Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - “Dinlerarası diyalog” cemaat–memaat meselesi değil
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Bu başlık kilitlenmiştir; cevap yazamaz, iletileri değiştiremezsiniz 1. sayfa (Toplam 7 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
gazibaba
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Sep 28, 2004
İletiler: 151
Şehir: türkiye

İletiTarih: Per May 19, 2005 7:17 pm    ileti konusu: “Dinlerarası diyalog” cemaat–memaat meselesi değil Alıntıyla Cevap Gönder

Dinlerarası diyalog furyası hususunda milletimizin yoğun tepkisini savuşturmak isteyen diyalogcu çevreler ve bir de bu bağlamda delikanlı gibi Hakk’ın, hakikatin ve doğrunun yanında olmak yerine “ne şiş yansın ne kebap” yöntemine sarılarak hakikatte gönülleri Vatikan’ın diyalog misyonundan ve Ehl–i Sâlib’ten yana düşen kimi marjinal zavallılar, sadece kendilerini avutacak bahanelere yapışmaktadırlar.
Dinlerarası diyalogculardaki “Papalık misyonunun bir parçası olma” (Bkz. Zaman gazetesi, 10 Şubat 1998) duruşu ile bu duruşu reddeden dini–milli duruş, neymiş efendim; cemaatler arası bir mesele, iki grup arasındaki bir problem imiş… Hakk’ın ve doğrunun yanında “delikanlı gibi” yer alamamayı örtmek veya Ehl–i Sâlib’in diyalog projesine karşı milletimizin refleksini ve kalbi tepkisini savuşturmak için ancak bu kadar basit ve seviyesiz bir bahane ileri sürülebilir.
Hakk’tan yana mı, haçtan yana mı?
Müslümanlık odur ki, gönül Haç’tan yana değil, Hakk’tan yana düşer. İslam’daki mertlik ve imandaki erlik odur ki, omuz üstündeki baş, Papalığın Teslis’inden yana değil, Hz. Muhammed’in temsil ettiği Tevhid’den yana düşer; “Vallahi Musa aranızda bulunsa bana tabi olmaktan başka yolu olmazdı” buyuran Hz. Muhammed’den yana düşer. Bu Hz. Musa için böyle olduğu gibi, Hz. İbrahim için de böyledir, Hz. İsa için de; vallahi İbrahim veya İsa (as) aramızda olsa Hz. Muhammed’e tabi olmaktan gayrı yolları olmazdı, başları Hz. Muhammed’den yana düşerdi; Vatikan’dan yana değil, “Papalık misyonu”ndan yana değil… İslam inancı, bu kadar nettir.
Dinlerarası diyalog furyası, öyle cemaat–memaat meselesi filan değil; bilakis bir vatan meselesi, bir din meselesi, bir iman meselesi, bir devlet meselesi, bir milli güvenlik meselesi, bir dini ve milli bütünlük meselesidir.
1– 20 Kasım 1992 günkü Zaman’da “ABD’de Yahudi mafyası: ADL… ADL (Anti–Defamation League) adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir… Kurdukları ‘Denizaşırı Yatırımcılar Servisi’ adlı şirketle, milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi işleri yürütmektedir… ADL, tam mesai ile çalışan gizli istihbarat memurlarının bir kısmını Amerikan Hükümeti Adalet Bakanlığı’na bağlı Özel Soruşturmalar Ofisi’nde (OSI), bir kısmını da İsrail otoriteleriyle Tel Aviv’de çalıştırmaktadır… İsrail Devleti kurulduğundan beri ADL, İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile hususi ilişkilerini daima sürdürmüş, İsrail mafyasıyla da yakın bağlantılar kurmuştur…” diye yazdıktan sonra; 10 Mart 1998 günkü aynı Zaman’da “3 gündür Türkiye’de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü… Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan ‘ADL’nin (Anti–Defamation League) teklifi’yle hazırladığı ‘hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap’ da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak…” şeklinde haberi yapılan Gülen Efendi’nin “hoşgörü ve diyalog”unun “güya cemaatler–memaatler arasındaki bir mesele” söylemi ile ne alakası olabilir?
Diyalog Papalık misyonu
2– Gülen Efendi’nin Papa II. Paul’a sunduğu ve Zaman gazetesinin 10 Şubat 1998’de yayınladığı “Papa VI. Paul tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz… vs… Rabbin aciz kulu Fethullah Gülen– 9 Şubat 1998” diye başlayan mektupta gözler önüne serilen Papalık misyonunun “cemaat–memaat arasındaki işler” türünden bir bahaneyle ne alakası var?
3– “Bu bir devrim… Hz. İbrahim Sempozyumu ilginç bir evliliğe de vesile oldu. Diyalogdan düğüne… Sosyoloji profesörü Hıristiyan Lester Kurtz ile gazeteci Müslüman Meryem Kurtz’un nikahları, Urfa’da İbrahim Camii’nde müftü, haham ve papazın huzurunda kıyıldı. Hem Hıristiyan hem Müslüman… aynen çifte vatandaşlıkta olduğu gibi çifte dinli…” diye 14 Nisan 2000 tarihli Zaman gazetesinde manşetlere taşınan diyologcu devrimin “cemaat–memaatler arasındaki hasetli yarış” söylemi ile ne ilintisi var?
Amelde değil, “amentü”de ittifak edenler
4– 17 Nisan 2000 tarihli Zaman gazetesinde Ahmet Şahin Efendi imzasıyla “Ehl–i kitapla amentüde ittifakımız var… Garip olan şudur ki ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da ihtilaf ettiğimiz teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir…” şeklindeki ikrar ile “ehli kitapla amentüdeki ittifak ilanı”nın “cemaat–memaat işi”yle ne ilgisi var?
5– Şimdi mevta olan Papa ile görüşmesinin akabinde Küresel Barışa Doğru adlı eser s. 131’de “Herkes kelime–i tevhid–i esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime–i tevhidin ikinci bölümünü, yani ‘Muhammed Allah’ın Rasulüdür’ kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır” ve aynı eserin 45. sayfasında “Yahudi ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan ayetler, ya Hazret–i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hristiyanlar hakkındadır” diyen Gülen Efendi’nin “iş bu rivayet yeni çıktı” türünden itikadî yaklaşımlarının “cemaatler–memaatler arasındaki işler canım” türünden bahaneyle örtülebilir mi, geçiştirilebilir mi?
Diyalogun meyveleri
6– 2 Mart 2005 günkü Zaman gazetesinde “Türkiye’de Hıristiyan misyonerlerin başlattığı çalışmalar sonucunda dağıtılan İncil sayısının miktarı milyonlara, açılan Kilise Evlerin sayısı 25 bine ulaştı” haberi cemaat–memat meselesi ile ne alakası var?
7– Hıristiyanlaştırılan binlerce gencimizin yanı sıra 2001’den bu tarafa mevkutelerin manşetlere taşıdığı “Eski Nurcu Papaz’ın öyküsü”, “Nurcu papaz” ve “Ateistti, Nurcu oldu şimdi Başpapaz” (Bkz. Star, Milliyet gazeteleri 15 Aralık 2001; Tempo dergisi 28 Mart 2005), “Türk Dünyası Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz’un hikâyesi ise artık son yıllarda dindar Müslümanların bile Hıristiyanlık dinini seçebildiğini ortaya koyuyor. Gençlik yıllarında ateist olan Yavuz Kapusuz, üniversiteye başlamasıyla birlikte Fethullah Gülen Cemaati’yle tanıştı… Başpapaz Kapusuz, ‘Halen de değer veriyorum o cemaatin üyelerine’ dedi. AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz’un akrabası olan Yavuz Kapusuz, ‘Öyle bir insanın akrabası olmak gurur verici, ama kendisi ne düşünür onu bilmiyorum’ dedi” (Tempo dergisi, 28 Mart 2005) türünden haberlerin “iki cemaat–memaat arasındaki işler” bahanesiyle ne alakası var?
8– Şanlıurfa’da Tevhid’in sembolü Halilürrahman Camii’nin yanıbaşına Teslis’in sembolü olan kiliseyi saplamanın, Halepli Bahçe namıyla kilise, havra, budist tapınağı vs… tapınaklar kondurmanın “cemaat–memaat arasındaki işler”le ne alakası var?
Erdoğan’ın özel diyalog misyonu
9– Papa’ya sunduğu mektubunda “Papa VI. Paul tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz…” diyen Gülen Efendi’nin yüklendiği misyon ile Avrupa Konseyi’nde “Bulunduğumuz coğrafyanın Türkiye’ye, Avrupa ve Asya kültürleri ile dinler arasındaki diyalogun ilerletilmesinde özel bir sorumluluk yüklediğinin bilincindeyiz” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yüklendiği “dinlerarası diyalog bağlamında bu özel sorumluluk”un cemaat–memaat meselesiyle ne ilgisi, ne alakası var?
Diyalog adına tezgahlanan bu işleri, hangi vatan evladı hazmedebilir, hangi Müslüman kabul edebilir? O halde bazı marjinal zavallılar, Hakk’tan yana tavır alamamalarına bahane üretmek veya milletimizin tepkisini savuşturmak için, hangi akılla ve hangi akla hizmet ederek, diyalog namına ortaya konan bütün bu herzeleri ve bunlara karşı oluşan milli duruşu “cemaat–memaat arasındaki dalaş” olarak yorumlayabiliyorlar?
Sağır sultanlar için yineliyorum; Dinlerarası diyalog furyası, öyle cemaat–memaat meselesi filan değil; bilakis bir vatan meselesi, bir din meselesi, bir iman meselesi, bir devlet meselesi, bir AB–ABD mandacılığı meselesi, bir milli güvenlik meselesi, bir dini ve milli bütünlük meselesidir.
Kişinin başının kimden yana düştüğü, Hakk’tan yana mı yoksa Haç’tan yana mı düştüğü meselesine gelince; derim ki baş, kalbe bağlıdır. Kişinin kıblesi, ibresi, Hakk’ı veya Haç’ı kalbindedir; baş da kalptekine göre vaziyet alır, kalpteki sultandan yana düşer.

