Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - UNUTULAN ÜLKÜCÜLER
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: « Önceki  1, 2  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 2. sayfa (Toplam 2 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
ALPEREN_1944
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Dec 15, 2004
İletiler: 121

İletiTarih: Cum Mar 18, 2005 12:53 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

HOYRAT KURT GARDAŞIM SENİ ÇOK ANLIYORUM SİZ ORDA EĞER O KADAR ŞEREFSİZİN İÇİNDE ÜLKÜCÜLÜĞÜNÜZÜ YAŞIYORSANIZ HELAL OLSUN. GARDAŞIM LAFIM SANA DEĞİL DİYORLAR Kİ ANKARADA NİĞDEDE KONYADA ÜLKÜCÜ OLMAK KOLAY ZOR BE GARDAŞIM ÇÜNKÜ BURADAKİ İNSANLARIN ÇOĞU 4 YILLIK ÜLKÜCÜ ÜSTÜN OLDUĞUMUZ İÇİN YANIMIZDALAR YALANCI YÜZLER ETRAFIMIZI ÇEVİRMİŞ.
HOYRAT KURT ŞUNU BİL GARDAŞIM SEN ÜLKÜCÜLÜĞÜNÜ BİZDEN DAHA İYİ YAŞIYORSUN OCAK KONUSUNA GELİNCE ELBET YARDIM EDECEKTİR BUNDA BİR GRAM ŞÜPHEM YOK AMA NE ZAMAN OLACAĞINI BİLEMEM
SİZE SON DİYECEĞİM YÜCE MEVLAM YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
alpi
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Mar 18, 2003
İletiler: 51
Şehir: bursa

İletiTarih: Sal Nis 05, 2005 6:29 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

DAYAN BE GARDAŞ BU ÖYLE BİR DAVAKİ CAN İSTER YÜREK İSTER VEDE SİZLER GİBİ GÖNÜLDAŞLAR İSTER UNUTMAYALIMKİ HER ŞEYİN ZORU GÜZELDİR YÜCE ALLAH YARDIMCINIZ OLSUN
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder MSNM
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Çar Nis 06, 2005 8:40 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

arsenikCCC demiş ki;
Alıntı:
BEĞENMEYEN ÜLKÜCÜ OLMASIN BÖYLE İNSANLARA İHTİYACIMIZ YOK ZORA ALIŞACAKSINIZ KOLAYI HERKES BAŞARIR BURAYA YAZIPTA NEYİ KANITLAMAYA ÇALIŞIOSUNUZ???

İşte ülkücü görün.Gerek şu yazısı,gerekse,ülkücü geçinenler utandırdı bizi başlığa yazdığı cevaplar her türlü takdirin üzerinde.Değerli ülküdaşım yazıların için kutlar,gerçek ülkücünün kim olduğunu gösterdiğin için teşekkür ederim.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
ULKU_NEFERI
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Apr 03, 2005
İletiler: 39

İletiTarih: Çar Nis 06, 2005 9:58 am    ileti konusu: NEDEN BAHSEDIYORSUNUZ YA? Alıntıyla Cevap Gönder

KARDES SENI COOOOOOOOK I6YI ANLIYORUM BEN DE AZERBAYCANDAYIM VE TESKILAT BIZI UNUTTU BIZ DAVAYI UNUTAMAYIZ BIZ DE BILMIYORUZ NE YAPACAGIMIZI KAFALAR KARISIK AMA RAHAT DA DURAMIYORUZ HAKSIZLIK BIZI BOZUYOR BU YUZDEN DE BASIMIZ COK BELAYA GIRIYOR.RABBIM YANLIZ KALAN ULKUCULERI KORUSUN ALLAHA EMANET OL AMA YINE DE ISYAN ETME SUNU BIL KURT YANLIZ YASAR ASILDIR TIPKI SENIN GIBI KARDESIM ALLAHA EMANET OL
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kurt_ata
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Jul 16, 2004
İletiler: 166
Şehir: TURAN-ADIYAMAN

İletiTarih: Pts Nis 11, 2005 12:40 am    ileti konusu: TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN Alıntıyla Cevap Gönder

yapılanların karşılıkları verilirken yüce divanda emin olun ki siz bizden daha üstün olacaksınız...
asıl yiğitlik sizin yaptığınız... bölücü yuvasında ki kurtlara selam olsun...
selam olsun turan ordusunun kutlu savaşçılarına...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
efeaslan
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Sep 03, 2005
İletiler: 13

İletiTarih: Çar Eyl 07, 2005 4:01 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sakarya Türküsü


İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
Akışta denetlenmiş, büyük, küçük, kainat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski günleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hala çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgar o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına es, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üçbeş damla kan, ırmak üçbeş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını aşsalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve Ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..

N.FAZIL KISAKÜREK
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
KaRaCaToLgA
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Sep 16, 2005
İletiler: 103
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Cum Eyl 16, 2005 10:13 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

boşverinnn bu dava eninde sonunda kabul görecek..
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
YakupCemill
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Sep 16, 2005
İletiler: 53
Şehir: Türkiye

İletiTarih: Cum Eyl 16, 2005 10:45 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ

