Bozkurt NET

[ilteris-kaan]

PAPAZLARINIZI ve HAHAMLARINIZI YANLARINIZA ALARAK GELİNİZ


Bu mübarek Cuma gününde, Müslümanlardan ziyade Hıristiyan Yahudi, Budist ve Zerdüştlere muhabbet ve hoşgörü kanatlarını gererek Papa’nın ve papazların ellerini ve bilmem nerelerini öpen “diyalogcu aymaz”ların, Hz. Muhammed’e sevdalı Müslüman’a karşı “mülaane ve mübahale istismarları”na karşılık, aynen Necran Hıristiyanlarının karşısına Hamse–i Âl–i Aba olarak çıkan Alemlere Rahmet Hz. Muhammed’in ve Ehl–i Beyti’nin vahiyle müeyyed edaları ve ruhaniyetiyle “hodri meydan” diyorum.

Gözünü ve gönlünü dört açıp dinle ey diyalogcu aymaz!

“ABD’de Yahudi mafyası: ADL” diye başlık atıp “ADL (Anti–Defamation League) adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir… Kurdukları ‘Denizaşırı Yatırımcılar Servisi’ adlı şirketle milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi işleri yürütmektedir… ADL, tam mesai ile çalışan gizli istihbarat memurlarının bir kısmını Amerikan Hükümeti Adalet Bakanlığı’na bağlı Özel Soruşturmalar Ofisi’nde (OSI), bir kısmını da İsrail otoriteleriyle Tel Aviv’de çalıştırmaktadır… İsrail Devleti kurulduğundan beri ADL, İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile hususi ilişkilerini daima sürdürmüş, İsrail mafyasıyla da yakın bağlantılar kurmuştur…” diye siz yazdınız
(Zaman gazetesi, 20 Kasım 1992, Yunus Altınöz).

Bu ve buna benzer daha çok şeyler yazdınız ADL ile ilgili; bizim tek kelime ilavemiz yok ey aymaz! İşte bu ma’lum–meçhul ADL’nin Gülen Efendi’ye “hoşgörü ve diyalogla ilgili bir kitap” yazdırdığını da kendi mevkutenizde aynen aşağıdaki gibi siz aktardınız kamuoyuna…

“3 gündür Türkiye’de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü… 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik (AYÖBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın ‘barış’ asrı olması açısından önemsediklerini ve sözkonusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler… Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan ‘ADL’nin (Anti–Defamation League) teklifi’yle hazırladığı ‘hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap’ da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak…”
(Zaman gazetesi, 10 Mart 1998, Selçuk Gültaşlı).

Bizden bir ilave yok, yalan yok, iftira yok; yaptığınız iş ve kimin teklifiyle olduğu ortada. Tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu bir.

“Papa VI. Paul tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz… Rabbin aciz kulu Fethullah Gülen– 9 Şubat 1998” diye başlayan mektubu Papa II. Paul’un elini öperek siz takdim ettiniz ve birgün sonra mevkutenizde yayınladınız
(Zaman gazetesi,10 Şubat 1998).

Bu işte de bizden bir ilave yok, uydurma yok, iftira yok; tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu iki.

“Bu bir devrim… Hz. İbrahim Sempozyumu ilginç bir evliliğe de vesile oldu. Diyalogdan düğüne. Sosyoloji profesörü Hıristiyan Lester Kurtz ile gazeteci Müslüman Meryem Kurtz’un nikahları, Urfa’da İbrahim Camii’nde müftü, haham ve papazın huzurunda kıyıldı. Hem Hıristiyan hem Müslüman… aynen çifte vatandaşlıkta olduğu gibi çifte dinli…” diye siz manşet yaptınız
(Zaman gazetesi, 14 Nisan 2000)

Bunda bizden bir ekleme yok, ilave yok, iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu üç.

“Ehl–i kitapla amentüde ittifakımız var… Garip olan şudur ki ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da ihtilaf ettiğimiz teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir…” diye yazı döşenerek “ehli kitapla amentüdeki ittifakınız”ı siz ilan ettiniz
(Zaman gazetesi, Ahmet Şahin, 17 Nisan 2000).