YENi MESAJ GAZETESi
M.Emin Koç

19 05 2005
www.yenimesaj.com.tr
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
gazibaba
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Sep 28, 2004
İletiler: 151
Şehir: türkiye

İletiTarih: Cum May 20, 2005 9:22 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Fethullah Gülen’in Savunma Tanığı Vatikan Temsilcisi!






Bu yazı yaklaşık bir yıl önce yayınlandı. Tekrar yayınlama sebebim, bir sonraki yazıda ele alacağım konunun daha iyi anlaşılması içindir. Bu yüzden sonraki yazıdan önce bu yazıyı okuyun istedim.
Türkiye Katolik Cemaatleri Ruhani Reisler Kurulu Genel Sekreteri Georgi Marovistch, Fethullah Gülen hakkında “Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara bağlı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt oluşturduğu ve bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu” iddiasıyla Ankara 2 No’lu DGM’de görülen dava kapsamında “savunma tanığı” sıfatıyla İstanbul DGM’de ifade verdi. Marovistch, daha sonra Ankara 2 No’lu DGM’nin gönderdiği talimat yazısının gereği için İstanbul 1 No’lu DGM’ye çıktı.
Savunma tanığı sıfatıyla Türkçe olarak ifade veren Marovistch, Fethullah Gülen’i önce basından tanıdığını, daha sonra da tanıştığını anlattı.
Aşırı dincilikten dolayı dünya ve insanlığın ızdırap çektiğini belirten Marovistch, “Gülen’i bütün dinlere açık bir şahsiyet sahibi olarak tanıdım. Dine dayalı devlet kurma amacıyla yasadışı örgüt kurduğunu duymadım” dedi.
Fethullah Gülen’in söylemlerinden kendisinin ve cemaatinin etkilendiğini kaydeden Marovistch, şöyle dedi:
“Gülen, ‘Kelime–i şahadeti esas alarak herkes etrafındaki insanlara bakış açısını yeniden ayarlamalı. Hatta, Muhammed–ün Resulüllah demeyene bile merhametle bakmalı. Hadislerde anlatıldığına göre Allah’ın engin rahmeti ahirette öyle tecelli edecektir ki, Şeytan bile acaba bundan ben de istifade edebilir miyim diye ümide kapılacaktır. Böyle bir rahmet karşısında cimrilik yapmak bize yakışmaz. Hem bize ne, mülk O’nun, kul O’nun’ şeklindeki konuşması bizi etkiledi. Müslümanları daha fazla sevmeye başladık.”
Fethullah Gülen’in İstanbul’da diğer dinî temsilcilerle görüştüğünü duyduklarında kendisini Papa ile görüştürmek için aracı olduğunu söyleyen Georgi Marovistch, “Beraber Vatikan’a gittik. Ben aralarında tercümanlık yaptım. Gülen ile ilgili gözlemlerimi ve biraz önce anlattığım söylemimi Papa’ya aktardım. ‘İslamiyet budur’ dedim” şeklinde konuştu.
Duruşmada hazır bulunan Gülen’in avukatlarından Abdulkadir Aksoy, tanığa “Papa ile Gülen görüşmesinin amacı neydi?” sorusunun yöneltilmesini istedi.
Mahkeme heyeti başkanının soruyu aktardığı Marovistch, “Gülen, Papa ile dünya Müslümanlarının lideri olarak görüşmedi. Dinî konularda fikir alışverişinde bulunuldu. Ayrıca, nezaket konuşmaları yapıldı” dedi.
Marovistch, sanık avukatı Aksoy’un “Gülen, kurmayı düşündüğü iddia edilen dinî devlet için zemin mi hazırlıyordu?” şeklindeki sorusunu da, “Gülen’in dinî devlet kurma hazırlığı iddiası konusunda bilgim yoktur” diye cevaplandırdı.
Marovistch, başka bir soru üzerine de; Gülen’i Vatikan’da Türkiye Büyükelçisi Altan Güven’in karşıladığını bildirdi.
İfade alma işlemi tamamladıktan sonra DGM’den ayrılırken basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Marovistch, Gülen’i, diyalog insanı olduğunu düşündükleri için Papa ile görüştürdüklerini söyledi. Marovistch, “Fethullah Gülen, bizi dostluğuna hayran bıraktı” dedi.
Vatikan’ın Türkiye temsilcisi Marovistch’in “Hocaefendi” hakkındaki sözleri üzerinde düşünülmeye değer sözler.
“Dinlerarası Diyalog” ve “Papa cenaplarının” yaptığı: “Kurtuluş için Hıristiyan olmak yetmez Katolik olmak lazım” açıklaması ve habersiz olduğu İslam’dan “Hocaefendi” sayesinde haberdar olması(!)
Türkiye’de laik düzeni yıkıp yerine şeriat getirmek suçundan aranan Hocaefendi’nin Vatikan’da, Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Altan Güven tarafından karşılanması. Bir zamanların ilçe vaizinin Vatikan’da devlet adamı sıfatıyla muamele görmesi.
Eğer toplama bilirseniz bütün bunları altalta koyup toplayın.
Öyle ya, siz bir yandan bir zatı devleti yıkmaya yönelik faaliyetlerde bulunmakla suçlayacaksınız, bir yandan da aynı zatı Vatikan’da Büyükelçiniz karşılayacak, resmi aracıyla. Bu ne yaman çelişki böyle.
Tabii bütün bunlardan daha ilginci, Hocaefendinin o malum ziyarette dönemin Cumhurbaşkanının selamını ve davetini Papa’ya sunması.
“...Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel’in, cenaplarınızın ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz...” (Tarihî(!) mektuptan)
Tıpkı Ankara DGM’nin “Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dinî kurallara bağlı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt oluşturduğu ve bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu” iddiasıyla hakkında dava açtığı bir insana, o günlerde, dönemin Başbakanının sahiplenmesi çelişkisi gibi.
Bunlardan daha büyük çelişki, söz konusu Başbakanı o yıllar yerin dibine batırmaya çalışan kimi mübarek medyanın bu çelişki üzerinde duramaması.
Şu sözümü bir kenara yazın:
“Gökyüzünde tesadüf olur ama yeryüzünde, hele de Türkiye’de asla.”
İşte tam bu noktada, yani Vatikan’ın, diğer adıyla Papa’nın Türkiye temsilcisi sayın Monsenyor Marovich beyin Gülen lehinde DGM’de ifade vermesi sürecinde sizi yakın tarihte olmuş bir olaya taşımak istiyorum.
Sayın Aytunç Altındal beyin ortaya koyduğu tarihi belgeler ışığında.
Celal Bayar örneği
1958 yılında Papa 23. John’u Celal Bayar ziyarete gitti. Papa’nın ayağına giden ilk Türk Cumhurbaşkanı Celal Bayar oldu. Çünkü Papa 23. John, Papa olmadan önce, 1935–1945 yılları arasında İstanbul’daydı. Buradaki istihbarat servislerini yönetiyordu. İstihbarat servislerini yönetmekte olan John Roncalli, 10 yıllık dönem içinde Celal Bayar ile çok iyi arkadaş olmuşlardı. Gitti, sonra Papa oldu. Güzel de Türkçe konuşuyordu.
Devletin başı olan Celal Bayar da Papa olmasından dolayı gitti, onu makamında tebrik etti. Ben de o zaman bunları Türkiye’de yazdım. Nitekim 27 Mayıs oldu. Celal Bayar idama mahkum edilmek üzereyken Papa bizzat müdahale etti. Dedi ki, “Celal Bayar’ı asamazsınız. Asarsanız bütün Katolik kilisesini karşınıza dikerim".
Burada bir noktaya geliyoruz. Fethullah Gülen cemaatinin ve oradaki cinlerin yapmayı düşündükleri şey bir mesaj vermek. İçeriye yönelik bir mesaj bu. Ve bu mesaja muhatap olan her kim ise, böyle küçük oyunları yemez. Onun için bıraksınlar, adam Müslümanlara hizmette olsun. Boyundan büyük işlere girilmemesinde fayda var.
Bir sivil olarak Papa ile görüşmesinden mutluluk duyulur. Türkiye için önemlidir bu. Ama bunun dışında “bu, asrın olayıydı”, “Time dergisinde Fethullah Gülen’i bir numara yapalım” gibi olmayacak şeylerle uğraşmayalım.
Sırası geldiği için söyleyeyim; son gelişmeler ışığında, Papa’ya tazimlerini sunup, ellerinden öpen ve “size Mekke’den daha yakınım” diyen Apo’yu ve AİHM kararını da bir kenara not edin.
Yarın bazı tahliller yapmanın uygun olacağı kanaatindeyim.

