Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1

Önceki Yazıları
Yazar ile iletişime geç



CİĞERİ YANAN BİR İNSANIN FERYADI -3-

    
Dünya Peresellik
    
Şekilcilik,  Gösteriş Hastalığı, İmparatorluktan Cumhuriyete İntikal Eden ve Bizi inhisarı  altında İnim İnim İnleten  Çok  Kötü Bir Mirastır.
 
Tantana, alayiş, debdebe, gösteriş ne derseniz deyin...Herhalde bunun, en güzel ifadesi”DÜNYAPERESTLİK”tir. Madde- ruh dengesinin bozulmasıdır.
Bizim dinimizin, vaz ettiği hayat görüşünde dünya pereseliğe yer yoktur.
Cihan NEBİSİ: “MÜSLÜMANLAR, BUNDAN SONRA TEKRAR PUTPEREST OLMAMIZA İMKAN YOKTUR. BUNDAN ZERRE KADAR ŞÜPHE ETMİYORUM. KORKTUĞUM ŞEY, SİZİN DÜNYAPERES OLMANIZDIR.”
Olmadık mı? Olmasaydık, milyarlar, trilyonlar bir avuç insanın arasında dolaşıp durmazdı. Devlet muhtaç duruma düşünce toprağın suyunu sıkmak zorunda kalmazdı.
Dünya pereseliğimize şöyle bir göz atalım:
Mihrimah Sultan’ın günlük geliri 2.000 duka altını. Takriben 1-2  trilyona tekabül eder.. Bu gelirin sağlanması için de 5 trilyona yakın bir servetin var olması gerekli.
Rüstem Paşanın varlığı; 780.000 duka altın, 100 milyar akçe, 1000 çiftlik, 476 değirmen...v.s.
Sinan Paşanın serveti; 600.6000 duka altın, 2.900.000 akçe, 29 çekmece pırlanta zümrüt vs...Pek çok çiftlik, arsa, saray, konak, ev...
Kılıç Ali Paşa’nın serveti; 560.000.duka...
Nasuh Paşanın serveti; 1.500.000. duka altın, 1000 binek atı, 1800 deve, 4000 beygir, 6000 bin sığır...
Safiye Sultanın serveti; günlük 3000 akçe tahsisat, 6 ayda bir 300.000. akçe, ceman 2.680.000 akçe.
“Nedir bunlar? Müslüman trilyoner!!Sonra ekonomi bozulmuş. Elbette bozuk olacak, bozulacak. Biz huyumuzu, işimizi,  içimizi, beynimizi, niyetimizi değiştirince, asliyetin hükümleri de bizi değiştirecek.”
 Şekilperestlik!  Dışla, kabukla ilgilenmek ve şeklin dış görünüşün mükemmelliği  ile övünmek..Yatırımı hep dışa  dış cepheye yapmak...Nasılsa muhtevayı  gören, bilen yok,. mantığı içinde hareket etmek..
Bir vakitler, Akdeniz’de bir talebe yurdunu ziyaret etmiştik. Müdür olan kişi,bize,  müftehir bir tavırla,  büyük bir övünç içinde binayı gezdirmektedir. Odaların birinde güzel bir kütüphane ile karşılaştık. Çok sayıda raftan sadece birinde kırk elli civarında kitap vardı. Onların da boyunlarının bükük, hayata küsmüş  olduklarını görmüştür.
Yurt müdürü, kendi oturduğu makamında masasın yanı başında çiçeği göstererek, bunu şu kadar paraya bir Almancı dostumuz aldı ve bize hediye etti demişti Söylenen meblağ  o zaman bile çok büyük bir  paraydı.
Binanın  kapısından çıkarken, gözlerimiz nöbet tutan çocuğa takıldı.  Belli ki midesi boştu,  cebi delikti,  sırtı da  açıktı. Ayaklarındaki pabuç ise,   eskiydi.. Kendisi, herhalde  pek sağlıklı değildi.  Küçük ve zayıf ellerinden tuttuk; bizi  uğurlayan hocafendiye dönerek şöyle demiştik:
Siz de çok iyi biliyorsunuz( daha  doğrusu bilmek zorundasınız!), bu yavrumuzun  parmağının  şu  tek tırnağı, Yüce ALLAH’ın yanında, hem yerlerden, hem göklerden,  ve hem dünyadan, ve hem de  ukbadan  çok çok daha kıymetlidir.
 
Bilmiyorum, müdür efendi, ne demek istediğimizi,neyi anlatmaya çalıştığımızı idrak edebilmiş miydi!.. Hiç zannetmiyorum... Çünkü boş,ilgisiz, sevgisiz,  manasız  gözlerle bakıp  kalmıştı..
Evet, dostlar, çok iyi tanıdığım ve dolayısıyla  çok çok sevdiğim Cenab-ı HAKK’a yemin ediyorum  ki, bu yaptığımız tespit doğruydu...  Evet, bir insanın tırnağı, O’nun yanında yüce Mevla’nın indinde,  her  iki cihandan, dünya ve ahretten  da çok daha değerlidir,   kıymetlidir.
Bu gerçeği,   yukarıdaki dostlarımızın;  idare mekanizmasında  yer alan arkadaşlarımızın; Bilcümle vitrin ehlinin....  bilmesini,  beyin ve yüreklerine yerleştirmelerini,  bir daha da unutmamalarını  ve mucibince hareket etmelerini  ALLAH rızası için kendilerinden rica ediyorum!.
 
Dikkatli, Liyakatli,Çalışkan ve Dürüst  İnsanlara İhtiyacımız  Çok Büyük!!
 