Hayatı
Alparslan Türkeş; aslen Kayserilidir. Büyük dedesi Arif Ağa Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinin Yukarı Köşgerli Köyünden Kıbrıs’a göç etmiş ve buraya yerleşmiştir. Alparslan Türkeş 25 Kasım 1917‘de Lefkoşe’de doğmuştur. Babası Ahmet Hamdi Efendi, annesi Fatımatül Zehra Hanım’dır.
İlk ve orta eğitimini Lefkoşe’de tamamlamıştır. O yıllarda İngiliz işgal idaresi altında bulunan Kıbrıs’tan ailece Türkiye’ye göç etmişler ve İstanbul’a yerleşmişlerdir.
Askerlik mesleğine büyük sevğisi olan Alparslan TÜRKEŞ 1933 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne girmiştir. Büyük başarı göstererek, 1939 yılında bu liseden mezun olmuş ve Harp Okulu’a geçmiştir.
1939‘da Harp Okulu’ndan mezun olarak piyade asteğmen rütbesi ile orduya katılmıştır. Orduda muntazaman terfi etmiş ve harp akademisi imtihanını kazanarak akademiye geçmistir. Başarılı bir eğitim dönemi sonrasında kurmay subay olarak mezun olmuştur.
1948 yılında GenelKurmay tarafından açılan imtihanları kazanmış ve bütün eğitim dönemindeki başarılarıda gözönüne alınarak Amerika’ya tahsile gönderilmiştir.Amerika’da piyade okulu ve Amerikan Harp Akademi’sinde tahsil görmüş buralardan da iyi dereceler ile mezun olmuştur.
1955‘de kurmay binbaşı olan Alparslan Türkeş (Amerika’da) Ğashıngton’da bulunan daimi gurup nezninde Türk Genelkurmayı’nın Temsyl Heyeti üyeliğine tayin edilmiştir. 1957 yılının sonuna kadar vazifesini sürdürmüştür. Bu süre içerisinde Üniversity of America (Amerika Üniversitesi)‘ya devam etmiş, International Economics tahsili görmüştür. Daha sonra yurda dönen Alparslan TÜRKEŞ, 1959‘da Almanya’ya Atom ve Nükleer Okulu’na gönderilmiş, bu okuluda başarı ile bitirmiştir. 27 Mayıs 1960 yılına kadar ,Avrupa’da muhtelif Nato toplantılarında ve askeri mevzularda Türk Genel Kurmay Basşkanlığı’nın temsilcisi olarak bulunmuştur.
27 Mayıs 1960 Milli Birlik Harekatı’nın önde gelen simalarından olan Alparslan TÜRKEŞ, bu hareketi partiler üssü ve milli birliği sağlayacak bir reform hareketi olarak düşünmüştür. Müdahaleden sonra birik üyesi olarak, Başbakanlık Müsteşarlığı yapmıştır. Görevde bulunduğu 27 Mayıs 1960, 25 Eylül 1960 tarihleri arasında, ülke va kültür bütünlüğü kanun tasarısını ve Devlet Planlama Teşkilatı kanun tasarısını kanunlaştırmış, devlet ve millet yiararına sunmuştur. CHP’li bazı politikacıların M.B. Komitesi üyelerine yapmış oldukları bazı telkinler ile Anayasa çiğnenerek 13 Kasım 1960 tarihinde 13 arkadaşı ile M.B. Komitesi’nden çıkarılmış ve Mürtet Hava Üstünde hapsedilmiş, daha sonra da, C.H.P.‘lerin rahat hareket etmeleri için 19 Kasım 1960‘ta Türkiye’den , hükümet müşaviri görevi ile Hindistan Yeni Delhi’ye mecburi ikâmetgah olarak gönderilmiştir. Alparslan Türkeş Hindistan’da iken hükümet yöneticilerine mektuplarla sürekli ikazlarda bulunmuştur.
23 Şubat 1963‘ta yurda dönen A.TÜRKEŞ, 21Mayıs’ta tevkif edilmiş, 5 Eylül 1963‘te tahliye olmuştur. 31 Mart 1964‘te C.K.M.P.‘ye üye olmuş ve Parti Genel Müfettişliği görevini almiştır.
1 Ağustos 1965‘de C.K.M.P.‘nin kongresinde parti üyeleri tarafından genel başkanlığa seçilmiştir. (8-9) Şubat 1969 C.K.M.P.‘nin Adana’daki kongresinde A.TÜRKEŞ’in teklifiyle partinin ismi Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirilmiştir.65-69, 69-73, 73-77 ve 1977‘den 12 Eylül 1980‘e kadar dört dönem, Ankara ve Adana’dan milletvekilliği yapmıştır.
1975‘den sonra kurulan 1. Ve 2. M.C. hükümetlerinde başbakan yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur.
12 Eylül 1980 hareketinden sonra sIkI yönetim tarafından tevkif edilmiş ve 29 Nisan 1981 tarihinde, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davası adı ile sIkI yönetim mahkemelerinin karşısına çıkarılmıştır. Yargılandığı dava nedeni ile uzun süren tutukluluğu, 9 Nisan 1985‘de tahliye olarak son bulmuştur.
Bu dava nedeniyle dört buçuk yıl tutuklu kalmıştır. 6 Eylül 1987‘de siyasi yasakların refarandum ile kalkmasından sonra 20 Eylül’de Alparslan Türkeş M.Ç.P.‘ye törenle kaydolmuştur. 4 Ekim 1987 tarihinde yapılan olağanüstü 2.Kongre ile Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanlığı’na seçilmiştir.
24 Eylül 1991 tarihinde 19. Dönem Milletvekili seçimlerinde M.Ç.P.‘nin, I.D.P., R.P. ile üçlü ittifak yapmasıyle Yozgat’dan milletvekili seçilmiştir. 15 Kasım 1991 tarihinde 18 arkadaşı ile ittifaktan ayrılarak bagımsız milletvekili olmuştur. 25 Aralık 1991‘de Demokratik Hareket Partisini kurmuştur.Kurucular Kurulu kararı ile parti kapatılarak, Milliyetçc Çalışma Partisi’nin 29 Aralık 1991 tarihinde yapılan 3. Olagan Genel Kongresi’nde tekrar M.Ç.P.‘nin Genel Başkanlığı’na seçilmiştir.
Zamanla, olgunluğa ve doygunluğa yönelen ruh sıra sıra dizilmiş nefis dağlarını zorlamaya başlar. Dağın en nazik bölgesine yığınla odun ve kömür dizilir. Körükler kurulur. Alevler harlanır ve dağ erimiye başlar. Büyük ruhlu şahsiyet ard arda gelen ve gelenin gideni arattığı çileli bir dönem başlamıştır.
Sıradan ruhlu çoğunluğun yaşandığı mevsim genellikle yazdır, bahardır. O ise ‚Ağustos’ta suya girse balta kesmez buz olur‘ Doğruyu söyleyip savundukça kınanır, çoğunluğun sahip olmak için şahsiyetini bile paraladığı şeyleri o terk ettikçe adı deliye çıkar. Çekilen sistemli çilenin dozajı arttıkça nefis sıra dağları birer birer delinir, aşılır. Bu süreç sona doğru yaklaştıkça halkın deli dediği bu büyük ruhlu insan, Hakk’ın yanında veli sıfatını kazanmaya başlar.
Bu arınma, olgunlaşma işleminden önce, nefsin ağarlığını hissettirdiği, Alplik sıfatının öne çıktığı dönemlerde bu şahsiyetin mücadelesi olabildiğince dışa yöneliktir. (küçük cihat dönemi) Mücadelesi delikanlıcadır. Delice akan bir ırmaktır O. Bazı baharlarda coştukça coşar, bazen etrafını silip süpürebilir. İlahi rahmetin tam kontrolunda olduğu için genellikle uçurumların kenarından bir vesile ile çekip alınır, büyük cihat gününe hazırlanır.
Genellikle, görünür planda tama zafere ramak kala yaşatılan büyük hayal kırıklığı ile küçük cihattan büyük cihada çekilir bu büyük ruhlu şahsiyet. Halbuki, ilahi murad bambaşka bir senaryo taktir etmiştir ta ezelde.
12 Eylül 1980 hareketinin kapattığı siyasi partilerin isim ve amblemlerinin kullanma yasağının kalkması ile, 27 Aralık 1992 tarihinde, kapatılan M.H.P.‘nin o günkü delegelerinin katıldığı kongrede, M.H.P’nin isim, amblem kullanma yetkisi tekrar kurucu Alparslan Türkeş’e devredilmiştir.
24 Ocak 1993 tarihinde yapılan kongrede. M.Ç.P. yerini M.H.P.‘ye bırakmış, Genel Başkanlığa da Alparslan Türkeş seçilmiştir. Başbuğumuz 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan genel seçimlerde Adana’dan milletvekilliği adaylığını açıklamıştır.Milliyetçi Hareket Partisi, 24 Aralık 1995‘te yapılan genel seçimlerde antidemokratik %10‘luk ülke barajına takılarak meclise girememiştir.
Başbuğumuz, evli, ikisi erkek, beşi kız yedi çocuk babasıdır. İyi derce Fransızca ve İngilizce bilmektedir.