Bir Allah’ın sevgili kulu, öncelikle onun ben olmadıgımı ifade edeyim, kalktı ve üç CD’de bazı önemli, hatta çok çok önemli gelismeleri insanımızın fikir dünyasına sundu. Bu, hem kendisi, hem anne–babası cennetlik kisi, bu çalısmasında zerre bir iftira, yalan, karalama, belden asagı vurma gibi seviyesizlige tevessül etmeden hakikatleri, sadece hakikatleri anlattı. Hele de, ancak bir gayr–i Müslim’in yapsa yapsa yapabileceği densizlik ve dinsizlik örnegi sergileyip kimsenin aile hayatına, namusuna, iffetine dil uzatmadı. Böylesi bir serefsizligi bir gayr–i Müslim de yapamaz, yukarıdaki cümleyi düzelteyim.
Ülkede Hıristiyan yapılan gençlerin sayısı onbinlerle ifade edilirken, açılan kiliseler aynı rakamlara ulasırken ve dagıtılan incil sayısı milyonlarla ulasmısken (bu ara bana da geldi) sesi çıkmayıp, midesi bulanmayan bir kaç büyük islam alimi(!) ve mücahidi(!), bu; din açısından küfür, millî bütünlük açısından son derece tehlikeli gidisatı gündeme getiren CD’leri görünce kalbi daralmıs, midesi kabarmısmıs. Kalp ve mide ifsadı.
Söz konusu rahmet vesilesi üç CD elden ele, dilden dile ve gönülden gönüle dolasmaya baslayınca etekleri tutusanlar, adeta geçmisi inkar sadedinde bazı faaliyetlere kalkıstılar.
Oysa her iki halin arasından belki üç, belki bes, belki de daha fazla sene geçmisti. O süre zarfından degil de niye simdilerde bu göstermelik rucûa/dönüşe gerek görüldü?!
Rivayete göre 2 milyon küsür dagıtılan bir dergide Fethullah Gülen, Hz. Muhammed’e imanın niye sart oldugunu anlatıyor.
Biz, Gülen’in Hz. Muhammed’e imanın sart oldugunu söyledigi dönem aleyhinde bir kelime söylemedik ki. Ne zaman ki, Hz. Muhammed’e iman, bir iman sartı olmaktan çıkıp, bir kemal, bir nezaket, bir centilmenlik oldugu, “bu imana sahip olmayanlara –Allah’a ragmen– merhamet nazarıyla bakılmalı” dedi, iste o zaman biz de, diger yapılanlar ve denilenleri de göz önünde bulundurarak bunun büyük yanlıs oldugunu, islamî ölçülerde de karsılıgının küfür oldugunu söyledik.
sayet Gülen, mesela, bütün insanlıgı Hıristiyan yapmayı gaye edinen Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi’nin bir parçası oldugunu ilan etmemis olsaydı, ya da aynı manaya gelen diger etkinliklerde öncü rolünü üstlenmemis olsaydı, belki biz de bu konuyu, yani Hz. Muhammed’e iman konusunu görmemic olur, hatta –hasa– bazıları gibi hayra bile yorardık.
Bir baska misal vereyim. Bir dönem diyalog Hıristiyanlıktır diyen Prof. Dr. Suat Yıldırım islam tarihinde bir ilki yaptı ve Kur’an mealine incil’den referanslar koydu. Suat bey önsözünde bu çalısmayı kendisinden Fethullah Gülen istedigini yazıyor.
Hz. Ömer’in (ra) elinde incil’den pasajlar görünce yüzü hiddetinden kıpkırmızı kesilen Hz Muhammed, Suat beyin çalısmasını görse ne yapardı hiç düsündünüz mü?
Sayın Musti Islamacıoglu ile eski tüfek Islamacı militan Hüsnü Üzümpekmez’in bu meali görünce mideleri kalkar mı kalkmaz mı bilemem.
Bu gibi onlarca misal daha ilave etmek mümkün.
Eger Gülen, sol üç CD sonrası gerekli görülen bu son çalısmada Hz. Muhammed’e imanın sart oldugunu söylüyorsa, o zaman, Türkiye Katolik Cemaatleri Ruhani Reisler Kurulu Genel Sekreteri Georgi Marovistch yalan mı söylemis oluyor.
Sayın Marovistch’in DGM’de verdigi ifadenin anlamı su degil mi? Bizim için en ideal kisi Hz. Muhammed’e iman etmeyenlere rahmet nazarıyla bakan kisidir. Çünkü bizim sıkıntımız Muhammed’e iman edip etmemektedir. Bu sözü söyleyen insanı ben de Papa ile bulusturdum.
Vatikan’ın milyonlarca dolar harcayıp, on binlerce adamı görevlendirerek öncelikle islam aleminde yürüttügü faaliyetlerle Müslümanların gözünden Hz Muhammed’i küçük düsürmeye çalıstıgı bilinen bir gerçektir. Daha önceki yazılarımda bu konuda yürütülen “Milyonlar Muhammed’e karsı” faaliyetlerini ve bu faaliyetlere Vatikan’ın nasıl katkı sagladıgını yazmıs ve belgelemistim.
Marovistch söyle dedi:
“Gülen, ‘Kelime–i sahadeti esas alarak herkes etrafındaki insanlara bakıs açısını yeniden ayarlamalı. Hatta, Muhammed–ün Resulüllah demeyene bile merhametle bakmalı. Hadislerde anlatıldıgına göre Allah’ın engin rahmeti ahirette öyle tecelli edecektir ki, seytan bile acaba bundan ben de istifade edebilir miyim diye ümide kapılacaktır. Böyle bir rahmet karsısında cimrilik yapmak bize yakısmaz. Hem bize ne, mülk O’nun, kul O’nun’ seklindeki konusması bizi etkiledi. Müslümanları daha fazla sevmeye basladık.”
insan sormadan edemiyor.
simdilerde Hz. Muhammed askıyla yanıp tutustugunu söyleyen Gülen, Marovistch’i bu kadar etkileyen yukarıdaki sözü söyledi mi, söylemedi mi?
Söylemediyse Monsenyör yalan mı söylüyor?
Yalan söylemesine niye gerek olsun ki?
Gülen bu sözü söylemisse, hangi sebep ona bu sözü söyletti?
Basta da dedigim gibi Gülen’in bu sözü diger gelismelerle birlikte degerlendirilmeli.
Bu söz gibi aynı kapıya çıkan onlarca söz ve faaliyet dururken sadece bu söz üzerinden bir seyler üretmek gerçekleri yansıtmaz.
Çünkü deve misali, “dogru olan” bir yer yok ki.
Her taraf egri.
Ne mutlu kalbi duyarlı olanlara ve midesi ise dogru zamanda kabaranlara.