Avrupa Türk federasyonlarında  bize göre  personel  fazlalığı var.. Aklı başında, dikkatli ve temkinli, nizam ve intizam sahibi, evrensel kafa yapısına sahip; aldığı her işi en iyi biçimde yapan, sorumluluk sahibi,  üç beş elamanla buradaki işler yapılabilir.
Doğru dürüst okuması  yazması olmayan, iki cümleyi noksansız bir arada telaffuz edemeyen, kişilerin,  ne işi var oralarda?  ALLAH aşkına  bana söyler misiniz,yıllardır,  hangi özelliklerinden dolayı  bu kimseleri  buralarda Federasyon vitrinlerinde tutuyorsunuz?    Hem de kalkıyorsunuz,  bu insanlara önemli görevler de yüklüyorsunuz!..Hesap kitap gibi. Yoksa , bizim bilmediğimiz ve hiçbir zaman da bilmek, anlamak istemediğimi  şeyler mi var? Buna, moda tabirle Ahbap-Çavuş ilişkisi diyebilir miyiz??  Deseniz ya bunlar  nerede hangi kurum ve kuruluşta yok ki? Bizde olmasın!! Evet, galiba halklısınız!.. Düzen işte!.. İnsanca...olmayan , insan dışındaki canlıları bile mutlu etmekten uzak bir sistemde kolay değil; İNSANCA; İSLAMCA ve  TÜRKÇE bir hayat kurmak ve bu hayatı devam ettirmek...
 
Böyle gelmiş Maalesef...İnşallah  Böyle Gitmez!..Gitmeyecek....Gitmesin.!!..
 
Burada da daha iyisini bulamıyoruz ne yapalım  çaresizliği  karşımıza çıkacaktır..
Bakın, biraz ilerde, beyni dolu, yüreği zengin, niyeti halis, üstü başı  tertemiz insanlar var. Başkaları onları buluyor, vitrine çıkarıyor da siz niçin bulmuyor, bulamıyorsunuz?..Gittiniz de onlarla  konuştunuz mu? Böyle bir teklifte bulundunuz mu? O insanlara, gelin,  TÜRK İSLAM davasına sizinle  birlikte  hizmet  edelim, dediniz mi? Hayır, demediniz....Ama .niçin demiyorsunuz?
 
Niçin Bunu Yapmıyorsunuz?
 
-O kişi Ülkücü değil de ondan....
-Peki, siz  bu hayata  Ülkücü olarak mı  geldiniz?
Doğrusunu söylemek gerekirse, bazı arkadaşlarımızın Ülkücülükten ne anladığını bilmiyorum, bilemiyorum. Bizim bu kutsal kavramdan anladığımız şey:İNSANLAŞMAK, İSLAMLAŞMAK VE TÜRKLEŞMEKTİR. Bir  başka ifade ile, İNSAN GİBİ İNSAN; MÜSLÜMAN GİBİ MÜSLÜMAN VE TÜRK GİBİ TÜRK OLMAKTIR. Buna aramızda itiraz eden var mı? Hayır yok. Peki, binlerce Türk insanının içinde az önce söylediğimiz kavramları sinesinde toplayan (veya   toplama kabiliyeti bulunan) bunlarla birlikte yaşayan insan  yok öyle mi? Yapmayın, etmeyin..İnsanı daha fazla çileden çıkarmayın..Rica ediyorum..
Bir an için, sizin dediğiniz gibi olsun, diyelim ki istediğimiz insanı, Ülkücüyü  bulamadık, bulamıyoruz..
O zaman yetiştireceksiniz   kardeşim, yetiştireceksiniz!
İyi niyetli, kanından, canından  herhangi bir şikayeti olmayan bir insanı(ve bilhassa da Türk gencini) üç beş saat içinde, Ülkücü yapmak mümkün.  mümkün...  Bu konuda iddialı konuşmayı  ilahi bir vecibe olarak telakki ediyoruz. !. İşte Halep işte arşın...Var mısınız?...Buyurun...Şu ana kadar Ülkücülük kavramıyla tanışmamış bir TÜRK gencini 3 saatte(yazı ile üç saatte) Ülkücü(hem de nasıl bir Ülkücü) yapmaya hazırız biz!!
Bunu yapmanın bu işi başarmanın  şartı şu üç”K”yı (kafa, kalp, karın)  yaratılışa uygun biçimde beslemektir vesselam! Her kim bunu  yapmışsa, o insanın beyinleri tatmin; kalpleri fethetmesi bu hayatın en kolay işlerinden biridir.
    
 H er Şeyi Çok İyi Bilenler...
 
 Her şeyi çok iyi bilenler, daha doğrusu  bildiğini  zannedenler, her ne hikmetse, bir     başkasından gelen fikre itibar etmezler,   etmiyorlar.
Bir zamanlar,  Almanya Türk Federasyonunun  aylık mutat  toplantılarından birinde, yetkili dostlarımıza şöyle bir teklifte bulunmuş ve demiştik ki,” Ülküdaşlarımızı, Türk’ü Türk yapan milli ve manevi değerlerde ve birtakım temel unsurlarda  (Din, Vatan, Millet, Devlet,Cumhuriyet, Laiklik,Atatürk, Tarih,   ve Türk...gibi)  fikir,- düşünce- ayrılığı içinde olduklarını görüyoruz. Bu mefhumlar, söz konusu olduğunda, her birinden ayrı bir ses, ayrı bir bakış geliyor. Bu  sebeple   arkadaşlarımızın,  kafa ve kalplerinin   zikri geçen kavramlarda,   berrak olduğunu ifade etmek,  çok zor.  Kardeşlerimizin içinde bulundukları bu sıkıntıyı gidermek için,  adı geçen kavramlarla ilgili, elli altmış sayfa civarında küçük kitapçıklar hazırlayalım. Bunlardan  çok sayıda bastıralım. ”BEN BİR ÜLKÜCÜYÜM” diyen, dernek ve camilerimize gelip giden  herkese verelim ve daha sonra bu eserlerin içindekilerle ilgili  bu insanları  imtihan edelim..Daha sonra ne mi olmuştu: Ne olacak: Her zaman olduğu vecihle, yine  biz söylemiş,  biz dinlemiştik....
[--pagebreak--]
 
