Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - DİNLER ARASI DİYALOGLA NE HEDEFLENMEKTE
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Bu başlık kilitlenmiştir; cevap yazamaz, iletileri değiştiremezsiniz 1. sayfa (Toplam 6 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Cum Haz 03, 2005 12:21 am    ileti konusu: DİNLER ARASI DİYALOGLA NE HEDEFLENMEKTE Alıntıyla Cevap Gönder

es-Selamü aleyküm
Bir teranedir gidiyor,diyalog diye,hoşgörü diye...
Necip Milletimizin belki zaaf sayılabilecek güzel hasleti merhametten faydalanılarak;yine Milletimizin özünü korumasının silahlarından olan Ehl-i Sünnet inancı zayıflatılmaya çalışılıyor.İtikadı saf ve temiz olan islamın bayraktarlığını yapmış Necip Milletimiz özünden inancından koparılmaya çalışılıyor,diyalog maskesi altında öncelikli olarak temiz ve pak olan inancımızın temel esasları tartışılır hale getiriliyor,kitaplı kafirler olan İsevi ve Yahudi Allah'a inanıyorlar ortak noktalarımız var denerek birlik sağlanmaya çalışılıyor(Ki herkes bilir ki müslümanın kardeşi ancak müslümandır.Allah indinde tek din İslamdır)Nihayi hedef olarak İslam dinini ortadan kaldırmak düşünülüyor bunun için de Dinin temiz ve pak,övülmüş Askeri Necip milletimiz diyalog denerek temel esaslar tartışılır hale getirilerek bertaraf edilmeye çalışılıyor.
Bunu görmekten aciz olanlarda bunların savunuculuğunu yapıyorlar.
Ey övülmüş Milletin necip evlatları sakın inancınzdan taviz vermeyiniz,Ehl-i Sünnet inancına sımsıkı sarılınız ki Mübarek ceddimiz gibi Resulün(Aleyhisselam) övgüsünden payımızı alabilelim.
Tüm Ülküdaşlarımı selamlıyorum.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
AltayDeniz
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: May 05, 2005
İletiler: 39

İletiTarih: Cum Haz 03, 2005 4:22 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sırtlarını petrole dayalı zenginliğe yaslayıp, içeride örtünen lakin dışarı çıktıklarında rezaletin her türlüsünü yaşayan ve fakirlik içindeki müslüman kardeşlerine yardım etmeyip yalnız amerikan çıkarlarına hizmet edenler kardeşlik nedir bilmezler.

Bunlar, A.B.D. ve Papalık tarafından öne sürülen ve bizden de malum şahısların bayrağını taşıdığı dinler arası diyalogu en başta destekleyenlerdir.

Amaçları fakr-ü zarüret içinde yaşayan ve bu yüzden tepki içinde olan müslümanların sindirilmesi ve pasifize edilmesidir. Bu sayede kendilerine yönelebilecek tepkileri de önleyebileceklerini hesaplamaktadırlar.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
gazibaba
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Sep 28, 2004
İletiler: 151
Şehir: türkiye

İletiTarih: Cum Haz 03, 2005 9:45 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

drmfk: Allah razı olsun iyi bir konu açmışsın. İşte bu konu hakkında ülkücü kardeşlerimiz fikir alışverişinde bulunsun.
Sistemli bir faaliyet olarak dinler arası diyalogun kaynağı Hıristiyan Katoliklerdir. Katolikler, 1962-1965 yılları arasında üç yıl devam eden II. Vatikan Konsülü’nde Hıristiyanlık dışındaki dinlerin mensuplarıyla diyaloga girilmesini kararlaştırmışlardır. Bu Konsülde, başta Yahudiler ve Müslümanlar olmak üzere Hindulardan, Budistlerden ve diğer dinlerin mensuplarından saygıyla bahsetmişler ve onların inançlarını Hıristiyanlık açısından övmüşlerdir. Ayrıca, diğer dinlere ve mensuplarına saygıyla yaklaşılması, onlarla diyaloga girilmesi konusunda Hıristiyanlara tavsiyelerde bulunmuşlardır. Katolikler, dinler arası diyalogu gerçekleştirmek için çeşitli birimler oluşturmuşlar ve uzmanlar yetiştirmişlerdir. Günümüzde Katolik Hıristiyanlar bu birimler ve uzmanlar vasıtasıyla dünyanın her yerinde diyalog girişiminde bulunmaktadırlar. Fakat, Hıristiyanların geçmişteki misyonerlik faaliyetlerini unutmayan diğer dinlerin mensupları, Katoliklerin bu girişimlerini şüpheyle karşılamaktadırlar. Bunun bir misyonerlik oyunu olmasından endişe duymaktadırlar.
Modern dünyada misyonerliğin geleneksel tarzda yürütülmesinin zorluğunu fark eden Katolik Kilisesi, "dinler arası diyalog" kavramını gündeme getirmiştir. Karl Rahner'in anlayışını benimseyen Kilise, dinler arası diyalog anlayışını da bu zemin üzerine oturtmuştur. II. Vatikan Konsülü'nde diğer dinlerin manevî değerlerini kısmen tanıyan Katolik Kilisesi, bu dinlerin mensuplarıyla, onların gizli birer Hıristiyan oldukları anlayışından hareket ederek, "birbirini tanımak" ve "inancı paylaşmak" için diyaloga girilmesini benimsemiştir. Papa VI. Paul, 6 Ağustos 1964'te ilan ettiği Ecclesiam Suam isimli bildirisinde diyalogdan bahsetmiş ve böylece diyalog kavramı Konsül dokümanlarına girmiştir. Papa VI. Paul bu bildirisinde, Kilisenin içerde ve dışarıda bütün insanlarla diyaloga girmesini ve bunun için daima hazırlıklı olmasını bildirmiştir. Papa, bunun gerekçesini açıklarken, Kilisenin bütün insanlık için olduğunu, dolayısıyla diyalogun bütün insanları kurtuluşa ulaştırma diyalogu olduğunu belirtmiştir. Yani, Papanın anlayışına göre kurtuluş Katolik Kilisesi'nden geçmektedir. İnsanları Katolik Kilisesi'ne yaklaştırabilmek için onlarla diyaloga girilmelidir.
Katolik Kilisesi, II. Vatikan Konsülü sonrasında misyonerlikle diyalog arasındaki ilişkiyi, Papalık bildirilerinde ve Papalık Dinlerarası Diyalog Konsülü'nün (Pontifical Council for Interreligious Dialogue) hazırladığı dokümanlarda Hıristiyanlığın ilkeleri açısından temellendirerek ortaya koymuştur. Papalık Dinlerarası Diyalog Konsülü ile Halkların Hıristiyanlaştırılması Kongregasyonu'nun (Congregation for the Evangelization of Peoples) birlikte hazırladığı ve 1991'de yayınlanan Dialogue and Proclamation isimli dokümanda, diyalog, misyon ve kurtuluş arasındaki ilişki net bir şekilde ortaya konmuştur. Bu dokümanda, II. Vatikan Konsülü dokümanlarına atıflarda bulunularak, Katolik Kilisesi'nin diğer dinî geleneklere olumlu baktığı, onlarda ilahî vahyin tesirlerinin bulunduğunu kabul ettiği belirtilmektir. Ancak, ilahî vahyin tesirlerini taşıyan bu unsurların İsa Mesih'te tamamlanması gerekmektedir. Bu da, Kilisenin misyonerlik faaliyetlerini sürdürmesini gerektirmektedir.

Dokümanda, Kilisenin İncil'i yayma görevinde dinler arası diyalogun yeri izah edilirken, diyalog ile "insanların kurtuluşu" arasında bağlantı kurulmaktadır. Dokümana göre, Tanrı tüm insanların kurtuluşunu plânladığı için Katolik Kilisesi, herkesle diyaloga girmek ve onların ihtidasını sağlamak zorundadır. Çünkü Kilise, kurtuluşun evrensel aracısıdır. Papa II. John Paul de, dinler arası diyalogun Kilisenin insanları dinlerinden döndürme (evangelizasyon) görevinin bir parçası olduğunu belirtmiştir



1965’te II. Vatikan Konseyi sona erdi ve kararları yayımlandı. Bunların arasında üç kavramın dünya çapında yaygınlaştırılması da vardı. Bu kavramlar “Ekümenizm, Diyalog ve Hoşgörü” idi. Ekümenizm özellikle tüm kiliseleri bir araya getirmeye yönelik bir girişimdi. Bunun sonucu olarak Katolik ve Ortodoks kiliseleri ortak bir yönetmelik hazırladılar ve bir ortak eylem planı yaptılar. Kiliseler daha önce de II. Vatikan Konseyi kararları gereği mevcut “Canon”larında (mer-i hükümler kitabı) Hıristiyanları birleştirici yeni maddeler ihsas etmişlerdir. Katolikler “Code of Canon Law”da 752.maddeyi, Ortodokslar da “Code of Canons of The Easter Churches” adlı paralel kitaplarında 599. maddeyi yeniden düzenlemişlerdir.