O bir alperen idi
Tarihe biçim ve yön veren her büyük milletin büyük ruhlu, ağır çileli, öncü liderleri vardır. Bu önderler, milletin yaşama ve gelişme iradesine güç veren millî potansiyelin harekete dönüştüğü ipeğe sarılmış çelikten şahsiyetlerdir. Milletin önüne dizilmiş sıradağlar ancak bu çelik uçlu matkap şahsiyetler tarafından delinir, selamete çıkılır. Zahirde ve bâtında her ergenekon çıkışının öncüleri bunlardır. Bu büyük ruhlu insanların nefisleri de büyüktür. O nefis ki, Rahmaniliği temsil eden ruhu sıradağlar gibi sarmıştır.
Bu ani geçiş dönemiyle birlikte, bakışlar içten dışarı çevrilir, öze doğru yönelip ötelerin ötesine bir kutsal hicret başlatılır. Büyük çilelerle aşılan her nefis sıradağından sonra yepyeni iç ufuklara ulaşır. Adeta, ‚her dem yeniden doğulur‘. Nefis dağları eridikçe, özbenlik hakka erişir, Böylelykle o büyük ruhlu insanın ‚erenlik‘ sıfatı güçlenir kök salar, alplik sıfatını kontrolüne alır. Artık onun içi Yunus, dışı Yavuz’dur. Yavuz Yunus’un emrinde Yunus da Hakk’ın kontrolündedir. O Yunus(eren) yönüyle ‚müminlere karşı mütevazi ve alçak gönüllü‘ Yavuz (alp) yönüyle de ‚kafirlere karşı onurlu ve zorludur. Kınıyanların kınamasından da asla korkmaz.‘ O Allah’ı sever, Allah da onu sever.
İşte, Hz.Muhammed (s.a.v.)‘ın çekirdek kadrosu böyle yetişti ve Allah’ın dinini böylelykle yeryüzüne hakim kıldılar. Ahmet Yesevi’nin Ülkü Ocağı’ndan böyle Alperenler yetiştirilip Anadoluya gönderildi ve bu topraklar bize vatan oldu. Selçuklu, Osmanlı ve dahi cumhuriyeti kuran ilihi kutsal maya, bu kadrolar tarafından gönüllere, akıllara, bedenlere zerk edildi, işlenip geliştirildi. Bu şahsiyetler bu ani dünyadan ayrılsalar bile bizim bilmeyeceğimiz bir boyutta daima diri kalırlar. Yardımlarını ve hizmetlerini sürdürüler. Onlar yaşayan şehitlerdir. Kur’an’nın ifadesiyle ‚Onlara ölüler denmez. Onlar diridirler‘:
Bu altın kadronun her üyesi dünya hayatında üstlenecekleri görev(ler)e göre toplumsal ve fiziki bir çevrede hayata gözlerini açar. İleride devralacaçı misyona uygun bir hayat eğitiminden geçirilir.
Alparslan Türkeş de daha 194 yılında, mahkeme zabıtlarına geçtiği gibi, 1990 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılacağını ve bu yıkılışın ardından çok bağımsız Türk Cumhuriyeti’nin doğacağını söylemiştir. 1944-45 yılları, Nazı Almanyası’nın 2.Dünya Savaşını kaybettiği ve komünist Rusya’nın hızla gelişip güçlenmeye başladığı bir zaman dilimidir.
Böyle bir ortamda söz konusu devletlerin 1990 yılında yıkılacağını söylemek sadece, sınırlı insan zekasıyla açıklanamaz.
İlahi bir programın görevlisi olan Türkeş’in 1960 yılına kadar geçen dönemdeki hayatı dünya güç dengelerini yakından tanıyıp öğrenmek ve devlet adamı kimliğini pekiştirecek olan bilgi ve tecrübe donanımını arttıracak bir ortamda geçmiştir.
Bu dönemdeki birikimi 1960 ihtilali ve sonrasındaki gelişmelere sağlıklı teşhisler koymak, sağlam tedbirler almak noktasında hayati bir öneme sahiptir.
1960 ihtilali olgunlaştırılır, olaya yakın tutulan Türkeş’in, hikmet noktasındaki temel görevi, olması mukadder olan ihtilalin komünist bir raya oturtulmasını önlemek ve ileride komünizme karşı verilecek mill^i mücadelenin anayasal alt yapısını oluşturmak olarak ifade edilebilir. Bunlara ek olarak bir takım yan görevlerinin de olduğu söylenebilir. Mesela, eğer Türkeş ve arkadaşları ihtilale katılmasalardı Demokrat Parti’den 3 kişi idam edilmiyecekti, belkide bu rakamın yanına bir sıfır daha eklenecek idi. Bu konuda ihtilalin son kanadına mensup bir albayın şu ifadesi dikkat çekicidir. Esasında bizim hedefimiz Çankaya’dan Kızılay’a kadar dikili bulunan her telefon ve elektrik direğine bir DP’liyi asarak işi kökünden halletmekti.‘
Türkeş’e yüklenen tarihi misyonun ağırlığı, onun gerek beyin gerek gönül planında inceden inceye işlenmesi zorunlu kılıyordu. Esasında bu zorunluluk Allah (c.c.)‘in rahmaniyet yolunda görevlendirdiği bütün çekirdek kadrolara uyguladığı bir sünnettir. Bu ilihi sünnetin en ağır şekilde uyglandığı şahsiyetler, Peygamberler ve Allah dostları, veliler ve iyi kullardır. Toplumsal bir önderlik görevini üstlenenler için sadece gönül alanında erime ve erme işlemi uygulanamaz. Onlara ayrıca beyin ve beden arınması, aydınlanması işlemi de uygulanır. Çünkü bu kadronun elemanları sadece şahısları ve çevrelerini yönlendirmiyeceklerdir. Bütünüyle bir tgoplumun yönetilmesi ve yönlendirilmesi misyonunu üstlenmişlerdir. Cemaatin hayırlı işler yapabilmesi büyük ölçüde imanın kalitesine bağlıdır. Ve balığın baştan kokmama başın sağlıklı olmasına bağlıdır. Balık kokarsa Halık rahmetini kesebilir.
Türkeş’in özüne yerleştirilen ilahi emanetin işlenerek olgunlaştırılması ve ileride üstlenecek görevini gerektigi gibi yerine getirebilmesi için hayatın uçurumlarla dolu yokuşlarından geçirilmesi gerekiyordu. 1944 olaylarının ferd^i ve toplumsal hikmeti bu noktada düğümlenmiştir. Kişisel açıdan Türkeş’in gönül, akıl, beden planında arındırılarak olğunlaştırılma süreci hızlandırılırken, toplumsal açıdan, milletin gönlü ve aklı uygun temsilcilerine savunulan davanın aktarılması sağlanmıştır. Böylece, özelde Türkeş’in, genelde bu imtihandan geçen milliyetçilerin kariz,atik özellikleri etkimleşmeye başlamıştır. Özdeki ruhi potansiyel işlendikçe ruhani bir güç oluşur, bu güç çevresinde bir çekim alanı meydana getirir. Bu çekim alanı aynı karakter frekansında bulunan diğer insanları kendine dogru çeker. Karizmatik merkez şaksiyet olmanın temelinde bu içsel olay vardır. Rahmani dogrultuda bu özçekim gücüne sahip olan sahsiyetlere şahdamarından daha yakın olan Rabb’lerinden Muhammedi kanal vasıtasıyla çeşitli ilhamlar gelir. Böylece, bugün-yarın çizgisinde, bu sahsiyetlerin ortaya koydukları temel tezler ilahi program dogrultusunda bir geçerlilik ifayde eder. Yıllar sonrasına ait gerçekleri bir sadık öngörü olarak ortaya koyarlar.
Bu cografyada, her şeye rağmen hâla vatanlı, devletli nir millet olarak varlığımızı sürdürüyorsak, yaşayan şehitler ile şehit yaşayanların oluşturduğu alperenler kadrosunun üstün hayret ve himmetlerinin, payı çok büyüktür.
Başbuğumuz Alparslan Türkeş de böyle bir kadronun değerli bir üyesidir. O’nun hayatı baştan sona ilihi kudretin tam kontrolünde bir alperen olma sürecinin yaşandığı bir okul olma niteliğidir.