Küçük Bir Hatıra
 
Söz buraya gelmişken sizlerle  küçük bir  hatıramı,  paylaşmak istiyorum.
Biz,  eğitim çalışmalarımızda ve seminer ve konferanslarımızda,  mensup olmakla her zaman şeref duyduğumuz TÜRK milletinden de bahseder ve bu asil milletlin  bin  yıldan beri, insanlığa yaptığı  hizmetleri büyük bir aşkla, şevkle anlatırız. Bunu yapmayı, muazzez ceddimizin yeryüzüne sunduğu hizmetleri dile getirmeyi,  biz Türkler  ilahi bir vecibe olarak telakki ederiz.
Bir gün Fransa’da, bir arkadaşımız,( Bu kişi bu ülkede önemli bir görev de üstlenmişti. Öyle zannediyorum, bunu halen de yürütüyor)  “Efendim, siz, sohbetlerinizde  sık sık Türklere atıfta bulunuyorsunuz. Biliyor musunuz, bu beni ve bazı arkadaşlarımızı ciddi manada rahatsız edip üzüyor. Çünkü biz Türk değil, falan ırka mensubuz” demişti. Yanlış anlamadınız değil mi? Bakın, önemli bir yerde Türk federasyonunun çatısı altında, görev yapan arkadaşımıza bile, “TÜRK” adının, bir ırkın ismi olmadığını, bir milletin adı olduğunu”BEN BİR TÜRK’ÜM, DİNİM CİNSİM ULUDUR” diyen ve beyniyle, kalbiyle, canıyla, kanıyla.. bu Vatana, bu Millete ve bu Devlete bağlı olan herkesin Türk olduğunu dahi doğru dürüst anlatamamışız, öğretememişiz, ve dolayısıyla kabul ettirememişizdir.
Demek ki, teşkilatlarımızda (gelen gidenler değil) bizzat vazife yapanların beyin ve kalpleri bugün de, çer-çöple- abur cuburla-  dolu....Buna, bu tespitimize itiraz eden varsa parmak kaldırsın!.  Yok değil mi? Çünkü  bu söylediklerimiz güneş kadar aşikar birer “ACI”gerçeklerimizdir.
Hep dikkat etmişizdir; konuşmalarımız esnasında,, milli kavramlardan(biraz önce isimleri geçti) söz ettiğimizde,  dinleyicilerimiz  arasında(bunlar, ben Ülkücüyüm diyen insanlardır ve sayıları da bir hayli  fazladır). birilerinin yüzleri   değişir, suratları asılır. Anlarız, biliriz ki, bu kişilerin, bu kavramlar ile başları hoş değil; problemleri var.
Daha sonra kendileri ile ilgilendiğimizde görürüz ki, bu arkadaşlarımızdan  bir çoğu, bizim dışımızda başka adreslere de gidip geliyorlar.(veya daha önce gidip oralarda bir süre bulunmuşlar) Oralarda  o cemaat ve tarikatlarda ise  yapılan  şey, (affedersiniz) birilerini  övdürmek ve birilerine sövdürmektir. ALLAH aşkına siz söyleyin: İslam sarayına ve o sarayın içindekileri tanımak için,  giriş kapısının anahtar deliğinden bakanlar, bakmaya çalışanlar, gördüklerine, görebildiklerine “evet-kabul”  göremediklerine “hayır-öyle bir şey yok” diyenler başka ne yapabilirlerdi?!.. Bu kişiler, sizi daha iyi Müslüman yapacağız diye diye Türk insanını ve bilhassa da Türk çocuklarını ve Türk gençlerini insanlıktan uzaklaştırdılar; Vatandan, Milletten, Tarihten ve Devletten ayırdılar. Bundan daha kötü olanı ise;   çok daha iyi Müslüman olma adına; İslam nizamından kopardılar ve insanımıza günah adına  çok daha büyük günahlar işlettiler. Biz tek cümle ile, yapılan bu işlere; ” DİN ADINA D....K” diyoruz.
 
Yurt Dışında Görev Yapan Din Adamları
Her yerde, her ziyaret ettiğimiz teşkilatta, mutlaka arkadaşlarımız camii görevlilerinden şikayet ederler. Biz onların bu şikayetlerinde,   haklı olduklarını görür ve biliriz.  Böyle de olsa biz Ülküdaşlarımıza;”Bakın dostlar, bu insanlar, camimizde dini vecibelerimizi yapmamıza yardımcı olmaktadırlar..Uzun yıllar vatanımızda , Türkün  çok değer verdiği camilerimizde  -şöyle veya böyle- vazife deruhte etmiş ve daha sonra emekli olmuş kimselerdir. Bu sebeple bu insanların  bir çoğu yaşlı.ve   yorgundur. Keşke buralara gelmek  zorunda kalmasalardı. Bir çoğu, buna  mecburdu. Bir kısmı da yazlığa-kışlığa sahip olmak maksadıyla geldi. Ne sayarsanız sayın...Gelmişler işte.... Ne olur, siz her şeye rağmen bu  büyüklerimize saygı ve sevgide kusur etmeyiniz Bu insanlara,  aranızda  kendilerini  yalnız  olduklarını hissettirmeyiniz!. .  Hem sonra onlar sizin, birer  misafirinizdir! Bilindiği gibi, şanlı Türk’ün  kültüründe  misafir kavramı  kutsaldır.
Bu sözlerimiz, karşısında genç arkadaşlarımızın rahatladıklarını ve “doğru ya” dediklerini müşahede etmişizdir.
Gerçekten de dostlar, TÜRK Federasyon camilerinde vazife yapmak için davet edilen, çağrılan insanlar oralara,  tahmin edemeyeceğiniz kadar boş yani bilgisiz, ilgisiz  aşksız  bir vaziyette gitmektedirler. . Ellerinde bir piknik çantası, içinde üç beş giysi..ne bir fiziki hazırlık var ve ne de  ruhi bir zenginlik mevcut. İç ve dış işte öyle bilindiği gibi... Ver elini Almanya..Fransa..Belçika..Hollanda...Böyle salla patı nereye gidiyorsun bayım? Bu şekilde mısır tarlasına, çiçek bahçesine bile gidilmez, girilmez!
Daha sonra  her iki taraf için büyük bir hayal kırıklığı....Gelen  bir  pişman getiren  bin pişman.
Bize öyle geliyor, öyle düşünüyoruz,  bu  hususta  da  (herhalde) “ahbap çavuş” ilişkisi  söz konusu...
Eğer  doğru biliyorsam, şu anda AB ülkelerinde Türk Federasyonları çatısı altında hizmet veren yetmiş seksen civarında camimiz var. Bu mabetlerimizde hizmet eden arkadaşlarımızın tamamı(belki  bir kaç istisna olabilir)  Ülkücü şuura sahip değillerdir (Bu insanlara,  ben de bir “ÜLKÜCÜYÜM” dedirtmeniz mümkün değil).. Peki  o halde neye sahiptirler? Hiçbir şeye.. Pardon...Eksik söylendi: İçlerinde herkes var... Her  türlü cemaatın ve her  çeşit tarikatın ve her  bir partinin müntesibini bulmak mümkün..  İfade edildiği gibi, tek olmayan, aramakla bulunmayan  MHP’li imam ve Ülkücü eğitimci.
 