Diyalog ve hoşgörü toplantılarını düzenleme faaliyetleri ise daha 1960’da ilk kez gündeme gelmişti ve taraflar Amerika’da kısaca SCOBA diye bilinen daimî bir konferans örgütü kurmuşlardı. İşte bu örgütün yıllar süren çabaları sonucunda dünyadaki “komünist” hareketin gelişme çizgisi de göz önünde tutularak ilk uluslararası diyalog ve hoşgörü toplantıları düzenlenmeye başlandı. Bu karar Lübnan’daki “Balamand” manastırında Temmuz 1993 yılında düzenlenen gizli bir toplantıda alındı ve ilk hoşgörü ve diyalog konferansının sembolik önemi de dikkate alınarak İstanbul’da yapılmasına karar verildi. Fener Patriği Bartholomeus’un girişimiyle bu ilk toplantı kutsal “St. Andrew” günü 30 Kasım 1993’te İstanbul’da yapıldı ve ünlü Boğaziçi Deklarasyonu yayımlandı. Katolik ve Ortodoks kiliselerini birbirlerine bağlayan şahıs Suriye Ortodoks kilisesinin başı Mar Athanasius Yeshue Samuel olmuştu. Bu şahıs ile ondan önceki ruhani Gabrit Abdulsaid bu uğurda çok çalışmışlardır. Mar Athanasius namlı papaz bir Türk düşmanıydı. Suriye’deki Nusayilerle de çok sıkı ilişkiler içindeydi. Nitekim 1989 ve 1991 yıllarında bu kilise iki kez Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne şikayet etti. Kilisenin şikayet mektubunda aynen şöyle yazılmıştı: “Türk Silahlı Kuvvetleri Güneydoğu Anadolu’daki Kürt ve Süryanileri öldürmekte, evlerini yakmakta ve onlara işkence uygulamaktadır. Kürtler ve Süryaniler TSK’nın ve Müslümanların boyunduruğundan kurtarılmalıdırlar.”

İşte PKK ile Vatikan ve diğer kiliseler arasındaki doğrudan bağları bu kilise sağlıyordu. Çok geçmeden Vatikan bu Ortodoks kilisesiyle birlikte PKK’yı savunan yayınlara başladı. Dünyadaki 900 milyon Katolik için yayın yapan radyo, televizyon ve yazılı basında TSK’nın ve Türklerin Kürtleri vahşice yok etmekte oldukları yazılmaya başlandı. Örneğin “The World Catholic Report” Mayıs, Haziran 1995 tarihli yayınlarında tam sekiz sayfa Türkiye’yi iğrenç bir şekilde karalayan yayınlar yaptı ve başta İtalyanlar olmak üzere tüm Hıristiyanlara PKK’ya ve ayrılıkçı Kürt hareketlere destek olmaları çağrısında bulundu. Vatikan daha önce de “La Documantation Catholic” adlı resmi yayın organında tüm Türkiye topraklarının gerçekte Hıristiyan Arap ve Kürtlere ait olduğunu yetkili bir ağızdan, Cezayir Arşöveki Monsenyör Henry Tessier tarafından dile getirilmiştir

Türkiyemizde ve İslam ülkelerinde Misyonerlik çalışmalarını diyalog ve hoşgörü adı altında yürüten Papalık Dinler arası diyalog sekreteri Michael Thomas yapmaktadır. Bu insan ilk defa İzmir 9 eylül üniversitesinde daha sonrada Ankara üniversitesinde Hristiyanlık ve semavi dinler konulu seminer ve konferanslar veriyor ve bir yandan da kendisine misyonerlik konusunda yardım edecek akademisyen bir kadro kuruyordu. Bu akademisyen (imanını ve fikrini satan ismi Müslüman olan ama hristiyanlara hizmet eden proflardır) kadro sayesinde kendisinin direkt söyleyemediği İslami temel konuları (Hz.Peygamberin şefaatinin devam etmediği 'haşa' Türbe ve mezarlık ziyaretlerinin şirk olduğu, Kur'an-ı Kerimin mealen namazda dahi okunabileceği, hayızlı iken namaz kılınıp Kur'an okanbileceği, Vesile ve şefaatin olmadığı, Hristiyalarında cennetlik olduğu vs) tartışma konusu yapıyor Müslüman Türk Milletini tartışmanın içine çekiyordu
Enteresan Michael Thomas İzmirde bulunduğu zamanlarda Fetullah gülenle tanışıyor ve şu anki Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı olan Prof. Mehmet aydında bu birlikteliğin içinde faaliyetlerde bulunuyordu. Ne hazin tecellidir ki, bir çok Müslüman kardeşimizin örnek aldığı ne dedi ise başgöz üstüne dediği fetullah gülen 1997'den itibaren Diyalog ve hoşgörü çalışmasının Türkiyedeki yerli işbirlikçisi oluyordu. İslami hassasiyetleri planlı bir şekilde yıpratılan genç kardeşlerimiz adeta birer ikişer din değiştiriyordu.
Fetullah gülenin gazeteciler ve yazarlar vakfının organize ettiği toplantıların başaktörlüğünü Prof.Mehmet AYDIN'la (şimdiki diyanetten sorumlu devlet bakanı) Michael Thomas omuz omuza çalışmalarda bulunuyorlardı. Ne hazin tecellidir ki Yeniasya gazetesinin organize ettiği "Risalei Nur Sempozyumu"nun konuşmacılarından birisi Michael Thomas'tı (Konuşmasında Sait Nursi'yi ve insanlık barışına katkılarını risaeli nurların nasıl insanlara ilham kaynağı olduğunu anlatıyordu. Michael Thomas misyonerlik görevini büyük bir başarıyla yürütürken bizim akl-ı evvel Müslüman kardeşlerimizde nerdeyse Michael Thomas'ı gizli müslüman ilan ediyorlardı

Dini hassasiyetleri kaybolmuş insanımızın milli hassasiyetide yok oluyordu. Bakınız Kıbrısımız tartışma konusu güneydoğumuz tartışma konusu İstanbul suriçi tartışma konusu noktasına gelmiştir.
Bunun için herzaman diyoruz ki DİNİ BÜTÜNLĞÜMÜZ MİLLİ BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜN TEMİNATIDIR" MİLLİ BÜTÜNLÜĞÜMÜZDE DİNİ BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜN TEMİNATIDIR"www.diyalogmasali.com sitesinde bu konularla ilgili detayı bilgi bulabilirsiniz
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Hakan_Kurt
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 46

İletiTarih: Pzr Tem 03, 2005 7:10 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kuran-ı Kerim açısından "Dinler arası Diyalog"


Dinlerarası diyalog görüşmelerini “yıllarca İslâm’a, Kur’ân’a başkaldırmış, düşmanlık etmiş insanlarla dostluk kurma” diye tenkit edenler olabilir.

Halbuki dinlerarası diyalog görüşmeleri, İslâmî bir düşünce ve bu düşüncenin hayata yansımasından ibarettir. Allah Resûlü (sas) , yıllarca kendisine her türlü işkenceyi yapan Ebu Cehil’i ve onun gibi nicelerini karşısına alıp muhatap olarak kabul etmiştir. O halde çeşitli vesilelerle görüşülüp konuşulan değişik dinlerden bu insanlar -kaldı ki çokları inancını izhar ediyorlar- yüzünden, İslâmî nasslarla te’lif edilemeyecek tenkitler yapmanın hiçbir manası yoktur. Böyle bir tavır aslında, İslâm’ı tam anlamıyla özümseyememenin bir ifadesidir.

Diyalog ve hoşgörü açısından Kur’ân ve Sünnet’e bakınca, konuyla alâkalı birçok ayet ve hadis bulmak mümkündür. Kur’ân ve Sünnet-i sahîha’da bazı hususî haller müstesnâ, hep müsamahayı görürüz. Bir insan kendini az zorlayarak ve biraz dikkatlice Kur’ân’ın ayetlerine göz gezdirebilse, müsamaha, af, diyalog ve herkese bağrını açma ile alâkalı konuya esas teşkil edebilecek onlarca ayet bulabilir. İşte bu husus, İslâm dininin herkesi kucaklayıcı bir yanını, yani onun evrenselliğini göstermektedir. İslâmî müsamahanın çerçevesi ehl-i kitaba, hatta bir manada kim olursa olsun bütün dünya insanlarına kadar uzanmaktadır.