Müslüm Karabacak
19/20 MAYIS 2005

YENiMESAJ GAZETESi
www.yeninesaj.com.tr
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
reisim25
Özel Üye
Özel Üye



Kayıt: Mar 25, 2005
İletiler: 779
Şehir: TR

İletiTarih: Cmt May 21, 2005 8:29 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

"MAHÇUPYAN Mahcup Etti!..
Seyfullah HIZARCI
Geçen hafta Perşembe gecesi Atv kanalı başında yüreğim param parça oldu. Zaman gazetesinin büyük bir hoşgörü ile kucak açtığı Etyen Mahçupyan ben ve benim gibi demokratiklik ölçüsünde takdirini kazanmış olanları hayal kırıklığına uğrattı. İzleyenlerin büyük bir bölümü gördüklerinden ve duyduklarından şaşkına dönmüştür.Zaman ve okurlarını tanımış olmasam belki gazete hakkında kötü düşüneceğim.
Etyen Mahcupyan beyefendi bir zaman okuru olarak üstü kapalı Türkiye Cumhuriyetini ve de Türkleri soy kırımcı olarak itham etmenizi esefle kınıyorum. Size yakışan teneffüs ettiğiniz bu ülkenin havasını bozmamaktı. Sizin yanınızda yer alan yazar Hrant Dink 'in Türk düşmanlığı Müslüman Mahallesinde Salyangoz satıcısı gibiydi !
Bunun yanında Türk ve Türkiye Cumhuriyetinin haklılığını savunan Hikmet Özdemir beyefendinin beyefendiliği, bilge kişiliği mantıklı ve tutarlı davranışı hasseten şahsımın gururunu ve Türklüğünü şahlandırdı.
İçimde daima geçmişi unutup Ermeni Cemaati ile barışık yaşaya bileceğimizi umuyordum. Atalarımın mirasçısı olarak onları affetmeyi ve de Milletime uygulamış oldukları katliamları unutmak istiyordum.Anlıyorum ki bunlardan dost olmazmış!
Köşe yazılarına, açık oturumlarına, panellerine önem verdiğimiz Etyenler böyle yaparsa başkaları her halde bizleri bir avuç suda boğar.
Etyen MAHÇUPYAN hızını alamamış ki ertesi gün tartışmayı zaman Gazetesindeki köşesine "Bir Siyaset Meydanı Hikâyesi" başlığıyla taşımıştı.Bu yazısında Hikmet Özdemir'in sunduğu begeleri içi boş kâğıt dolu dosya olarak nitelendirmiş… Kars'da, Erzurum'da, Ağrı'da , Van'da, Elazığ'da, ülkenin çeşitli yerlerinde alçakça katledilen Türk halkını yok ve yalan saymış."

ÜSTTEKİ MAKALE ERZURUM PALANDÖKEN GAZETESİNDEN ALINTIDIR.

Dedelerimi, ninelerimi katledenlere, pkk gibi şerefsiz ve kanlı eşkıya sürüsünü besleyen ermenileri gazetesinde yazar yapan, bu kadar yüz veren ve ermeni meselesini yok gören zaman gazetesi ve ekibine teessür ve teessüflerimi bildiririm.
Onu savunanlara da (Fetullah ve cemaatini) izan ve idrak, insaf temenni
ederim.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
gazibaba
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Sep 28, 2004
İletiler: 151
Şehir: türkiye

İletiTarih: Cmt May 21, 2005 2:09 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Fetullah efendinin şu anki yaptıkları Osmanlının hicaz bölgesini kaybetmesine neden olan kişilere bire bir uymaktadır

Kim ne derse desin, kim nasıl düşünürse düşünsün. Şurası inkarı gayr–i kabil bir hakikattir ki, Türkiye Osmanlı’nın son dönemlerde yaşadığı kaderi yaşıyor. Dış dünyada kararlaştırdıkları kararları, iç bünyede yetiştirdikleri “adamlarına” bir bir uygulatıyorlar.
Osmanlı’nın son dönemlerinde Hicaz Bölgesi, İngilizler için nihai hedefti. O bölgeyi kendi tasarruflarına almak için siyasi sahada Hüseyin b. Ali’yi yetiştirenler, dini sahada da Muhammed b. Abdulvahab’ı yetiştirdiler.
Alın bu iki sahayı ve bugüne uyarlayın. Ve tabii ki alın bu iki şahsiyeti ve bugünkü selefleriyle kıyaslayın.
Kıyaslayın ve bakın bakalım zerre bir fark var mı?
Bir fark var.
O da şudur: Osmanlı’nın son dönemlerinde bu senaryoyu yazıp figüranlarına sahneletenler dünün batmayan güneşi(!) İngilizlerdi. Figüran diyorum çünkü gayesine varan İngiliz, bu kişilere posa muamelesi yaptı ve onları ortadan kaldırdı. Bugün ise bu senaryoyu yazıp seçtiği figüranlarına oynatan bugünün “batmayan güneşi(!)” ABD’dir.
Bunun dışında dünün bugünden hiçbir farkı yoktur. Osmanlı’nın son dönemleri –inşallah olmaz ama– Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu getirmeye yönelik bugünün halinden hiç ama hiç farklı değildir.
Şurası unutulmamalıdır ki, “devlet olmuş” devletler için yüz yıl çok kısa bir zamandır. Onlar hesaplarını çok uzun vadeli yaparlar. Devlet olamamışlar için hayat eyyamcılıktan ibarettir. Şunu da unutmayalım ki, Hicaz Bölgesi’nin bizden koparılmasının üzerinden yüz yıl geçmiştir ve bu da bir insanın ömrü kadardır.
Bir aksama olmazsa –inşallah– Haziran’ın ilk haftasında siz değerli okuyucularla buluşacak olan muhterem Prof. Dr. Haydar Baş hocamın “Haftanın Sohbeti” serisinin üçüncü kitabı “NİÇİN TÜRKİYE?” isimli eserde bu konuları çok daha geniş ve çok daha müdellel okuyacaksınız.
İşte o kitaptan bazı bölümler.
“Asya’da da, Hicaz bölgesinde önlerine çıkan Osmanlı’dır. Osmanlı’yı o bölgeden, tarih sahnesinden silebilmek için çok ciddi bir faaliyet programı icra etmişlerdir. İngilizlerin bu konuda çok enteresan sözleri vardır. ‘Eğer biz ayakta kalmayı düşünüyorsak bu insanları kendi menfaatlerimiz istikametinde değerlendirmemiz lazımdır’ diyorlar. Kısaca ‘bunları köle yapmamız lazım’ diyorlar. ‘Aksi taktirde bu kadar zemin üzerinde bizim İngilizler olarak çok rahat yaşmamız mümkün değildir’ diyorlar. Bunun için de İngilizler, Osmanlı İslam dünyasına binlerce misyoner gönderiyorlar. Bu misyonerler Osmanlıların gerek medreselerinde, gerek dergâhlarında, tekkelerinde, eğitim merkezlerinde dinî bilgi alarak yetiştiriliyorlar. Ve bunlar bugünkü Anadolu dediğimiz merkezde de vazife yapıyorlar. Hicaz Bölgesi’nde, Ortadoğu’da da vazife yapıyorlar. (Bu noktaya hasseden dikkat M.K.) Özellikle Ortadoğu’daki Müslümanları birbirine düşürebilmek için aradaki nifak tohumlarını ekme hususunda çok ciddi gayret sarfediyorlar. Hatta Şerif Hüseyin bin Ali’yi orada özel olarak yetiştiriyorlar. Eğer Şerif Hüseyin bin Ali, Hicaz bölgesinde muvaffak olursa, sonra Osmanlı’dan aldığımız hilafeti tekrar geri alabilir ve biri gider öteki başımıza bela olur gerekçesiyle Suudileri yeni bir mezheple beraber Ehl–i Sünnet akaidine karşı devreye sokuyorlar. Şerif Hüseyin bin Ali’nin Hicaz Bölgesi’nde yaptığı ifsaddan, daha doğrusu İngilizlerle birlik olup Osmanlı’yı o bölgeden çıkarmasından sonra karşısına Suudiler çıkıyor. Bir mücadele ile Şerif Hüseyin bin Ali ölüme mahkum oluyor. O bölgede fevkalade bir medeniyet, tasarruf, birlik maalesef Osmanlı’nın elinden çıkmış oluyor. Bütün bunların olabilmesi için de İngiliz Sömürgecilik Bakanlığı’nın önceden aldığı birtakım kararlar var. Hampher, İslam dünyasına geldiği zaman bu kararları icra–i faaliyete başlıyor. Dilerseniz bunlardan birkaç tanesini maksadın anlaşılması için okuyalım.
Bakınız ne diyor: ‘İngiliz Sömürgecilik Bakanlığı’nın kararları’
1–Sünni ve Şii Müslümanlar arasında birbirine karşı kötümserlik ve suizan duyguları icad ederek, mezhepleri, ihtilafları körüklemek.
2–Müslümanların cehalet ve bilgisizliğini sağlamak, her türlü eğitim ve öğretim merkezlerinin kurulmasını önlemek.
3–Tembelliği teşvik etmek, çalışkanlığa mani olmak.
4–Ölümden sonraki hayatı anlatarak cennetten rengarenk misallerle insanları dünyadan kesmek.
5–Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir gibi hadislerden yararlanarak zorba, zalim ve kendini düşünen padişah ve hükümdarların hakkaniyetini ispat etmek veya Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Emevi, Abbasi halifelerinin hükümdarlığı zorla ele geçirdiklerini gündemde tutmak. 6–Seyahat özgürlüğü ortadan kaldırılmalı, şehir merkezlerinde ve köylerde fitne arttırılmalıdır.
7–Müslümanlar arasında ırkçı ve milliyetçi duyguları kamçılayarak eski kültür, dil ve tarihe sıkı sıkıya bağlı olan düşüncelerini ortadan kaldırmak. Mesela Mısır’da Firavunluğu gündeme getirmek, İran’da Zerdüştlüğü canlandırmak, Mezopotamya bölgesinde putperestliği yeniden gündem etmek.
8–İçki, kumar, fesad ve fuhuşu yaymak. Domuz etini teşvik etmek. Bir başka yerde de şunu diyor: “Biz İspanya’daki İslam devletini fuhuş ve şarapla geri aldık.”
9–Din alimleri ile halk arasındaki karşılıklı saygı ve dostluk ilişkilerini bozmak, din alimlerine iftira etmek, din alimleri arasına Sömürgeler Bakanlığı memurlarını din alimi kisvesi altında yerleştirmek.
İngiliz, misyoner ajanını din alimi kisvesi altında Müslümanların arasına yerleştiriyor.
10–Müslümanları şuna inandırmak gerekir ki; Peygamberin dinden maksadı yalnız İslam dini değildir. Yahudi, Hıristiyan ve diğer dinlerin takipçileri de Müslüman’dır. Yani, Hıristiyanlar ve Yahudiler de Müslüman’dır. Niye bunlara kafir diyorsunuz? (Bugüne dikkat. M.K.)
11–(Burası da çok enteresan) Diğer önemli bir husus da kilise yapılması için zemin oluşturmak.
12–Kur’an’dan, hadisten ve İslam tarihinden örnekler göstererek Müslümanlara Ehl–i Kitabın ibadet yerlerine saygı gösterilmesi gerektiğini anlatmak.
13–Baba evlat ilişkilerini sömürü kültürünün etkisinde kalacak şekilde düzenleyerek artık büyüklerin nasihatlerinin dinlenmeyeceği derecede bozmaya çalışmak.
14–İmamlara ve cemaatlere yönelik çeşitli ithamlarda bulunarak cemaat namazlarının ortadan kalkmasına çalışmak.
15–Müslümanları ibadetlerinden alıkoymak. Dinî konularda devamlı surette fitne çıkarmak, şüphe uyandırmak.
...Ve diğer maddeler.”
Son bir not; mukayese yapabilmek, Allah’ın kullarına akıl kadar büyük bir ikramıdır.