Bunda bizden bir ekleme yok, ilave yok, iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu dört.

Papa ile görüşmesinin akabinde Gülen Efendi “Herkes kelime–i tevhid–i esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime–i tevhidin ikinci bölümünü, yani ‘Muhammed Allah’ın Rasulüdür’ kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır” diyor
(Bkz. Küresel Barışa Doğru, s. 131).

Bunda bizden bir ekleme yok, ilave yok, iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu beş.

Aynı Gülen Efendi, “Yahudi ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan ayetler, ya Hazret–i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hristiyanlar hakkındadır”
(Bkz. Küresel Barışa Doğru, s. 45) diyor.

Bunda bizden bir ekleme yok, ilave yok, iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu altı.

Diyalog çalışmalarınızın demirbaşı olarak STV’deki Pazar Sohbeti’nizde de arz–ı endam eden felsefeci–teolog “İslam bilginleri Hıristiyanların, Yahudilerin, Zerdüştilerin, hatta Budist gibi herhangi bir şekilde bir tanrıya inananların cennete gireceklerini kabul ederler” diye beyanat veriyor Hürriyet’in Gülen Efendi’nin röportajını temize çıkarma operasyonunda
(Hürriyet gazetesi, 17 Nisan 2004).

Bunda bizden bir ekleme yok, bir çamur, bir iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu yedi.

“Tercan Ali Baştürk gibi arkadaşlarınızın yönetiminde öğrenciler, 21 Nisan 2000 Cuma sabahı yurtdışındaki okullardan İstanbul’a getiriliyor; Patrik Bartholomeos, papaz Marotvich, Zaman’dan Abdullah Aymaz ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan Harun Tokak ziyaret ettiriliyor, sonunda da Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman öğrenciler ‘belli zamanlarda birlikte ortak ibadet etme kararı’ alınıyor”
(Çağlayan dergisi, Nisan 2000, Tabuları Yıkan Seyahat, Tercan Ali Baştürk)

Bunda da bizden bir ekleme yok, bir fazlalık, bir iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu sekiz.

“Türkiye’de Hıristiyan misyonerlerin başlattığı çalışmalar sonucunda dağıtılan İncil sayısının miktarı milyonlara, açılan Kilise Evlerin sayısı 25 bine ulaştı” haberini de mevkutenizde siz yazıyorsunuz (Zaman gazetesi, Serkan Talan, 2 Mart 2005). Sonra da tünediğiniz ekranlardan veya gazete köşelerinden “Yalan; yok canım nerede o kadar kilise ev…” diye siz konuşuyorsunuz.

Bunda da bizden bir ekleme yok, bir fazlalık, bir iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu dokuz.

Hıristiyanlaştırılan binlerce gencimizin haberlerinden öte mevkuteler, artık “Eski Nurcu papaz’ın öyküsü”, “Nurcu papaz” ve “Ateistti, Nurcu oldu şimdi Başpapaz” (Bkz. Star, Milliyet gazeteleri 15 Aralık 2001; Tempo dergisi 28 Mart 2005) haberleriyle dolup taşıyor. “Türk Dünyası Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz’un hikâyesi ise artık son yıllarda dindar Müslümanların bile Hıristiyanlık dinini seçebildiğini ortaya koyuyor. Gençlik yıllarında ateist olan Yavuz Kapusuz, üniversiteye başlamasıyla birlikte Fethullah Gülen Cemaati’yle tanıştı… Başpapaz Kapusuz, ‘Onların yurdunda kalmak istediğimde ‘Buyurun, kapımız herkese açık’ dediler ve aldılar”
(Tempo dergisi, 28 Mart 2005) haberlerini okuyorsunuz.

Bütün bunlarda bizden bir ekleme yok, bir abartı yok, bir iftira yok, tamam mı ey diyalogcu aymaz, bu on… Ve dahası var ama bu olsun son.