Ne Kur’ân, ne de Sünnet’te, sevgiye, hoşgörüye ve herkesle konuşup görüşme, duygu ve düşünceleri ifade etme manasında diyaloğa zıt ve onları yasaklayıcı bir hüküm, bir tavır vardır. Zaten herkesin iyiliğini isteyen ve istisnasız herkesi kurtuluşa çağıran bir dinin başka türlü olması da düşünülemez.

Kur’ân-ı Kerim, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz’e (sas) evrensel risâlet vazifesini yerine getirirken, daima hoşgörü ve diyaloğu esas almasını emretmenin yanı sıra, şu ayet-i kerime ile de Ehl-i Kitap’la hangi ortak paydada buluşulması gerektiğine işarette bulunur: 1.”De ki: “Ey ehl-i kitap, sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye gelin: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; Allah’ı bırakıp da, kimimiz kimimizi rabler de edinmesin.” (Âl-i İmrân, 64)

İşte bu ayet, Ehl-i Kitab’a güler bir yüz ve tatlı bir dille yaklaşıp, “gelin” diyor. Bu “gelin” deyişte, “sizi çağırdığım, davet ettiğim şeyler, sizin bilmediğiniz şeyler değil; tam tersine, bildiğiniz, ünsiyet ettiğiniz ve bizden çok önce karşılaşıp da, şimdi unutmuş olabileceğiniz veya yanlış hatırladığınız şeyler türündendir.” diyor ki, bu da Kur’ân’ın, ehl-i kitapla aramıza bir köprü kurarak onları gayet yumuşak bir şekilde, sıcak baktıkları bir noktadan yakalamasıdır. Bu husus, İslâm’ın tebliğinde ve muhataplara yaklaşmada çok önemlidir. Biz buna, şimdilerin tabiriyle “diyalog” da diyebiliriz. Evet, Kur’ân’ın ehl-i kitabı çağırdığı o me’luf nokta tek bir kelime ile hülasa edilecek kadar kısadır; zira Kur’ân onlardan sadece ve sadece bir tek şey istemektedir ki, o da şu görülen köprüden geçilip, şu kapıya ulaşılmasıdır; her şey bir yana sadece “sevâün” (sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye gelin) kelimesinde bile bu inceliği, bu yumuşaklığı ve arada kurulmaya çalışılan köprüyü görmek mümkündür.

Ehl-i kitapla diyaloğu emreden âyetler

Alıntı:

2. “Zulmedenleri hariç, ehl-i kitap ile en güzel olan şeklin dışında bir tarzda mücadele etmeyin ve onlara şöyle deyin: “Biz, hem bize indirilen kitaba, hem size indirilen kitaba iman ettik. Bizim İlah’ımız da sizin İlah’ınız da bir ve aynı İlah’tır ve biz O’na gönülden teslim olduk.” (Ankebut, 46)



Kur’ân, bu ayetiyle de bize, üslûpta takınacağımız tavrı ve sergilememiz gereken edebi gösteriyor. Ehl-i kitabın zâlim olmayan kesimiyle münasebetlerimizde, şiddetli davranma ve onların iflahını kesme düşüncesi İslâmî bir düşünce ve davranış değildir. Böyle bir düşünce ve davranış İslâmî olmaktan öte, İslâmî kaide ve prensiplere aykırı bir çarpıklık demektir.

Alıntı:

3. “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8)



Bu âyet, Müslümanlarla Mekke müşriklerinin ilişkilerinin son derece gergin olduğu sırada inmiştir. Buna rağmen inanmayanlara iyiliği, insaf ve adaleti emretmesi oldukça dikkate değerdir. “Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i İmrân, 19) ayetinin gösterdiği gibi; bütün Allah elçileri aynı dinin tebliğcileridir. Şu halde son Peygamber’den (sas) önceki Peygamberlerin tebliğlerine bağlı kaldıklarını söyleyenlerle diyalog daha kolay ve mümkün olur. Ancak; diyaloğa hazır olmayanlarla sürekli savaş edileceğine ilişkin bir emir de Kur’ân-ı Kerim’de yoktur. Tam aksine; Mümtehine Sûresi’ndeki 8’inci âyette, Müslümanlarla savaşmayan diğer din mensupları ile en üstün ahlâk ilkeleri çerçevesinde ilişki kurma tavsiyesi vardır.

Alıntı:

‘Kâfirleri, Yahudi ve Hıristiyanları dost ve sırdaş edinmeyin’ âyetleri diyaloğa zıt mıdır? Müslümanların gayrimüslimleri, Yahudi ve Hıristiyanları dost ve sırdaş edinmemeleri konusu, Kur’ân-ı Kerim’de yer yer zikredilen ve üzerinde durulan bir husustur: “Müminler, müminleri bırakıp, kâfirleri velî edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah ile ilişiğini kesmiş olur. Ancak onlar tarafından gelebilecek bir tehlike olursa başka! ” (Âl-i İmrân, 28)

Alıntı:

, “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları velî edinmeyin! Onlar ancak birbirlerinin velîsidirler. Sizden kim onları velî edinirse o da onlardandır. Allah böylesi zalimleri doğru yola iletmez.” (Mâide, 51)


Alıntı:


“Ey iman edenler! Siz Müslümanlardan başkasını sırdaş edinmeyin...” (Âl-i İmrân, 118)



İşte bu zikrettiğimiz âyetler ve daha başka ayetler, (Nisa, 139, 140,144; Mâide, 55-57; Mücâdile 22; Mümtehine 1-4, 9, 13) gayrimüslimlerin Müslümanlara ve İslâm’a karşı olan hilelerini tanıma hususunda gayet açık bir şekilde bilgi vererek, Müslümanların onları dost ve sırdaş edinmemeleri gerektiğini ortaya koymaktadır.

Zîra Kur’ân’da sevgi ve dostluğun ancak; Allah, Resûlü ve müminler için beslenmesi istenmektedir. (Mâide, 55) Müslüman Allah için sever, Allah için buğzeder. Bu nedenle onun kâfirlerle dostluk ve yakınlık kurması, onlara itimat ederek hakîki bir ahbap gibi sıkı-fıkı ilişkilerde bulunması, kalbî bir muhabbet besleyerek önemli işlerinde onlarla istişare etmesi ve sırlarını paylaşması yasaklanmıştır. Çünkü, Allah’ın kitabına davet edildikleri halde ilâhî hükümlere sırt çeviren Allah düşmanlarına dostluk ile Allah’a îman gerçeği aynı kalpte buluşamaz. Onun içindir ki müminler bundan ciddî bir biçimde sakındırılmış, Allah’ın kitabını kabul etmeyenlerle sıkı bir dostluk kurmanın kişiyi, İslâm dairesinden çıkma gibi bir tehlikeyle karşı karşıya getireceği belirtilmiştir. Şimdi, bâzılarını zikrettiğimiz bu ve benzeri âyetlerin, dinlerarası diyalog görüşmelerine zıt olup olmadığı konusuna kısaca temas edelim: Kur’an-ı Kerim’deki âyetler, Kur’ân bütünlüğü içinde, âyetin öncesine ve sonrasına dikkat ederek, nüzul sebepleri ve ortamı göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Yoksa, cımbızla çeker gibi bir âyeti tek başına alıp değerlendirme yapmak veya hüküm vermek doğru değildir. Gayrimüslimlerin dost edinilmemesi ile ilgili ayetler de aynı metotla ele alındığında; dini alay konusu edinen, Müslümanlar aleyhinde oluşum ve faaliyetlerde bulunan, din konusunda Müslümanlarla savaşıp onları yurtlarından çıkaran kimselerin dost edinilmesinin yasaklandığı görülecektir. Yoksa, din konusunda düşmanca tavır sergilemedikleri ve Müslümanları yurtlarından zorla çıkarmadıkları müddetçe gayrimüslimlerle iyi geçinilmesi, onlara iyilik yapılması ve adil davranılması öngörüldüğü anlaşılmaktadır (bkz. Maide 57; Mümtehine 8) . Ehl-i kitabın yemeklerinin yenilmesinin ve kadınlarıyla evlenilmesinin helal olduğunu belirten âyetler de bunu göstermektedir. (bkz. Maide 5)

İttifak başka, veli edinmek başka...