Müslim KARABACAK
21 05 2005
YENİ MESAJ gazetesi
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Hakan_Kurt
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 46

İletiTarih: Pzr Tem 03, 2005 7:03 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kuran-ı Kerim açısından "Dinler arası Diyalog"


Dinlerarası diyalog görüşmelerini “yıllarca İslâm’a, Kur’ân’a başkaldırmış, düşmanlık etmiş insanlarla dostluk kurma” diye tenkit edenler olabilir.

Halbuki dinlerarası diyalog görüşmeleri, İslâmî bir düşünce ve bu düşüncenin hayata yansımasından ibarettir. Allah Resûlü (sas) , yıllarca kendisine her türlü işkenceyi yapan Ebu Cehil’i ve onun gibi nicelerini karşısına alıp muhatap olarak kabul etmiştir. O halde çeşitli vesilelerle görüşülüp konuşulan değişik dinlerden bu insanlar -kaldı ki çokları inancını izhar ediyorlar- yüzünden, İslâmî nasslarla te’lif edilemeyecek tenkitler yapmanın hiçbir manası yoktur. Böyle bir tavır aslında, İslâm’ı tam anlamıyla özümseyememenin bir ifadesidir.

Diyalog ve hoşgörü açısından Kur’ân ve Sünnet’e bakınca, konuyla alâkalı birçok ayet ve hadis bulmak mümkündür. Kur’ân ve Sünnet-i sahîha’da bazı hususî haller müstesnâ, hep müsamahayı görürüz. Bir insan kendini az zorlayarak ve biraz dikkatlice Kur’ân’ın ayetlerine göz gezdirebilse, müsamaha, af, diyalog ve herkese bağrını açma ile alâkalı konuya esas teşkil edebilecek onlarca ayet bulabilir. İşte bu husus, İslâm dininin herkesi kucaklayıcı bir yanını, yani onun evrenselliğini göstermektedir. İslâmî müsamahanın çerçevesi ehl-i kitaba, hatta bir manada kim olursa olsun bütün dünya insanlarına kadar uzanmaktadır.

Ne Kur’ân, ne de Sünnet’te, sevgiye, hoşgörüye ve herkesle konuşup görüşme, duygu ve düşünceleri ifade etme manasında diyaloğa zıt ve onları yasaklayıcı bir hüküm, bir tavır vardır. Zaten herkesin iyiliğini isteyen ve istisnasız herkesi kurtuluşa çağıran bir dinin başka türlü olması da düşünülemez.

Alıntı:

Kur’ân-ı Kerim, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz’e (sas) evrensel risâlet vazifesini yerine getirirken, daima hoşgörü ve diyaloğu esas almasını emretmenin yanı sıra, şu ayet-i kerime ile de Ehl-i Kitap’la hangi ortak paydada buluşulması gerektiğine işarette bulunur: 1.”De ki: “Ey ehl-i kitap, sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye gelin: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; Allah’ı bırakıp da, kimimiz kimimizi rabler de edinmesin.” (Âl-i İmrân, 64)



İşte bu ayet, Ehl-i Kitab’a güler bir yüz ve tatlı bir dille yaklaşıp, “gelin” diyor. Bu “gelin” deyişte, “sizi çağırdığım, davet ettiğim şeyler, sizin bilmediğiniz şeyler değil; tam tersine, bildiğiniz, ünsiyet ettiğiniz ve bizden çok önce karşılaşıp da, şimdi unutmuş olabileceğiniz veya yanlış hatırladığınız şeyler türündendir.” diyor ki, bu da Kur’ân’ın, ehl-i kitapla aramıza bir köprü kurarak onları gayet yumuşak bir şekilde, sıcak baktıkları bir noktadan yakalamasıdır. Bu husus, İslâm’ın tebliğinde ve muhataplara yaklaşmada çok önemlidir. Biz buna, şimdilerin tabiriyle “diyalog” da diyebiliriz. Evet, Kur’ân’ın ehl-i kitabı çağırdığı o me’luf nokta tek bir kelime ile hülasa edilecek kadar kısadır; zira Kur’ân onlardan sadece ve sadece bir tek şey istemektedir ki, o da şu görülen köprüden geçilip, şu kapıya ulaşılmasıdır; her şey bir yana sadece “sevâün” (sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye gelin) kelimesinde bile bu inceliği, bu yumuşaklığı ve arada kurulmaya çalışılan köprüyü görmek mümkündür.

Ehl-i kitapla diyaloğu emreden âyetler

Alıntı:

2. “Zulmedenleri hariç, ehl-i kitap ile en güzel olan şeklin dışında bir tarzda mücadele etmeyin ve onlara şöyle deyin: “Biz, hem bize indirilen kitaba, hem size indirilen kitaba iman ettik. Bizim İlah’ımız da sizin İlah’ınız da bir ve aynı İlah’tır ve biz O’na gönülden teslim olduk.” (Ankebut, 46)



Kur’ân, bu ayetiyle de bize, üslûpta takınacağımız tavrı ve sergilememiz gereken edebi gösteriyor. Ehl-i kitabın zâlim olmayan kesimiyle münasebetlerimizde, şiddetli davranma ve onların iflahını kesme düşüncesi İslâmî bir düşünce ve davranış değildir. Böyle bir düşünce ve davranış İslâmî olmaktan öte, İslâmî kaide ve prensiplere aykırı bir çarpıklık demektir.

Alıntı:

3. “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8)



Bu âyet, Müslümanlarla Mekke müşriklerinin ilişkilerinin son derece gergin olduğu sırada inmiştir. Buna rağmen inanmayanlara iyiliği, insaf ve adaleti emretmesi oldukça dikkate değerdir. “Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i İmrân, 19) ayetinin gösterdiği gibi; bütün Allah elçileri aynı dinin tebliğcileridir. Şu halde son Peygamber’den (sas) önceki Peygamberlerin tebliğlerine bağlı kaldıklarını söyleyenlerle diyalog daha kolay ve mümkün olur. Ancak; diyaloğa hazır olmayanlarla sürekli savaş edileceğine ilişkin bir emir de Kur’ân-ı Kerim’de yoktur. Tam aksine; Mümtehine Sûresi’ndeki 8’inci âyette, Müslümanlarla savaşmayan diğer din mensupları ile en üstün ahlâk ilkeleri çerçevesinde ilişki kurma tavsiyesi vardır.