Ey diyalogcu aymaz ve zamane aymazlar, milli ve dini bütünlüğümüz bakımından vahim olan bütün bu yanlışları icra etmenize rağmen “mülaane ve mübahale”yi dahi istismar eden cüretiniz karşısında, aynen Necran Hıristiyanlarının karşısına Hamse–i Âl–i Aba olarak çıkan Alemlere Rahmet Hz. Muhammed’in ve Ehl–i Beyti’nin vahiyle müeyyed edaları ve ruhaniyetiyle “hodri meydan” diyorum…

Her zaman ve her yerde, dilediğiniz ekranda veya dilediğiniz meydanda, Beytullah’ta veya Arafat’ta, aynen Alemlere Rahmet Hz. Muhammed’in Hz. Fatıma’sını, Hz. Ali’yi, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i abasının altına alarak Necranlıların karşısına çıkışı gibi, kızım Fatıma Betül’ü, oğullarım Recep Haydar ve Ali’yi abamın altına alarak tüm diyalogcu aymazların karşısına çıkıyor; haksız, yalancı, müfteri olanın ve nâhak yere Müslüman’ın harîm–i ismetine dil uzatanın soyunun ve sopunun kuruyup kesilmesi üstüne “mülaane ve mübahale”ye davet ediyorum. Ellerini öpüp yapıştığınız papazlarınızı ve hahamlarınızı da yanlarınıza alarak geliniz…

Buyurunuz, hodri meydan!

“Gerçek Rabb’inden gelendir. Öyleyse şüphecilerden olma. Artık sana bu ilim geldikten sonra, kim seninle (İsa’nın durumu) hususunda çekişirse de ki: ‘Haydi gelin, sizler ve bizler bizzat dahil olmak üzere, oğullarımızı ve oğullarınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı çağırıp gönülden Allah’a yalvaralım; bu konuda kim yalancı ise Allah’ın lânetinin onların üzerine inmesini dileyelim” (Âl–i İmran Sûresi, 60–61)

Her zaman ve her yerde, dilediğiniz ekranda veya dilediğiniz meydanda, Beytullah’ta, Arafat’ta veya Ravza–i Mutahhara’da…

MEHMET EMİN KOÇ
01.04.2005 YENİ MESAJ

[gazibaba]

Allah razı olsun ilteris-kaan seni tebrik ederim.

[hayridede]

Mehmet Emin Bey cok güzel demişte bunlarda o cesaret varmı..münafık korkak olur derler..bunlar çamur atmayı,iftira atmayı bilir sadece..başkada bişey yapamazlar...çünkü zerrenin hesabını vereceklerini bildiren ayetleri okumaya okumaya unutmuşlar..incilden,tevrattan pasaj okumaya başlamışlar..!!

[ilteris-kaan]

Yazının tarihi 01 Nisan. Tarihi özellikle kopyaladım. Yazı Zaman Gazetesi Yazarı Abdullah Aymaza yazılmış bir yazı. Yazıldığı gün ise Cuma.

Abdullah Aymaz ise Zaman'da Pazar - Pazartesileri yazıyor. İki hafta bekledim. Toplam dört yazı yazdı. Mübalehe teklifi ondan gelmişti. Hala tık yok. Açıkçası benim tezimi doğruladı.

Samimi bir müslüman yukarıda bahsi geçen kurumlar ile herhangi bir çalışması olamaz. Yukarıdaki ifadeleri kabullenemez.

Cemaat gerek yurt içinde gerekse yurt dışındaki çalışmalarını rahat sürdürebilmek kastıyla bu faaliyetlerin içinde.

[gazibaba]

ilteris-kaan;
Allah razı olsun seni tebrik ederim, hayridede'yi de tebrik ederim ortaya yüreginizi koyuyorsunuz. Ne hikmetse korkalardan ses seda yok. Bende nursa bir teklifte bulunmuştum ama ortada yok. her halde abdullahaymaz! abisini bekliyor.