“Müminler, müminleri bırakıp, kâfirleri velî edinmesinler…” Âl-i İmrân 28’inci âyetin, Müslümanların o zamanki stratejik durumlarıyla yakın ilişkisi vardır. Müslümanlar o zaman, gayrimüslimlerle, özellikle Kureyş müşrikleriyle savaş halinde idiler. İslam’ın karşısında bir tutum alan Yahudiler de İslâm’ın yıkılması için fırsat kolluyordu. Bundan dolayı kuvvetli durumda bulunduklarını hissettikleri zaman Peygamber Efendimiz (sas) ile yaptıkları antlaşmayı derhal bozup müşrikleri destekliyorlardı. Şimdi Müslümanların böyle kimselerle sıkı fıkı dost olmaları, askerî sırların bunların eline geçmesine sebep olurdu. İşte böyle aleyhlerine bir sonuç doğuracak durumlarda inkarcılar toplumu ile dost olmaları yasaklanmıştır.

Allah Resûlü (sas) , Mekkeli müşriklerle Hudeybiye barış antlaşması yaptığı gibi, Medine’ye geldiklerinde Yahudilerle de “Medine Vesikası” diye tarihe geçen yazılı bir antlaşma yapmıştır. Peygamber Efendimiz’in (sas) bu antlaşmalarından ve âyetlerin rûhundan anlıyoruz ki, Müslüman yöneticiler, Müslüman olmayan toplumlarla iyi ilişkiler kurabilirler.

Şunu da iyi bilmek lâzımdır ki ittifaklar, karşılıklı menfaatlere dayanır. Tefsirini yapmakta olduğumuz âyet “kâfirlerle antlaşma yapmayın” demiyor, “Müslümanları bırakıp onları dost tutmayın.” diyor. Zira antlaşma yapıp iyi geçinmek başka şey, dost tutmak başka şeydir. Mâide 51. “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları velî edinmeyin! ..” âyeti ise, Müslümanlara karşı savaşan Yahudi ve Hıristiyanları dost tutmamayı, onları velî yapmamayı emrediyor. Bu emir, Müslümanların, kendileriyle savaşmayan gayrimüslimlerle, müşriklere karşı ittifak yapmalarına engel değildir. Çünkü ittifak başka, velî edinmek başkadır.

Âyetlerdeki velî kelimesi: Hâmi, koruyucu, dost, yönetici, bir kimsenin işlerini deruhte eden, destekleyip yardım eden anlamlarına gelir. Öyleyse âyette yasaklanan dostluk, kâfirlere gönülden bağlanmak, müminleri bırakıp onlara sevgi beslemektir. Bu, Müslüman yöneticilerin, diğer Müslümanların aleyhine olmamak şartıyla, meşrû maksatlarda işbirliği yapmalarına mani değildir. Aynı şekilde diyalog görüşmelerine de engel değildir. Maalesef son zamanlarda İslâm’a karşı tertiplere girişmek isteyenler; İslâm’ın sürekli savaş dini olduğunu ileri sürerken, Kur’ân-ı Kerim’in, yukarıdaki âyetlere dayanarak “Hıristiyan ve Museviler ile dostluğu yasakladığını” ileri sürmektedirler. Oysa sözü edilen âyetlerde yasaklanmış olan ne “diyalog”, ne de günlük dildeki anlamı ile “dostluk”tur.

Dinlerarası diyalog görüşmelerini “yıllarca İslâm’a, Kur’ân’a başkaldırmış, düşmanlık etmiş insanlarla dostluk kurma” diye tenkit edenler olabilir. Halbuki dinlerarası diyalog görüşmeleri, İslâmî bir düşünce ve bu düşüncenin hayata yansımasından ibarettir. Allah Resûlü (sas) , yıllarca kendisine her türlü işkenceyi yapan Ebu Cehil’i ve onun gibi nicelerini karşısına alıp muhatap olarak kabul etmiştir. O halde çeşitli vesilelerle görüşülüp konuşulan değişik dinlerden bu insanlar -kaldı ki çokları inancını izhar ediyorlar- yüzünden, İslâmî nasslarla te’lif edilemeyecek tenkitler yapmanın hiçbir manası yoktur. Böyle bir tavır aslında, İslâm’ı tam anlamıyla özümseyememenin bir ifadesidir. “Allah sadece, dininizden ötürü sizinle savaşan, sizi yerinizden yurdunuzdan kovan ve kovulmanıza destek veren kâfirleri dost edinmenizi men eder. Her kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Mümtehine, 9) ayetine göre kâfirlerle ilişkileri kesmek, her türlü alâkayı kesmek anlamına gelmez. Bu âyete göre gayrimüslimlerle ilişki kesmenin sebebi, onların kâfir olmaları değil, müminlere zulüm ve işkence uygulamalarıdır. Öyleyse Müslümanlara düşmanlık etmeyen gayrimüslimlere iyi davranmak gerekir. Müslümanlara düşmanlık yapmayan, inançlarına saygılı olan gayrimüslimlere karşı, onlara iyilik yapılmasa bile en azından düşmanlık yapmamak ve adaletli davranmak adaletin gereğidir. Fakat Müslümanlara karşı düşmanlıklarını sürdürenlerle, düşmanlığa son verenleri aynı kefeye koymak da adaletsizliktir.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Hakan_Kurt
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 46

İletiTarih: Pzr Tem 03, 2005 7:26 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kur’an- Kerimde Diyalog:


İslam dininin Ana Kaynağı olan Kur’an-ı Kerime göre, Allah insanları ancak ve ancak kendisine kul olsunlar diye yaratmıştır.(Zariyat,56) .

İbn-i Abbas (R.A.) bu Ayetin Tefsirinde derki, Allah’a “kulluktan” kast edilen, Allah’ın “bilinmesi”,“tanınması” yani “iman edilmesidir”.Peki, Diyalog olmadan, karşılıklı fikir alış-verişleri olmadan, konuşmadan bahse konu Allah’ın tanıtılması nasıl olacakki?

Kur’an-ı Kerimi aslında bir Diyalog Kitabı desek, herhalde yanlış bir tesbitte bulunmuş olmayız. Bazı hususi haller müstesna, Kur’an hep barışı, musamahayı ve yumuşak davranmayı bir mümin vasfı olarak zikreder.

- Efendimiz (SAV) için:“ Sen yalnızca Allah'ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli biri olsaydın kesinlikle etrafından dağılıp gitmişlerdi.(Ali İmran, 159)

- Hz.İbrahim (AS) için: Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi (Tevbe,114)

- Hz.Şuayb (AS) için: “Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın. (Hud,87)

- Hz.Musa (AS) ’mı, Firavuna gönderirken: “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.” (Taha, 44)



Diyaloğun mümkün olmadığı durumlarda, mukatele (Savaş) devreye girmekle beraber, mukatele esnasında bile düşmanınız size barış teklif ediyorsa, barışın esas olduğunu yine Kur’anı Kerim emretmektedir:

- Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse; Allah, onlara saldırmak için size bir yol (yetki) vermemiştir.(Nisa,90)
- Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah’a tevekkül et (Enfal,61)



Tüm bu hakikatler Kur’an tarafından dile getirilirken, İslamı barış ve müsamahadan yoksun muş gibi göstermek, en hafif deyim ile kur’anı bilmemenin göstergesidir.


Diyaloğu emreden Ayeti Kerimeler:

1-) De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: 'Şahit olun biz müslümanlarız'. (Ali İmran,64)

Bu Ayeti Kerime açık bir şekilde: “gelin” diyor! Neye gelinmesini istiyor Kur’an? “ “Ey Ehl-i Kitab! Sizi çağırdığım, davet ettiğim şeyler, sizin bilmediğiniz şeyler değil. Tam tersine bildiğiniz, ünsiyet ettiğiniz ve bizden çok önce karşılaşıpta, şimdi unutmuş olabiliceğiniz veya yanlış hatırladığınız şeyler” olabilir. Kur’anın şu ince uslubuna bir bakınki, Ayeti Kerimede geçen “Sevaün” (sizinle bizim aramızda aynı olan kelimeye) kelimesinde bu Diyaloğu görmemek, hissetmemek mümkün mü? Kur’anın şu Tebliğ stratejisine hayran kalmamak mümkünmü?