Şu Ana Kadar ağzından “Başbuğ” sözü Çıkana  Rastlamadım!
 
Adam, din görevlisi, iki de bir “üstat hazretleri böyle dedi”Şeyh efendi şöyle söyledi; hocafendi böyle dedi... deyip duruyor. Fakat bir defa olsun,”aziz Başbuğ, bu konuda şöyle buyurur” dediği yok. Düşünebiliyor musunuz, bu arkadaşımız Ülkü Ocağı camisinde İmam-Hatiplik yapıyor...Yöneticilerin umurunda değil. Ne diyor imamlar, ne konuşuyorlar vaazlarında   neler anlatıyor ne  gibi  konular üzerinde duruluyor..bunlardan  kimsenin haberi yok. Çünkü, arkadaşlarımız --yöneticiler- camiye ezandan önce girmezler ve cumanın farzı  kılınır kılınmaz kendilerini  caminin dışında bulurlar. Aralarında, Cuma namazı kılmayanlar dahi vardır..Değil mi Parisli kahraman Ülküdaşlarım!  Çünkü dostlarımızın dışarıda, dava ile alakalı  yapacakları o kadar çok işleri var ki(!) demeyin gitsin...Yahu, yapmayın, etmeyin, insanı ıstıraptan ıstıraba sürükleyip durmayın!. Günah... ALLAH’tan korkun!! Bu kadar da olmaz hani!!
     
    Çok Daha Dikkatli, Temkinli Yaşamak Mecburiyetindesiniz!
 
Zira siz, TÜRK’ÜN EZEL VE EBET DAVASINI TEMSİL ETMEKTESİNİZ! HEM DE NEREDE BİLİYOR MUSUNUZ? PARİS’TE, FRANKFURT’TA, AMİSTERDAM’DA, VİYANA’DA  BÜRÜKSEL’DE...DAHA BİR ÇOK AB ÜLKESİNDE. Hatta MEKKE’de, MEDİNE’de...
 
“ÜLKÜCÜ EĞİTİMCİ” Dedim de Aklıma Geldi.
 
Fransa’da TÜRK Federasyonuna bağlı derneklerde(Bu ülkede , geçen yıla kadar otuz kusur derneğimiz vardı.. Bu teşkilatların ancak  yarısında camimiz mevcuttu  Burada bu ülkede, uzun yıllardır eğitimci olarak  çalışan ve camilerimizde imamlık yapan,(öyle zannediyorum, bugünde  orada, aynı hizmetleri yürütüyor)  bir arkadaşımız vardı..
Bir gün bu arkadaşımız bize,” Farkındaysanız, ben eğitim çalışmalarımda, sohbet ve seminerlerimde “ÜLKÜCÜ”  lafzını  ağzıma almıyorum demişti..”kendisine   sebebi sorulduğunda; cevabı aynen şöyle olmuştu(yumuşatarak veriyorum) “BU HAREKETİN  DOĞRU DÜRÜST İNSAN YETİŞTİRDİĞİNE VE YETİŞTİRECEĞİNE İNANMIYORUM. BU İTİBARLA DA BU DAVAYI NE TEŞVİK EDİYORUM VE NE DE REKLAMINI YAPIP, TAVSİYEDE BULUNUYORUM. ÇÜNKÜ, İŞİN MANEVİ SORUMLULUĞU VAR. BEN ONDAN KORKUYORUM.”.Daha sonra  arkadaşımızın söz ve sohbetlerine dikkat ettik,.baktık gördük ki, bırakın Ülkücü olmanın ve ülkücü olarak bu hayatı yaşamanın  değerini anlatmasını,  söz konusu olan ve bize göre hakikaten de çok üstün özellikler taşıyan kavramı, yani ÜLKÜYÜ ve ÜLKÜCÜLÜĞÜ( dediği gibi) telaffuz etmemek, ağzına almamak ve üzerinde birkaç söz söylemek   için köşe bucak kaçıyordu..Niçin mi? ALLAH katında sorumlu (!?)duruma düşmemek için...
 Bu kendini allemei cihan zanneden  dostumuz, vilayetimizin birinde, Millet Vekilliğine aday olmuş.  Her ne hikmet ise, bu ulu kişiyi, Ülküdaşlarımız  listeye almamışlar.hafızam beni yanıltmıyorsa, bu ve buna benzer hikayeler anlatıyor. ağzına geleni söylüyordu. Onlar adam değillermiş..Ne olacak bu hareket zaten adam yetiştirmemişti... Falan..falan..
Bu eğitimci dostumuz,  DAHA YOL İLE YOLCUNUN BİRBİRİNE KARIŞTIRILMAYACAĞINI BİLMİYOR, BİLEMİYORDU. Defalarca anlattık. Yol başka, yolcular başka dedik. Kavram olarak Ülkücü Hareketin çok doğru, bir mefhum; ve çok büyük bir dava olduğunu defalarca anlattık. Ve şunları söyledik: Eksiklik, noksanlık bizde....Hata kusur  bu hareketin mensuplarında. Doğru olan,123 muratla otobana çıkma mamalıydı. Madem ki çıktın, biraz sonra vasıtan öksürmeye başlar ve orada tıkanıp kalırsa, bunu suçlusu, sensin, senin beynin, senin kalbin ve senin niyetin.
Bu yolda yok, yok!! İnsanlık, İslamlık ve Türklük adına ne arasan ne istiyorsan hepsi hepsi var. Ama senin beynin, senin kalbin..bunları almaya ve bu kutsallarla ile birlikte yaşamaya  müsait değil.
Sen bütün mesaini ve  eğitim çalışmalarını, beş on fıkra ve on on beş hatıra üzerine inşa et; etrafında toplanan boş beyinli, fakir yürekli genç insanları  güldürmekten başka bir şey yapma; Gecenin üçüne dördüne kadar  kakaka kikiki   devam et; İstirahata çekilmiş  beynini, ruhunu dinlendirmek isteyen ve sabah namazına kalkmayı kendisine şiar edinen  insanları da  bulundukları mekanda rahatsız et; çağrılmadığı, kapıya defalarca vurulmadı müddetçe öğleye kadar yataktan kalkma; daha sonra da bu hareket adam yetiştirmiyor ve ben onun için Ülkücülükten söz etmiyorum de! Olacak iş mi bu?.Ölüm sonraki hayata inanan  insan,, bunu nasıl yapar, bu şekilde nasıl düşünebilir?!....Altmışına merdiven dayamış bir eğitimciye, bir din adamına  yakışır mı? Uğrunda beş  bin şehit verilmiş  şu kadar gazisi olan bir davaya bühtan değil de ya nedir bu? Bu hareket sadece şehit vermemiştir. On binlere, İNSAN GİBİ İNSAN;  MÜSLÜMAN GİBİ MÜSLÜMAN VE TÜRK GİBİ TÜRK yetiştirmiştir. Sen o gözlerle bunları göremiyor, anlayamıyor ve tanıyamıyorsan biz ne yapalım..Dava ne yapsın?!...
[--pagebreak--]
Efendim, mesele başka.. Arkadaşımız Millet Vekili olmak istemiş. Yöneticiler adamı ön listeye almamışlar, elemişler... İyi ki almamışlar...Sizin Ankara’ya gelmeniz çok mu önemliydi? Sizin  gibiler geldiler de ne yaptılar?...Beyin, beyin değil; yürek, yürek değil;niyet niyet değil... fizik, fizik değil.. neymiş, millet vekili olacaklarmış da şanlı hareketi Başkentte temsil edeceklermiş...Kalsın..İstemiyoruz...Zahmet buyurmayınız..Hizmeti-mizmeti .başınıza çalın! Siz kendinize, kendi beyninize, kendi kalbinize yapın bunu...
Yeter ki gölge olmayın,   sizden başka hiçbir ihsan beklediğimiz yok!
ALLAH’ım! şu kara cahillerden artık bıktık, usandık, yorulduk...Ne olur Sen bizi bunların kahrından ve karanlığından muhafaza buyur!
Herkesi hayalinde bir milletvekili olmak var. Yahu sen daha kendinin, kendi şahsının vekilliğini bile yapmaktan acizsin! Ne olacak: CAHİLLER CESUR OLUYORLAR İŞTE!
Ama, RABBİM izin verirse, bundan böyle  beyni sağlam, kalbi sağlam  niyeti sağlam ve fiziki düzgün olmayanlara asla ÜLKÜCÜ HAREKETİN vekaletini vermeyeceğiz!.El mi yaman, bey mi yaman göreceğiz!..... Kim nasıl anlarsa anlasın..Yetti artık!!...Biz kırk yıla yakın iğne ile kuyu kazıyoruz.  Bunlar  gelip kuyumuzun içine ediyorlar! Burunları  havada.. Koklayıp duruyorlar.....Kokladıkları   şey; lanet olasıca  menfaat...! Yok kardeşim, bu hareketin içinde para yok! Onu siz başka yerlerde,  başka  adreslerde arayınız! Burada yalnız ve yalnız İNSANLIK, İSLAMLIK VE TÜRKLÜK VAR!!! Bunlara sevdalı olanlar, bu kutsal kavramları beynine, kalbine, içine dışına ve hayatına hakim kılmak isteyenler gelsin bize. Onlar aramızda yer alsınlar.. Hayır, ne olur siz gelmeyin...Siz bizi; DİMYATA PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULĞURDAN ETTİNİZ!
Kalbi sağlam, beyni sağlam ve niyeti sağlam olmayanlara, olması için  hiçbir  gayret göstermeyenlere   yazıklar olsun!..Bu kadar duygusuz, bu derece kapa katı, haşin, olmaz insan!...
 