‘Kâfirleri, Yahudi ve Hıristiyanları dost ve sırdaş edinmeyin’ âyetleri diyaloğa zıt mıdır? Müslümanların gayrimüslimleri, Yahudi ve Hıristiyanları dost ve sırdaş edinmemeleri konusu, Kur’ân-ı Kerim’de yer yer zikredilen ve üzerinde durulan bir husustur: “Müminler, müminleri bırakıp, kâfirleri velî edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah ile ilişiğini kesmiş olur. Ancak onlar tarafından gelebilecek bir tehlike olursa başka! ” (Âl-i İmrân, 28) , “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları velî edinmeyin! Onlar ancak birbirlerinin velîsidirler. Sizden kim onları velî edinirse o da onlardandır. Allah böylesi zalimleri doğru yola iletmez.” (Mâide, 51)

Alıntı:

“Ey iman edenler! Siz Müslümanlardan başkasını sırdaş edinmeyin...” (Âl-i İmrân, 118)



İşte bu zikrettiğimiz âyetler ve daha başka ayetler, (Nisa, 139, 140,144; Mâide, 55-57; Mücâdile 22; Mümtehine 1-4, 9, 13) gayrimüslimlerin Müslümanlara ve İslâm’a karşı olan hilelerini tanıma hususunda gayet açık bir şekilde bilgi vererek, Müslümanların onları dost ve sırdaş edinmemeleri gerektiğini ortaya koymaktadır. Zîra Kur’ân’da sevgi ve dostluğun ancak; Allah, Resûlü ve müminler için beslenmesi istenmektedir. (Mâide, 55) Müslüman Allah için sever, Allah için buğzeder. Bu nedenle onun kâfirlerle dostluk ve yakınlık kurması, onlara itimat ederek hakîki bir ahbap gibi sıkı-fıkı ilişkilerde bulunması, kalbî bir muhabbet besleyerek önemli işlerinde onlarla istişare etmesi ve sırlarını paylaşması yasaklanmıştır. Çünkü, Allah’ın kitabına davet edildikleri halde ilâhî hükümlere sırt çeviren Allah düşmanlarına dostluk ile Allah’a îman gerçeği aynı kalpte buluşamaz. Onun içindir ki müminler bundan ciddî bir biçimde sakındırılmış, Allah’ın kitabını kabul etmeyenlerle sıkı bir dostluk kurmanın kişiyi, İslâm dairesinden çıkma gibi bir tehlikeyle karşı karşıya getireceği belirtilmiştir. Şimdi, bâzılarını zikrettiğimiz bu ve benzeri âyetlerin, dinlerarası diyalog görüşmelerine zıt olup olmadığı konusuna kısaca temas edelim: Kur’an-ı Kerim’deki âyetler, Kur’ân bütünlüğü içinde, âyetin öncesine ve sonrasına dikkat ederek, nüzul sebepleri ve ortamı göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Yoksa, cımbızla çeker gibi bir âyeti tek başına alıp değerlendirme yapmak veya hüküm vermek doğru değildir. Gayrimüslimlerin dost edinilmemesi ile ilgili ayetler de aynı metotla ele alındığında; dini alay konusu edinen, Müslümanlar aleyhinde oluşum ve faaliyetlerde bulunan, din konusunda Müslümanlarla savaşıp onları yurtlarından çıkaran kimselerin dost edinilmesinin yasaklandığı görülecektir. Yoksa, din konusunda düşmanca tavır sergilemedikleri ve Müslümanları yurtlarından zorla çıkarmadıkları müddetçe gayrimüslimlerle iyi geçinilmesi, onlara iyilik yapılması ve adil davranılması öngörüldüğü anlaşılmaktadır (bkz. Maide 57; Mümtehine 8) . Ehl-i kitabın yemeklerinin yenilmesinin ve kadınlarıyla evlenilmesinin helal olduğunu belirten âyetler de bunu göstermektedir. (bkz. Maide 5)

İttifak başka, veli edinmek başka...

“Müminler, müminleri bırakıp, kâfirleri velî edinmesinler…” Âl-i İmrân 28’inci âyetin, Müslümanların o zamanki stratejik durumlarıyla yakın ilişkisi vardır. Müslümanlar o zaman, gayrimüslimlerle, özellikle Kureyş müşrikleriyle savaş halinde idiler. İslam’ın karşısında bir tutum alan Yahudiler de İslâm’ın yıkılması için fırsat kolluyordu. Bundan dolayı kuvvetli durumda bulunduklarını hissettikleri zaman Peygamber Efendimiz (sas) ile yaptıkları antlaşmayı derhal bozup müşrikleri destekliyorlardı. Şimdi Müslümanların böyle kimselerle sıkı fıkı dost olmaları, askerî sırların bunların eline geçmesine sebep olurdu. İşte böyle aleyhlerine bir sonuç doğuracak durumlarda inkarcılar toplumu ile dost olmaları yasaklanmıştır.

Allah Resûlü (sas) , Mekkeli müşriklerle Hudeybiye barış antlaşması yaptığı gibi, Medine’ye geldiklerinde Yahudilerle de “Medine Vesikası” diye tarihe geçen yazılı bir antlaşma yapmıştır. Peygamber Efendimiz’in (sas) bu antlaşmalarından ve âyetlerin rûhundan anlıyoruz ki, Müslüman yöneticiler, Müslüman olmayan toplumlarla iyi ilişkiler kurabilirler.

Şunu da iyi bilmek lâzımdır ki ittifaklar, karşılıklı menfaatlere dayanır. Tefsirini yapmakta olduğumuz âyet “kâfirlerle antlaşma yapmayın” demiyor, “Müslümanları bırakıp onları dost tutmayın.” diyor. Zira antlaşma yapıp iyi geçinmek başka şey, dost tutmak başka şeydir. Mâide 51. “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları velî edinmeyin! ..” âyeti ise, Müslümanlara karşı savaşan Yahudi ve Hıristiyanları dost tutmamayı, onları velî yapmamayı emrediyor. Bu emir, Müslümanların, kendileriyle savaşmayan gayrimüslimlerle, müşriklere karşı ittifak yapmalarına engel değildir. Çünkü ittifak başka, velî edinmek başkadır.

Âyetlerdeki velî kelimesi: Hâmi, koruyucu, dost, yönetici, bir kimsenin işlerini deruhte eden, destekleyip yardım eden anlamlarına gelir. Öyleyse âyette yasaklanan dostluk, kâfirlere gönülden bağlanmak, müminleri bırakıp onlara sevgi beslemektir. Bu, Müslüman yöneticilerin, diğer Müslümanların aleyhine olmamak şartıyla, meşrû maksatlarda işbirliği yapmalarına mani değildir. Aynı şekilde diyalog görüşmelerine de engel değildir. Maalesef son zamanlarda İslâm’a karşı tertiplere girişmek isteyenler; İslâm’ın sürekli savaş dini olduğunu ileri sürerken, Kur’ân-ı Kerim’in, yukarıdaki âyetlere dayanarak “Hıristiyan ve Museviler ile dostluğu yasakladığını” ileri sürmektedirler. Oysa sözü edilen âyetlerde yasaklanmış olan ne “diyalog”, ne de günlük dildeki anlamı ile “dostluk”tur.

Dinlerarası diyalog görüşmelerini “yıllarca İslâm’a, Kur’ân’a başkaldırmış, düşmanlık etmiş insanlarla dostluk kurma” diye tenkit edenler olabilir. Halbuki dinlerarası diyalog görüşmeleri, İslâmî bir düşünce ve bu düşüncenin hayata yansımasından ibarettir. Allah Resûlü (sas) , yıllarca kendisine her türlü işkenceyi yapan Ebu Cehil’i ve onun gibi nicelerini karşısına alıp muhatap olarak kabul etmiştir. O halde çeşitli vesilelerle görüşülüp konuşulan değişik dinlerden bu insanlar -kaldı ki çokları inancını izhar ediyorlar- yüzünden, İslâmî nasslarla te’lif edilemeyecek tenkitler yapmanın hiçbir manası yoktur. Böyle bir tavır aslında, İslâm’ı tam anlamıyla özümseyememenin bir ifadesidir. “Allah sadece, dininizden ötürü sizinle savaşan, sizi yerinizden yurdunuzdan kovan ve kovulmanıza destek veren kâfirleri dost edinmenizi men eder. Her kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Mümtehine, 9) ayetine göre kâfirlerle ilişkileri kesmek, her türlü alâkayı kesmek anlamına gelmez. Bu âyete göre gayrimüslimlerle ilişki kesmenin sebebi, onların kâfir olmaları değil, müminlere zulüm ve işkence uygulamalarıdır. Öyleyse Müslümanlara düşmanlık etmeyen gayrimüslimlere iyi davranmak gerekir. Müslümanlara düşmanlık yapmayan, inançlarına saygılı olan gayrimüslimlere karşı, onlara iyilik yapılmasa bile en azından düşmanlık yapmamak ve adaletli davranmak adaletin gereğidir. Fakat Müslümanlara karşı düşmanlıklarını sürdürenlerle, düşmanlığa son verenleri aynı kefeye koymak da adaletsizliktir.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Hakan_Kurt
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 46

İletiTarih: Pzr Tem 03, 2005 7:06 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Vatikan Türkiye Temsilcisi Georges Marovitch'in Fethullah Gülen Hakkındaki Görüşleri

30.01.2003, Samanyolu TV


http://tr.fgulen.com/a.page/multimedya/televizyon.haberleri/a11281.html
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Pzr Tem 03, 2005 9:10 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bize Vatikan temsilcisinin görüşleri lazım değil kardeşim.Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.Biz neler yaptığını görüyoruz hocanın.Boşuna kendini üzme.İcraatlarınız,kiminle anlaştıklarınız ortada.Bırakın siz bunları da gelin bu ülkeyi,bayrağımızı,namusumuzu birlikte savunalım.Hocanla birlikte ayağın kayıyor farkında değilsin.Bizi bölmek isteyen ülkede, bir eli yağda bir eli balda yaşıyor hocan.Gel hocana değil,büyük milletimize hizmet et.Bunun ecri çok büyüktür.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Pzr Tem 03, 2005 9:48 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Yahu yetkili abi ve kardeşlerim, Allah aşkına Şu F.gülen reklamcısının üyeliğine son verin.Bu adamın derdi fikir paylaşmak falan değil.Düpedüz reklam yapmak...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Hakan_Kurt
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 46

İletiTarih: Pts Tem 04, 2005 1:51 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sayın drmfk

Burada açılan konuya cevap yazıyorum. Konu dışında bir şey yazmıyorum. Yorumlarınıza cevaplar yazıyorum. Reklam olarak düşündüğünüz bir yorumum varsa belirtin kaldırayım.