[ilteris-kaan]

Abdullah AYMAZ bu hafta 17 - 18 Nisan tarihlerinde iki yazı yazdı. Bu işe davet eden de oydu. Hala tık yok. Hala cevap yok. Hala duayı kabul etmek yok.

Şurası bir gerçek ki o cemaat mensupları da yaptıkları işin EHl-i Sünnet itikadında yeri olmadığını biliyorlar. Hoşgörü ve Diyalog işi yurt dışındaki işlerini kolaylaştırdığı için siyasi mülahazalarla bu işi devam ettiriyorlar . Ama Türkiyede niye ısrar ediyorlar.

Sen Samanyolu TV'de Şubat Soğuğu dizisinde Şah Veli tiplemesi ile Haydar BAŞ'a atabildiğin kadar iftira atacaksın. Bugüne kadar hiç bir tv nin bir din adamı hakkında söylemediği, söyleyemediği sözleri söyleyeceksin. Adamlar seni lanetleşmeye çağırınca cevap vermeyeceksin. Sonra da hoşgörü ve diyalogdan bahsedeceksin.

[hayridede]

O kadar komiklerki...güya Şah Veli derin devletlen anlaşmalı olarak
cd ler sürmüşmüş piyasaya...yahu efendiler ben öyle derin devlete kurban olayım..keşke öyle bir devlet olsada hep beraber yolundan ayrılmasak..

Adamın biri devlete ihanet edecek,imana küfür edecek,Hz Peygambere gerek yoktur diyecek,asrın mazlımuyum diyecek,cia ajanlığı yapacak,Kuranı zamanın şartlarına göre yeniden yorumlamak gerekir diyecek,müslüman bayanla gevur adam evlenir diyecek.....vs

Bir müslümanda çıkacak bu şerefsizin ipliğini pazara çıkartacak..insanları aydınlatacak,devlet diyecek,bayrak diyecek,vatan diyecek,iman diyecek,Resullullah(s.a.v) diyecek...-keşkee nerde o günler- devlette bu adamı destekleyecek...ben öyle bir devlet görmüyorum ortada..öyle olsaydı zaten siz bu kadar ihaneti yapabilirmiydiniz..

Ama gel görki bu şerefsizler aynada kendilerine bakmak yerine,kanıtlı, ispatlı küfürlerini tövbe ederek düzeltmek yerine, onların yanlışlarını gösterenlere iftira atıyorlar..namusuna,namahremine laf ediyorlar..(bir insanın ailesini,namusunu diline dolayanın vay haline..)

Be şerefsizler,imansızlar,küfür meraklıları,insansanız Haydar Baş Beyin istikametinde bir yanlış bulunda koyun ortaya..Be şerefsizler,küfür ehilleri,insansanız Haydar Baş Beyin itikadinde bir yanlış bulunda koyun ortaya...ama siz iftiradan başka birşey bilmezsiniz..
Zerrenin hesabını vereceğinizidemi unuttunuz...ne kadar nasipsizsiniz...!!

[ilteris-kaan]

24 - 25 Nisan tarihlerinde de cevap yok. Ben hala cevap beklemeye devam ediyorum.

[reisim25]

ilteris-kaan gardaşım,sen daha çok cevap beklersin. Ceaatin ayak takımının verdiği cevaplar,"yurt dışındaki hizmetleri bilmiyorsunuz, her ülkeye hizmet gidiyor"
Ancak dış ülkelerdeki hizmetin ABD ve İng. misyonu olduğundan habersiz.
Yetkili ararsan o da zaten hiyanetinin bilincinde, karşına çıkmaz.

[ilteris-kaan]

Üzerinden bir ay geçmesine rağmen hala cevap yok. Ben umutsuzlukla cevap beklemeye devam ediyorum.

[ilteris-kaan]

MustafaCCC

İşte sana bahsettiğim yazı. Dilerim burayı okur ve abilerine sorarsın ne oldu bu iş diye ? Ha bana sorarsan sen bu lanetleşmede amin diyecek misin diye ben Mehmet Emin KOÇ gibi sabırlı olmadığımdan bana bu soruyu soranlara bir tek şey söylüyorum :

Hele sen Necran Hıristiyanlarına tabi olduğunu açıkla gerisi biiznillah kolay.