Gelin de Kahrolmayın!!
 
Aziz okuyucu,  şu  davanın daha doğrusu bizim yani TÜRK Ülkücülerinin, talihsizliğine gelin de kahrolmayın...(Burada, sizlere sohbetimizin başında, dört ayaklı canlının bir kemik karşısında gösterdiği“VEFA” yı   bir kez daha hatırlatmak istiyorum.)
 
Nihat Yazar Bey,
 
Uzun zaman, kader birliği  yaptığımız ve Fransa’da bazı teşkilatlarımızın temeline beyin ve yürek akıttığımız;  eski  Fransa TÜRK Federasyon başkanı olan ve geçen yıl bu mukaddes nöbeti bir  başka arkadaşımıza devreden  değerli dostum NİHAT YAZAR  Bey de bir ara  Din Adamları ile alakalı aynen şöyle demişti:” Beş altı yıl içinde onlarca(Başkanımızın verdiği sayı çok çok fazlaydı. Ben değiştirerek yazıyorum) imam getirdik Vatandan. Hiç birisinden beklediğimizi bulamadık. Bu konuda hakikaten büyük sıkıntı içindeyiz. Biz de kendisine:” Her yerde her AB ülkesinde, hizmet veren  teşkilatlarımızda bu problem yaşanmaktadır. Bir yılda  beş altı din adamı değiştiren derneklerimizin sayısı sanıldığında çok  fazla. Buna mutlaka bir çare düşünmemiz lazım. Benim ilk aklıma gelen, sık sık bu insanları bir araya getirelim. Sıfırdan başlayarak milli ve manevi konularda onları eğitelim. Bununla birlikte, her birinin eline   yirmi otuz kitap  verelim İlk sırayı merhum Hocamız Ahmet Arvasi Beyi’n TÜRK İSLAM ÜLKÜSÜ isimli   eseri  alsın..Bu muhalled kitapta  önemli bulduğumuz yerleri-tespitleri- işaretleyelim. Buraları, bu insanlardan ezberlemelerini rica edelim. Evet, bu kimseler yorgun olmasına yorgundurlar ama, böyle de olsa zekaları halen çok iyidir. Çünkü bunlardan bir çoğunun zekası vasatın üstündedir.  Eğer böyle olmasaydı, mübarek  Kitabımız KUR’AN-ı Kerimi ezberleyebilirler miydi? .demiştik.
Bunu yapmak çok mu zordu?...Hayır değildi...Ama bunu bile başaramadık, biliyor musunuz dostlar!
Her zaman olduğu gibi, teklifi sunduk ve  geri alan da yine  biz olduk!..
Şikayet  etmesine ediyoruz, fakat  sıkıntılarımızı giderecek, problemlerimizi asgariye indirecek hiçbir çalışmada bulunmuyoruz!
İnsan, sormadan edemiyor: ALLAH AŞKINA,: YOKSA, ŞUNUN-BUNUN CEHALETİ İŞİMİZE Mİ YARIYOR??
 