2-) “İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.' (Ankebut,46)

Yine, uslub ve tebliğ stratejisi bakımından ciltlerle eser yazılsa seza bir yaklaşıma bakınki, en güzel yol ile münazara tavsiye edilirken, “ bize indirilene de, size indirilene de iman ettik” diyor! Yani Ehl-i Kitabı rencide etmeden, mümine yakışır bir uslub ile bir Köprü kurulmasını istiyor! Ancak, kibirlilik taslayan zalimler müstesna, zira o zaman hallerine uygun şekilde müdafaa yapmak vacip olur.”Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir -Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” (9)

3-) “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8)

Bu Ayetin nazil olduğu dönem, Müslümanlarla Mekke müşriklerinin ilişkilerinin son derece gergin olduğu bir dönemdir. Buna rağmen, inanmayanlara iyiliği, insaf ve adaleti emretmesi dikkate değerdir. Bu Ayetin inmesi ile alakalı olarak, Hz.Ebubekir (R.A.) kızı, Hz.Esma’nın müşrike (Allah’a şirk koşan) olan analığı, Mekke’den Medine’ye gelip kendisiyle görüşmek istemesi sonucu, Efendimiz (SAV) ’ den bu konuda görüş isteyince , bahse konu Ayet-i Kerime nazil olur ve görüşmenin ötesinde, ona iyilikte bile bulunmasının herhangi bir mahzurunun olmadığı ifade edilmiştir. (10)

Müslümanlara düşmanlık yapmayan, inançlarına saygılı olan gayrimüslimlerekarşı, onlara iyilik yapılmasa bile düşmanlık yapmamak ve adaletli davranmak , adaletin gereğidir. Fakat müslümanlara karşı düşmanlıklarını sürdürenler ile düşmanlık yapmayanları aynı kefeye koymak da adaletsizliktir. (11)

4-) Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. (Nisa,36)

Ayeti Kerimede geçen Allah’a hiçbirşeyi ortak koşmayıp samimiyet ile ibadet etmek sonra, anne-babaya, akrabalara, yetimlere, yoksullara iyilik etmek sonra akraba olan komşuya ve sonrada uzak olan –akraba olmayan komşuyu kast etmektedir. İşte burda, merhum Elmalı Hamdi Yazır bo kuya açıkoık getirirken bir Hadis-i Şerife hatırlatıyor:
Komşu üç kısma ayrılır. Birisinin üç hakkı vardır; komşuluk hakkı, yakınlık hakkı ve İslâmiyet hakkı. İkincisinin iki hakkı vardır; komşuluk hakkı ve İslâmiyet hakkı. Üçüncüsünün bir hakkı vardır; komşuluk hakkı ki bu kitap ehlinden ve Allah'a şirk koşan komşudur.' (12) Demekki, komşu Hristiyan ya da yahudide olsa, ona da iyilik yapmak bir komuşuluk hakkıdır. Müslüman olmamaları onları düşman görmemizi gerektirmez. Yeterki, alenen İslama düşmanlık etmemiş olsun!

5-) Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir. (Teğabün,14)

Yine merhum Elmalı Hanmdi Yazır bu Ayet-i Kerimenin tefsirinde Tirmizi, Hakim, İbn-ü Cerir ve daha başkalarından İbnü Abbas'tan şöyle rivayet ettklerini bildiriyor: 'Bu âyeti bazı Mekkeliler hakkında nazil olmuştur ki, onlar müslüman olmuşlar ve Medine'ye Peygamber (s.a.v) 'in yanına gitmek istemişlerdi. Hanımları ve çocukları da onları bırakmaya razı olmadılar. Sonra kalkıp Resulullah'a geldiklerinde insanların dinî bilgileri kavramış olduklarını görünce zevcelerine ve çocuklarına ceza vermeyi düşündüler. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyeti indirdi. Elmalı özetle şöyle devam ediyor: “Ezvacınızdan, yani eşlerinizden ve çocuklarınızdan size bir düşman vardır. Kadın ve çocuklardan oluşan ailelerinizin tamamı değilse de içlerinden bazıları; yani bazı kadın, bazı çocuk veya bazı kadınla çocuklardan teşekkül eden bir takımı, size bilerek veya bilmeyerek bir nevi düşmandır. Bununla beraber sakınacağız diye tazyik edip de sıkmamalı, her kusurlarına aldırmamalıdır. Ve eğer affederseniz yani affetmek hakkınız olup tarafınızdan affı mümkün olan suçlarını bağışlarsanız -ki bunlar, size karşı yapılan ve başkalarını ilgilendirmeyen dünya işleriyle alakalı yahut da dinî konularda olup da tevbe ettikleri suçlardır affeder yüzlerine vurmaz, başlarına kakmaz ve ayıblarını, eksikliklerini örter, müsamaha gösterirseniz, şüphesiz Allah da gafurdur rahîmdir. O da sizin günahlarınızı rahmetiyle bağışlar.”
Diyebilirizki, müslüman olmamasına rağmen kendi eşiniz ve çocuklarınızdan size düşman olanlara bile,onları kazanma adına affetmeniz, onlara bu noktadan musamaha ile bakmanız, sizin içi daha hayırlıdır!

6-) (Ey Muhammed!) İman edenlere söyle: Allah'ın cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik bağışlasınlar. Çünkü Allah her kavmi kazandıklarıyla cezalandıracaktır.(Casiye,14)

Yine Elmalı Hamdi merhum özetle şmyle demektedir: “İmân edenlere söyle: Allah'ın (kâfirleri cezalandırıp müminlere zafer vereceği) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Âyette kastedilen, gerektiğinde savaşmayı yasaklamak değil, kişisel olarak bayağı kavgaları yasaklamaktır. Bundan dolayı savaşı emreden ayetlerle bu âyetin nesh edilmesi (hükümsüz kılınması) gerekmez.
Dolaysıyla, bağışlamak herzaman bir esastır!

7-) Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: 'Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim'. (Ali İmran,61)

Bu Ayet-i Kerimeye Mübahele Ayeti denir. Mübahele:”Hangi taraf yalancı ise Allah’ın ona lanet etmesini bütün kalbiyle istemek” demektir. Hicri 9.yılda Necran Hristiyanlarını temsil eden 70 kişilik heyet, başlarında dini ve dünyevi liderleri Âkıb Abdu'l-Mesih ile beraber Medineye gelip tartışmışlardı. Medine’de var olan bir İslam site devletine rağmen, Efendimiz (SAV) onları muhatab kabul ediyor ve Tebliğ yapıyordu. Delilden anlamamaları karşısında Efendimiz (SAV) mubaheleyi teklif edince, düşünek için mühlet istediler. Bunu kendileri için tehlikeli bulup kabul etmediklerini bildirmek üzere Efendimiz (SAV) yanına geldiklerinde baktılarki, O (SAV) Hz.Hüseyin’i kucağına almış, Hz.Hasan’ın elinden tutmuş, Hz.Fatıma ve Hz.Ali’yi arkasına almış ve “Ben dua edince sizde Amin dersiniz” diyordu. Heyet Başkanı mubaheleyi kabul etmeyip cizye vererek İslam hakimiyeti alştında yaşamayı benimsediklerini bildirmişler, Allah Resulu de onlara, kendilerine verilen hakları ve yükümlülüklerini bildiren bir emanname yazılması emretmiştir. Yani, Efendimiz (SAV) Kur’anın bu emrini yerine getiriken yine Diyalog diyor ve bir Tebliğ aracı olarak önce insan kazanmayı yeğliyordu!

8-) Bir zamanlar Rabb'in meleklere: 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. (Melekler) : 'A! .. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz' dediler. (Rabb'in) : 'Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.' dedi. Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: 'Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin.' dedi. Dediler ki: 'Yücesin sen (ya Rab!) . Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin'. (Bakara 30-32)

Bu Ayeti Kerimeler, Allah ile Melekler arasında geçen bir Diyaloğu bahsediyor ve insanın yaratılışından önce Diyaloğun başladığını bildiriyor!

9-) “Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez.” (Ali İmran,75)
ve
Ehl-i Kitabın hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.(Ali İmran,113)


Allah, bu Ayeti Kerime ile Ehl-i Kitabın bir olmadığını, aralarında güvenilir ve samimi olanların varlığından bahsederek, bu zümrenin Allah katında bir değer kesbettiğini beyan ederek, yukarıdaki diğer Ayeti Kerimeleri teyit etmektedir.

10-) Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni Tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. (Maide,67)

Ey Muhammed! Eğer yüz çevirirlerse, artık sana düşen açık bir Tebliğden ibarettir (Nahl,82)

Peygamberin üzerine düşen ancak Tebliğdir. Allah sizin açıkladığınızı da, gizlediğinizi de bilir. (Maide,99)


gibi 20’yi aşkın Ayeti Kerimelerde, Kur’an-ı Kerim, İslamı bilmeyen veya düşman olan kitlelere Peygamberlerin yegane görevlerininin İslamı anlatmak olduğunu, bunu yaparkende yine yukarıda bahse konuı Ayetlerdede beyan edildiği üzere, davet ederek, yumuşak bir uslub ile yapılması gerektiğini teyit etmektedir.