Türk-İslâm Mücadelesi

Ezelden takdire göre, iminın ruh verdiği Türk milliyetçiliğinin lideri olan Alparslan Türkeş’in, özbenliğinde Türk-İslâm kimliğinin duygusal planda filizlenmesi ve kök salması için, bu kimliğin zıddını oluşturan bir toplumsal çevrede dünyaya gelmesi sağlanmıştır. Türk-İslâm tezi kendisini en iyi Rum-Hristiyan antitezinin sıcak etki alanında ortaya koyabilirdi.
Kendini ve çevresini tanımaya başlaya küçük Türkeş, Türk, Rum, İngiliz, Müslüman, Hristiyan, esir Türkler gibi kavramlarla çok sıcak bir ortamda tanışmıştır. Bu kavramdan kaynaklanan bir çok sorunun cevabını, ailesinden ve ögretmenlerinden kafasıan ve gönlüne ve gönlüne adeta kazıyarak öğrenmiştir. İleride esir Türkler’in Turan davasını en olumsuz şartlarda bile savunacak bir liderin yetişmesi, ancak böyle öldürücü ve sıcak ortamlarda sağlanabilirdi. O’nun böyle bir misyonu yüklenebilecek bir ruh^i potansiyeli vardı ve bu potansiyel böyle çileli ortamlarda harekete geçirilerek işlenebilirdi.
Evet, marksistler’in Afganistan ve Habeşistan’da uyguladıkları ihtilal programının bir benzeri Türkiye’de uygulanacak idi. Fakat Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının işin içinde olmaları bu kızıl oyunları bozmuştu.
Zaten Adnan Menderes ve iki bakanın idamı, ancak Türkeş ve arkadaşları yurtdışına sürüldükten sonra gerçekleştirilmişti.
1960 İhtilali’nde almış olduğu görev nedenile ihtilalin kudretli albayı sıfatını alan Türkeş’in bu olayla birlikte siyasi ideolojik karizması daha da artmış ve bu tarihten sonra üstleneceği tarihi görevi için gerekli olan ruh^i ve fikr^i altyapısı büyük ölçüde tamanlanmıştır.
1965-1980 arasında soğuk savaşın en önemli stratejik cephe ülkesi olan Türkiye’de komünist emperyalizmin fikri ve fiziki saldırıları ve bağımsız Türk devletinin yıkılarak Rusya’nın sıcak denizlere inmesine zemin hazırlamayı hedefliyordu. Böyle bir kızıl amacın gerçekleşmesi halinde Mekke ve Medine’nin de içinde bulunduğu kutsal topraklar ateist bir sistemin infasına terkedilecekti.
Denilebilir ki, bu kızıl afete karşı verilecek mücadelenin zahiri (mill^i) sebebi özelde Türkiye’nin bağımsızlığını korumak, genelde dünya Tütklüğü’nün bağımsızlık mücadelesine katıkıda bulunmak olarak ortaya çıkmakta idi. Mücadelenin manev^i (İslam^i) sebebi, özelde, kutsal toprakların en stratejik cephe olan Türkiye’de savunmasını yapmak, genelde, bütün insanlığın yaratılıştan gelen ininma ihtiyacına karşı ateizm adı altında savaş ilan eden bu insansız ve insafsız komünıst sisteme karşı insanlığın vermekte olduğu haklı mücadeleye cidd^i katkılarda bulunmak olarak belirlenmekte idi. İşte böyle bir ortamda, hem mill^i, hem İslâm^i, hem de insan^i boyutları olan bir mücadelenin verilmesi gerekiyordu. Bu mücadelenin hem fikr^i hem de fiili sahaca başarıyla sonuçlandırılması yanlızca zahiri tedbirlerle gerçekleştirilemezdi.
Bu sebepten maneviyat kadro’su bütün şubeleriyle bu kutsal mücadelede yerlerini almışlardır. Alparslan Türkeş bu mücadelede zahir kadronun başkomutanı olarak görev yaparken, daima maneviyat devletinin yardımını yanında hissetmiştir.
Bir çok önemli konuda maneviyattan ya dogrudan ya da görevli haberciler tarafından kendisi bilgilendirilmiş ve yönlendirilmiştir. Türkeş’in hemen hemen her konuda eninde sonunda haklı çıkmasının esas sebebi budur.
Kızıl istilaya karşı teoride ve pratikte ortaya konulan mücadelede verilen şehitlerimiz hareketin maneviyat boyutunu gün geçtikçe derinleştiriyordu.
Böylece ilahî rahmetten aldığı nasibi her an artan Ülkücü Hareket Başbuğuyla birilte alplik sıfatından erenlik sıfatına dogru hızla yol alıyordu.
12 Eylül 1980 ihtilali ile birlikte Ülkücü Hareket’in alplik sıfatı görevini tamamlayarak nöbeti erenlik sıfatına devretmeye başladı. Bunun anlamı, dışa dönük mücadelenin (küçük cihadın) bilinen sebeplerden dolayı, önce yavaşlayarak durması, sonra da içe bakarak öze dönmesi ve şuurlu bir şekilde Hakk’a yönelmesi aşamalarının yaşanması idi.
Gerek hareket olarak, gerekse birer Ülkücü birey olarak, o ana kadar dış düşmanlara karşı verilen mücadelenin bir öz eleştirisinin yapılması, işkencelerin ve idamların anlamının daha yakından kavranmaya başlanması, Ülkücülüğün her zaman varolan fakat derinliği pek ölçülmeyen iman^i yönünü ön plana çıkardı. Bazıları bu yönden derinliği karşısında dengesini kaybederek dün bugün yarın bağlantısını kuramadı, hatta kopardı ve Ülkücü kimligini karşı adeta savaş açarak, kendince iman tazeledi ve cahiliye (!) ortamından iman ortamına geçmenin iç rahatlığına kavuştu (!) Kur’an’a göre bir insan ya nefsinin kuludur, ya da Allah’ın kuludur. Nefsinin tam kontrolunda bulunan bir kişi, ‚nefsinin istek ve arzuların kuludur‘, arınarak tertemiz bir benliğe sahip olan bir insan ise Allah’ın istek ve arzularına uyarak O’na kulluk eder. Bu iki sınıf arasında bazen nefsine, bazen de Allah’a kulluk eden ızdırablı insanlar bulunur.
Alparslan Türkeş’in ömrünün özellikle son beş yılını yakından izleyenler ve tasavvuf konusunda biraz nasipli olanlar onun modern bir Türkmen dervişi makam ve halin olduğunu görmüşlerdir. Onun erenlik sıfatı alplik sıfatını tam konrolüne aldığı içindir ki, mesela 1991 yılında yapılan genel seçimine kendi genel başkanlığı ve partisinini bırakarak Erbakan gibi kendi nefsinin kulu ve kölesi olmuş birinin başkanlığı altında girme erdemliğini gösterebilmiştir. Bu konuda Türkeş’in nefsinin üzerine basabilmesine etkili olan esas sebep ona bu konuda daha 1987 yılında bir haberci vasıtasıyla, ‚gelecek seçimde RP ile ittifak yapacakları, Allah’ın emrinin bu yönde olduğu‘ mesajının iletilmesi olayıdır. Türkeş bu ilahi emre itirazsız uymuş ve gerçekten de nefsinin değil Allah’ın kulu olduğunu göstermiştir. Eğer o seçimde söz konusu ittifak olmasaydı, Demirel yaklaşık 270 milletvekili ile tek başına iktidar olackt. Bu iktidarın güçlendireceği sol muhalefet hem birleşecekti hem de 1995 yılında yapılan genel seçimde çoğunluğu sağlayarak şu an iktidarda olacaktı. Bu arada 1991 seçimlerinde MÇP, RP barajı aşamayacakları için kendilerini mecliste ve basında ifade edemiyecekleri ve 1995 seçimlerinde belki RP birkaç milletvekili ile meclise girecekti.
Kısacası 1996 ve 1997 yılları içinde başbakanlık makamında rol kesen birisi ve onun avaneleri, bu makamları Alparslan Türkeş’e borçlu olduklarını asla unutmamalıdırlar.
Eğer şu veya bu vesile ile bu ülkede İslâmi bir gelişme olmuşsa bunda Türkeş’in ve Ülkücülerin katkısı çok büyüktür.
Öte yandan, Ülkücü Hareketin Ahmet Yesevi (k.s.) ocağıyla bağlantısını bilen ve davanın manevi boyutundan haberdar olanlar, alplık sıfatından erenlik sıfatına geçişin zor ve çileli imtihanindan geçtiklerinin farkındaydılar.
Bu farkında olma suurunun en fazla yer edindiği şahsiyet elbetteki Alparslan Türkeş idi. Altmış küsür yaşına rağmen, davasının haklılığının yaşanan olaylarla gün gibi açığa çıkmasına rağmen, içeride tutulmasının ilahi bir imtihanın uyğulaması olduğunun tam şuurunda idi. Bu noktada şu ilahi hükmün etkinlık alanında bulunduklarını biliyordu:
‚Sizden öncekilerin geçmiş olduğu imtihandan geçmeden hemencik, kolayca cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz. Andolsun ki, sizi imtihandan geçireceğiz.‘ Bu imtihanın esas amacı seçilen kişileri ihlasta derinleştirerek, arınmış bir benliğe kavuşturup, Allah (c.c.)‘ın rahmetine erdirerek veli kulları arasına katmaktır. Bu sıcak ortamda başarılı imtihan veren bir çok Ülkücü arındırılarak bu kutsiler kadrosuna dahil edilmiştir.
Görünür planda İslâm’ın mücahitleri olduklarını yüksek sesle ilan eden guruptan hemen hemen hiç biri bu halkaya alınmamışlarsır. Bunun açık ispati, bu cenahtakii mücahitlerin (!) o günkü sıcak imtihan dönemlerinde çile denen olgunlaştırma işlemine dahil edilmemeleridir. Bu tatlı su müslümanları ne mallarından, ne canlarından, ne de özgürlük ve sıhhatlerinden eksilme yoluyla ‚dar geçitten‘ geçirilmişlerdir. Bu konuda iddiası olanlara daıma şu belirleyici soru sorulur. Sizin hareketinizin bir şehitler ve gaziler kadrosu var mı?
Özellikle 1980‘den 1990‘ların başına kadar geçen sürede Türkeş’in nefis elbiselerinden soyundurularak velilik makamına doğru yürütülmesi onun o zamana kadar alplik sıfatını kullanarak vermiş olduğ milli, İslâmi ve insani mücadelenin bereketinin rahmani bir sonucudur.
Bu sürecin kilometre taşları bazı iyi kişilerin gönül ekranına yansıtılarak vermiş oldukları mücadelenin haklılığı vğ arkasından gittikleri liderin rahmaniler sınıfından olduğu gerçeği gönüllere ve beyinlere nakşedilmiştir. Ve O, lutfunu dilediğine verir.
Velilik makamına yükseltilmiş bir büyük ruhlu Başbuğ olduğu için Alparslan Türkeş’in cenaze töreni rahmeti ifade eden ve göklerin ağlamasona yansıtan lapa lapa yağan kara rağmen toplumun büyük kesimlerinden 3 milyona yakın iman ehlinin katılmasıyla gerçekleşmiştir. Allah ve Resulü’nün sevmediği bir şahsiyetin halk tarafından bu derece sevilmesi ve son yolculuğunda yanlız bırakılmaması mümkün değildir. O resm^i bir devlet görevlisi değildi, fakat maneviyat devletinin zahirdeki kutlu bir Başbuğuydu. Onun vefatından hemen sonra birçok iyi kulun gönül ekranına müjdeli, hayırlı, rahmet dolu görüntülü mesajlar gelmiştir. Bunlardan sadece bir tanesini siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istiyorum.
Alevi bir ailenin kızı anlatıyor: Ben ve ailem yanlış bilğilendirilmelerden dolayı Ülkücüler ve Türkeş’i hep kötü bildik, kötü gördük. Yakın bir zamanda ülkücü olduğunu sonradan ögrendiğim bir arkadaşımın vesilesiyle hem inanç açısından, hem de Türkeş’in şahsiyeti hakkında bir çok yanlıştan kurtuldum. Sayın Türkeş’in vefat haberini televizyondan öğrendiğimizde ailem oldukça sevindi. Ben bu duruma karşı çıktım. Türkeş’in cenaze törenini bir gün sonra televizyonlardan izledim. Ve o gece Türkeş’in ölümüne uzun süre ağladım. Aynı gece sayın Türkeş’i rüyamda gördüm. Genç ve dinç idi. Çok güzel bir takim elbisesi vardı. Yeşillikler içinde yüzünden nur saçıyordu. Aydınlıklar içinde yüksek bir tahtta oturuyordu. Yanına kadar çekinerek vardım. Bana ‚Neden cenaze törenimde bulunmadın. Seni orada görmedim‘ dedi. Ben de ‚Daha önce sizi yanlış tanıttıkları için size karşı idim. Fakat bir Ülkücü arkadaşımdan sizi tanıdım. Sizin cenazenize katılamadım, ama söz veriyorum mezarınızı ziyaret edeceğim‘ dedim.
Evet, Alparslan Türkeş vatana, millete ve İslâm’a yapmış olduğu hizmetlerine karşılık olarak, Allah’ın rahmetiyle nefis pisliklerinden arındırılarak Rahman’ın veli kulları arasıan katılan bir alperen idi. Ruhu sâd, mekânı cennet olsun.