Bilginin, Sevginin Gücünü Niçin Anlamak İstemiyorsunuz?
 
Burada bin birinci kez de olsa bir defa daha tekrar etmek istiyoruz:
Bakın canlar! Lütfen iyi dinleyin! YERDE, GÖKTE, DÜNYADA VE UKBADA...CENAB-I HAKK’IN KUTRETİNDEN VE O’NUN YÜCE GÜCÜNDEN BAŞKA HİÇ BİR GÜÇ VE KUTRET YOKTUR. O, “OL!”DEDİ, KAİNAT HEMEN OLDU; O, BİR GÜN  “YOK OL!” DİYECEK EVREN BİR SANİYEDE TOZ DUMAN OLUP KAYBOLACAKTIR. EVET, BU BÖYLE.. AMENNA VE SADDAKNA... BİZ BUNA İNANDIK VE TASDİK ETTİK.
PAYLAŞMAK İSTEDİĞİMİZ ŞU: BİLİYORSUNUZ,  YÜCE HALIKK’IN GÜCÜNÜ TAKİP EDEN,  VE ONDAN SONRA GELEN  VE İKİNCİ SIRAYI ALAN GÜÇ; BİLGİNİN, SEVGİNİN..GÜCÜDÜR. SİZ BUNA İSTERSENİZ BEYİN VE KALP GÜCÜ DE DİYEBİLİRSİNİZ.
VALLAHİ DERİM: BU HER İKİ GÜÇ BİR ARAYA GELDİĞİNDE  KAZANILMAYACAK  BEYİN; FETEDİLMEYECEK GÖNÜL YOKTUR.
 SÖYLER MİSİNİZ BANA; SİZ NEDEN BEYİN VE YÜREK GÜCÜNE İNANMAKTA BU KADAR SIKINTI ÇEKİYORSUNUZ??
YAPMAYIN..ETMEYİN..NE OLUR BİRAZ İNSAF EDİN...
 
Haklısınız Dosttum, Maalesef Haklısınız....
 
Sinesinde yaşamak zorunda olduğumuz”SİSTEM” doğru, bizi bize bırakmadı ki!!.İçinde bulunduğumuz bu hayatı cennetleştirmek ve daha sonra da  ikinci hayatta cennete girmek için iki yüz civarında yapmakla mükellef olduğumuz görev vardı. Bunlardan yalnız elliye yakını ferdi-şahsi- ve diğerleri de içtimai  idi. Yani milletle toplumla birlikte- ortaklaşarak- yapmamız gereken dini, milli ve tarihi vazifelerdi. Onun için insan hayatında, Müslüman’ın dünyasında  “DÜZEN”in  yeri sanıldığından çok önemlidir.
Kişileri konuşurken,idealleri tartışırken... sistemi mutlaka göz önünde tutmak lazım. Yakınlarımdan bir can aynen şöyle diyordu:”Baba! Siz bizi cennete layık iyi insan iyi kul  olarak yetiştirdiniz. İyi güzel de ama; bu  ülke cehennemmiş.Bu sistem, bırakın “EŞREF-İ MAHLUKAT “OLAN İNSANI, İNSAN DIŞINDA KALAN DÖRT AYAKLI CANLILARI BİLE MUTLU ETMEKTEN UZAK!!.Peki, söyler misiniz, Baba, biz bu durumda  ne yapacağız, nasıl mutlu olacağız... Ve nasıl beyin, kalp ve fizik sağlığımızı koruyacağız??  Kızımız yerden göğe kadar  haklı olmasına haklıydı...Fakat biz de haksız değildik!  Onları yetiştirirken, ne  söyleyecektik...Vurun, kırın, çalın, çırpın...Acımayın, üzülmeyin...Bırakın nezaketi, zarafeti... Doğru dürüst olmak size mi kaldı...Bırakın bunları... .Modası çoktan geçti bunların... Devam...altında kalanın  canı çıksın mı diyecektik! Ne mümkün canlar ne mümkün...Ölüm sonraki hayata inananlar, mahşerde kendilerini bekleyen  hesabı unutmayanlar;  ağacın dalındaki   yapraklardan altındakinin  üstündekinden  hakkını alacağını bilenler için sinek böcekler gibi yaşamak kimin haddine.!!. Buna hangi akıllı insan cesaret edebilir!!
Biz sokaktaki bir parke taşında, devlet binasındaki bir çivide, memurun kullandığı bir damla mürekkepte, bir kağıt parçasında ve bir mektup  zarfında yetmiş milyon TÜRK’ün hakkının olduğuna inanan insanlarız!
Bilindiği gibi bunlar, kamu malıdır. Hakların en korkunç olanı ise Bey tul maldır, Devlet malıdır. Millet malıdır...
O kamu malı,  hem el uzatanı yakar, hem de sevdiklerini....Bunu da, bu azabı da  yüce HALIK  dünyada başlatır ve ebediyete kadar  sürdürür...... Çünkü koca  bir milletin fertleriyle ayrı ayrı helalılaşmak mümkün mü?  Yetmiş milyon TÜRK insanı ile nerede nasıl helallaşılır? İmkanı  var mı, bunun?...
 
Biliyorum Çok Uzun Oldu...
 
Bu yazıya başlarken, inanın bu kadar uzatacağımı hiç düşünmemiştim. Hani  derler ya, DERT SÖYLETİR; VEFASIZLIK AĞLATIR.. İFTİRA BÜHTAN  İSE KAN KUSTURUR işte öyle bir şey...
Şu ana kadar söylemek istediklerimin ancak kırkta birini ifade edebildim. Ah bir bilseniz, şu bin bir parçaya ayrılmış lanet olasıca yürekte daha neler ne sıkıntılar  var...
 
Esas Olan Talip Olmak değil; Matlup kalmaktır!
 
