Şu 1980 öncesi / N. Kemal Zeybek
Tarih: 30.04.2005 Saat: 02:47
Konu: Basın-Yazarlar


1980 öncesinden söz edenler var... 12 Eylül 1980 öncesinde Ülkücü Hareket'i açıkça ya da işaretle eleştirenler...

31 Mart 1965 tarihinde rahmetli Başbuğ, rahmetli Dündar Taşer ve Ahmet Er ile birlikte CKMP'ye giren üniversiteli gençlerden biriydim. Başbuğ partinin başmüfettişi oldu. Kendisinin isteği üzerine de CKMP Gençlik Kolları Genel Başkanı oldum ve Gençlik Kollarını önce Genel Merkez olarak, sonra da taşra da örgütledik. 31 Temmuz 1965'de de partinin Genel Başkanı Başbuğ oldu. 1966'nın Mart ayında Ülkü Ocaklarının ilkini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde kurduk. Başkan, şimdi tanınmış bir Anayasa Profesörü olan Atilla Özer oldu...

On yıl kaymakamlık yaptığım yıllarda da partiyle sürekli ilgi içinde oldum. 1972'de ise yine Başbuğ'un isteğiyle eğitim ve propaganda işlerini yürütmeye başladım. 12 Eylül 1980'e kadar...

Diyorum ki, 12 Eylül öncesinin görevlilerinden, yetkililerinden ve elbette sorumlularındanım... Bunun hesabını da 33 ay tutuklu kalarak ve uzun süre yargılanarak verdim.

Bu sorumluluğu 12 Eylül sonrasında oluşturulan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasının her safhasında kabul ettim. Suçlamalara bütün dava arkadaşlarımla birlikte cevap verdim.

Sevinerek ve övünerek söylemeliyim ki ülkücüler içinden davasını satan çıkmadı. Herkes önce davasını savundu, sonra kendisini...

Dava ne?

CKMP Gençlik Kolları kuruluş bildirisi o dönem basında yer aldı. Amaç ve dava anlatılıyordu. İçinde bir kelime bile komünizm sözü yoktur. Çünkü bir Komünizmle Mücadele Derneği değildir.
Ülkümüz vardı... İdeolojimiz vardı...Doktrinimiz vardı... Türkiye'yi sıkıntılarından kurtarmak, düğümlerini çözmek ve lider ülke yapmak istiyorduk.
CKMP döneminde başladı, MHP olunca hızlandı... Gençlik içinde büyük bir bölüm kurtarıldı ve milli ülkü yolunda hareketli hale getirildi.

İşte işin bu noktasında, Ülkücü gençliği sindirmek ve Türkiye'de engelsiz kalarak Komünizm Devrimi gerçekleştirmek isteyenler kışkırtmalara başladılar. Sonunda ülkücüleri öldürmeye kadar iş ilerledi. O günün komünist eylemcileri silahlı güç kullanarak Türkiye'yi ele geçirmek istiyorlardı.
Silahlı birlikler oluşturan, silahlı kuvvetlere ve güvenlik güçlerine kadar sızan komünist ihtilâlcilere karşı ülkücüler, ülkü ve fikir direnişi ortaya koydular... Ne yazık ki kendilerini savunmaya çalışan ülkücülerden de silahlanmak zorunda kalanlar oldu.
Tarihin tanığı olarak söylüyorum, MHP yönetimi ve Ülkücü Teşkilatlar yönetimi, işlerin bu noktalara gelmesini istemedi.

Neden istenecekti ki?

Biz ülkü ve düşüncelerimizi yaşayarak ve kitlelerin desteğini kazanarak iktidara gelmek istiyorduk. Silahlı mücadele ise karşımızdaki gücün tek seçeneği idi... Sindirerek, yıldırarak, silahlı propaganda yaparak ihtilal yapmak istiyorlardı.

Başbuğun isteğiyle, 1977'de başlattığımız örgülü, yaygın ve etkin eğitimin temel amacı ülkücüleri çatışmalardan sıyırıp, geliştirme ve siyasi çalışma yapmaya yönlendirmekti.

Biz bunun için çalıştık. Bunu istedik, bunu savunduk.

Mahkeme de anladı

ÇIKARILDIĞIMIZ mahkeme, peşin fikirlere rağmen, sonunda gerçeği anladı ve MHP ile Ülkücü Kuruluşlar aklandı.

Öte yandan Ülkücülerin Ülkü ve Düşünce Direnişi Türkiye'nin komünizmin kucağına düşmesini önledi.
Gerçekler böyledir. Bu gerçeklerden alınacak ders ise asla kışkırtmalara, hasımların ve Türkiye üzerinde oyunlar oynamak isteyenlerin oyunlarına kapılmamaktır.
12 Eylül öncesinde yanlışlar da yapılmış olabilir. Ama bilinmelidir ki Ülkücü liderlik bu yanlışların sorumlusu değildir.

Ne MHP yönetimi ne de Ülkücü Dernekler...

Bugün, içine sürüklendiğimiz AB'ye teslimiyet yolunun 12 Eylül öncesinden daha tehlikeli olduğunu bilmeliyiz. Halkı kazanarak bu yolda direnmek de yine Ülkücülerin görevidir. Yasalar içinde direnerek...
Ilımlı Milliyetçilik tuzağına da düşmeden... Direnerek dirilmek... Çıkar yol budur.
 

N.Kemal Zeybek /H.O.Tercüman






Bu haberin geldigi yer: Bozkurt NET
http://www.ulkuocagi.net

Bu haber icin adres:
http://www.ulkuocagi.net/modules.php?name=News&file=article&sid=2520