SAVUNMA
1 Numarali Askeri Mahkemesi Baskanligi´na
Dosya No : 1981/176
Ífade Sahibi : Alparslan Türkes
Suç : TCK`nun 146/1 maddesinin ihlali.
Konu : Sorgulama ifadesi Hk.
Hadise : Bir siyasi davanin , idam talebiyle yargilanan bir numarali sanigi olarak burada bulunuyorum. Hakkimdaki iddianameyi dinledik. Taleb edilen cezalari ögrendik. Simdi de usul geregi bize söz verilmis bulunuyor.
Her safhasini ve bütün unsurlariyla bu davanin- basta biz saniklar olmak üzere, hakim ve saniklardan cezaevi ve inzibat görevlilerine ve Milli Güvenlik Konseyi üyeleri´ne kadar iradesi ve rolu bulunan herkes dahil-gerek sahislarimiz, gerekse devlet ve milletimizin açisindan son derece ehemmiyetli oldugu kanaatindeyim. Bu dava dolayisiyla burada Türk milletinin yakin geçmisi, hal-i haziri ve gelecegi ve bundan sonraki safhalarinda ortaya çikmis ve çikaçak bütün neticeler, müsahede konusu olmus ve olacak her türlü tutum, hal ve hareketler ve dava sonunda tesis olunacak nihai hükümler, Türk devletinin dayandigi temel ve esas degerlerle, müesseselerinin isleyisiyle, hedef ve istikametleriyle dogrudan ilgilidir.
Bu dava , Türk milletinin her türlü düsman taaruzuna karsi en büyük silah ve gücü olan milli birlik ve beraberligimizle, milli güvenlik ve savunmamizla da dogrudan dogruya ilgilidir. Bunu söylerken asla mübalaga etmiyorum.
Bu mahkemenin, bütün safhalariyla, bugünkü nesilleri, yasayan insanlarimizi oldugu kadar, gelecek nesillerimizi de yakindan alakadar, edecegi muhakkaktir. Mücerret adalet açisindan yargi organlarina intikal eden her dava ehemmiyetlidir. Resmi kabullere göre mensup, taraftar ve sempadizanlarini iki milyon olarak ifade edebilen, milli ve milliyetçi bir partinin, genel baskanindan itibaren bütün organlariyla ve idarecileriyle dünya adalet tarihinde görülmemis bir sayida ikiyüzyirmi idam istenerek yargilanmasi ve herhalde adalet terazisinde hassas tartilmasi gereken farkli bir agirlik teskil edecekdir.
Íslami, insani, milli ve medeni bir prensip olarak milletimizle birlikde biz iman etmisizdir ki,´´ adalet mülkün temelidir. ´´Zulme sapan, adalete gölge düsüren, mülkün, yani devletin temellerine dinamit koymus olur.
Adaleti çigneyen insaniyeti çignemis olur, Íslamiyet´i çignemis olur ! Zulum ve adaletsizlik her seyden önce Allah´a isyandir.
Ínanci olmayanlar, kalbi mühürlü ve küfürle kararmis olanlar bilmeseler ve inanmasalar da, büyük Türk milleti böyle bir isyani bagislamaz. Türk milletinin zülümle idare etmenin, adaletsizlige razi ve ram etmenin imkani yoktur.
Milletimizden aldigimiz bu ilham ve inançladir ki, biz, her zaman ve her yerde ``lekesiz ve gölgesiz bir adaletin´´ savunucusu olmusuzdur. Mücadelesini yaptigimiz degerlerin basinda ``lekesiz ve gölgesiz bir adalet´´ siari yer almistir.
Hakka riayet ve adaletle hükmetmek de sahislarimizi çok asan, milli ve ilahi bir mes´uliyet davasidir.
Tasidigim bayrak; temsil ettigim mukaddes Türk milliyetçiligi davasi ugrunda, komünist ve bölücü hainlerin kursunlariyla topraga sehitler ordusuna katilmis olan Ruhi Kiliçkiran´dan Gün Sazak´a kadar sehit evlat ve kardeslerimin ruhaniyetlerimin de su anda bizimle beraber olduklarini biliyorum. Onlar da beni dinliyorlar.
Onlarin tekzib etmeyecekleri sekilde konusmaya, yanliz hak bildigimi söylemeye mecburum. Çünkü onlar, o üçbinaltiyüz can, bu hak bildigimiz yolda ``vatan-millet-din ve devlet´´ ugrunda sehit oldular.
Onlar hem sehitlerimiz, hem de sehitlerimizdir. Yarin huzur-i ilahide de bana sahitlik edecek olanlar, onlardir...
Onlarin huzurunda, onlar için konusacagim! Ebed-müdded olan Türk devletine;kiyamete kadar hür, müstakil, mes´ud ve müreffeh yasamasini, her gayeden aziz bildigimiz Büyük Türk milletine bugüne kadar hizmet ve etmekde olanlar için; yarin ayni yolda, ayni heyecan ve suurla bu kutsal hizmetin bayragini tasiyacak olanlar için konusacagim!
Huzur-i ilahiye yüz akiyla çikmakdan baska bir endiseye gönlümde yer yoktur. Hiçbir beseri kudret önünde egilmem. Kimsenin merhamet ve insafina sahsen ihdiyacim yoktur. Sözüm, tenkidim, talebim yalniz mülkün temeli olan adalet naminadir, yanliz milletim ve devletim içindir...
Allah nasip ettigi için, çok genc yaslardan itibaren Türk milliyetçiligi gibi bir davanin mensubu oldum. Ömrümü davama adanmis olarak geçirdim. Yine Allah nasip ettigi için bu mukkaddes ve mübarek davanin siyasi aksiyon planinda liderligini, bayraktarligini yaptim. 64 yasimdayim. Benim ayrica anlatmama lüzüm yok; hepiniz biliyorsunuz, herkes biliyor ki, bu dünyada fani bir beser için tatmin sebebi sayilan ikbalin en üst kademelerini gördüm .Mükerreren idbari da gördüm, yasadim Siviliyle, askeriyle mahkemelere de girdim çikdim. Tecrubem az sayilmaz. Bu dünyada iyiden kötüden birçok seyi tartip çekmek, degerli olan nedir, degersiz olan nedir, bunlar üzerinde düsünme firsatini buldum. Dolu dolu yasanmis bir ömrün su merhalesinde, inanç ve prensiplerimden, seref ve haysiyetimden, ugruna ömrümü ve bütün varligimi adayip harcadigim Türk milliyetçiligi davasindan daha ehemmiyetli, tamah etmeye, tenezzül etmeye, pesinde kosup yorulmaya deger bir sey olduguna inanmiyorum.
Bu iddianame bu dava dolayisiyla, milli bekamiz açisindan maseri vicdanin zaruri olan bazi müsbet hassasiyetleri tahrib edilmis olacaktir. Bu tahribat baslamistir. Çünkü siyasi hareketlerimizle birlikte, yanliz bize oy verenleri degil, bütün Türk milletini içine alan fikriyatimiz ve ve onun ayrilmaz bir parçasi olan milli heyecani da yargilanmaktadir. Sizler istemeseniz de, bu mahiyetteki bir dava bir bakima kaçinilmaz olarak bu sonucu getirildi. Devlet ve siyaset hayatinda görev ve sorumluluklar yüklenmis insanlarin düsüncelerinden tecrit edilerek ele alinmasi, tarihde oldugu gibi bugünde mümkün degildir. Fikirleri insanlar temsil ederler ve bu fikirler, temsilcilerinin sahsinda kitlelere mal edilir.