Talip olmanın,  insan şahsiyetiyle bağdaşmadığını matlupta kalmanın ise cihan Peygamberinin bir sünneti olduğunu herkes gibi biz de çok iyi biliyoruz. Fakat bazen çok mecbur kaldığımızda “DOSTLAR, BİZ BURADAYIZ. ŞU YAPTIĞINIZ  MUKADDES HİZMETLERİN  İZİN VERİN DE  KÜÇÜK BİR  UCUNDAN DA BİZ  TUTALIM..Paylaşalım..Böylelikle,  şanlı Türk milletine olan diyet borcumuzu bir nebze de olsa ödemiş oluruz.  Demek zorunda kalmamak da mümkün değil!
 
  Bir zamanlar, bir gazete yazımızda,” YAHU NE OLURSUNUZ.ARTIK OKUMAKTAN, YAZMAKTAN VE DÜŞÜNMEKTEN YORULDUK. BİRAZ DA KONUŞMAK, BEYİN VE KALP SERMAYEMİZİ BİRİLERİ İLE PAYLAŞMAK İSTİYORUZ. BUNA,  BUN U YAPMAYA HAKİKATEN  İHTİYACIMIZ VAR YETERKİ SİZ İŞARET EDİN, VATANIN EN ÜCRA KÖŞESİNE GİTMEYE VE ORADAKİ DAVA ARKADAŞLARIMIZLA RABBİMİZİN BİZE VERDİGİ   GÜZELLİKLERİ  PAYLAŞMAYA HAZIRIZ!.”  Demiştik.
Her yer duvar  oldu....Ne olacak, düzenin  kurbanları, maddeye taalluk eden şeyleri   birbirilerinden  kıskandıkları gibi,  manayı, beyin ve kalp zenginliğini, hizmet aşkını, paylaşma sevdasını  aynı o mahut  duygular içinde  engellediler. Bazılarının sık sık telaffuz ettiği bir sözü burada kullanmak mecburiyetindeyim: AZ OLSUN DA BENİM OLSUN...
 ELLER SOPADA, GÖZLER İSE KAPIDA...
Nerede  konuşma adına bağıran; söz söyleme adına ses çıkaran; yazma adına da şuna buna hakaret savuranlar varsa onlar el bebek gül bebek...
[--pagebreak--]
Yurt dışında uzun yıllar birlikte hizmet ettiğimiz, aynı tastan çorba içtiğimiz aynı  koltuklara yüzlerce kez oturduğumuz, aynı vasıtalarla binlerce kilometre yolculuk yaptığımız bir arkadaşımız var. Hareketin önemli yerlerinde kendisine sıra verilmiş, listelere girmiş biri.. Bir defa olsun, yahu bu koca şehirde, bir  dosttumuz vardı, şu kader yıl  Hıristiyan memleketlerinde kader birliği yaptık. Hukukumuz var...Arayalım soralım...şurada yapılacak olan hizmetin bir ucundan da ona tutturalım..Paylaşalım... demedi..
Bir defasında,  tesadüfen karşılaştığımız bir yerde,  bizi merkeze davet etti. Büyük bir heyecanla gittik... Bekleme odasında iki saate yakın bizi bekletti. Ağaç olduk. Nefes nefese geldi...Bir de demesin mi, “beklediğinizden haberim yoktu. Oysa, görevli kardeşimiz üç beş kez aradı ve beklediğimizi  defaten iletti. ..
Bir defa daha soruyorum:İNSANLIK, İSLAMLIK VE TÜRKLÜK BUNUN NERESİNDE?
Dört ayaklılar bile, birbirlerine böyle davranmıyorlar..Vallahi davranmıyorlar..Onlar çok daha hassas ve titiz...
 
BİZE NE OLDU? BİZ BÖYLEMİYDİK?!....
 
Bildiğimiz  ve  çok iyi gördüğümüz ve dolayısıyla hayrına  inandığımız, burada bunu ifade etmemin bir insanlık görevi olduğuna inanadığımız bir şey var:
MUTLAKA, AMA MUTLAKA SAYIN  DEVLET BAHÇELİ BEYİ,BU  KARDEŞLERİNİN SAYGISINDAN,  SEVGİSİNDEN, İLGİSİNDEN... MUTLAKA AMA MUTLAKA KORUMAK, KOLLAMAK VE  KURTARMAK MECBURİYETİNDEYİZ!! GENEL SEÇİMLER SONRASI ( ÇOK ŞÜKÜR), BUNLARDAN BİR KAÇI TASI TARAĞI TOPLAYIP DEFOLUP  GİDDİLER.AMA GERİDE .DAHA DA VAR...BUNLAR,(AĞABEYCİLER) YURT DIŞINDA DA VAR..HİÇ BİRİ BEŞ PARA ETMEZ BUNLARIN!!
Sayın GENEL BAŞKANIM, BU DOST KARDEŞLERİNİZ SİZE AĞABEY DİYENLERİNİZ, OLDUĞU MÜDDETCE, İNANIN SİZİN-BİZİM  BAŞKA  BİR DÜŞMANA İHTİYACIMIZ YOK!!
 
Bu Dünyanın Altı da Var...
 