11-) Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın. (Tevbe,29)


Kur’anı Kerim kendi mesajını kabul etmeyenlere musamahalı davranmış ve cizye karşılığı kendi dini yaşantılarına Hayat Hakkı verilmiştir. Cizye, sadece Ehl-i Kitabtan alınan bir nevi başvergisidir. Bu vergi müşriklerden alınmaz, ve Kitab ehlinden bir kişi iman edip mümin olunca, ondan bu vergi muaf olur idi. (13)

12-) Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir.(Maide,5)

İslam Uleması, hernekadar kesim konusunda temkinli davranılması gerektiğini, (Bakara,173) göre Allah’tan başkasının adına kesilirse, mesela Hz.İsa’nın adına, yenmiyeceği konusunda hemfikirsede, bu şartlar dışında müşrikin kesilen eti yenmezken, Ehl-i Kitabınkinin yenmesi, Ehl-i Kitab’a Kur’anın bir musamahasıdır.

13-) Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu ve hür kadınlar, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir.(Maide,5)

Kitap Ehline gösterilen bir başka musamaha da onların kadınları ile Müslüman erkeklerin evlenebilecekleri konusudur! Bu konuda yine müşrik kadınlar ile evlenilmesi haramdır. (Bakara,221) . Bu konuda Efendimiz (SAV) ‘in: “ Ehl-i Kitabın kadınları ile evlenmenizde bir sakınca yoktur, ancak Hristiyan arablarınki ile evlenmeyiniz” (14) Burda, Efendimiz (SAV) aslen putpereset oldukları halde, Ehl-i Kitaba tanına ayrıcalıklardan faydalanmak için bu şemsiyenin altında görünen kişileri kastetmiş ve onların nikahını haram saymıştır.


Alıntı:
(9) Elmalı Hamdi Yazır, Ankebut,46 Tefsiri
(10) İbn-i Kesir, Tefsir-ul Kuranil Azim, bahse konu Ayetin tefsiri.; Buhari,Hibe 29, Ebu Davut, Zekat 34.
(11) Mevdudi, Tefhimul Kur’an, VI,221
(12) El-Münazi, et-Teysir, I,492; Kenzü’l-Ummal, IX, 51 (No:24891)
(13) Schact, Prof.Dr.Josep: İslam Hukuku’na Giriş, Ankara 1977, s.139
(14) Abdurrezzak, Musannaf, h.no. 10056, IV,78



[url]http://gruplar.antoloji.com/fethullah-gulen [/url]
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
ALP-TUR
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Apr 14, 2005
İletiler: 277

İletiTarih: Pzr Tem 03, 2005 7:46 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Fetullahçılar yabancı hırıstiyanlara gösterdiği hoşgörüyü neden Türk hırıstiyanlara göstermiyorlar, buda merak uyandırıcı..

Türklerle sorunu var bunların..
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Pzr Tem 03, 2005 9:03 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bak Hakan_kurt kardeşim,
sen daha okuduğun ayetlerin yorumunu bile bilmiyorsun.Buraya yarım metre uzunluğunda yazı koymuşsun.Sana bir tek şey soracağım.Sen nasıl olur da ihlas suresine aykırı şekilde 3 lü sistemi savunan bir adamla diyaloga girersin?Yahu sende hiç akıl yok mu körü körüne,hocanın yaptıklarına kılıf uydurmaya kalkıyorsun?Rasulullah bunlarla uzlaştımı ki senin hocan kendi kafasından buNlarla uzlaşmaya,milleti de buna alet etmeye kalkışıyor?Senin hocan bu yetkiyi kimden aldı kardeşim?Ben haşa"üçün üçüncüsüdür "diyen adamla ne oturup konuşacağım?Rasulullah bunlarla işi lanetleşmeye götürmedi mi?O tartışmadan; bunlar kaçıp gitmedi mi?O gün bu uzlaşma oldu,mutabakata varıldımı da,senin hocan buna kalkışıyor?Kardeşim,Allah aşkına biraz akıllı olun.Milleti zehirleyeceğinize,şu kafalarınızı çalıştırın.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Pzr Tem 03, 2005 9:31 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kendi kafanıza göre yorumlar yapıp bu güne kadar gelmiş Ehli Sünnet Akaidinin yılmaz savunucularına muhalefet edercesine diyalogçu olmayı nasıl oluyorda Yüce ve mukaddes kitabımıza dayandırma cüretini buluyorsunuz anlaşılır gibi değil.(Allah sizi ıslah etsin)Hakan Kurt burası F.gülen savunuculuğu yapılacak platform değildir.Ancak belki doruyu görürsün düşüncesiyle yazıyı kaleme alıyorum.Resulullah Efendimizin tebliğ metodunu lütfen diyalog masalıylada karşılaştırmayınız.


1-DİNLER ARASI DİYALOĞU BAŞLATAN KİM:
Bu çalışmaları yapan Konsil ilk defa 1962'de bu konuyu görüşmek için toplandı. Daha sonraki toplantılarla da misyonerlik faaliyetinin bir parçası olmak üzere “Diyaloğa” önem verilerek devam ettirilmesi kararlaştırıldı. II. Paul'ün 1991 yılında ilan ettiği Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle diyordu: “Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. “

Papa’yı ziyaretinde Fethullah Gülen de bu konuyu vurgulamıştır:
“Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz.” (F. Gülen’in Papa’ya mektubundan, Zaman,10.2.1998)

2-DİYALOGLA AMAÇLANAN NİHAİ HEDEF NEDİR:
''Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir
Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıralım." (Papa II. Paul)
"Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki, bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise'nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır." (Pietro Rossano -Vatikan Konsil sekreteri)

"Bütün insanlar Hz. İsa’ya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak Kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan Kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır nihaî maksadımız". (Towards a pastoral approach to culture - Vatikan yayını )
3-AMENTÜDE İTTİFAKIMIZ VARSÖZÜNDEN ÇIKAN SONUÇ:
Yanlış anlamayınız arkadaşlar bu söz F.Gülen'in sağ kolu Ahmed Şahine ait(17 nisan 2000 zaman gazetesi).Şimdi bunu irdeleyelim:
a) Biz bir Allah’a inanırız. Onlar üç ilaha inanırlar. Hz. İsa’ya tanrının oğlu ve tanrı diyorlar. Onlar melekleri kız gibi görüyorlar, biz ise, meleklerde erkeklik dişilik olmadığına inanıyoruz. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: “Allah ile birlikte başka ilâh edinen cehenneme atılır. Rabbiniz oğulları size ayırdı da kendisi için kız olarak melekleri mi edindi? Elbette vebali çok büyük söz ediyorsunuz.” (İsra 39, 40)
b) Onlar tanrı gökte derler, biz Allah’ı mekandan münezzeh biliriz.

c) Biz semavi kitapların hepsine inanırız, onlar, Kur’an’a inanmazlar.

d) Biz bütün peygamberlere inanırız, onlar, Muhammed aleyhisselama inanmazlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Bana iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan, mutlaka Cehenneme girecektir.” (Hakim)

e) Biz hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanırız, onlar, (Tanrı kötülükleri takdir etmez) derler.

Görüldüğü gibi, Diyalogçuların ortaya attığı fikirler İslâm dininin genel hükümlerine aykırıdır, İslam dininde yeri yoktur. İncil ve Tevrat’ın hükümleri Kur’an-ı kerimin gelmesiyle nesih olmuş, yürürlükten kalkmıştır. Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin bütün hükümleri kıyamete kadar geçerlidir. Bunların bazılarının tarihsel olduğu için yürürlükten kalktığını iddia etmek, Kur’an-ı kerime ve Allah indinde dinin İslam olduğuna inanmamak olur. Allahü teâlâ, kıyamete kadar değişmemek üzere İslamiyeti bütün insanlara din olarak göndermiştir.

4-İslâmiyette, iyilikleri yayıp, kötülüklere mani olmanın önemi büyüktür. İslâmiyeti ayakta tutan budur. Din-i islâmın temeli, imânı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, islâmiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, müslimânlara “Emr-i ma’rûf” yapmağı emirediyor. Yani, benim emirlerimi bildiriniz, öğretiniz diyor ve “Nehy-i anilmünker”i emrediyor. Yani, yasak ettiğim haramları bildiriniz ve yapılmasına râzı olmayınız, diyor.

Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu.” (Ali imran-110)

“Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman-17)

Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki.