Bu bakimdan da milyonlarca insan, mesela ``milliyetçiler ayri, milliyetçilik ayri´´seklinde bir tefrik yapmaz, yapamaz, kaldi ki ortaya konulan iddianame, bu kabil tefrikleri, en küçük nüanslara kadar yapilacak, en dikkatli ve bize herhanki bir suretle sahip çikmak endisesinde olmayan kimseler için bile, ´´yargilanan MHP´nin yöneticileridir, fikriyati degil.´´demek imkanini birakmamistir. Bizler burada düsünce ve siyasetimizle ve hatta daha çok da düsüncemizden dolayi yargilaniyoruz.
Sizlerden bir tek ricam var. Sözlerimi kesmeden sonuna kadar dinleyin. Sormaya hazirlandiginiz veya bilahare sormak isteyeceginiz bir çok sualin ve iddianamede ortaya konulan itham ve isnadlarin cevaplarini, tahmin ediyorum ki konusmamin bütünlügü içinde almis olacaksiniz.
Karsisinda sizlerin su anda tasidiginiz üniformayi, 37yil serefle tasimis, Milli Birlik Komitesi üyeligi, parti genel baskanligi, basbakan yardimciligi yapmis, Türkiye´nin son yirmi yillik tarihi içinde emsali görülmedik düsmanliklarin ve emsalsiz sevgi ve bagliliklarin hedefi olmus, bu dünyanin bir türlü kahir ve mihretinden geçmis bir insan konusuyor.
Sabirla dinlediginiz takdirde, hem vazifenizi yapmis olursunuz, hem de ümid ediyorum ki, sahsen istifadeniz olur.
Çünkü konusacagimiz meseleler, yanliz su ani, sizi bizi degil,Türk milletinin gercek bütün zamanlarini ve nesillerini de çok yakindan ilgilendirecek hayati ehemmiyette meselelerdir.
12 Eylül 1980 tarihine gelinceye kadarki olaylar ve gercekler muvacehesinde, ´´Türkiye´de ne hakli ve hatta yegane hakli zümre kimdi? Vatan, millet ve devletine karsi üstüne düsen görevleri, ne pahasina olursa olsun, yapan bir gurup var miydi?``diye soruldugunda, tarih, su salonda karsisinda sanik olarak bulunan Milliyetçi Hareket Parti´li ve ülkücüleri, 220´sinin idami istenen bu serefli insanlari gösterecektir.´´
Ben meseleyi sümüllü ve ehemmiyetli gördügüm için konusmak istiyorum. Sunu olanca sadeligi ile ifade etmek isterim ki, ne vicdanen, ne de kanunen kendimi suçlu hissediyorum. Bu bakimdan da uzun uzadiya sahsimi savunmak ihtiyacinda ve telasinda degilim. Esasen iddianame diye ortaya konulan metin, her bakimdan o kadar gayri ciddi ki, talebi idam da olsa, böyle bir metin karsisinda, insan sadece sahsini düsünerek savunma yapmaya tenezzul etmez. Yoktan yok çikar; mevcut olmus, hicbir zaman islenmemis suçun iddianamesi de herhalde böyle olaçaktir. Bu iddianame sahsin itibariyle yok hükmündedir? Beni konusmaya sevk eden husus, ne ceza korkusu, ne muhtemel bir cezadan kurtulma gayret ve ümididir.
Devlet müesseselerini ``politikadan arindirma ´´görüntüsü altinda, üstü örtülü particilik gayretlerinin hala ve en menfi sekilde devam ediyor olmasi, karsi karsiya bulundugumuz harbin yeni bir çesidi olan tehlikeli duruma ragmen eski particilik husumetlerinin devam ettirilmesi, bedeli milletimiz için çok agir olan bir hatadir.
Bir an için hakli ve müsbet manada farkli durumumuzdan fedakarlik ederek, siyasi bir tesekkül olarak MHP ve siyasiler olarak bizler de diyelim ki, bütün siyasi tesekküller ve siyasiler kadar sorumlu ve hatali idik. Bu taktirde bile, farkli ve bizim aleyhimize bir tutum ve tavir takinildigi asikardir. Yanliz MHP´nin, yanliz bizim yargilanmamizdaki haksizligin millet vicdaninda açtigi yara kapanmayacaktir.
Gerektigi seklinde son ferde kadar tedip ve tenkit edilmis olsalar bile, kendilerine karsi kazanilmis böyle bir netice, Türk devleti için ancak taktik seviyede basari sayilabilecek komünist çete artiklarini bizim mukabilimiz veya muadilimiz gibi düsünmek, Türk siyasi hayatini da, içtimai bünyesini de tanimamamak demekdir ve bize temsil ettigimiz milliyetçilik düsüncesine ve Türk milletine hakarettir.
Herkes aklini basina toplamalidir: milli bir mektep, bir ocak olarak bilinen Türk Ordusunun bagrinda, onun serefli üniformasi altinda kendilerine milliyetçileri coplattirilan o askerler, bu gencler, yarinki sivil hayatlarinda o coplari ve yumruklari, devletin temeli olan milli kiymetlerimize indirmekte, ser ve fesat tesekküllerinin gönüllü mensup ve taraftari olmakta beis görmeyeceklerdir.
Hakkindaki iddia ve itham ne olursa olsun, henüz sakin durumunda bulunan, hepsi tahsil terbiye görmüs münevver insanlari dövmeye, sövmeye, tahkiri alismis, alistirilmis bir genc, merhamet ve mertlik basta gelmek üzere her türlü milli ve insani kiymetten uzaklastirilmis demektir. Bugün milliyetçilerin basina ve sirtina inen coplar, suratlarinda patlayan yumruklar, yarin bilesiniz ki, devletin temellerine sallanan balyozlar, dinamitler olacaktir! Herkes bu vebalden kaçinmasini, çekinmesini ve korkmasini ihtar ederim. Bugünün bir de yarini vardir.
Vaziyet vahimdi. Bu vahim vaziyete ordu ihtilal yapmak suretiyle tepki gösterdi. Ama ihtilalin ilan edilmis bir takvimi yoktu, olmazdi. Kimsenin cepinde ordu nasil olsa gelecek diye bir garanti belgesi mevcut degildi. Biz vatanseverce, medeni ve kanuni ölçüler içinde komünizm ve bölücülüge karsi mücadele ettik. Hayir mücadele etmeyecektiniz!´´diye varsa açikça söylesin. Ama sonra da Türk milletinin yüzüne nasil bakacagini dügünsün.
Benim verilmeyecek hesabim yoktur. Komünizmi, bölücülügü önlemek için ihtilal yapan Silahli Kuvvetlerimizin bir kisim savci ve hakimleri, ülkede antikomünizmin en suurlu, en mukavim münevver blokunu, Marksistkafa ve kalemlerin eseri bir iddianame ile yargilaniyorlar.