Bu dünyanın  üstü varsa çok şükür ki, altı da var...İyi ki var...Nerede bir  kuş beyinli, art niyetli  varsa, orada.Mahşer gününde onlarla  aslanlar gibi hesaplaşacağız! Herkes aklını başına toplasın...
Sakın kimse yanlış anlamasın! Bize yirmi dört saat yetmiyor..Yapacağımız işler o kadar çok ki...Okunacak kitaplar....Yazılacak bir sürü konular ...Tefekkür edilecek sayılmayacak kadar meseleler var da var...... ..Bir de, muhitimizde( ham dolsun), arada-sırada da olsa  beynimizi, kalbimizi boşaltacak cami önleri ve çay ocakları da var.
Bunları en güzel şekilde yapabilecek beyin, kalp ve fizik zenginliği de var... Lütfeden Cenab-ı Mevla’ya sayısız şükürler olsun. Bize bugün için yetiyor...Yarınlar ALLAH kerimdir.
Nasıl ki,  nimet zamanında ,paylaşım  yıllarında,  büyüklerin etrafında savrulup duran karagözlüklü, kara çantalı ve kara  giysili... insanlar külfet söz konuşu olduğunda sırra kadem bastılarsa bugünün  boşluk doldurmaktan başka hiçbir işe yaramayanlar da yakın   bir  gelecekte  arkalarına bakmadan çekip gideceklerdir.Biz bunu aynen yakın olarak hem inanıyor ve hem de  görüyoruz..Hiçbir kimsenin bundan şüphesi olmasın! Yine biz bize kalacağız...Otuz beş yıldır, olduğu gibi...Biz hep buradayız...Ve ALLAH’ın yardımıyla RABBİMİZİN vereceği sabır ve metanetle ömrümüzün son dakikalarına kadar da burada bu adreste her arayan bizi bulacaktır. Biz Türklerin dava anlayışında o kapı senin, bu kapı benim koşup durmak; oradan oraya taşınmak.. çamaşır değiştirir gibi, yol, kavram. Parti...değiştirmek asla yoktur.Yapayalnız  bir kişi de kalsak, biz BU YIKIK DEĞİRMENİ KIRK YIL BEKLERİZ, BEKLEYECEĞİZ!  TÜRK KANI TAŞIMANIN BİR GEREĞİDİR BU...
    
      VEFA!!! TABİİ Kİ VEFA...ELBETTE Kİ VEFA....YİNE VEFA YİNE VEFA...
 
Ne güzel demiş şanlı atalarımız:”GÖNÜL, NE KAHVE İSTER NE KAHVEHANE; GÖNÜL SOHBET İSTER, KAHVE BAHANE”
Sizi, bilmem, bu satırların sahibi, buna yani, adam gibi konuşmaya, muhabbetleşmeye..  su, hava  kadar muhtaçtır. Her insan kalbi ve her Müslüman gönlü taşıyan insanlar için tabii ki bu aynen böyledir! Hayır, bin defa hayır...Türk- İslam literatüründe DAVA ADAMI böyle olmamalıdır! O, BEŞ DAKİKA KONUŞUP, ALTINCI DAKİKADA DEDİKODU GIYBET YAPMAZ, YAPMALIDIR!  KEZA, DAVA ADAMI, YEDİ DAKİKA TARTIŞIP SEKİZİNCİ DAKİKADA KAVGA DA ETMEZ, ETMEMLİDİR! ZİRA DAVA ADAMI , SES ÇIKARMA KLA, KONUŞMAYI; TARTIŞMAKLA VURUŞMAYI; BAĞIRMAKLA KALBE VE BEYİNLERE BİR ŞEYLER SUNMAYI BİRBİRİNDEN AYIRAN İNSANDIR.
 
Son Söz........
 
ÜLKÜCÜ NASIL OLMALI??
 
ÜLKÜCÜ, kıvrak zekalı, mert  yürekli, sıcak kanlı, samimi, hassas, ve her türlü hesaptan uzak durmalı.
ÜLKÜCÜ, engin sabırlı, ve üzerine aldığı her işi en iyi biçimde yapmalı.
ÜLKÜCÜ, açık yürekli, içi-dışı bir; içten pazarlıksız; samimi ve güvenilir olmalı.
ÜLKÜCÜ, hiçbir işi oluruna bırakmayan, olacakları önceden görüp tedbirini  ona göre alan, eski tedbirlerle teşebbüse geçmeyen, yapacağı işleri inceden inceye düşünen ve  kendisini de buna hazırlamış olmalı.
ÜLKÜCÜ,  dürüst ve çalışkan olmalı, paranın pulun, makam ve mevkiin, şöhret ve saltanatın...tesirinde kalmamalı. Sakin ve dikkatli olmalı, laubalilikle samimiyet arasındaki farkı yüreği ve beyniyle ayırabilmeli.
ÜLKÜCÜ, saf, temiz, güler yüzlü, dikkatli, dirayetli, liyakatli, feragatli, gözü kara, namuslu, yardımsever ve açık sözlü olmalı
ÜLKÜCÜ, olgun, sorumluluk sahibi, kendisinden emin, yerli-yersiz konuşmayan, boş işlerle uğraşmayan; ilkeli, geniş bilgili ve ilgili olmalı..
ÜLKÜCÜ, temiz fikirli, iyi niyetli, içi kadar dışı ve dışı kadar da içi temiz ve bakımlı  olmalı. Giyim-kuşamına da  son derece dikkat etmeli.
ÜLKÜCÜ, yalanla tanışıklığı olmayan, gururlu olmadan vakurlu olmayı, zillete düşmeden mütevazı olmayı  başarabilen, dostluğun ,  vefanın ve cesaretin timsali olmalı.
ÜLKÜCÜ, yardımsever, dürüst, açık sözlü, keskin zekalı,  mantığı sağlam biri olmalı.
ÜLKÜCÜ, sakin tavırlı, tutarlı, nerede nasıl konuşacağını ve davranacağını bilen, özü sözü bir olmalı.
ÜLKÜCÜ, sıcak canlı, ağır başlı,  güler yüzlü, düzenli, edepli, terbiyeli, uyumlu, palanlı, vefalı, saygılı, . beyefendi, kibar, nazik, arkadaş canlısı, karşılıksız seven ve  paylaşabilen, biri olmalı.
ÜLKÜCÜ, anlamayı, dinlemeyi, konuşmayı, ve insana saygıyı iyi bilen, ciddi kişilik sahibi olmalı.
ÜLKÜCÜ, vatanını, milletini, din ve devletini canından çok sevmeli ve tarih şuuruna  sahip, geleceğe vakıf, bildiğinden şaşmayan, başkalarının değil; kendi doğrularına göre hareket etmeli.
ÜLKÜCÜ, kısaca, BU DÜNYADA GÜZELLİK ADINA NE VARSA, BUNLARIN HEPSİNİ ŞAHSINDA TOPLAMIŞ OLMALI. SAHİP OLMALI..


SELAHATTİN TEKİZOĞLU
stekizoglu@hotmail.com

-------------------------------
Ciğeri yanan bir insanın feryadı -1-
Ciğeri yanan bir insanın feryadı -2-
Ciğeri yanan bir insanın feryadı -3-









Copyright © Bozkurt NET Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2005-05-21 (3065 okuma)

[ Geri Dön ]
Content ©
alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1