[ilteris-kaan]

Abdullah AYMAZ bu yazıya cevap vereceğine diyalog meyvelerinden bahseiyor gene bugünkü yazısında. :lol:

[dagdeviren]

Bu diyalogçular forumlardan kaça kaça en son buraya sığındılar:

Sanıyorum burada da yakın zamanda hakettikleri cevapları alacaklardır.


http://www.dunyadinleri.com/soop_raven/forum/forum_posts.asp?TID=3222&PN=1

http://www.dunyadinleri.com/soop_raven/forum/forum_posts.asp?TID=3110&PN=2

[kurtoglu1919]

DARÜL ZAFERAN MANASTIRI'NI ÜS YAPTILAR

Üç CIA papazı, Mardin'de örtülü faaliyet yürütüyor

Sırp gençlik örgütü OTPOR'un ardından şimdi de haçlı irticanın üç silahşörü Türkiye'de. Mardin'deki Darül Zaferan Manastırı'nı üs yaparak Türkiye, Irak ve Suriye'de gezen CIA'nın has adamı üç Sırp papaz, Ortadoğu'da yeni bir Hıristiyanlık merkezi kurmaya çalışıyor. Gizli amaç iç karışıklık. Bosna'daki iç savaşın Hıristiyan tarafındaki mimarları bu papazlar.

TEOFİL BLAJEVSKİ

CIA güdümündeki Sırp Gençlik Örgütü OTPOR'un Türkiye'deki faaliyetlerini duyurmuş olan Aydınlık, şimdi de Türkiye'de CIA papazlarının yıkıcı faaliyetlerini açıklıyor.
Uzun araştırmalar sonucunda, Religion Reserch Center (RRC-Dini Araştırmalar Merkezi) adlı CIA birimine üye ve isimleri Dragomir Pavaoviç, Javor Marjanoviç, Konstantin Martiniç, Luka Markoviç olan dört Sırp papazın Türkiye, Irak ve Suriye hattında faaliyet yürüttüklerini saptadık. 1998-99 yıllarında da CIA bağlantılı Ortadoks sırp papazlar Türkiye'de yoğun faaliyet göstermişlerdi. Sırp papazlar, o yıllardaki çalışmalarını yürütmük için Fener Rum Patrikhanesi çatısını kullanmak istemişler, ancak bu istekleri gerçekleşmemişti.

DARÜL ZAFERAN'I ÜS YAPTILAR

Dragomir Pavaoviç, Javor Marjanoviç, Konstantin Martiniç, Luka Markoviç isimli dört papazdan üçü şu anda Mardin'de Darül Zaferan Manastırı'nda çalışma yürütüyorlar. Sponsorluğunu Anglosaksonların Anglikan Kilisesine yakın "Life" isimli televizyon kanalının yaptığı çalışmaların odağında Ortadoğu'da yeni bir Hıristiyan merkezi kurma projesi var.
Çalışmalar Türkiye, Irak ve Suriye'yi kapsıyor. Dragomir Pavaoviç, Konstantin Martiniç ve Luka Markoviç isimli üç papaz, Arapça yayın yapan Life televizyon kanalında bazen İngilizce vaazlar veriyor.
Suriye'deki Hıristiyanlarla bağlantı kurmuş olan, çok iyi derecede Arapça bilen Konstantin Martiniç'in sayesinde vaazlara ekler yapabilen CIA papazları, Suriye'nin en yoğun Hıristiyan nüfusa sahip Ortadoğu ülkelerinden biri olduğunu yayıyor ve Hıristiyanları kışkırtıyorlar. Türkiye'de ise hızla Hıristiyanlaştırılmaya çalışılan Kürt kökenli yurttaşlarımıza yanaşmaya çalışıyorlar.