“Büyüğünü saymıyan, küçüğüne merhamet etmiyen, emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmıyanlar bizden değildir.” (Tirmizî)

“Bütün ibâdetlere verilen sevap, Allah yolunda gazâya verilen sevâba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazânın sevâbı da, emr-i ma’rûf ve nehy-i anilmünker sevâbı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir” . (Deylemî)

“Allahü teâlâ, bir meleğe, bir kasabanın altını üstüne getirmesini emreder. O melek, bu kasabada hiç günah işlemiyen bir zatın da olduğunu, o zatı kurtarıp kurtarmıyacağını suâl edince, Cenab-ı Hak, "Bütün şehir halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, bana isyan edenlere karşı yüzünü ekşitmemiştir" buyurdu.” (Beyhekî)

“Birbirinize müslümânlığı öğretiniz. Emr-i ma’rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve düâlarınızı kabûl etmez”. (Bezzar)

İslamiyet günümüze kadar, emri maruf sebebiyle gelmiştir. Bir din öğretilmezse, öğreten bulunmazsa yok olmaya mahkumdur.

Vatikan bunun üzerinde çok duruyor. “Diyolag” vasıtasıyla emr-i marufu yok etmek istiyor. İnsan kendi dinini niçin yaymaya çalışır? Kendi dininin doğru, diğerlerinin yanlış olduğuna inandığı için. Diğer dinler de doğru kabul edilirse, o zaman niçin kendi dinini yaymaya çalışsın?
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Hakan_Kurt
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 46

İletiTarih: Pts Tem 04, 2005 1:30 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

kadir21 demiş ki:
Bak Hakan_kurt kardeşim,
sen daha okuduğun ayetlerin yorumunu bile bilmiyorsun. Buraya yarım metre uzunluğunda yazı koymuşsun. Sana bir tek şey soracağım. Sen nasıl olur da ihlas suresine aykırı şekilde 3 lü sistemi savunan bir adamla diyaloga girersin?Yahu sende hiç akıl yok mu körü körüne, hocanın yaptıklarına kılıf uydurmaya kalkıyorsun?


Kadir bey sanırım sorunuzun cevabı bu ayetlerde:

“İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.' (Ankebut,46)

“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8)

De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: 'Şahit olun biz müslümanlarız'. (Ali İmran,64)



Efendimizi (SAS) ın vefatından sonra ilk borcu olarak bir yahudiye ait borç ödenmiştir. Efendimiz (SAS) münafıklar dahil, yahudi ve nasranilerle dahi ilişki içindeydi. Ebu Cehile bile onlarca kez gitmiş kendisini hak yola devet etmiştir. Zatende böyle olmalıydı. Çünkü O bütün insanlara peygamber olarak gelmişti. Onun iki tip ümmeti vardı. Birinici daveti kabul etmiş müslüman olmuş olanlar diğeri ise daveti duymamış ve henüz icabet etmememiş olanlardı.

Ayrıca diyalog mevzuu FGnin bir ictihadı değildir. FG böyle bir ictihadda bulunma haddide değildir. Tarih boyunca bu faaliyetler sürdürülmüştür. Bugün diyanette bu tür faaliyetlerine devam etmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun Dinlerarası Diyalog ile ilgili Görüşü şöyledir:

Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bulunan Din İşleri Yüksek Kurulu, halk tarafından yoğun bir şekilde sorulan Dini endeksli sorulara cevaplama merci’ olarak., bir din dörevlisinin sormuş olduğu sorya verdiği cevabta, Dinlerarası Diyaloğun gerekli olduğunu, Kuran ve Sünnet perspektifinde bir sakıncasının olmamasının yanısıra, İslam’ın temsil edilmesi noktasında bir zaruret olduğunu belirterek, özetle şöyle tamamlamaktadır: 'Sonuç olarak:Dünya barışı ve insanlığın problemlerinin çözümü için diğer din mesublarıyla dialog, dinimizin öngördüğü bir faaliyet olup, İslamın temel ilkeleri ve tevhit inancından taviz verilmesi anlamına gelmez! ' (D.İ.B. Dış İlişikiler Dairesi Başkanı adına Doç.Dr.Ali Dere imzasıyla 21/04/2004 tarihli yazısı.)


Bu gün diyalog faaliyetlerine açıkça karşı olan alim tanımıyorum eğer varsa söyleyin onunda görüşlerini okumak isterim. (Birilerini maşası profluğu dahil herşeyi tartışmalı haydar baş dışında tabii)

Sevgili Kadir, Hadi benim kafam çalışmıyor bu faaliyetlere onlarca ilahiyat profesörü katılıyor. Bunlardamı islamdan kurandan anlamıyor kafaları çalışmıyor.

Bakın bu konuda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Dinlerarası Diyalog Çalışmalarına konusunda neler söylemiş.

http://tr.fgulen.com/a.page/multimedya /televizyon.haberleri/a13230.html

Bakın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu neler söylüyor.
Alıntı:
Oturduğumuz yerden, kapıları kapatarak, bizim dinimiz çok yücedir, biz barışı seviyoruz insanları ortak barışına katıkı sağlıyoruz demek yerine dış dünyaya açılmamız ve bizim içimizdeki o ahenk dış dünyası tarafından bilinmesi gerekiyor.


Vatikan Türkiye temsilcisi Georges Marovitch'in görüşleri

http://tr.fgulen.com/a.page/multimedya/ televizyon haberleri/a11281.html
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Pts Tem 04, 2005 5:23 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Alıntı:

“İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.' (Ankebut,46)

Hakan_kurt kardeşim,bu ayet,bunların elleriyle tahrif ettikleri,tevrat ya da incile inanmak demek değildir.Bu ayet,hz Musa ile hzİsa'ya indirilen kitaplara inanmak demektir.
Alıntı:

“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8)


Hakan Bey tc buna aykırı bir uygulama mı yapıyor? Sürülüp çıkarılmak istenen Türk milletidir.Adamlar ülkemizde krallar gibi yaşıyor. Bana fakir bir tane yabancı uyrulu vatandaş göstersene.Asgari ücretle çalışan bir azınlık vatandaş göstersene.
Alıntı:

De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: 'Şahit olun biz müslümanlarız'. (Ali İmran,64)

Allahcc,tevhid inancını açıklıyor.Teslis inancını değil. Ayetleri saptırmayın.Bu emirden sonra kalkıp da bu adamlara taviz verilmez.Sen tebliği yaparsın uyarsa uyar,uymazsa yolu açık olsun.Bunun uzlaşması olmaz. Onlara hoş görünelim diye tevhid inancından taviz vermeyiz.
Alıntı:

Efendimizi (SAS) ın vefatından sonra ilk borcu olarak bir yahudiye ait borç ödenmiştir. Efendimiz (SAS) münafıklar dahil, yahudi ve nasranilerle dahi ilişki içindeydi. Ebu Cehile bile onlarca kez gitmiş kendisini hak yola devet etmiştir. Zatende böyle olmalıydı. Çünkü O bütün insanlara peygamber olarak gelmişti. Onun iki tip ümmeti vardı. Birinici daveti kabul etmiş müslüman olmuş olanlar diğeri ise daveti duymamış ve henüz icabet etmememiş olanlardı

Hakan bey Peygamberimiz bu tebliği yaparken, tevhid inancından taviz vermedi.Siz,peygamberimizi reddeden adamlarla anlaşma yapmaya çalışıyorsunuz. Onlara hoş görünmek için, adamların sapıklıklarını hoş görüyorsunuz. Sizin bu dialog dediğiniz şey tek taraflı, onlara yaranma, dinimizden taviz vermektir. Yarın getirip onların sapık fikirlerini Kuran'ın meal ve tefsirlerine monte edeceksiniz. İş bu noktaya gidiyor. O adamlar size tek konuda taviz veriyorlar mı?
Bakın bu ısrarınızı sürdürüseniz tüm iletilerinizi sileceğim. Ülkücü camia bu dialog konusuna karşıdır.Bundan böyle bunu savunan tek kelime ederseniz iletileriniz silinecektir. Saygılarımla.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
yunusatmaca
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 24

İletiTarih: Pts Tem 04, 2005 6:06 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Arkadaşlar
Dinler arası diyalog sadece müslümanları hristiyan yapma senaryosudur.