Ama bir konu var ve bu konuda karşı tarafında fikir ve görüşleri bilinmezse o konu sağlıklı anlaşılmaz. Ben her tür tartışmaya açığım. Bilgim dahilinde cevap vermeye çalışırım. Teşekürler.

kadir21 bey,

ben fg için değil dinim ve milletim için yaşıyorum. Bu konuda faydalı olduğunu düşündüğüm her faaliyetide desteklerim. Ben burada bazı mahfillerin çarpıtmasıyla çok yanlış yönlere çekilebilecek bir konuda bildiklerimi yazmak istedim o kadar. Mutlak doğruyu Allah bilir. Ama bu doğruyu bulma kriterlerinin en başında kuran ve sünnet gelir. Allah milletimizi Ülkemizi art niyetlilerden korusun... 10 asır dinimizin bayraktarı öncü gücü savunucusu olan milletimizi yüceltsin.
Teşekkürler...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Pts Tem 04, 2005 9:10 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ben fg için değil dinim ve milletim için yaşıyorum diyen arkadaş;
Sen ne için yaşadığını ya bilmiyorsun yada biliyorsunda bizi uyutabileceğini sanıyorsun!!
Ne zamandan beri milleti için yaşayanlar bir nevi ingiliz dünya sömürüsünün bir parçası olarak yabancı dille eğitim veren kurumların açılmasına ön ayak olan bir insan için hüsn-ü zan eder olmuştur.Ne zamandan beri biz Orta Asyada Türk Milletine hizmet etmek için çalışıyoruz diyerek Milletin teveccühünü açıkça gasp edip, komunizm illetinden daha yeni kurtulmuş olan soydaşlarımıza da zehirli ok olarak nitelenebilecek olan ingilizce eğitim veren kurumları yerleştirmeye başlayanları ve bunu kısmen başaranları övmek Milleti düşünmek olmuştur.
Necip Milletin gaflet içindeki evladlarını kullanmak yetmiyormuş gibi,uyumayan ve uyutulamayacak olan Ülkücü Hareketin içinede diyalog fitnesini sokma gayreti içerisine girmek
tasvip görebilecek mi sanıyorsun!!!
Ayrıca biz karşı tarafın fikirlerini yeterince biliyoruz(sizin bilmediğiniz kadar)Ancak katılmıyoruz ve de katılmayacağız bilesin.
Verdiği vaazlarda dahi Suud Vehhabilerin metodlarını benimseyen, bir nevi motivasyon kurgusuyla konuşmalar yapan, bu güne kadar Resulullahın tebliğ ve irşad metodunu hiçe sayar vaziyette din anlatan(ki nakli esas alan ilim anlayışı yerine tamamen mutezile yöntemleri vede felsefeci takılan), fg ancak ve ancak milletin temiz akaidi olan Ehl-i Sünnet çizgisi dışında adını selefilik olarak tanımlayan bir harekete hizmet etmektedir.Bu ise Necip Milletin buhranlara sürüklenebilmesi için yeterli birnedendir.
Allah aşkına biraz düşünün.daha önce ki yazılarımda da ifade ettiğim gibi Ehli kitapla amentüde ittifakımız var diyecek cüreti gösteren bir düşüncenin Kuran ve Sünnet ışığında doğruyu bulabilmesi mümkünmüdür.Buna inanıyor musunuz sahiden. UYANIN!!!
Milleti düşünmek manda zihniyetine hizmet ise daha önce bu şekilde düşünenler hakkında tarih gerekli hükmü vermiştir
Allah eğer ki niyetleri temiz ise doğruyu bulmalarına yardım etsin yok eğer ard niyet taşıyorlarsa Kahr ismiyle kahretsi.
vesselam...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Hakan_Kurt
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 46

İletiTarih: Sal Tem 05, 2005 12:11 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sayın drmfk,

Sanırım Yurt dışında açılan türk okulları hakkında eksik bilgilere sahipsin. Sadece Türk Cumhuriyetlerinde değil hangi ülkede olursa olsun bu okulalrda Türkçe öğretiliyor.

Aşağıdaki okulların sitelerine bakarsan bu okulların Türkçe eğitim verdiği açıkça yazmaktadır.
Türkmen Türk Liseleri : http://www.ttm.online.tm/
Azerbaycan - Türkiye Özel Liseleri :http://www.cag.edu.az/okullar/okullaraz.htm
Kazak - Türk Liseleri: http://katev.org/
Kırgız –Türk Eğitim Kurumları: http://www.geocities.com/kadamcay/sebat/sebana.htm

Kazak - Türk Liseleri Türkçe Zümresi: http://katev.org/turkce/ sayfasına bakılacak olursa bu konuda çok ciddi zümre ve kitap çalışmalarının yapıldığı da görülecektir.

Daha önceki yorumlarımda üçüncüsü bir hafta önce yapılan Türkçe konuşma yarışmasının görüntülerinin linklerini göndermiştim.


Burada reklam yapıyor eleştirilerine muhatap olmamak için bunları tekrar yazmıyorum. Profilimden önceki yorumlarıma bakarsan görebilirsin.

Bende arnavutluk ve azerbeycana gittim burada öğrencileri kendi gözlerimle gördüm. Üniversite yıllarımda bu okullardan mezun olmuş TÖMER in türkçe kursunu hiç almadan üniversitede okumaya başlayan bir çok öğrenciyi tanıyorum.

Amentüde ittifakımız var sözü Ahmet Şahin hocanın maksadını aşan bir sözüdür. Ben çok yanlış manalara çekilebilecek bu cümleye katılmıyorum Kendiside bir çok tv programında bunu açıkladı.

Son olarak duanıza katılıyor. Allah kimin niyeti temiz ise doğruyu bulmalarına yardım etsin ve yolundan ayırmasın yok eğer ard niyet taşıyorlarsa Kahr ismiyle kahretsin.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Sal Tem 05, 2005 12:58 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Hakan_Kurt
Şimdi sana seni pekte memnun etmeyecek bir kaç şey söyleyince beni daha iyi anlayacaksın
1-Ben sizin o muhterem hocanızın açtığı bir liseden mezunum.Ne olup olmadıklarını çok iyi biliriz yutturamazsınız.
2-Aleni olarak Türk Milliyetçilerine saldırıldığını ve yıpratılmaya çalışıldığını görmüş canlı bir şahidim
3-Kardeş okul ilan edilen okullarda yapılan eğitimin ingilizce olduğunu bizzatihi o okulların talebelerinde görmüş birisiyim(Ancak o okullarda Türkçenin hiç öğretilmediği gibi bir iddiam olmadı)
Verdiğiniz linkten aynet aktarıyorum(ttm.online.tm/):
Okulunu bitiren öğrencilerimiz derslerini ingiilizce gördükleri için yabancı ülke üniversitelerini de kazanma imkanına sahiptirler.Yani verilen eğitim yabancı dille bilmem anlatabildim mi?