PARA AKIŞINI YÖNETİYORLAR

Açıkça ortaya çıkamyan CIA papazları, bir yandan Türkiye'deki işbirlikçileri aracılığıyla İncil'ler hazırlayıp dağıtıyorlar. Türkiye'de yaşayan insanların ne gibi şeylerden hoşlandığını araştırıp bunları İncil'deki hikayelere uyarlayan papazlar, Hıristiyanlaştırma faaliyetininde para akışının başında duruyor.
CIA Sırp papazlara çok güveniyor. Çünkü papazların hepsi tıpkı Katoliklerin dini lideri ölen Papa İkinci Jean Paul gibi sosyalizme karşı sembol niteliği taşıyor.
Sırp papazlar 1988 yılında Yugoslavya Slav Ortodoks Kilisesi tarafından dışlandılar. Dışlanmalarının nedeni, yaptıkları bazı gizli görüşmelerdi. Dördü de Ortadoks olan papazlar, dışlandıktan hemen sonra Katolik ve Protestanların egemen olduğu Almanya'ya sığınmışlardı. Almanya'dan da hemen 1989 yılında Macaristan'a geçtiler. Dört papaz, Macaristan'da ABD eski Dışişleri Bakanı Madeline Albright'ın oluşturduğu Yugoslavya'yı parçalama ekibiyle birlikte çalıştılar.

ALİYA İZZETBEGOVİÇ BAĞLANTISI

Şimdi işin bam teline geliyoruz. Dört Sırp papazın Macaristan'da en yakın olduğu isimlerin başında Bosna Hersek'te İslam cumhuriyeti kurmak isteyen Nakşibendi müridi Aliya İzzetbegoviç vardı. Yani Bosna'daki olayların ardında "haçlı irtica"nın olduğu gerçeği bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Dört Sırp papaz, Aliya İzzetbegoviç'in Müslümanları kışkırtmasıyla birlikte denetimlerine aldıkları ve aşırı milliyetçi Sırpların kilisesi olarak bilinen Banja Luka'daki Sveti Andon kilisesinde vaazlara müdahale ettiler. Müslümanların yok edilmesi gerektiğini söyleyerek bir müslüman-Hristiyan çatışmasının alt yapısını döşediler. Müslümanları kışkırtmayı Bosna'daki Nakşibendi müritleri yürütürken, Hıristiyanları kışkırtma faaliyeti de Sırplarla-Boşnakların birarada yaşadığı BanjaLuka'daki Andonik hristiyanlar tarafından yönetildi.

AZİZ ANDON KİLİSESİ

Andonik ismi Sırp ortodoksların Aziz Teo ile birlikte kabul ettikleri Aziz Andon'dan geliyor. Andonikler bir mezhebe bağlı değiller. Ancak kendilerine bir isim bulmak için kiliseye adını veren Aziz Andon'un ismini kullandılar. Aziz Andon kilisesi, önce Arkan lakaplı Jelko Radlotoviç'in Tigari (kaplanlar) adlı paramiliter faşist örgütüne daha sonra da insan hakları ve demokrasi gibi fikirleri kullanarak bir iç karmaşa çıkaran George Soros destekli OTPOR örgütüne evsahipliği yaptı. CIA'ya bağlı Dört Sırp papazın önderliğinde hem faşistler hem de Soros'un OTPOR çocukları Yugoslavya'yı parçalamak için faaliyet yürüttüler.

NEREDE, NE ZAMAN BULUNDULAR?

Sırp papazlar 14 Nisan 1988 yılında Yugoslavya'dan çıkarak Almanya'ya giti. 25 Ocak 1989 yılında Macaristan'a geçen papazlar burada muhtemelen isim değişikliği yaptılar. Ancak Yugoslav kaynakların bilgilerine göre, Sırp papazlar 1992 yılında Makedonya'nın Kriva Palanka kapısından Bulgaristan'a geçtiler. Papazların bu son gelişlerinde Türkiye'ye ne zaman giriş yaptıkları bilinmiyor.



http://www.aydinlik.com.tr/