Bunun için www.belgeleri.com sitesinde veya www.diyalogmasali.com sitesinde kapalı kapılar arasında nelerin olduğunu gözlerinizle görün.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
yunusatmaca
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 24

İletiTarih: Pts Tem 04, 2005 6:13 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Size İki Ayna Gösteriyorum

Birisi dindar zamanı, birisi din-i İslâm’dan çıktığı zaman. Yukarıya, öncesine bakılırsa İslâm dininin müdafisi, aşağıya, sonrasına baktığın zaman küfrün müdafisi. İncelendiği zaman her şeyi kolay anlayabilirsiniz.
ÖNCESİ :
"Papa yine sahnede...” (Zaman, 22 Nisan 1990).
"Vatikan ve İngiltere Tarsus'u ABD Patrikhane'yi Merkez yapmak istiyor". (Zaman, 17 Haziran 1990).
"Patrikhane entrika peşinde ... İstanbul'a gelen Yunan milletvekilleri hezeyan kustu: "Patrikhane İstanbul'da mahpusmuş". (Zaman, 18 Haziran 1991).
"Hıristiyan teşkilatlarının Müslümanlara yönelik çalışmaları endişe ile takıp ediliyor. İslam Dünyası'nda Hıristiyanlık atağı". (Zaman, 31 Ekim 1991).
"...Bizans Hayali: "Bir yıl önce kararlaştırılan ve adım adım hayata geçirilen bu plana göre;
1- Ortodoks dinine mensup Sırp milletinin devleti olan Sırbistan kurulacak.
2- Hıristiyan halkların tarihlerinin, törenlerinin tanınmaları için yoğun faaliyetler yapılacak.
3- Son olarak güçlü bir Ortodoks-Hıristiyan ittifakı ile başkentin İstanbul olacağı... Büyük Bizans İmparatorluğu kurulacak". (Zaman, Ekim 1991).
"PKK Hıristiyan işbirliği..." (Zaman, 25 Şubat 1992).
"Maddi vaatlerle diyalog kurdukları çocukların beyinlerini yıkamaya çalışıyorlar". "İşte misyonerlerin merkezi". (Zaman, 24 Temmuz 1992).
"Kiliseden sinsi tuzak; îslamî değerlere saygılı görünerek Müslümanlara Hıristiyanlığı anlatacaklar..." (Zaman, 9 Haziran 1993).
“Patrikten tahrik: Fener patriği 1. Bartholomeos Türk hükümetinin kendilerini yok etme politikalarını güttüğünü iddia ederek ülkemizi ABD ve diğer Batı ülkelere şikayet edeceği tehdidini savurdu.” (Zaman, 28 Haziran 1995)
“Bartholomeos Papa statüsü peşinde” (Zaman, 1 Temmuz 1995)
"Patriğin cihan rüyası: Gazetemizin sempozyumu izlemesine yasak getiren Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos; "Rum Fener Patrikhanesi ekümeniktir dedi" (Zaman, 25 Eylül 1995).
"Çift başlı kartal bulunan Bizans bayrakları ile süslenen Patmos Adası'ndaki kutlamalarda, Patrik Bartholomeos, Sırp Ortodoksları temsilcisi Eirineos'a plaket verdi". (Zaman, 27 Eylül 1995).
"Patrikhane Lozan'ı zorluyor. Bartholomeos ve beraberindeki 13 patrik Türnepa Yön. Kur. Başkanı Rahmi Koç"un verdiği yemeğe katıldı". (Zaman, 22 Eylül 1995).

SONRASI :

"Vatikan'dan sıcak mesaj... (Zaman/17 Nisan 1996).
"Patrik Bartholomoes ve F. Gülen Hocaefendi toplumsal barışın önemini vurgulayan konuşmalar yaptılar". (Zaman, Ekim 1996).
"Medeniyetler arası diyalog için ilk adım; Fener Rum Patriği Bartholomoes konuşmasının ardından, F. Gülen'e bir hediye takdim etti". (Zaman, 2 Ekim 1996).
"Vatikan'da uzlaşma zirvesi". (Zaman, 9 Şubat 1998).
"F. Gülen Hocaefendi, İslam ve Hıristiyan dünyasını temsilen "Dinlerarası Diyalog" çerçevesinde Papa 2. Jean Paul ile yarım saat görüştü". Bartholomoes: "Bol ürün bekliyoruz". (Zaman, 10 Şubat 1998).
"Yunanistan'dan gelen 45 delegenin iştirak ettiği toplantıya Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomoes de katıldı. Patrikten hoşgörü mesajı". (Zaman, 19 Şubat 1998).
"Ehl~i Kitap iftarda. İftara Rum Ortodoks Patriği Bartholomoes'un yanı sıra, Ermeni Ortodoks Patriği Mutafyan, İstanbul Musevi Hahambaşısı David Aseo... katıldı."
(Zaman, 24 Aralık 1998).
"F. Gülen'in başlattığı diyalog çalışmaları sürüyor. Gülen önceki gün İstanbul'da Yahudi Örgütleri Başkanları Konferans Heyetini kabul etti". (Zaman 10 Mart 1998).
"F. Gülen ile Papa görüşmesi önemli bir olaydır". (Zaman, 12 Nisan 1998).
"Zaman'a özel açıklamalarda bulunan Protestan Kiliseleri Birliği İslam Dünyası ile İlişkiler Başkanı..." (Zaman, 30 Kasım 1998).
"Harran'da Semavi Dinleri bir araya getirecek İlahiyat Okulu açılmasının, hoşgörü ve uzlaşmaya katkı sağlayacağı vurgulandı". (Zaman, 15 Şubat 1998)
“Üç büyük semavî dinin temsilcileri bu kudsi ağacın simgesi Hz. İbrahim’in memleketinde ‘Kardeşiz’ mesajını solukladı.” (Zaman, 14 Nisan 2000)
“Hz. İbrahim’in torunları onun adına yapılan sempozyumda devrim yaparak, artık ortak noktaları öne çıkartarak sürekli diyalog kararı aldılar.” (Zaman, 17 Nisan 2000)

http://www.hakikat.com/dergi/130/bsyz13007b.html sitesinden alınmıştır.

Bre zındıklar önce düşmandınız şimdi niye dost oldunuz.
Önceki ile sonraki halleri uyuşmuyorsa o insan olsa olsa münafık olur.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
yunusatmaca
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 24

İletiTarih: Pts Tem 04, 2005 6:14 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

"ABD’de Yahudi mafyası: ADL” diye başlık atıp “ADL (Anti–Defamation League) adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir… Kurdukları ‘Denizaşırı Yatırımcılar Servisi’ adlı şirketle milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi işleri yürütmektedir… ADL, tam mesai ile çalışan gizli istihbarat memurlarının bir kısmını Amerikan Hükümeti Adalet Bakanlığı’na bağlı Özel Soruşturmalar Ofisi’nde (OSI), bir kısmını da İsrail otoriteleriyle Tel Aviv’de çalıştırmaktadır… İsrail Devleti kurulduğundan beri ADL, İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile hususi ilişkilerini daima sürdürmüş, İsrail mafyasıyla da yakın bağlantılar kurmuştur…” (Zaman gazetesi, 20 Kasım 1992, Yunus Altınöz)

Şimdi diğer yazı

"3 gündür Türkiye’de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü… 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik (AYÖBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın ‘barış’ asrı olması açısından önemsediklerini ve sözkonusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler… Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan ‘ADL’nin (Anti–Defamation League) teklifi’yle hazırladığı ‘hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap’ da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak…” (Zaman gazetesi, 10 Mart 1998, Selçuk Gültaşlı)

İki yüzlü sütü bozuk olduklarını gösteren aynı zamanda nerelere hizmet ettiğini gösteren zihniyet. Önce ne amaçla çıktılar şimdi ise ne oldukları artık gün gibi meydanda

ANLAYANA
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
yunusatmaca
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jul 03, 2005
İletiler: 24

İletiTarih: Pts Tem 04, 2005 6:17 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Fetullah gülen papaya gönderdiği mektuplarda ve konuşmalarında neden Hazret diye hitap ediyor.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerifler’inde:
“Münafık adamlara ‘Efendi’ diye hitap etmeyin. Zira o, efendi denilerek büyütülecek olursa, Allah’ın sevmediğini tâzim ettiğinizden dolayı, Aziz ve Celil olan Rabbinizin gadabını celbetmiş olursunuz.” buyurmuştur. (Ebu Dâvud)
O ise bu emr-i nebevîyi hafife almış, göz göre göre Allah düşmanına Hazret demek küstahlığında bulunmuştur.
YALANMI BE HEY ÜLKÜCÜLER İŞTE SİZE HADİSİ ŞERİF İŞTE ONUN İCRAATI.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Bu başlık kilitlenmiştir; cevap yazamaz, iletileri değiştiremezsiniz 1. sayfa (Toplam 6 sayfa)

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1