4-F.Gülen Küresel Barışa Doğru eseri sayfa 131 deki satırları okursanız A.şahin denen densizin yaptığı haddini aşmanın aynısının orada olduğunu da göreceksiniz
5-Papa'ya yazılan mektubunda (10 Şubat 1998) daha öncede defaatle ifade ettiğim gibi papalık misyonunun bir parçası olduğunu ifade etmesi başka kanıt aramaya gerek duydurmayacak kadar açık bir kanıttır
6-Yine zaman gazetesi 15 Nisan 2000 tarihli nüshayı incelerseniz:
Gözleri dolu bir biçimde bu anı beklediğini belirten Meryem ise Lester'in geçen yıl bir ay oruç tuttuğunu, Ramazan boyunca beş vakit namaz kıldığını, birlikte Hıristiyan bayramlarını da kutladıklarını; fakat İslami usullerle nikah kıymayı hep arzuladıklarını vurguladı. Üç dinin duaları ile salavatlar eşliğinde gerçekleşen nikah merasimi, katılımcıları derin ve anlamlı düşüncelere sevk etti.
Diyaloğun bir başka göstergesi ise Lester ile Meryem'in nikahlarıydı; haham, papaz ve müftünün huzurunda kelime-i şehadet getiren Lester kendisini, 'hem Hıristiyan, hem de Müslüman' ilan etti.
Bunlar aldığımibarelerin sadece birkaçı...Şimdi soruyorum Ehl-i Sünnet Akaidine göre bir müslüman hanım bir gayri müslimle bırak evlenmeyi evlenmeye niyet dahi etse kafir olur mu olmaz mı?Cevabı sizlerde benim gbib açık ve net olarak biliyorsunuz ki evet.
O halde bunu hoş gören fg cemaati ve başları olan fg küfre düşmüşmüdür düşmemiş midir?
7-Yine aynı şekilde '80 öncesi fg bir vaazında vehhabileri hoş görün onlarda islamın içinden demişmidir dememişmidir?Resulullah Efendimizin mubarek kabrini ziyaret etmeyi dahi yasaklamaya çalışan Kabri Şerife yaklaşan temiz müslümanları haci şirk diyerek jopla uzaklaştırmaya çalışan bir zümreyi, Hz.Hatice Validemizin Cennet-ül Baki kabristanında yatan Ashab-ı Kiram efendilerimizin mezar taşlarını dahi söken zihniyeti hoşgörenleri savunmak ne kadar imanidir soruyorum.
8-Allah-u Tealanın gökte oturduğunu söyleyen İ.Teymiyye için yetişmiş en büyük islam alimlerindendir diyen fg cehaletten mi yoksa küfr içinde olsunda kim olursa olsun hoşgör zihniyetinin bir ürünü olarak mı bu şekilde hareket etmektedir.Küfrü hoş görmenin Ehl-i Sünnet akaidinde yeri nedir anlatırsanız sevinirim.Zira ben söylersem kalbiniz kırılacak.
devamı gelecek....
Vesselam
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
yunusatmaca
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 24

İletiTarih: Sal Tem 05, 2005 6:35 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Arkadaşlar yakında sizlere IMAMI RABBANIN ESERİ OLAN MEKTUBATI RABBANIDEN FETULLAH GÜLENİN KONUMUNU ANLAYACAKSINIZ. GERÇİ SİTEDE FORM AÇMA YETKİM YOK AMA YAKINDA SİZE DUYURACAĞIM. SİZ KARŞILAŞTIRINIZ DİYECEĞİM.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Hakan_Kurt
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 46

İletiTarih: Sal Tem 05, 2005 7:46 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

drmfk bey

Ben kendi gözlerile gördüğümü söylüyorum. Bende arnavutluk ve azerbeycana gittim burada öğrencileri kendi gözlerimle gördüm. Üniversite yıllarımda bu okullardan mezun olmuş TÖMERin türkçe kursunu hiç almadan üniversitede okumaya başlayan bir çok öğrenciyi tanıyorum. Ben bunlar ile birlikte okudum. Bu kadar iftira etmeyin.

Bu okulların öğrencileri arasında her yıl güzel Türkçe konuşma yarışmaları yapılmaktadır.

İşte bu yıl 3 cüsü yapıldı işte yarışmadan görüntüler:

Türkçe Yarışması stv Haber:

http://www.ymcsl.com/turkce_yarismasi_1.wmv

http://www.ymcsl.com/turkce_yarismasi_2.wmv

http://www.ymcsl.com/OrhaKeskinDegerlendirme.wmv


Türkçe Yarışması özet görüntüler:

mms://usa.stv.com.tr/samanyolutv/turkceyarismasi/turkceyarismasi.wmv


Birazdan ortaasyada bazı ülkelerdeki okulların web sitelerini vereceğim. Mezunlar bölümlerine bakılacak olursa büyük çoğunluğunun Türkiyede okumayı tercih ettiği görülecektir.

http://www.botl.edu.az


TÜRKÇE EĞİTİM

Azerbaycan dilinde eyni qüvve ve eyni seviyyede keçirilmektedir. Son iller artýq bu fenlerin hamýsýný demek olar ki, Azerbaycanlý müelimlerimiz keçmektedir. Liseyimizin ilk qurulduðu illerde tarix, coðrafiya kimi fenleri tamamý ile Türkiyeli müellimler keçmekte idi. Ancak riyazi fenlerin çoxunu Türkiyenin Boðaziçi Orta doðu Teknik üniversiteti kimi universitetlerinden mezun olmuþ Türkiyeli müellimlerimiz keçmektedir. Liseyimizde tedris anlaþýlacaðý üzre; Azerbaycan türkçesi, Türkiye türkçesi, ingilis dili olmaq üzre 3 dilde verilmektedir.

http://www.botl.edu.az/tedris/tedris.htm#LÝSEYÝMÝZÝN%20STATUSU yukarıdaki yazı bu linkten alınmıştır.

Müasir dövrde Azerbaycan ve Türkiye arasında siyasi, iqtisadi, medeni, elmi ve diğer sahelerde sıx elaqeler mövcuddur. Buna göre de gelecekde mezunlarımızın her iki ölkede iş tapmaq perspektivini nezere alarsaq türk dilininin tedrisinin son derece ehemiyyet kesb etdiyi inkar olunmazdır.

http://www.qafqaz.edu.az/hazirliq/index.htm# yukarıdaki yazı bu linkten alınmıştır.

Giriş sınavında başarılı olan öğrenciler 7. sınıfta İngilizce, Türkçe ve Rus okullarından gelenler Kazakça’dan ilk iki dönemde hazırlık okurlar. Matematik, fen ve bilgisayar dersleri İnglizce; Kazakistan Tarihi, Kazakistan Coğrafyası, Hukuk, Ekonomi, Edep, Askerliğe Hazırlık, Müzik, Resim, Beden eğitimi dersleri Kazakça; Genel Tarih, Genel Coğrafya, İnsan ve Toplum dersleri de Türkçe olarak okutulur.

Kazak Türk Liseleri Türkçe Zümresi:

http://katev.org/turkce/ yukarıdaki yazı bu linkten alınmıştır.

Şimdi bu kadar görüntüler ve açıklamalar var iken sen hala eğitim ingilizcedir diyorsun. Sen bu okulları iyi tanıdığından eminmisin. Afrikada bile türkçe öğretilirken bu önyargı ve dışlama neden.


Alıntı:
Bunlar aldığım ibarelerin sadece birkaçı...Şimdi soruyorum Ehl-i Sünnet Akaidine göre bir müslüman hanım bir gayri müslimle bırak evlenmeyi evlenmeye niyet dahi etse kafir olur mu olmaz mı?Cevabı sizlerde benim gbib açık ve net olarak biliyorsunuz ki evet. O halde bunu hoş gören fg cemaati ve başları olan fg küfre düşmüşmüdür düşmemiş midir?


Bu marjinal bir gurubun iftirasından başka birşey değildir. Gerçekte o müslüman hanımla evlenen bey müslüman olmuştur. İşte nikahı kıyan imamın açıklamaları:

http://tr.fgulen.com/a.page/multimedya/kara.propaganda/a13119.html

Eğer gerçekten fg okullarından birinden mezun olduysanız tüm öğretmenlerin ehlisünnet inancına sahipolduğunu ve buna göre ibadet ettiklerini çok iyi bilirsin.

80 öncesi fg bir vaazında vehhabileri hoş görün dememiştir. Varsa ispatın koy ortaya öyle mişli ifadelerle bir sonuca ulaşamayız.

İbn-i Teymiyye fg nin kitaplarında bir yerde geçiyor. Oda burada:

http://tr.fgulen.com/a.page/eserleri/asrin.getirdigi.tereddutler/a612p2.html

burada geçen ifadeler ile sizin iddianız tamamen zıt.

Diyalog meselesini yukarıda ayet ve hadisler ile açıkladım. Bu meseleyi daha fazla uzatmamı istemiyorlar site adminleri. Bazı mahfillerin pompaladığı önyargı ve karalama kampanyaların etkisiyle müslüman kardeşlerin arasına kin ve suizan tohumları ekilmeye çalışılmaktadır. Oysa birisini kafirlikle veya mürtedlikle suçlamak büyük vebaldir. "Kim kardesine kafir derse, ikisinden biri mutlaka kafir olmustur. Eger itham edilen kafir degilse, küfür itham edene döner" [Buhari].
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Bu başlık kilitlenmiştir; cevap yazamaz, iletileri değiştiremezsiniz 1. sayfa (Toplam 7 sayfa)

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1