun (siz bunu MI6’ın strateji kolu olarak okuyun)yaptığı tespitin; Türkiye hakkında onlarca yapılan tespitten biri olması gerekirken bir anda Türkiye gündeminin ana maddesi haline gelmesi ve hatta AKP kadroları üzerinde derin etki bırakması ne ile açıklanabilir :

1. AKP, “asker” öcüsü ile bir kez daha korkutulmuş ve AKP kadrolarının “dış ve iç destek” ihtiyacı arttırılmıştır. Bu rapor; AKP hükümetinin iktidardan olmasa bile; güçten düşürülmesi yolunda önemli bir işlev görmüştür.

2. Darbe ihtimalinden söz etmekle öncelikle hükümetin iktidar olma azmine “darbe” vurulmuştur. Artık bürokrasi AKP hükümetinin gidici olduğunu düşünme eğilimine itilmiş ve bu şekilde AKP’nin bürokrasi mekanizmaları üzerindeki kontrolü zayıflatılmıştır.

3. Ordunun da darbe ile ilgili haberlerin hemen ardından müdahale etmeyeceği kesin gibidir. Yani müdahale için trajik şartlar oluşsa bile kısa ve orta vadede bu kararı vermenin teknik zorluğu ortadadır. Rapor bünyesinde yer alan “bakan ziyaretleri” senaryosu; bu yönde mevcut bir plan olsa bile bu planın gerçekleştirilme zeminini yok etmiştir. Kısacası askerin hareket alanı daraltılarak; sözde bir darbe uyarısı ile sivil bir darbe gerçekleştirilmiştir.

3. IISS’nin raporu ;hem içeride hem dışarıda zihinlerde “acaba” sorusunu oluşturmuştur. Rapor içeride ve dışarıda “kısa ve orta vadede gerçek iktidar kim olur?” sorusunu sormaya sebep olacak bir zemini hazırlamıştır.

Eğer resmi , yukarıdaki gibi algılamamız gerekiyorsa , ki kesinlikle öyle algılamalıyız. Türkiye bir dış darbeye maruz kalmıştır. Darbenin (raporun) sonuçlarını sıralamamız gerekirse :

1. Hükümeti ve TSK’yı yani Türkiye’yi hem iç hem dış -ve özellikle bölgesel- fonksiyonları ile bloke ederek ülkemizi bir müddet bitkisel hayatta tutacaktır. Türkiye dışarıdan pasif ama etkili , geniş ve kapsamlı bir darbe ile otomatik pilota bağlanmıştır. Bu sürece ne TSK ne de hükümetin müdahale etmesi istenmektedir.

2. TSK’ya ve hükümete “Aranızdaki uyumu bozun. Bunu siz kendiliğinizden yapmaz iseniz biz yaparız.” tehdidi gönderilmiş ve hükümet ile TSK’nın zaten kurmakta hayli zorlandıkları uyumu bir kez daha sabote etmiştir.

3. Türkiye’nin Anayasa’sı ve kuruluş paradigması bir yerlerde yeniden yazılmıştır. Kurgunun bittiği , yeni paradigmanın hazır olduğu bildirilmiştir. (Bu paradigmanın temel unsuru Türkiye’nin federal bir yapıya oturtulması tezidir)

4. Türkiye’deki mevcut yönetici elitin; yenisi ile değiştirilmesi projesinde; yeni yönetici elitin eline ciddi bir teorik platform verilmiştir.





“Puzzle”ın diğer parçaları

Yukarıda nedenleri ve sonuçları ile ele almaya çalıştığımız süreci tamamlayan bazı diğer ögeleri de sıralamakta fayda olduğunu düşünüyoruz.

1. Sabancı , Türkiye’nin güneyindeki varlıklarını durduk yerde satmaya kalkmadı. Bir bildiği vardı.

2. Abdülmelik Fırat; Milliyet’ten Derya Sazak’la yatığı görüşmede;
“İngilizler , Kürtlere değil , Mustafa Kemal’e yardım ettiler” derken aynı tarihlerde Avrupa Parlamentosu Türkiye’deki “Kemalizm”’i masaya yatırıyordu. Türkiye’deki “Atatürk” ve yan imgelerinin (Bkz. 19 Mayıs tartışmaları) bu kadar yüksek perdeden ve aynı anda tartışmaya açılması ve “Atatürk” ile “Kürt sorunu” imgelerinin yan yana getirilmesi Türkiye’nin altındaki en eski halının çekilmeye başlandığının göstergesidir.


3. Rahmi Koç’un emekli olduğu görüntüsü altında görevini Mustafa Koç’a devretmesinin hemen ardından Mustafa Koç’un küresel sermayenin vitrini Financial Times’a verdiği demeçte; “Uluslararası alanda agresif bir büyüme politikası izleyeceklerini” vurgulaması ve Koç ve Sabancı’nın cirolarının çoğunluğunu Türkiye’den değil yurtdışından elde etmek üzerine planlar yapması çok dikkatli okunmalıdır. (Türkiye’de bunca özelleştirme varken Koç’un içeride değil de dışarıda agresif olması neyle açıklanabilir)


4. Kürtler bir kere daha uluslararası politikada meze olma yolunda ilerlerken; “bir araba altında kalacaksak bu kamyon olacağına, mercedes olsun” tezi üzerinden hareket etmekte ve sanal bir “özgürlük” adına kendi bağımlılıklarının temellerini kendi elleri ile atmaktadırlar. Türkiye’de “Kürt realitesini”, “liberal demokrasi” maskesi altında kamuoyuna ve siyasi sisteme enjekte edecek sermaye altyapısı ise şimdiden hazırlanmaya başlanmıştır. TÜSİAD’ın cilasının kazındığı bir ortamda TESEV bünyesinde yaşanan gelişmeleri yakından takip edenler; Türkiye’nin yeni sermaye haritasının yeni siyasi proje ile nasıl örtüştüğünü de göreceklerdir.


Ordu da Hükümet de Eylemsiz mi Kalacak?

Kesinlikle evet. Çünkü 28 Şubat sonrası; İslam da , TSK da birer içi boş üniformaya döndürülmüştür.

Küreye uzaydan bakabilenler; “Türkiye engellenemez” sloganını duyduğunda “bıyık” altından gülümseyerek “Türkiye zaten engellenecek bir şey yapmıyor” tepkisini verirken; Türkiye’nin bütün siyasi, toplumsal ve askeri kırmızı çizgilerinin nasıl bir erozyona maruz kaldığının altını çizmektedirler.

Bu durumda ne olursa olsun “Ordu demokrasiye bağlıdır.” ve bu “bağlılık”; Türkiye’de “darbe” kavramının metamorfoza uğrayarak şekil değiştirmesine ve darbelerin bir kopuş olarak değil; bir süreç olarak yaşanmasına neden olmaktadır.

Son söz : “Tasfiye başlamıştır ; Tadilat nedeniyle bir müddet kapalıyız.”
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1