Íhtilal, Atatürk ve Türk milliyetçiligi temaslari etrafinda kendini takdime çalisirken; üniformali savcilar heyeti; varoldugu günden itibaren en basit kültür etkinliklerinden siyasi görüntülerine, 2. Mesrutiyet´te kurulmus derneklerinden MHP´ye kadar bütünüyle Türk milliyetçiligini sanik sandalyesine oturtuyorlar. Kenan Evren´in ``onlar´´dedigi komünistler gelip de MHP hakkinda bir iddianame tanzim etseler, bundan farkli olmazdi.
Millet olan bitenden haberdardir, bu bakimdan yararlanmistir. Milli ´´vicdan incitilmistir. Buna kimsenin hakki olmamasi gerekirdi. Bir tarafdan ekran ve mikrofonda bir asker´´ müdahelenin mesruhiyet mesnedi olarak bizim teshis, tesbit ve fikirlerimiz tekrarlanirken, bir taraftan da biz burada ``Niçin milliyetçi oldugunuz´´mantigi içerisinde yargilaniyoruz. Orgeneral Evren: ``Biz gelmesek, onlar geleceklerdi!´´ diyor. Ben de diyorum ki: biz olmasaydik, belki de Türk Silahli Kuvvetleri´nin zaruri, mesru ve kurtarici olabilecek müdahelesi çok geç kalmis olacakdi ve beyler, sizler bugünkü sartlarda, bu rütbe ve üniformalarla bu bayrak altinda bizleri yargilamak imkanini bulamayacaktiniz!´´
Halbuki, milliyetçi fikir yapisi ve ona bagli milli suur ve heyecan tezahürleri, Türk milletinin her türlü emperyalizme karsi direncini temsil etmektedir. Bugünkü ve yarinki nesillerin milli istikameti bakimindan, bu direnç suurundan –mahkumiyet bir yana- ``yargilanmis olmak´´ seklinde bile horlanmasin, yaralanmasi gerekirdi. Bu direnç suur ve inanci tahrip edilirse, her türlü emperyalizmin önündeki setler yikilmis, barajlar açilmis olur. Sinirlardaki Mehmetcigin yabanciideolojik propagandalar sebebiyle milli degerlere olan inanci kaybolursa, vatan müdafaasi yapilamaz. Dünyanin her tarafindan kominizm ve bölücülük, vatana ihanet her zaman yargilanmistir ama, milliyetçiligi bölücülükle itham edip yargilanan milli´´ bir devlet görülmemistir.
Haksizi Allah sasirtir. Kötü niyetli ve pesin hükümlü savci, komünist ve bölücü tesekküllerle irtibati, Türk Ordusuna karsi terbiyesizligi ve husumeti, Meclis içinde her türlü terbiye ve edebe aykiri tutum ve sözleriyle meshur CHP Senatörü Niyazi Ünsal´in daha önce mükerreren basina ve bize intikal etmis ve kanunsuzluk delili olan bir mektubunu, bizim hakkimizdaki iddianameye
‘‘ayrica yoruma ihtiyaç göstermeyecek kadar açik ve tüyler ürpertici ‘‘ diye tavsif ederek idamimizi istemeye delil olmak üzere koymustur.
Bu zat MHP Senatörü zannedilirken mektubu hem kendisi, hem de mensup oldugu parti hakkinda tüyler ürpertici, yorum gerekmeyecek kadar açik bir anarsi ve suç delili oluyor. Peki CHP´li oldukdan sonra ne oluyor ?Ses yok! Veya ne yapilacak bilemem ama, ancak biz mesele yapdikdan sonra belki harekete gecilecek. Belki diyorum, fakat ümitli degilim. Çünkü bu bilgi ve belgeler, arkadaslarimiz tarafindan, ayrica önce mahgemenizle beraber sorumlu ve yetgili diger mercilere sunulmustu; bugüne kadar hiçbir neticesi çikmadi.
Sira ``9Isik´´ adindaki kitapimdan alinan pasajlara geldi. Ílk pasaj söyle: ``Türkiye´yi kalkindiracak sisdem ve görüs ancak....Müslüman Türk milleti realitesi göz önünde bulunduran ..... milli bir görüsdür.´´ Aynen alinmasi gereken bir bölümde nokta noktalarin ne isi var?
Okuyanin dikkatinden kaçirilmak istenen hangi kelimelerdir? Herhanki bir iktibasta, bazi yerlerin noktalarla geçistirilmesi üç sarttan en az birinin mevcutiyetine baglidir: 1- Çikarilan kelimeler müstehcendir. 2-Çikarilan kelimeler bir devlet sirrini ifsa etmekdedir, açiklamasi yasaktir. 3- Atilan keklimeler metin içinde bir fazlaliktir. Çikarildigi takdirde ifade edilen fikir en ufak bir degisiklige ugramayacak, yanlis anlasilmasina imkan olmayacaktir. Savcilik , bu üç sartin acaba hangisine uymus da bazi kelimeleri çikarmis? Anlamak için kitabima baktim.
Çikarilan kelimeler yerlerine kondugu vakit söyle oluyor : `` Tükiye´yi kalkindiracak sistem ve görüs ancak Türk milletinin özelliklerine uygun, Müslüman Türk milleti realitesini gözönünde bulunduran ve modern ilim ve teknigi yol gösterici kabul eden milli bir görüstür.´´ Bu nasil istir?
Bir savci, Türkiye´nin belki de en büyük siyasi davasina, böyle bir tahrifata nasil kalkisir?``Türk milletinin özelliklerine uygun´´ve``modern ilim ve teknigi yol gösterici kabul eden´´ibareleri alinan bölümden niçin çikarilmislardir? Müstehcen mi idiler, yoksa bir devlet sirrini mi ifsa ediyorlardi?
Bu tarz örnekler henüz bitmedi, daha çok var. ``9 Isik´in 511. Sahifesinden alinan pasajda söyle deniyor .... Amansiz bir savas ki, bu savas sürecektir.....Türkiye sinirlari içinde savasimiz amansiz olarak sürdürülecektir.
``Kime karsi ve nasil bir savastan bahsediyorum? Ayrica belirtmedigime ve dürüstlükden zerre kadar nasibi olan bir insan, tereddütleri gideren ve nasil maksadi açiklayan kelimeleri nokta nokta koyarak atamayacagina göre, herhalde düpedüz bir savastan söz ettigim düsünülecektir.
Kime karsi verilecegi de belli: Bizden olmayan herkese karsi. Hem de amansizca sürdürülecek. Savcinin vehmindeki MHP ve ülkücü umacisina ne kadar uygun .
Simdi ayni bölümü nokta noktalari doldurarak okuyorum:
Bu savas sürecekdir. Türk milletini dünyanin tanidigi en korkunç emperyalizmin, Rus emperyalizminin kölesi yapmak gayesini güden kominizme karsi Türkiye sinirlari içinde savasimiz amansiz olarak sürecekdir.
Kominizme karsi açilan bir savastan Bay savci, niçin gocunuyor?
Bay savci, belki de``metinde bir fazlalik saydim ´´ bahanesine siginmak isteyecektir. Gerçekden öyle mi, bu ibarelerin çikmasi manada hiçbir degisiklik meydana getirmiyor mu? Mana elbette degisiyor, hem de çok degisiyor.
Milli özellikleri bile ihmal eden, hele ilim ve teknigin yol göstericiligini aklina getirmeyen bir görüsün fasizmle, tek tarafli sartlandirma ile hiç olmazsa gericilik ve tutuculukla suçlanmasi süphesiz daha kolaydir. Bay savci, yaptiklarinin mahkemede yüzüne vurulacagini elbette hesaba katmistir.
Fakat, kurnazliklarin cazibesine kapilmis, zaman kazanmak istemistir.
MHP iddianamesi okuyanlar, eger görüslerimizi daha önceleri ögrenmemislerse, böyle bir tahrifati hiç düsünemeyecekleri için, savcinin istegine göre sartlanmislardir . Böylece savci, asil vazifesini unutmus, sahsim, MHP ve milliyetçilik aleyhine düpedüz propakanda yapmistir. Hem de gercekleri kabaca çigneyen, en seviyesiz cinsinden kara bir propakanda.
Yine ```Temel Görüsler´´adindaki kitapimdan alinan bir bölüm var: ``Hakkuvvetlinindir ilkesi......hükmünü yürüten tek ilke olmustur. ......Kuvvetli, inanan, hakka aldiris etmeyen bir genel baskan hüviyetine giriyorum. Belki de bay savci, kuvvet üstünlügüne inanmanin fasizmin temel ilkelerinin biri oldugunu ögrenmistir. Alinan bölüm, noktalarla geçistirilen cümleler yerlerine kondugu zaman, söyledir:
``Hak kuvvetindir ilkesi dünyanin var oldugundan beri milletlerarasi münasebetlerde hükmünü yürüten tek ilke olmustur.
Ínsan Haklari Beyannamesi ve Birlesmis Milletler Anayasasina ragmen 1971 yili Aralik ayi içerisinde Pakistan`in ugradigi agir taarruzve tecavüzler bunu aci bir sekilde tekrar gözler önüne sermistir.
1968 yilinda Çekoslavakya`nin ve 1956 yilinda Macaristan`in basina gelenler de içinde bulundugumuz kati gerçeklerin canli delilleridir.
Milletler arasindaki mücadele suurundan mahrum olan toplumlar baskalarinin boyundurugu altina düserler. Bu gerçekleri gözönünde bulundurarak Türk milletinin haklarini korumak ve daima saydirabilmek için kuvvetli olmaya ve kuvvetli olmanin yolunu bulmaya mecburuz.
``Ancak bellidir ki, kendime ait, benimsedigim bir ilkeden degil, tarihin gerceklerinden söz edmisim. Bir insanin bu gerceklere katilmamasi için ya cahil olmasi veya kuvvetli haksizlari, mesela Hindistan`la Sovyetler`i, Pakista`a, Macaristan`a ve Çekoslovakya`yatecavüzlerinde hakli saymasi gerekir.
Ayni kitaptan alinmis baska bir pasaj: ``Biz sadece komünizme karsi bir reaksiyon degiliz .......onu ezip geçen bir aksiyonuz.´´Acaba, ne ile ezip geçeçegiz? Savci ya göre, elbette silahla, vurarak, öldürerek! Ama, noktali yerler doldurulunca garip bir sonuç çikiyor: ``Biz sadece komünizme karsi bir reaksiyon degiliz. Ona fikirle karsi çikan, Türk milletine ufuk açan ve komünizmden daha kuvvetli, onu ezip geçen bir aksiyonuz .´´
Evet, böyle demisim.
Zaten, taninmaz hale getirilerek alinan pasajdan biraz önce, savcinin hiç sevmeyegi, mücadelemizin yöntemini belirten cümleler var ,
```Komünizm bir fikirdir. Fikir kaba kuvvetle bastirilamaz. Bir fikir ancak kendisinden daha güçlü diger bir fikirle yenilebilir´´. Diyelim ki, bay savci, isine gelmedigi için bu kismi almadi. Peki, aldigi pasajin özünü teskileden ´fikirlere karsi çikma ´ kelimelerini niçin atti ?
Hezeyanlarla dolu 941. Sahifeye üç kelime daha sigdiramadi mi ?

Demokrasinin düsmanlari MHP’ye düsman. Milli ve güçlü devletin düsmanlari MHP’ye düsman. Milli birlik ve bütünlügün düsmanlari MHP’ye düsman.Türk’ün düsmanlari MHP’ye düsman. Íslam’in düsmanlari MHP’ye düsman. Komünist MHP’ye düsman, enternasyonalci MHP’ye düsman, bölücü MHP’ye düsman !....
Anarsi ve terör yanginini söndürmekle görevli olanlar acz, gaflet ve dalatet içinde. Yangin MHP’lilerin, ülkücülerin kani ile söndürülmeye çalisiliyor....
Ve sonunda demokrasi düsmani, fasist, nazist, irkçi, iç harp kiskirticisi, halki mukateleye sevk edici ithamlariyla sanik sandalyesine oturtulan yine MHP !
Biz bu milletin bela paratöneri oldugumuzu biliyorduk. Vatanseverce ve fedakarci yürüttügümüzü hukuki ve demokratik milli mücadeleden dolayi da kimseden madalya beklemiyorduk. Ama, dogrusu idam talebiyle ve su ithamlarla yargilanmayi da beklemiyorduk.
Orak, çekiç ve enternasyonal sevdalisi, ayyildiz ve Mehmetçik düsmani gönüllü Moskof usaklari, yillarca ``MHP kapatilsin, Türkes tutuklansin ´´ diye bagirdilar. Hala hiyanet basini ve radyolari ayni istikamette nesriyata devam ediyor.
Türk milletinin en mesru ve hakli ideolojisini, devlet kuruldugu günden beri anayasasinda yer almis bulunan Türk milliyetçilligini Marksist bir mantik ve zihniyetle degerlendiren,milliyetçiligi fasizm olarak gören, 220 idam talebini muhtevi su iddianameye bakarak insan, yoksa MHP ve Ülkücüler Davasi, solcu hiyanet ve terör örgütlerinin giristigi katliami ikmal operasyonu mudur, diye düsünmekten kendini alamiyor...
Milli ülkü ve degerlerin, Türk milli menfaatlerinin, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarinin emrinde ve hizmetinde olmasi gereken iddia makami, her türlü hukuki endiselerin ve ahlaki kayitlarin disina çikarak ortaya koydugu iddianame isimli bu iftiranamesi ile kendisini, komünist ve bölücü çetelerin katliamindan hasbel kader kurtulmus olanlarin da ipini çekdirerek yarim kalmis olan komünist planini hedefine ulastirmada mi görevli saymaktadir?
Sözlerinden bir demet:
Sizlere kolay bir başarı, vaad ediyorum. Kısa zamanda bir iktidar umanlar bizimle yola çıkmasınlar. Yolumuz uzun ve çetindir. Bu yolda karşınıza menfaat teklifleri, tehditler ve daha bir yığın engel çıkacaktır. Bu çetin yolda dayanabilecekler, bizimle gelsinler. Cesur olanlar, kuvvetli olanlar, gerçekten inananlar kafilemize katılsınlar.

Ben Türk Milletini,
Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye,
Rüşvet ve hile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine,
Ahlâhtan mahrum bir hürriyete, tefecilige, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum.
Türklük şuur ve gururuna, İslâm ahlâk ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, ALLAH YOLU'na çağırıyorum. Modern medeniyetin en ön safına ğeçmek üzere sıçramaya çağırıyorum.

Türk Milletine Bizans‘dan geçme bir Hastalık vardır. Gevşeklik, lâubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele lâf söylemek...
Bu hastalık sizde de var. Bu hastalığı tedavi etmeniz lâzımdır. Bu hastalığı tedavi edmezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi Hareket’te bir saniye daha fazla kalmayınız. Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz, her şeyden önce vasıflı Türk olmaya mecbursunuz.
Türk Milletini batıran, Bizans’ı batıran, Osmanlı İmparatorluğunu batıran hastalık budur.

"Türk milliyetçılıği meşru savunma, yüksek insanlık duyğuları ve Türk Milletinin kendi tabii haklarının savunulması, korunması duyğusu ve iradesinin, şuurunun bir ifadesidir."

"Biz aziz milletimize müreffah, kuvetli ve büyük bir Türkiye taahhüt ediyoruz; kendimizi millete adıyoruz.Ve Türklük yoluna başlarımızı koyuyoruz."

"Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir."

"Milletler arasındaki mücadele şuurundan mahrum olan toplumlar başkasının boyunduruğu altına düşerler."

Milletler, yabancı kuvvetlerin ordularınca yok edilmeden önce manevi ve fikri güçleri tarafından esaret altına alınırlar."

Türk aydınları için Batı'nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez."

"Türkiye'nin yükselişi ithal fikirle olmaz. Hiç bir yabancı, Türkün menfaatlerini Türk Milletinin kendisi kadar düşünemez."

"Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür."

"Toprak bütünlüğümüzü devletimizin ve milletimizin bölünmezliğini hedef alan hainlere karşı Türk Milleti olarak ayağa kalkmalıyız."
"Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş."

"Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır."
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 2. sayfa (Toplam 2 sayfa)

Sayfa: « Önceki  1, 2  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1